Hamit Bozarslan: Kürt meselesinin meşruluğunu tanımadan barış mümkün değil
.
Evrim Kepenek
Akademisyen Bozarslan, “Ortadoğu’da bir Kürt realitesi var. Bunun meşrulaştırmak gerekiyor bunu emperyalizmle açıklayınca çözümden uzaklaşıyorsunuz” diyor.
Ortadoğu’daki karmaşık dengeler, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik tartışmaları ve demokratikleşme ihtiyacını yeniden gündeme taşıyor.
Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” önerisi, tartışmalara yeni bir boyut katarken, DEM Parti İmralı Heyeti’nin hem PKK Lideri Abdullah Öcalan hem de siyasi partilerle gerçekleştirdiği görüşmeler süreci hareketlendirdi. Ancak bu gelişmeler, toplumda farklı tepkilere yol açarken, sürecin önünde hala ciddi engellerin bulunduğu ortada.
Bu zorlu sürecin dinamiklerini ve olası sonuçlarını, École des Hautes Études en Sciences Sociales’ta öğretim üyesi ve Ortadoğu uzmanı Prof. Dr. Hamit Bozarslan ile konuştuk.
Prof. Dr. Bozarslan, MHP'nin süreçteki rolünden Kürt meselesinin emperyalizm söylemleriyle bağdaştırılmasına kadar birçok kritik noktayı değerlendirirken, tartışmanın derinleşmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Kürt meselesinin sadece bir terör ya da emperyalizm meselesine indirgenmesinin, çözüm ihtimalini uzaklaştırdığını belirten Bozarslan, bu konuda toplumsal hafızanın güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Ayrıca Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin Kürt meselesiyle doğrudan bağlantılı olduğuna işaret ediyor ve “Demokratik bir barış rejimi, Kürt meselesinin meşruluğunu tanımadan mümkün değildir” diyor.
“Söylemler iki noktada tedirgin edici”
MHP'nin süreçteki rolü ve Türkiye'deki Kürt meselesinin çözümüne dair beklentileri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Süreç adı veriliyor fakat olup bitenin şifrelerini okuyabilmemiz, görebilmemiz henüz mümkün değil. MHP'deki gelişmeler neler, onu pek bilemiyoruz. MHP hangi oranda devleti temsil ediyor, AKP'yi neyi temsil ediyor? Bu konudaki bilgilerimiz oldukça sınırlı.
DEM’de çok büyük bir beklenti var. Bu beklenti aslında iki yıldır var olan bir beklenti. Aynı şekilde şunu da görüyoruz. Irak Kürdistanı’nda da da şu ya da bu şekilde bu sorunun bir şekilde çözülmesi gerektiği yolunda epeyce görüşler dile getirilmişti. Bu olgular var.
O olguların dışında sanıyorum ele alınması gereken diğer bir nokta da tabi İsrail ve Gazze Savaşı. MHP bunu değişik vesilelerle dile getirmişti.
İsrail'in durumu, Amerika’nın bölgedeki durumu… Kürt meselesinin Türkiye içinde çözülememesi… Fakat çok dikkatli olmak gerekiyor. Süreç nereye doğru evrilecek onu bilemiyorum. Çok dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü söylemlere bakıyorum, dinliyorum, söylemlere okuyorum. İki noktada çok tedirginlik verici bir boyut içeriyor bu söylemler.
“Kürt meselesi terör sorunu gibi anlatılıyor”
Hangi iki nokta?
Birincisi Kürt meselesinin gerçekten bir terör meselesine indirgenmesi, Kürt meselesinin 100 yıllık bir mesele olduğunun unutulması, devletin milliyetçi bir temelde kurulmuş olduğunun unutulması. Kürtlere yapılan büyük baskıların unutulması. Ve sanki söz konusu olan PKK'nin uyguladığı terör siyasetiymiş gibi Kürt meselesi tanıtılıyor. Bundan çıkmak gerekiyor.
Buna karşı Kürt meselesinin meşruiyetini dile getirmek gerekiyor. Hem Kürt meselesinin yüzyıllık bir mesele olduğunu, bu meselenin temelinde aslında devletin demokratik bir çözüm istememe halini dile getirmek gerekiyor.
“Emperyalizm kavramı çok tehlikeli”
İkinci tedirginlik verici nokta, Kürt meselesinin emperyalizmle bağdaşlaştırılması. Bu emperyalizm kavramı Bahçeli'nin söylemlerinde ortaya çıkmakta fakat aynı zamanda AKP'nin şu andaki söylemlerinde bu emperyalizm kavramı çok yoğun bir şekilde kullanılmakta.
Bu emperyalist kavramı çok tehlikeli bir kavram. Tabi bunu yaparken aynı zamanda Kürdistan'ın bölünmesinin bir emperyalistle görüşün sonucu olduğu da unutulmakta. Emperyalizm kavramı çok tehlikeli bir kavram. Ortadoğu’da bir Kürt realitesi var. Bunun meşrulaştırmak gerekiyor bunu emperyalizmle açıklayınca çözümden uzaklaşıyorsunuz.
Çözüm: Demokratik pedagoji
Özellikle Türkiye çerçevesinde yapılması gereken demokratik bir pedagoji, Kürt meselesinin meşruiyetini temel alan bir pedagoji ve bunun sadece siyasi partilere yönelik olan temaslarda değil aynı zamanda kamusal düzeyde de dile getirilmesi.
“Siyasi aktörlerden yola çıkarak çözmek zor”
Demokratik pedagojiye tekrar döneceğiz fakat şunu merak ettim, çözüm konusunda Türkiye kamuoyunu da nasıl ikna edecekler?
Özellikle dediğim gibi yani Kürt meselesinin meşru bir mesele olduğunun, milli bir mesele olduğunun, meşru bir mesele olduğunun dile getirilmesi gerekiyor.
AKP'nin 2013-2014 sonrasındaki siyasetine baktığımız zaman, 2013’te bir barış süreci vardı. Fakat söz konusu olan Kürtlüğün beka meselesi temelinde tamamlanması, Kürtlüğün bir tehdit olarak görülmesi söz konusuydu.
Şu anda bu meseleyi sadece siyasi aktörlerden yola çıkarak çözebilmek bence çok zor.
Siyasi aktörlerin rolü çok önemli elbette, bu aktörlerin içerisinde Öcalan'ın kendisi var, PKK'nın kendisi var, DEM olgusu var. Fakat bu sürecin ilerleyebilmesi için Kürt meselesinin bir terör meselesi olmadığının, Kürt meselesinin emperyalizmin müdahalesi meselesi olmadığının altının sürekli çizilmesi gerekiyor ve bunun kamuya mal edilmesi gerekiyor. Kamudan gerçek bir tartışmanın olması gerekiyor ki görebildiğim kadarıyla bugün Türkiye'de bu yok.
“Kemalist ideoloji Kürt realitesini kabul etmeli”
Belki bu noktada medyaya da görev düşüyor…
Bu süreçlerin sürekli olarak hatırlatılması gerekiyor, Türkiye bunların unutturulmasını istiyor. Sizin dediğiniz gibi hatırlatmak gerekiyor. Çünkü Türkiye bunların unutulmasını istiyor. Yani mesela Kemalist söylemlere baktığınız zaman Kemalist söylem radikal milliyetçi bir söylem. Kürtlüğü ya inkâr eden ya da Kürtlüğü neredeyse Türklüğün biyolojik düşmanı olarak tanımlayan bir söylem.
Devletin böyle raporları var. Bu raporlar yayınlandı. Mehmet Bayrak bunların hepsini yayınladı. Şark ve Islahat programları var. Tüm bunları biliyoruz. 50'leri 60'ları hatırlayalım. Yani bunun çok uzun bir tarihi var. Bu baskınların da çok uzun bir tarihi var. Kürt halkının bir direniş tarihi var.
“Bu terimlerle barış değil müzakere olur”
Aslında Kemalist siyasetlerin çökmesinin ana nedeni Kürtlerin şu ya da bu şekilde çoğul bir direniş stratejisi geliştirebilmeleriyle mümkün olabilmişti aynı zamanda. Bütün bunlar hatırlanmadıktan sonra sanıyorum şu andaki terimlerle, Kürt meselesinin bir barış rejimi olabilmesi mümkün değil. Müzakereler olabilir, fakat barış zor. Bir yandan böyle süreç başlıyor mesela bir yandan böyle bir Rojava'ya olan saldırılar devam ediyor.
“AKP ve MHP’nin de dönüşmesi gerekiyor”
“Toplumu ikna ederse MHP ve AKP ikna eder diyor barış için” diyorlar. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mesele burada, AKP ve MHP bunu çözebilir tabii. Fakat bunu yapabilmeleri için kendilerinin değişmesi gerekiyor. Sanıyorum şu anda Türkiye'de tartışılmayan meselelerden birisi de bu başlayan sürecin demokratikleşme süreciyle bir ilişkisinin kurulmamış olması. İspanya örneğini veriyorum sürekli olarak. İspanya'da 1975-1978 arasında olanları çok iyi değerlendirmek gerekiyor.
İspanya'daki demokrasi meselesinin ele alınması, diktatörlükten çıkış, demokratik bir mukavelenin oluşturulması, fakat aynı zamanda, aynı eş anlamlı, eş zamanlı olarak İspanya'daki Bask ve Katalan milli meselelerinin kabul edilmesi, bunların meşru mesele, İspanya'nın meşru meseleleri olarak değerlendirmesi, İspanya'daki demokratik güçler, Bask Katalan milli meselelerini kabul etmeselerdi İspanya demokratikleşemezdi.
“Kürt meselesinin meşruiyetini tanımak gerekiyor”
Eğer AKP MHP bu işi çözmek istiyorlar onların demokratikleşmeleri gerekiyor. Temsil meselesini ortaya koyan bir yaklaşım ve diğer yandan aynı zamanda bir Kürt meselesini tanıyan, Kürt meselesinin meşruiyetini tanıyan bir yaklaşım. Bu iki yaklaşımın aynı zamanda gerçekleşmesi gerekiyor. Fakat tabii bu demokratikleşme aynı zamanda AKP için çok büyük bir tehlike. AKP böyle bir demokratikleşme sürecinden sonra ayakta kalabilir mi yerini başka aktörlere bırakabilir mi?
“Türkiye’nin demokratik bir devrime ihtiyacı var”
İspanya'yı gördüğümüzde "975-1978 yılında İspanya'daki demokrasiyi kuranlar 3-5 yıl sonra görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Demokrasilerde bir hukuk devleti olgusu var. Hukuk devleti aynı zamanda yargının bağımsız bir şekilde çalışmasını da beraberine getirmekte.
Demokratikleşme perspektifi sadece Meclis değil, Türkiye’yi bu noktaya getirenlerin de demokratik devrim yapacak imkânları olduğunu görmüyorum. Fakat Türkiye’nin demokratik devrime ihtiyacı var.
“Marx’ın yazılarını okumak gerekiyor”
Demokratik devrim kavramını açar mısınız?
Topyekun bir demokratikleşmeye ihtiyacı var. Demokratik devrim şu, demokratik devrimin bazı aşamaları var dünya çapında. Marx, dissansüel bir cumhuriyetten söz ediyor. Marx’ın "dissansüel bir cumhuriyet" kavramı, bir yandan toplumu bir arada tutacak ortak değerlere (konsansüs) sahip bir yapının önemini kabul ederken, öte yandan toplumsal farklılıkların ve çatışmaların, demokratik süreci zenginleştiren ve sürdüren bir güç olduğunu savunan bir yaklaşımdır. Bu, çatışma ve uzlaşıyı bir arada taşıyabilen, dinamik bir cumhuriyet modelini temsil eder. Bu yüzden Marx'ın o dönemdeki yazıları muhakkak okumak gerekiyor. İkinci bir demokratik devrim aşaması 1975-78 arasında yaşanıyor. Yunanistan'da, Portekiz'de ve İspanya'da olanlar. Ama Yunanistan'da ya da Portekiz'de bir milli mesele yok. Hâlbuki İspanya'da ikinci bir milli mesele var. Latin Amerika'daki demokratik devrimlerden bahsedebiliriz. Kendilerine öyle demiyorlar ama diktatörlükten çıkış yolları diyebiliriz.
Demokratik devrim toplumun tümüyle kendisini yeniden tahliye edebileceği imkânları sağlayabilen, değişik katmanların katılabildiği ve eşitlik ve özgürlük meselesini temel alan bir demokratik devrim süreç
“Tüm dünyada rejimler krizi var”
Zor bir dönem bizi bekliyor o zaman?
Gelecekte ne olacak bilemiyoruz. Fakat şu çok açık. Şu anda dünya çapında çok büyük bir kriz yaşanıyor. Demokrasilerin ciddi bir krizi var. Ama aynı zamanda antidemokratik rejimler olarak tanımladığım rejimlerin de bir krizi var.
Türkiye bunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Rusya bunu çok açık bir şekilde görüyor. İran'da görüyoruz, Çin'de görüyoruz.
Bu modeller ne kadar devam edebilecek? Erdoğanizm gibi bir rejim ne kadar devam edebilecek? Putinizm gibi bir rejim ne kadar devam edebilecek? Bütün bunlara verebileceğimiz cevaplar çok sınırlı.
Toplumsal muhalefetin sesi yükselmesi gerekiyor…
Tartışmaların boyutunun derinleştirilmesi sadece habercilik yapmamak her haberin yorumlu anlatmak, demokratik pedagoji mesele bu dediğim gibi tarihsel bir bilinç meselesi hiçbir olayı bugünden açıklayabilmek mümkün değil onun çok ötesine geçerek onun arka planını tarihini sürekli hatırlamak gerekiyor. 100 yıllık Kürt tarihini sadece Türkiye’de değil Irak’ta biliyoruz İran’da da biliyoruz.
Her çözüm alternatifi ortaya çıktığında Kürt hareketi barış yanlısı oldu çözüm yanlısı oldu şiddet bir şekilde devletlerin siyaseti olarak ortaya çıktı tüm bunların hatırlatılması gerekiyor.
Peki siz Devlet Bahçeli'nin bu çıkışının tamamen Orta Doğu'daki gelişmelerle ilgili olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Çoğunluk böyle düşünüyor, böyle tartışıyor. Bunu bilemiyorum. Fakat onun dışında tabii yani insanlı hayatındaki gelişmeler neler? Mesela DEM görüşmelerinden sonra Mahzun Kızılkaya'nın kitabından bahsedildi. Bahçeli’nin bu kitabı okunmuş olmasından söz edildi. Eğer bu gerçekse, bu kitap okunmuşsa, bu kitaptan yola çıkarak “Kürtlerin yarılmaları neler?” Sorusu soruldu mu? Devlet Bahçeli kendisine bu soruyu sordu mu? “Ben Kürt olsaydım hangi koşullarda yaşardım?” bu soruları düşündü mü? Dediğim gibi bunları okuyabilmek yorumlamak için yeterince bilgi yok.
Bilgi Not: Amet Türk, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan DEM Parti heyetinin, Meclis’te MHP Lideri Devlet Bahçeli ile yaptıkları görüşmeden ilginç anektodlar ortaya çıktı. Bahçeli’nin görüşme sırasında yazar Muhsin Kızılkaya’nın Kürtçe ile şahsi macerasını anlattığı “Bir Dil Niye Kanar” kitabına vurgu yaptığı ve oradan ilham aldığını dile getirdiği öğrenildi.
“Tüm kesimlerin süreci sahiplenmesi gerekiyor”
Çok bilinmeyenli bir denklem içinde gibiyiz, kamuoyuna daha fazla bilgi vermeleri gerekmez mi?
Bunu beklemiyorum. Fakat kamuoyunun buna sahiplenmesi, kamuoyunun kendisini bilgilendirmesi, kamuoyunun var olan bilgilerinin çok ötesine gitmesi gerekiyor. Bu da toplumsal bir tartışmayı, konunun kulislerde, kapalı kapıları ardında değil de açık sahada tartışılması. Ve bu tartışmaya katılanların sayısının artırılması gerekiyor.
Gazeteciler olsun, benim gibi gözlemciler olsun, uluslararası ilişkiler uzmanı değilim ama uluslararası ilişkiler uzmanları olsun, sivil toplum örgütleri olsun…Tüm kesimlerin süreci sahiplenmesi gerekiyor.
Kürtlük sesleri çok bu seslerin görünür olması gerekiyor. Kürtlük aynı zamanda tiyatro grupları, Kürtlük aynı zamanda akademi, Kürtlük aynı zamanda gazetecilik. Ve bu seslerin işitilmesi aynı zamanda Türk kamuoyunda da böyle bir tartışmaların başlaması.
Bilgilendirme süreci aynı zamanda bu. Bilgilendirmenin öz bilgilendirme sürecine dönüşmesi gerekiyor. Bu boyut bir eksik kalıyor ve mesela 2013-2015 barış süreciyle karşılaştırdığımızda belki 2013-2015'te bu tartışmalar çok daha yoğundu.
“Bugün tartışmalar daha yüzeysel”
2013 -2015 ve şimdiki süreç siz bu iki dönemi nasıl kıyaslıyorsunuz?
Sanıyorum belki 2010'ların başında tartışma Türkiye'nin tartışma boyutu Türkiye'deki tartışmaların boyutu çok daha derindi. Sadece Kürt meselesinde değil, Ermeni soykırımı meselesinde tabuların kırıldığı dönem aslında o dönem oldu. 2015 mesela bir Ermeni Soykırımı olarak anılabildi Türkiye'de. O dönemde Ermeniler üzerine, Ermeni soykırım üzerine son derece ciddi çalışmalar yapılabildi Türkiye'de. Ve söz konusu olan sadece 12 Eylül rejiminden çıkış değildi, sadece 90'lardan çıkış değildi.
Kemalizm'in sorgulanabildiği, İttihat ve Terakki mirasının sorgulanabildiği bir dönemdi aynı zamanda.
Sanıyorum tartışma boyutunda, çok büyük bir ihtimalle tartışma ve bilgi boyutunda, bilgi üretmeye katılan aktörlerin niceliksel ve niteliksel bir boyutta çok daha yoğun bir dönem yaşanmaktaydı. Bugün bana her şey çok daha yüzeysel geliyor.
Demokratik pedagoji kavramını anlatır mısınız?
Benim de tanımlayabilmem çok zor. Fakat demokratik pedagoji kavramı korkularının yıkılmasını açılmasını mümkün kılabilen, demokrasiyi yarılmalardan, bölünmelerin meşruluğundan, çoğulluklarının meşruluğundan yola çıkarak tanımlayan, tek tipliğe karşı çıkan, bir Türk ideolojisi ya da bir Alman ideolojisine karşı çıkan, çoğulluğu düşünebilen toplumun hem birleşik hem bölünmüş bir toplum olması anlamında.
Demokratik bir toplum kendisini bölünmüşlüklerinden yola çıkarak yenileyebiliyor. Eğer bu bölünmüşlükler olmasaydı büyük bir ihtimalle dünyanın hiçbir yerinde demokratik bir toplum söz konusu olamazdı.
Örnek verir misiniz?
Avrupa'da 50 yıl önce eşcinsellik bir suçtu. Bugün homofobiya bir suç. Bunun nedeni şu, bir bölünmüşlük unsuru olarak eşcinselliğin meşrulaştırılması.
Bu kadınlık içinde geçerli, bu sağ-sol hareketlerin ortaya çıkması içinde geçerli, sadece sol hareketler değil ama aynı zamanda sağ hareketlerin de ortaya çıkması için geçerli, bu kadın hareketleri içinde geçerli. Bu gençlik hareketleri için de geçerli. 68'den bahsediyoruz. 68 bir gençlik isyanı. Eğer bu isyan Avrupa'da suç haline getirilseydi çok büyük felaketlere yol açabilirdi. Ama böyle olmadığı için Yeşiller Partisi gibi bir olgu oluşabildi. Demokratik Pedagojının demokasinin her iki ayağına değinebilmesi gerekiyor. Demokrasinin her iki ayağına değinmesi gerekiyor
“Müzakerelerin şeffaf yürütülmesi gerek”
Son sorumuz, sizin Türkiye’deki siyasi partilere bir öneriniz var mı?
Onlara verebileceğim bir tavsiye yok. Fakat dediğim gibi şuana kadar konuştuğumuz şeyler, toplumun tümüne verilebilecek mesajlar ve toplumun olmazsa olmaz parçaları olan partilere verilebilecek mesajlar.
Şu anda DEM Parti’nin yapması gereken bence, onlara bir tavsiyede bulunmak haddimi aşmak olur, DEM'in yapması gereken hem bu müzakereleri devam ettirmek, hem bu müzakerelerin mümkün olduğu kadar şeffaf bir boyutta gelişmesini sağlamak, hem de bu müzakerelerin çok ötesinde Kürt meselesini Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ele almak. Meselenin tek bir boyuta indirgenmemesi elzem.
Kaynak: Bianet
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.