HÎZANİZÂDE KEMAL FEVZİ’NİN, JÎN DERGİSİ’NDE 1916 KÜRD TEHCİRİYLE İLGİLİ ÇIĞLIĞI
Celâl TEMEL
3. YAZI
“ KARLI YOLLARDA BİRER KURBAN KAFİLESİ GİBİ ÖLÜME SÜRÜKLENEN İNSAN KÜMELERİ, ÖLÜMÜ HASRETLE ARIYOR, KARLARDA AÇILAN SOĞUK MEZARLARA CANLARINI TESLİM EDİYORLARDI. BUNLARI HİÇ BİR GÖZ GÖRMEDİ; HAKKA YÜKSELEN AĞLAYIŞLARI, ÇIĞLIKLARI HİÇ BİR KULAK DUYMADI. DEMEK GÖZLER KÖR VE KULAKLAR SAĞIRDI…KEMAL FEVZİ ”
1916 Kürd Tehciri’ni, Jîn Dergisi’nde dile getirenleri başında Bitlisli Kemal Fevzi geliyor. Kemal Fevzi, Jîn Dergisi’nin 20 Mart 1919tarihli14. sayısında, Kürd Tehciri konusunu gündeme getiriyor. Kemal Fevzi’nin, Jîn’in bu sayısında yayımlanan çığlık şeklindeki bir yazısını paylaşacağız. Sadeleştirerek ve kısaltarak verdiğimiz, "GÖZLER KÖR, KULAKLAR SAĞIR MIDIR!?" başlıklı yazıda, bakın, Kemal Fevzi, dünyaya, dönemin hükümetine ve Kürd Gençlerine neler söylüyor?
"Harb-ı Umumî’nin başlangıcından beri, gazete sütunlarını iyice tetkiketmekteyim. Tümüyle şahsi ve riya ile boyanan bu sahifelerde, çaresiz milletimin uzun ve acı keder ve sefaletine acıyan bir yüreğe, sızlayan bir vicdana rastlamadım. Yalnız bir Diyarbekir evlâdının son zamanlarda heyecanlı birkaç sayfa inlediğini gördüm…
Erkeksiz kalan köylerin mezarlıkları eğlence yerine çevrilirken, sınırlarda değil de yıkıntıya dönmüş o yurdun koruyucusuz evlerinde Selânikli, bilmem nereli birtakım acımasız ve kana susamış çeteler haydut oyunlarını sahneye koyarlarken, tüm bunların tek nedeni olan bir iğrenç ve dalkavuk çevreye karşı vaktiyle pek haklı olan sert eleştirilerinden ötürü kendini suçlayan ve sonra günahının affını dileyen hemşehri, bilmem ki eski görüşüne dönmüş müdür?
Mermer sütunlu saraylarında, binlerce küheylanlarını, ormanlarında nazlı ceylanlarını, tarlalarında ordular besleyen harmanlarını, ipekli Acem halılarıyla süslü hanlarını, kısacası medeniyet lordlarını bile imrendirecek olan bütün servet ve zenginliklerini düşman elinde bırakarak baş açık, yalınayak, çırılçıplak yollara düşen hanedanların, Diyarbekir surları önünde açlıktan öldüklerini, nasıl feci bir sefalet içinde öldüklerini, tarih hiç kuşkusuz ki yürekleri parlayan bir ağıtla yazacaktır.
Ermeni faciaları, aslında söylendiği kadar önemli, büyük değildi. Fakat dünyayı velveleye verdiler, dillerde destan oldu. Ya şu sahipsiz, şu talihsiz milletin başına gelen türlü türlü felâketleri, bir anlık olsun, kim hatırlayacaktır? Yoksa buna İsrafil'in Sûru mu ağlayacak?
Sana soruyorum, ey yaldızlı medeniyet:
Başkalarının hakkına tecavüz etmeyenlerin hakkı ne zaman tanınacaktır? Ne zamana kadar haksızlıklar 'hak' diye takdir edilecektir! Haksızlığı sen 'hak' diye gösterdikçe, hakkı kim ve ne zaman yerine getirecek?..
Ey her ferdi, birer yiğitlik anıtı olan Kürd gençleri!
Tekniği ve medeniyetiyle, bilim ve sanayisiyle, en üstün zekânın göstergesi yapıtlarıyla yükselen ve fakat vicdanıyla devamlı olarak alçalan 20. yüzyılın kulakları sağır ve gözleri kördür...
Geçirdiğiniz olaylar zinciri içinde ülkenize ait ne feci sahnelere şahit olmadınız ki! Felaketler insanı çaresiz, bazen de şaşkın ve dili tutulmuş olarak bırakır. Sizin herkesten çok üstün karakterlere sahip olduğunuzu dünya da tasdik eder. Kendi geleceğini kendi eliyle belirleyen bir ulus, sürekli olarak yaşar ve ancak böyle bir toplum yaşamaya hak kazanabilir. Dizgini yabancı ellerde ya da yetersiz ellerde kalan bir ulusun ise vay haline!..
Bosfor'un (Boğazın) beyaz yalılarında sakiler kadeh sunarlarken, Kafkas’ın karlı ve buzlu eteklerinde memeleri üstünde yavrusu uyuklayan anneler, anne kucağında meme emen yavrular açlıktan yokluğa yollanıyorlardı; tipiler, fırtınalar koynunda serilen sahipsiz, öksüz çocuklar, başları ucunda ağlayacak bir ziyaretçi dahi bulamadan, solgun bakışlarla öbür dünyaya süzülüp gidiyorlardı; yorgunluktan, yoksulluktan birer iskelete dönmüş dinç yaşlılar, yaşamın son soluğunu tüketiyor, bir lokmaya uzun süren ömürlerini heba ediyorlardı. Karlı yollarda birer kurban kafilesi gibi ölüme sürüklenen insan kümeleri ölümü hasretle arıyor, karlarda açılan soğuk mezarlara canlarını teslim ediyorlardı. Bunları hiç bir göz görmedi; hakka yükselen ağlayışları, çığlıkları hiç bir kulak duymadı.
Demek gözler kör ve kulaklar sağırdı.
Fakat siz gördünüz ve duydunuz, ey Kürd gençleri! Bu sorumluluğu, tarih yüklenemez; onu her zaman zalim ve riyakâr olarak gördüm. Yüzyılımız kabul etmez; çünkü o da bencil ve nankördür, kendini beğenmiş, ihtiraslı ve vefasızdır. Hükümet üzerine almaz; çükü senin iradenden doğmuş ve sözde senin temsilcindi. Cezanı kendi elinle belirledin demektir.
Ey talihsiz Kürd gençleri! Bu sorumluluğu siz omuzlarınızda taşıyacaksınız. Karamsar ve üzgün olmayınız! Zararın neresinden dönülse kârdır. Ne var ki, bu kârı hızla sağlayamazsanız, yarınki kuşaklar size soracaklardır:
GÖZLERİNİZ KÖR, KULAKLARINIZ SAĞIR MIYDI?
Hîzanîzâde Kemal Fevzi “
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.