Geçmişten Günümüze Kürt Siyasal Hareketlerinin Durumu
Tarihte ilk defa 1514’te İdris-i Bitlisi ile Yavuz Sultan Selim arasında imzalanan Amasya antlaşması ile Kürt-Türk ittifakı kuruldu. Zaman ilerledikçe, Hilafetçi Osmanlı Padişahları ve Şahlar ülkesi olan İran devleti, gün geçtikçe Kürtlere karşı baskı dozajını artırdılar. Osmanlı Padişahı IV. Murat ve İran Şahı II. Abbas arasında 1639 da imzalanan Kasrı Şirin antlaşması ile Kürdistan ikiye bölündü.
Kürtler üzerindeki baskı dozajı artmaya devam ederken, merhum Babanzade Abdürrahman Paşa, Süleymaniye de, Osmanlı Devletine karşı 1806’da ilk isyanı başlattı. Kürt isyanları peyderpey devam etti.
Mustafa Kemal, hileli Erzurum ve Sivas kongreleriyle, Kürtleri aldatarak, Lenin’i kandırarak altın, para ve 35 bin ton silah ve cephane alarak Yunanistan ordularına karşı Türklerle beraber Kürtleri cepheye sürdü. Lozan antlaşması ile Kürtleri bitirdi.
Devamlı zaman su gibi akıp gidiyor. II. Dünya savaşından sonra Stalin, Kars ve Ardahan’ı istediği zaman, İsmet İnönü 1946’da sırtını ABD’ye dayatarak çok partili sisteme geçti. İlk defa Türkiye ile ABD arasında ticari ilişkiler 1947’de imzalandı. 1950’de Demokrat Parti’si iktidara geldi. Menderes Hükümeti 17 Kasım 1959 günü Kürt aydın, demokrat, ilerici ve bir grup üniversite öğrencilerini yakalayarak, İstanbul’daki üstü açık lağam suların aktığı tek kişilik hücrelere doldurdu. İstanbul Hukuk Fakültesinde okuyan Emin Batu kaldığı hücrede kan kusarak öldü. Kalan 49 kişi 49’lar olarak tarihe geçtiler.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa 27 Mayıs 1960’te askeri darbe yapıldı. 1961’de eksik yönleri olmakla beraber demokratik anayasa hazırlanıp halkların oyu ile kabul edildi.
1968’de Fransa da öğrenci hareketleri başladı. Türkiye de üniversitelerde okuyan genç öğrenciler, Fransa’daki öğrenci hareketlerinden esinlenerek örgütlenip Kemalist çizgide bazı eylemlerde bulundular. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşları.
Dünyada eşi ve benzeri görülmemiş askeri darbe 12 Mart 1971’de gerçekleşti. Türk solu değişik fraksiyonlara ayrılarak örgütlendi. Bunu gören Kürt üniversite gençliği zaman geçirmeden Doğu Devrimci Kültür Ocakları kurdu. DDKO
Türk solu, Kürt solunu kendi içinde eritmek için uzun bir süre uğraştı. Kürt ulusal olayını tam kavramayan bazı Kürtler, Türk solcuların yanında yerlerini aldılar. Zaman ilerledikçe olayın ciddiyetini kavrayan, Kürt solcuların çoğu, Türk sol gruplarından ayrılarak, Kürt ulusal davasını savunanların yanında yerlerini aldılar.
Cengiz Çandar; bundan birkaç yıl önce, başta PKK olmak üzere, genel Kürt hareketiyle ilgili değerlendirmelerde bulunurken, Kemalizm, Stalinizm harmanı ucube bir sol tanımlaması yapmıştı. Bu tanımlama bana göre çok yerinde bir tanımlamaydı. Birinci Meclisin ortadan kaldırılması ile beraber Türk eğitim sistemi Kürtlerin inkârı getirmiş. Bunun tersini iddia eden varsa hodri meydan diyorum.Türk kültürüyle yoğrulan ve Türk üniversitelerinde siyasallaşan yeni bir jenerasyon ortaya çıktı.
12 Eylül 1980 e kadar yüzlerce Kürd yurdseveri iç çatışmalarda öldürüldüler. Bunların içinde yadsınamayacak sayıda lider ve kadro nitelikli insanlarda vardı. Bana göre, Kürd milli hareketi ilk kırılmasını burada yaşadı. Çünkü sahip olunan perspektif,kendi toplumuyla çakışan değil, çatışan bir perspektifti. Her şeyi inkar ve yok sayılan bir milletin içine,sol, Sosyalist bir perspektifle girmek,toplumu daha da ayrıştıran, çatıştıran ve dinamikleri parçalayan bir tuzak olduğunu o genç ve tecrübesiz halimizle göremedik.Ama sonuçta geldiğimiz noktada marjinalleştiğimizin farkına vardık.1984 te başlayan yeni süreç ise belki önümüzdeki elli yılda bile tahribatları bertaraf edilemeyecek düzeyde kirli bir operasyondu. Bu kirli operasyonun temel hedefi, Kürd milli hareketinin içini boşaltmak ve bugün gördüğümüz gibi yüz bin den fazla can kaybı, milyonlarca insan göçü, binlerce köyün yıkılıp viran edilmesinden sonra geldiği noktada sıfır elde sıfır. 2000'lı yılların başında Güneyde bir arkadaşımız la onların bir yetkilisi arasında uzun ve sert tartışmalardan sonra,şu cevabı veriyor arkadaşımıza;Biz hiçbir şey becerememiş isekte bir amacımıza ulaştık.Neymiş Kûrdistan da kendilerinin dışında hiçbir örgüte hayat hakkı tanımayacağız dedik ve o hedefimizi gerçekleştirdik.İşte meselenin püf noktası oradadır.Onların dışındaki tüm örgütlerin ( Kuzey için söylüyorum) temel sorunu kendi mevcudiyetlerini ispatlayamama sorunudur.Bakın Güneye PDK kendi mevcudiyetlerini ispatlamak için en ağır bedeller vermiştir. Doğu Kürdistan'a bakıyoruz ha keza,PDK ve diğer Rojhilat lı partiler; Qazî Mihemed den bu yana ne bedeller vererek mevcudiyetlerini ispatladılar. Kürdistanın bedeli çok ağırdır, küçük küçük bedeller le bu işin altından kalkılmaz.1965 te PDK kuruluyor. Ama alel acele Devletin gizli operasyonları ve muhtemelen Devletin kontrolünde gelişen ucube solla PDK nin önü kesiliyor.1938 den tam 46 yıl sonra ilk olarak adamlar silahlı mücadele başlatıyor. Yarım asırdır nadas'ta kalmış Kürd halkının dinamiklerini etraflarında toplayıp bunca bedellerden
sonra sonuç bir hiç oldu.Yani demek istediğim, KUZEYDE kendi mevcudiyetini ispatlayan tek hareket PKK oldu. Ama ne yazık ki onun misyonunun da Kürd milli hareketinin içini boşaltıp hiçleştirmek olduğu ortaya çıktı.İşte bugün geldiğimiz noktada,bir deli kuyuya bir taş attı bin akıllı kuyudan o taşı çıkaramadı bilmecesiyle karşı karşıyayız.Bir tarafta Kürd milli hareketinin önünü çepeçevre sarmış ve nefes bile aldırmayan bir hareket, diğer tarafta bölük pörçük ne yapacağına bir türlü karar veremeyen sözüm ona Kürdistani partiler. İşte bu şeytan kapanından nasıl çıkacağımız en temel sorunumuzdur.
Sonuç olarak Türk solu parçalandığı gibi, Kürtlerin tek örgütü, DDKO’da parçalandı. O günkü şartlara göre, Kürt siyasetçiler de değişik isimler altında birkaç dernek kuruldular. Zaman kimseyi dinlemiyor ve durmuyor. O günlerde dernek kuran Kürt siyasetçileri, bugün değişik isimler altında, legal olarak siyasi partiler kurdular. Şimdi birçoğumuz bu siyasi partilerde yer almışız. Mantığımıza göre, Kuzey Kürdistan da demokrasi ve barış içinde en iyi çözüm yollarının arayışı içindeyiz.