Gururlu olmak her babayiğidin kârı değil
Şaban Aslan
Savaşın kaçınılmaz olduğunu gören Saddam Hüseyin utanmadan savaş arifesinde, ABD’ye karşı Kürtlerden destek olmak için bütün gücüyle yoğun bir propaganda yapmaya başladı. Devlet televizyonunda günde iki saat Kürtçe yayın yaptıran Saddam, Kürtlerin ve Arapların “ortak düşmanı” olan ABD’ye karşı, Kürtlerin kendi egemenliği altında yer aldıklarını iddia ediyordu. Tabii ki bu büyük bir yalandan başka bir şey değildi.“Enfal kuran da bir surenin adıdır.” Enfal olayını ortaya atarak 182.000 Kürdü katıl etti. Toplam iki yüz binden fazla Kürtleri katıl eden canavar ruhlu Saddam Hüseyin Kürtleri öldürmekten adata zevk alıyordu. Sıkıntıya girdiği zaman utanmadan sıkılmadan Kürtleri kandırmaya çalışarak egemenliği altında ABD’ye karşı savaşmalarını istiyordu.
Tam bundan 35 yıl önce canavar ruhlu Saddam Hüseyin’in emriyle Irak pilotları16 Mart 1988 günü elma kokusunu veren kimyasal bombalarla Kürtlerin yaşadığı Halepçe kentinde binlerce sivili öldürdüler ve sakat bıraktılar.Halepçe'ye yapılan kimyasal silahlı saldırı sonucunda ortaya çıkan görüntü, hayatımda gördüğüm en kötü ve vahşi bir görüntüydü.
Dünyadaki diktatörler acımasız kişilerdir. İkinci Dünya Savaşında, Hitler altı milyon Yahudi’yi katıl etti. Çok değil üç sene sonra,1948 yılında Yahudiler kendi devletlerini kurdular.( İSRAİL)Saddam Hüseyin iki yüz binden fazla Kürtleri katıl ederken dünya devletlerin liderleri gözlerini kör ettiler, kulaklarını sağır ettiler ve dillerine kelepçe vurdular. Bunun üzerine canavar ruhlu Saddam şımardı. Kısa bir süre sonra petrol zengini olan Kuveyt’i işgal etti. Meşhur sözdür: Dünyadaki bütün savaşlar ve barışla yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynakları için yapılır. Saddam Kuveyt’i işgal ederken, Irak’ın on dokuzuncu vilayeti olarak ilan ettiği zaman, dünyada kızıl kıyamet koptu.
Cidde görüşmelerinin sonunda Irak'ın, Rumeyla nedeniyle uğradığı kaybın telafisi için Kuveyt'ten istediği tazminat talebine karşılık Kuveyt daha düşük bir miktar önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i işgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in başkenti Kuveyt şehrini bombalayarak işgali gerçekleştirdi.Büyük siyasetçi meşhur İngiliz Başbakanı Churchill Avam kamerasında yaptığı bir konuşmada diyor ”bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir.”
Birinci Körfez Savaşı, kod adı Çöl Fırtınası Harekâtı2 Ağustos 1990'da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan krizin sonucunda ABD öncülüğünde, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısırve kısacası 37 ülkenin katıldığı koalisyon güçleri, Irak’a karşı düzenlediği askerî harekât 17 Ocak 1991-28 Şubat 1991gününe kadar devam etti.Harekât, 17 Ocak 1991'de Irak güçlerini Kuveyt'ten çıkartmak için yapılan hava bombardımanıyla başladı. Bunu 24 Şubat'taki kara harekâtı izledi. Harekât sonunda Irak'ı Kuveyt'ten çıkaran koalisyon güçleri mutlak bir zafer elde ettiler. Kuveyt'in kurtarılmasıyla beraber, kara harekâtının başlamasından dört gün sonra ateşkes ilan edildi. Irak, Kuveyt ve Suudi Arabistan'ın Irak sınırında süren hava ve kara harekâtlarına karşılık olarak, Suudi Arabistan'daki koalisyon hedeflerine ve İsrail'e karşı Scud füzeleriyle karşılık verdi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Nisan 1991'de kabul edilen 687 no'lukararıyla ateşkeshükümleri ilan edildi. 687 no'lu kararın uygulanmasına yönelik uygulamalar ve bu kararı takip eden kararlar 12 yıl sonra başlayacak başka bir savaşa neden oldu.
Canavar ruhlu Saddam Hüseyin, İkinci Körfez Savaşında, koalisyon güçleri tarafından yakalanacağını anlayınca uzun bir süre kayıplara karıştı. Yapılan istihbarat çalışmaları sonucunda, doğum yeri olan Tikrit yakınlarında bir çukurda gece yarısı yakalandı. Yakalandığı zaman saç sakal birbirine karışmıştı. Ben köyde doğdum büyüdüm. Büyük baş hayvan tüccarları köyleri dolaşarak bir öküz aldıkları zaman ağzını açıp dişlerine bakıyorlardı. Koalisyon askerleri Saddam’ı yakaladıkları zaman ağzını açtırıp el feneri ile ağzına baktılar. Sebebi ağzında zehir olabilir. Yakalandığı zaman ağzındaki zehir ile intihar edebilir düşüncesiyle ağzını açıp baktılar. İntihar etmek korkakların işi değil. Kahramanların işidir. Kahramanlar düşmanlarına esir düşmemek için intihar ederler.
Örnek: Şu anda tarihini tam hatırlamıyorum. İttihat ve Terakki’nin illegal çalıştıkları dönemde yaşanmış bir olay. Yüzbaşı Ragıp komutasındaki bir askeri birlik, kırk tana Bulgar gerillasını çembere alıyorlar. Türk komutan seslenerek telim olun diyor. Bulgar gerillaları küfür ederek kurşun sıkıyorlar. Çemberden kurtulamayacağını anlayan Bulgarlar bir birilerin kafalarına sıkarak intihar ediyorlar. En sonda kalan kendi kafasına sıkarak intihar ediyor.
Kaynak: Kılıç yarası gibi: Ahmet Altan
Tarihin derinliklerine bakıyoruz. Cibranlı Halit Bey, gizli Kürdistan İstiklal Komitesi’ni 24 arkadaşı ile beraber 1920'nin sonunda Erzurum'da kurdu. Gizli faaliyet gösteren cemiyet, 1923’te Lozan Anlaşmasının imzalanmasından sonra kitlesel bir faaliyete başladılar. Genel bir Kürt ayaklanması hazırlıklarına devam ederken 20 Aralık 1924'te Erzurum’da tutuklandı. Bitlis’e götürüldü. Bitlis'te kurulan Bitlis Divan-ı Harbi Umumi'deMahkemesinde yargılandı. Yargılanmanın kimler tarafından ve nasıl yapıldığı, mahkeme tutanak ve kararları hâlâ açılmadı. Sadece 1925 Ayaklanmasının planlayanları arasında olduğu ve devletin zamanında tedbir alarak bunu açığa çıkardı. Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren tarafından ifade edildi. Bu kişileri Bitlis’te cezaevine koymadılar. Kaçırılmamalarını engellemek için askeri birliğinde tuttular.
İdama mahkûm edilen Kürdistan İstiklal Komitesi Başkanı Cibranlı Halit Bey, Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, Yusuf Ziya'nın kardeşi Teğmen Ali Rıza Bey, Yusuf Ziya’nın damadı Faik Bey ile Molla Abdurrahman ile birlikte Bitlis'te 14 Nisan 1925'te asker olan Kurmay Albay Cibranli Halit Bey. Teğmen Yusuf Ziya’nın kardeşi Ali Rıza Bey asker oldukları için kurşuna dizilerek öldürdüler. Diğerlerini darağacında idam ettiler.
Cibranlı Halit Bey’in bu sözü mahkeme salonundan yükselmiştir; ”Karşınızda yalnız değilim. Arkamda Mezopotamya’da, muazzam bir Kürt Ulusu bulunmaktadır. Bugün beni asıyorsunuz, fakat hiç şüphemiz yoktur ki yarın torunlarımız da sizleri yok edeceklerdir.”
Şeyh Said: Mahşerde hesaplaşacağız
Diyarbakır İstiklal Mahkemesi'nin sonuçlanmasından sonra 27 Mayıs 1925'de Kemal Fevzi Osmanlı subayıdır Balkan savaşında yaralanaraksakat kalıyor ve emekliye ayırıyorlar. Kalemi kuvvetli olduğu için, Hacı Ahti,(Bavı tujo) Seyit Abdulkadir'in oğlu Seyit Mehmet, Kör Abdullah Saadi ve Hacı Askeri, Diyarbakır'da idam edildiler...
Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, 29 Haziranda da Şeyh Said'in önderliğinde ayaklanmaya katılan 47 kişi hakkında idam kararı verdi. Karar ertesi gün infaz edildi. Ailesinden kefen parasını aldıkları halde hiç birinin mezar yerleri belli değil.
Şeyh Said idam sehpası önünde şunları söyledi:
“Dünya yaşantımın sonu geldi. Kendimi milletimin yolunda feda ettiğime hiçbir şekilde pişman değilim. İlerde torunlarımızın bizden dolayı düşman ününde utanç duymamaları bizim için yeterlidir.”
Şeyh Said boynuna ip geçirilmeden mahkeme üyelerinden Saib Bey ve Diyarbakır valisi Mürsel Bey’e dönerek “Mahşerde hesaplaşacağız” der ve ayağının altındaki tabure çekilerek idam edilir.
Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarı nerede?
Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarı nerede hala bilinmiyor. Hatta kişisel eşyaları dahi ailesine teslim edilmemiş. Dönemin İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya 25 Temmuz 1957’de Dünya gazetesine verdiği mülakatta vasiyetinin, kişisel eşyalarının ve bir miktar parasını kendisine teslim ettiğini, kendisinin de İçişleri Bakanlığına ilettiğini söylemiş.
İhsan Sabri Çağlıyangil’in anılarından alınan bir parça
Seyit Rıza:
Kararlar okununca sanıklar ilk anda anlamadılar. İdam “Tünne” bir vaveyla koptu. Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle polis müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep Jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza sehpaları görünce durumu anladı. Asacaksınız, dedi ve “Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?” Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sordu. Kırk liram var ve saatim var. Oğluma verirsiniz, Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken görmesin diye pencerenin önünde durdu Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap bitti. EvladıKerbelayıh. Bu hatayıh. Ayıptır, zulümdür, cinayettir dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingene’yi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu. İnfazını yaptı.
Dünya şahittir, Kürtler darağacına gittikleri zaman kimseye boyun eğmediler ve ödün vermediler.
Saygılarımla