Hrant
Haluk Yıldızhan
2005'te, ocak ayında yüz küsur yaşında eceliyle ölen, Kürt kültürüne büyük katkılar yapmış bir Ermeni'den, Karapeté Xaço'dan iki yıl dört gün sonra, 2007'de, 19 Ocak'ta, eceliyle değil, tıpkı Gabriel Garcia Marguez'in unutulmaz eseri Kırmızı Pazartesi (kısmet olursa bir gün onu da yazacağım) romanındaki gibi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı/yapamadığı, tasarlanmış, kusursuz işleyen bir siyasi cinayet sonucu, yaşamının belkide en verimli zamanlarının birinde, 53 yaşında öldürülen bir başka Ermeni'yi, Hrant Dink'i anlatan bir kitaptan söz edeceğim.
Kitabın adı kısa: HRANT; o kadar. Yazarı TUBA ÇANDAR. Everest Yayınları tarafından 1. baskısı Eylül 2010 tarihinde yapılmış, adının kısalığına rağmen, konunun (Hrant'ın) büyüklüğünden olsa gerek oldukça hacimli bir kitap: 712 sayfa; hem de büyük boy...
Her şeyden önce şunu baştan söylemeliyim ki, benim bu güne kadar okuduğum en güzel, en iyi biyografik çalışmalardan birisi; belki de birincisi...
Tuba Çandar, 2007 de başladığı bu çalışmayı 3 yılda tamamlamış ve 125 kişiyle yaptığı görüşmeler, 200 saate yakın ses kaydının çözümü ile değişik yerlerdeki buluşmalarla 2010 yılında okuyucusuyla buluşturmuş...
Biyografik bir çalışma olmasına rağmen, çok güzel bir kurguyla,roman örgüsüyle oluşturmuş hikayeyi: önce Hrant'ın vurulduğu gün ve ana ilişkin en yakınlarının, eşinin, kızının, oğlunun, kardeşlerinin, yeğenlerinin ve akrabalarının anlatımlarını, duygularını, ilk tepkilerini, Agos gazetesinin önünü tıpkı bir film gibi parça parça anlatımlarla gözümüzün önüne getiriyor.
Bu anlatımdan sonra flashback yaparak Hrant'ın yaşamını bize iki bölümde sunuyor: birinci kitapta "khent" Hrant'ı, yani 'deli', 'delioğlan', 'delifişek' Hrant'ı, İkinci kitapta ise, "Baron" Hrant'ı, yani 'üstad', 'hoca', 'usta' Hrant'ı anlatıyor. Tüm bu anlatımlarda, anlatıcılardan, parça parça ve sanki birbirinin ağzından lafları tamamlayarak ve tüm bu anlatımlar esnasında kronolojiye de sadık kalarak çok güzel bir şekilde kurguluyor.
O böyle kurgulayınca, bizler de, anlatılan (Hrant) üzerinden veya anlatanlarla birlikte, kimi zaman üzülüyor, kimi zaman seviniyor, bazen öfkeleniyor, bazen bizler de Hrant gibi ellerimiz kollarımızla coşuyor, kocaman gülüyoruz...
Kitap sadece bu anlatımlardan ibaret değil tabi ki, kitaba ayrıca Hrant'ın değişik zamanlarda
Agos'ta ve başka yerlerde ki yazıları ile mahkeme sürecini, tehditleri, hayatının yakın tanıklarından oluşan insanların Hrant'la ilgili görüş ve izlenimlerini ve son olarak ta Hrant'ın foto albümünü sunuyor.
Böylesine bütünlüklü bir kitap bize sunduğu için Tuba Çandar'a teşekkürlerimizi sunarken, bu kadar 'kalabalık yaşayan, dostları olan, sevgi dolu birini' bizlerden koparanları da ölümünün 7. yılında lanetliyoruz...
"Çatlağını bulan su"ydu Hrant, "Tek kişiydi ama fazla geldi buralara"...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.