HAK-PAR Başkanlık Kurulu: "Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur"
Hak-Par Basın Bürosu'nun 07.01.2017 açıklaması;
HAK-PAR Başkanlık Kurulu, İl Örgütü binasının açılışını ve Birinci Olağan Kongresini yapmak üzere bulunduğu Bingöl’de toplanarak gündemindeki konuları görüştü.
Hak-Par Basın Bürosu'nun 07.01.2017 açıklaması;
15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından, olağanüstü hal rejimiyle yönetilen Türkiye’de ekonomik ve siyasal kriz derinleşerek sürüyor.
İçeride şiddet eylemleri, terör ve suikastlar devam ederken, sınırların dışında ise Türkiye Suriye bataklığına daha fazla sürükleniyor.
Son günlerde, Rus elçisinin öldürülmesi, Kayseri’de, İstanbul Ortaköy’de ve İzmir’de meydana gelen terör saldırıları gündemin öncelikli konuları oldu.
Bütün bu terör olaylarının arkasında Türkiye’nin dış politikasının yattığına kuşku yok.
Şok edici terör eylemlerinin yarattığı kara duman geçici olarak toplumsal sorunların üzerini örtse de, teröre de zemin hazırlayan bu sorunlar içten içe büyümeye ve bir patlamaya doğru evrilmeye devam ediyor.
Ekonomi alarm veriyor. Geniş halk kitleleri yoksullukla cebelleşiyor.
Türk-İş sendikasının araştırmasına göre dört kişilik ailenin açlık sınırı 1.432 Tl, yoksulluk sınırı ise 4.665 TL iken, milyonlarca çalışanı ilgilendiren asgari ücret, açlık sınırının da altında, net 1404 tl olarak belirlendi.
Türkiye’de işsizlik oranı arttı, ticari hayat durma noktasın geldi, esnaf borçlarını ödeyemez duruma düştü. İhracat geriledi, sanayi ve tarımda üretim düştü. Döviz piyasasının tansiyonu yükseldi; dolar 3.60 sınırını aştı.
Türkiye içeride ve dışarıda uyguladığı politikalar nedeniyle, ekonomik sıkıntılara ek olarak ciddi bir toplumsal ve siyasal krizle de karşı karşıya.
Toplumun çözümlenemeyen, ertelenen ve ya bastırılan yapısal sorunları, iç iktidar mücadelelerinin ve dış politikanın gerilim, çatışma yaratan problemleriyle birleşerek büyümekte, iç barışı tehdit etmeye devam etmektedir.
Türkiye’de yöneticiler, yapısal sorunlarının başında gelen Kürt sorunu ve Alevi sorunu gibi problemlerini çözmek yerine yok saymayı, bastırmayı seçerek her an patlamaya hazır bir gerilimin üzerinde oturma siyasetini sürdürüyor.
Cezaevleri milletvekilleri, belediye başkanları, sivil siyasetçiler, yazarlar, gazetecilerle dolu.
Hem içeride operasyonların ardı arkası kesilmiyor, hem de dışarıda savaş uçakları sürekli olarak bir yerleri bombalıyor.
Toplumun aşırı kutuplaştırılması, üzerinden yürütülen “cumhurbaşkanlığı sistemi”ne geçiş tartışmaları da Türkiye’yi yeni çatışma alanlarına taşıyor.
15 Temmuz darbe girişimi, Suriye ve Irak politikası nedeniyle ABD ve AB ülkeleri ile ilişkileri bakımından tarihinin en kötü günlerini yaşayan Türkiye, Rusya ile geleneksel müttefiklerini tedirgin eden yeni ilişkilere sürükleniyor.
Bütün bu gerilim siyasetinin, iç çatışmalara, ekonomik krizlere, militarizmin güçlenmesine ve nihayet yeni askeri müdahalelere açık bir Türkiye manzarası yarattığı ortadadır.
“Artık darbe dönemi kapandı” denen bir dönemde Türkiye’nin 15 Temmuz kanlı darbe girişimiyle karşılaştığı unutulmamalı ve bu gün ki olaylar dizisinin, aynı zamanda yeni bir darbe zemininin kurgulandığı anlamına geldiği görülmelidir.
Bu durum sürdürülemez.
Türkiye’yi yönetenler toplumu sürekli gerilim içinde tutmaktan, krizler üzerinden yol almaktan vazgeçmelidir.
Toplumu rahatlatacak, demokratikleşmenin önünü açacak, Türkiye’yi gerilim ve çatışma alanlarından çıkaracak siyasetler üretmelidirler.
Öte yandan
Kürt kentlerini barikat hendek siyasetiyle yıkıma sürükleyen, bomba yüklü araçlarla,canlı bombalarla kent merkezlerini kana bulayanların, legal demokratik kanalları tıkayanların, bu kez metropollerde terör eylemlerine yönelerek; Kürt- Türk çatışmasına zemin hazırlamaya, tıpkı Irak ve Suriye gibi bir iç savaşa sürüklemeye çalıştıkları görülmektedir.
Kürt halkının meşru taleplerinin karşılanması mücadelesiyle bir alakası olmayan bu “güdümlü” terör siyasetinin de arkasında sömürgeci devletlerin olduğuna kuşku yok.
Kürt halkı, kırk yıldır on binlerce Kürt gencini ölüme sürükleyen, sivil yerleşim alanlarını dahi savaş alanlarına çevirerek Kürt halkını göçe zorlayan, kendi ülkesinde mülteci durumuna düşüren, yoksulluğa açlığa sürükleyenleri; ölüm, gözyaşı ve yıkımdan başka bir şey üretemeyenleri; barış-demokrasi, özgürlük gibi söylemleri paravan yapanları artık daha net görüyor.
Yıkımı, kanı, gözyaşını, acıyı çoğaltarak, ölüm makineleriyle, bombalarla, terör eylemleriyle
“Barışa”-“demokrasiye”, “özgürlüklere”, Kürt halkına değil ancak karanlık odaklara, sömürgeci devletlere hizmet edilebilir.
Bu savaş anlamsız ve kirli bir savaştır, hiç kimseye yararı yoktur, hiçbir gerekçeyle meşru gösterilemez ve derhal sonlandırılmalıdır.
Hak ve Özgürlükler Partisi Başkanlık Kurulu, Türkiye’nin en temel sorununun Kürt sorunu olduğunu, bu sorunun, bütün iç ve dış problemleri etkileyen, ağırlaştıran bir etkiye sahip olduğunu bir kez daha vurgular.
İç ve dış politikayı Kürt karşıtlığı üzerine kuran, Kürtlerin içeride ve dışarıda meşru haklarını elde etmelerini “beka sorunu” olarak algılayan yöneticileri bu politikalarını cesaretle gözden geçirmeye, Kürtlerin meşru haklarını teslim etmeye; sorunu adil, demokratik ve barışçıl bir çözüme kavuşturmaya davet eder.
Son yıllarda toplumun gündemine taşınan “sitem değişikliği”ni hedefleyen; anayasa yapımı tartışmalarında öne çıkarılan “istikrar” da ancak iç barışın sağlanmasıyla, yapısal sorunların çözüme kavuşturulmasıyla sağlanabilir.
“İstikrar” 12 Eylül askeri darbesinden kalma anti demokratik anayasanın ruhunu koruyarak, bu gün yaşadığımız sorunlara kaynaklık eden maddelerini koruyarak sağlanamaz.
HAK-PAR olarak mevcut anayasanın tümden değiştirilmesinden, yeni, sivil, demokratik bir anayasanın yapılmasından yanayız.
Bu anayasa başta Kürt sorunu olmak üzere tüm yapısal sorunların çözümüne olanak sağlamalı, çağdaş, çoğulcu, katılımcı bir demokratikleşmeyi; AB standartlarında temel hak ve özgürlükleri içermelidir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.