GELECEK HAYALİ VE BARDAĞIN DOLU TARAFI (1)
İbrahim Küreken
Sömürge bir toplumun gelecek hayali nedir? Ya da daha açık bir ifadeyle dili yasaklanmış, tarihi ve varlığı inkar edilmiş, coğrafyası parçalanmış ve işgal edilmiş, toplumsal yaşama dinamiği ve özgür yaşama ruhu darbelenmiş, kendini yönetme arzu ve becerileri kırılmış bir toplumun gelecek hayali ne olabilir?
Dünyayı ve dünya üzerindeki canlıları korumak en saygın mücadeledir. Ancak insanlar dinler yaratarak, guruplar yaratarak, devletler yaratarak, sınırlar yaratarak kendi içlerinde hakimiyet kavgasına tutuşmuşlardır. Güçlü olan zayıfı ezme, yok etme, haklarını gasp etme, varlığını inkar etme, emeğini sömürme yarışı içindeler. Böyle bir durumda dindar olup bağlı bulunduğu milletin mağduriyetini görmezlikten gelme inanç bazında söylersek günahtır, ihanettir. Aynı şekilde herhangi bir ideolojiye inanıp kendi toplumunun üzerindeki baskıyı görmemek ve onun sahip olması gereken hakları savunmamak da en yumuşak ifade ile ihanettir, sahtekarlıktır. Her insan dünyanın sağlığını korumakla sorumludur. Dünyanın yaşı 4.5 milyar ama insanın yer yüzündeki yaşı birkaç yüz bin yıl olduğu bilim adamları tarafından iddia edilmekte. İnsan olmadan dünya olur ama dünya olmadan insan olmaz. Bir Kürt de her insan gibi doğayı, üzerindeki hayvanların sağlığını savunabilir. Amazon yağmur ormanlarının katledilmesine karşı mücadele edebilir. Ama aynı Kürt veya herhangi bir insan Dersim ormanlarının yakılıp yok edilmesine karşı mücadele etmiyorsa o insanda problem vardır. Bu nedenlerle neye inanırsa inansın her Kürt bireyi milletinin uğradığı haksızlığa, hak gaspına karşı çıkmadan ne insan olabilir ne de dindar. Ne çevreci olabilir, ne sosyalist olabilir ne de demokrat. Benzer şekilde bir Kürt Filistin’in devlet olma hakkını savunup da Kürtlerin devlet hakkına karşı çıkıyorsa eğer sömürgeci devletlerden birinin yönlendirileni değilse zekasında, samimiyetinde problem vardır.
Gerçektir ki 50 milyona yakın nüfusu olan Kürtlerin üzerinde yaşadığı vatanı parçalanmış, dili yasaklanmış, varlığı inkar edilmiş, sürgün edilmiş, öldürülmüş ve birçok yerde zenginlik kaynaklarına el konularak açlığa mahkum edilmiştir. Her şeyden önce bu haksızlığın ortadan kaldırılması Kürt ve insan olmanın bir görevidir. Dünya toplumunun eşit bir parçası olmak için diğer toplumların kullandığı hakların aynısını isteme hakkımız vardır. Türk’ün, Fars’ın, Azeri’nin, Arap’ın, Rus’un ve diğer tüm toplumların neyi varsa, hangi hakları kullanıyorsa Kürd’ün de aynı hakları olmalıdır. Kürtlerin bugünü elinden alınmış, geleceği yok edilmek istenmektedir. Bu hakların mücadelesini vermek dini açıdan en büyük ibadettir. İnsani açıdan bakarsan en büyük insaniyet budur. Siyasi olarak da en büyük devrimciliktir.
Her toplumun gelecek hayali olmalıdır. Hayalini kaybetmiş bir toplumun geleceği yoktur, olamaz. Özgür düşünme yetisi kontrol altına alınmış, sömürgeleştirilmiş bir toplumun gelecek hayali özgür bir yaşama sahip olmaktır. Günümüz dünyasında her toplumun hayali özgürleşip devletleşmedir. Kürtlerin de özgürleşme hayalinin hedefi devletleşme olmalıdır. Ancak eşit koşullar altında birlikte yaşama iradesi gösteren toplumların kararı da saygı ile karşılanmalıdır. Mümkün mü? Elbette mümkün ama şu ana kadar Kürtlerin birlikte yaşamaya zorlandığı toplumlarda Kürtleri kendine eşit görme iradesi ortaya çıkmamıştır. “Kürt de olsa benim kardeşimdir. Kürt de olsa insandır” sözü kardeşliği değil olsa olsa ölçüsüz bir kibrin ifadesidir.
Bağımsızlık mücadelesi uzun bir dönemi ifade edebilir. Bu dönemin olgunlaştırılması, hedefe yönlendirilmesi siyaset uzmanlarının projelendirilmesi ile mümkündür. Hayalin gerçekleşmesi ulusal haklarından mahrum kılınmış toplumun en önemli hedefidir. Dolayısıyla olağan üstü haller dışında kendi iç dinamikleri ile yürütülen mücadele uzun bir dönemi gerektirebilir. Dönem siyaseti ile gelecek hayali birbirine karıştırıldığında siyaset tıkanır. Kürt siyasetinin bugün içinde sıkıştığı durum tam da budur. PKK ve türevleri günlük siyaseti gelecek hayalini bilinçten silmek için kullanırken diğer Kürt siyasetleri gelecek hayalini dönemsel siyaset yerine kullanmaktadır. Bunlar siyasetin projelendirilmesi ve sağlıklı yürütülmesini sıkıntıya sokmaktadır.
Dönemsel siyasetler değiştirilebilir ama gelecek hayali asla zayıflatılmamalıdır. Bir toplumun gelecek hayali güçlü değilse dönemsel siyasetleri geleceğe projelendirilemez. Gelecek hayali olmayan toplumun ise geleceği olamaz. Gelecek hayali dönem siyasetinin önüne konulmamalıdır ama gelecek hayalini bilinçlerden silmek için egemenler tarafından projelendirilmiş ve kontrol edilmiş bir iradenin ürünü olan “bağımsızlık hayali çöpe atılmıştır” veya “Kürt sorunu kimlik sorunu olmaktan çıkmıştır” gibi söylemlerin masum söylemler olmadığını bilmek lazım. ABD başkanı Trump “Kürtlerin öldürülmesine izin vermeyeceğim” sözü için Trump’ı ve ABD’yi kınayan Kürt siyaseti içinde imtiyaz alanı elde etmiş birinin bilinçaltında neler yaşadığını merak etme hakkımız olsa gerek. Türk sol ve İslami siyasetçilerle yapılan dönemsel ittifaklar sürecin güçlendirilmesi bakımından ihtiyaç olabilir. Ancak egemenlik sisteminin arzu ve planlarına göre bilerek veya bilmeyerek söylemler türetenlerin Kürt siyasetine yön verir mevkide olması rahatsızlık vericidir.
Şüphesiz ki siyaset kalın duvarlar arasına sıkıştırılmış düşünce ve hareket döngüsü değildir. Gerektiğinde esneyen, yumuşayan, gerektiğinde sertleşen, gerektiğinde kahredici suskunluk dönemleri yaşayan veya kabuğunda şartların olgunlaşmasını bekleyen hareket becerisidir. Kürt siyaseti hedefe yürürken söylemleri veya dönem siyasetini esnek tutmayı tercih edebilir. Dönem siyasetini egemen ulus demokratlarının mücadelesi ile paralel yürütebilir. Bu süreçte bazı söylemlerden sakınabilir. Farklı kesimlerden müttefiklere ihtiyaç duyabilir. Kendi sorunlarının anlaşılırlığını sağlamak için yakın temas ihtiyacı duyabilir. Egemen ulus partilerinin iktidar kavgasında o an daha az saldırgan taraflarla hareket edebilir. Bazı demokratik kavramları Kürt toplumunun genel ihtiyacının önünde de seslendirebilir. Böyle bir tercih dönem için ihtiyaç da olabilir. Bunlar anlaşılır şeylerdir. Ancak taktiksel olarak öne alınmasa bile ortada bir kimlik sorununun var olduğunu, Kürtlerin ulusal haklarının gasp edilmiş olduğu gerçeğinin üstü asla örtülmemelidir. Kürt siyasetinin destek verdiği grup veya bireylerin, sol veya dini kılıflarla sorunu inkar edecek söylem ve hareketlerden uzak tutulması siyasetin sağlığı açısından önemlidir. Çünkü egemen devletin her kılıkta Kürt özgürlük mücadelesini kontrol etmek isteyeceği asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Kürt sorununun çözümü Türkiye’de demokrasiyi geliştirebilir. Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayabilir. Olmayabilir de. Bunun garantisi olamaz. Dünyada bunun birçok örneği vardır. Kürtlerin Türkiye’nin demokratikleşmesi ile bir sorunu olmadığı gibi Kürt siyaseti de “Türkiye’nin demokrasisi beni ilgilendirmez” deme lüksüne sahip değildir. Asıl olan Kürtlerin ulusal hak mücadelesini Türkiye demokrasi mücadelesinin bir parçası gibi algılanmamasıdır. Türkiye’nin kısmen demokrasiyi uyguladığı dönemlerde Kürtler üzerindeki baskı yumuşamıştır. Bir Kürt halka ve Kürt siyasetçilerine yapılan yoğun baskıyı sorgularken aynı ölçüde Ahmet Altan, Osman Kavala gibi akıl almaz gerekçelerle yargılanan yazarlara, gazetecilere, siyasetçilere ve her türden ötekileştirilenlere yapılan baskılara kulağını tıkamamalıdır. Kürt siyaseti Türkiye’deki iktidar kavgasında dengelere oynayıp mücadelesine destek vereceğini düşündüğü bir kesime destek verebilir. Ama gasp edilmiş hak mücadelesinin önüne Türkiye’deki iktidar mücadelesini koymak akıl dışı bir tutumdur. 03.07.2019
Devam edecek
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.