Hukukçular yeni anayasa tartışmasını yorumladı
.
Abdulhakim Günaydın
Uzun yıllardır tartışılan yeni anayasa meselesi tekrar gündemde. Konu için siyasiler birçok defa bir araya geldi ama her seferinde adım atılamadı. Hukukçular, yeni anayasanın şimdiye kadar yapılamamasının sebeplerini Independent Türkçe'ye anlattı
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, bu sözleri meclisin 28. dönemin ilk oturumunda söyledi.
Dün TBMM'de partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de yeni anayasaya vurgu yaparak iki sene önce hazırladıkları 100 maddelik çalışmayı hatırlattı.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da yeni bir anayasanın yapılmasına sık sık vurgu yapıyor.
İktidar kanadının yanı sıra neredeyse tüm muhalefet liderleri de yeni bir anayasanın Türkiye için olmazsa olmazları arasında sayıyor.
"Darbe ürünü" olarak tanımlanan 1982 Anayasası için şimdiye kadar birçok kez adım atıldı ama nihayete erdirilemedi.
1980 darbesinden 2 yıl sonra yürürlüğe konulan 1982 Anayasası, aradan geçen sürede çokça tartışma konusu oldu.
"Kenan Evren Anayasası" olarak da bilinen anayasada şimdiye kadar 10'larca düzenleme, 100'den fazla değişiklik yapıldı.
Özellikle seçim dönemlerinde yeni anayasa yapma konusu hep gündeme geldi ama bir türlü adım atılmadı.
Peki darbe izlerini taşıyan ve uzun yıllardır değişimi için konuşulan yeni anayasa neden yapılamıyor?
Hukukçular, konuyu Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
"Kenan Evren'in darbe anayasasını verin yeter, başka bir şey istemiyoruz"
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Kamalak, siyasilerin daha iyi bir anayasa yapamadıkları için adım atmadıkları görüşünde.
Prof. Dr. Kamalak'a göre anayasanın bazı maddeleri değiştiriliyor. Fakat iktidar sahipleri bunu milletin menfaati ve ülkenin geleceği için değil, kendi çıkarına uygun olacak şekilde gerçekleştiriyor.
Değişiklik yapılsa da bir süre sonra bunun ihtiyaca cevap vermediği anlaşıldığını hatırlatan Kamalak, "Bu sefer yine arayışlara giriyorlar. O dönem güç kimdeyse ayarlama da ona göre yapılıyor. Halbuki gerçek manada halkın ihtiyacına uygun değişiklik yapılsa konu çoktan hal olurdu" diye konuştu.
Mustafa Kamalak / Fotoğraf: AA
İktidara ve anayasayı değiştirmek isteyenlere çağrıda bulunan Kamalak, "Yapacağınız adil anayasa sizin olsun, bana Kenan Evren'in darbe ürünü anayasasını verin, yeter. Sizden başka bir şey istemiyorum" dedi.
"Sorgusuz-sualsiz içeride binlerce insan var"
Gerçek manada düzeltilecek ve değiştirilecek birçok hükmü olsa da Evren Anayasası'nın eski halinin son dönemde yapılan düzenlemelerden çok daha ileride olduğunun altını çizen Kamalak, "Yapacaklarından da ileridedir. Niye? Çünkü Evren Anayasası'nın 15. maddesinin son cümlesine göre ‘savaş halinde bile bir kimse hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmadıkça o kişi suçlu sayılamaz' deniliyordu. Peki bugün öyle mi? Görüyoruz ki içeride sorgusuz, sualsiz binlerce insan var" yorumunda bulundu.
Prof. Dr. Mustafa Kamalak, devamında şunları kaydetti:
Başka bir örnek vereyim; 1965'te yapılmış 657 Sayılı Devlet Memuru Kanunu var. Orada memurların alabileceği disiplin cezaları 5 grupta toplanmıştır. Uyarı, kınama, aylıktan kesme, kademenin durdurulması ve ihraç. Bugün yüzbinlerce memur sorgusuz-sualsiz hiçbir disiplin cezası almadan ihraç edilip memuriyetten atılmıştır. Hangi anayasayı değiştireceklermiş. Bunlar darbe ürünü birçok bakımdan sakıncası olan Evren Anayasası'nın eski halini tekrar getirsinler kanaatimce millet buna şükür diyecektir."
"Yapılmaması iktidar kaynaklı"
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Doğru da Kamalak ile benzer görüşte.
"Demek ki ihtiyaçları yok, ihtiyaç olsa yenisi yapılır" yorumunda bulunan Prof. Dr. Doğru, "Daha önce ihtiyaca göre birçok değişiklik yapıldı. Yeni bir anayasanın yapılmaması özellikle iktidar kaynaklı" ifadelerini kullandı.
Osman Doğru / Fotoğraf: Twitter
"Hep beraber bir araya gelinir ve yenisi yapılabilir"
İktidarın isterse öneriyi muhalefete götürerek uygun bir şekilde meclisten geçirebileceğine işaret eden Doğru, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye yeni bir anayasa yapabilir mi? Elbette yapabilir. Ne kadar parçalı yapı varsa, yani toplumsal olarak ne kadar parçalı bir yapı olursa anayasa yapma konusundaki düşünce o kadar ileriye çıkar. Hep beraber bir araya gelinir ve yani bir anayasa yapılır ki daha önce iktidar ihtiyaçlarına göre çok değişiklik yapmıştır."
"Medya ve sivil toplum konuyu yakından takip etmeli"
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da anayasanın yeniden gündeme getirilmesini "2017 kurgusunu pekiştirmek, toplum mühendisliğini amaçlayan (başörtüsü ve aile) anayasa değişiklik teklifini genişleterek yenilemek ve derinleşen iktisadi bunalımı perdelemek" şeklinde yorumladı.
Bu nedenle medya, sivil toplum örgütleri ve vatandaşların konuyla ilgili gündemi yakından takip etmesi gerektiğine vurgu yapan Kaboğlu, "Yasama, anayasanın özüne ve sözüne saygılı yasa yapıyor mu" sorusunu hatırlatarak şu yanıtı verdi:
"Bu bağlamda, TBMM'ye -CHP listelerinden- giren Millet İttifakı adayları, dayatma gündem karşısında, katkı vermiş oldukları anayasa çalışmasına ne ölçüde sadık davranabilecek? Bu üçlü sorgulama, olası bir anayasa değişikliği dayatması öncesinde sınav niteliği taşıyor. Neden? Çünkü, Cumhur İttifakı'nın ‘darbe anayasası' olarak nitelediği 1982 Anayasası, 1987-2004 arasında özgürlükler lehine kayda değer değişiklikler geçirdi. Buna karşılık, 2007-2017 eksenindeki değişiklikler, parlamenter rejimi ve hükümeti ilga etti ve kişisel iktidarı kurdu. Bu değişikliğin sakıncaları ve yıkıcı sonuçları, beş yıllık uygulama ile teyit edildi."
İbrahim Kaboğlu / Fotoğraf: Twitter
"Anayasa kazanımlarını sahiplenmek yaşamsaldır"
"Eğer bir anayasada darbe ile bağlantılı bir niteleme yapılacaksa, 2017'deki değişiklik 15 Temmuz anayasası olarak nitelenebilir" diyen Kaboğlu, "Kaldı ki, anayasa, doğası gereği (dünyevi ve sivil norm") haliyle, çağdaş anayasa için belirleyici ölçüt, demokratik anayasadır. Bu nedenle, AKP-MHP ikilisinin – yeni müttefikleriyle iktidar bekası için araçsallaştırdığı anayasa tuzağına düşmemek için, ‘insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyet' (anayasa, md.2), hukuk devleti, sosyal devlet ve çevre devleti gerekleri ışığında okunarak anayasa kazanımlarını sahiplenmek yaşamsaldır" değerlendirmesinde bulundu.
"Anayasa adeta bir bulamacı andırıyor"
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Osman Can ise herkes şikayetçiyken "Neden yeni bir anayasa yapılmıyor" sorusunun haklı bir soru olduğu kadar cevabının da çok kolay olmadığını söyledi.
Prof. Dr. Can'a göre 1982 Anayasası toplumun bütün kesimlerine eşit mesafe içerisinde hazırlanırken, aynı zamana toplumun bütün kesimlerinin neredeyse dışarda bırakıldığı bir anayasa özelliği taşıyor.
"Aslında anayasanın ortak paydası toplumsal dinamiklerin dışarıda bırakılması oldu" değerlendirmesinde bulunan Can, konuyu şu metaforla açıkladı:
"Bir babanın çocukları arasındaki eşitliği bütün çocuklarını sıra dayağından geçirmek suretiyle sağlaması gibi bir şey. Bu psikolojik bir açıklama gerektiriyor. Anayasada bazı hususlar var ki bu muhafazakârlar için tutunacak bir dal, bazı hususlar sekülerler için, bazı hususlar Aleviler için anayasa adeta bir konglomeratı, bir bulamacı andırıyor. Yani her bir kesim için bir şekilde tutunabileceği bir dal bulunduruyor ki bu bir bakıma ikiden fazla kişiliği barındıran şizofrenik bir yapıya da işaret ediyor."
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası / Fotoğraf: Twitter
"Gerçek değişim devletin yapısındadır"
Bunun anayasanın toplum sözleşmesi olduğu anlamına gelmediği, tam tersine anayasanın herkes için eşit mesafede olması anlamına geldiğine değinen Can, "mahrumiyette eşitlik, ötekine karşı kullanacağı enstrüman sağlamada eşitlik de diyebiliriz. Şimdiye kadar anayasada bir sürü değişiklik oldu ve bunun önemli bir kısmı temel hak ve özgürlükler alanında yapıldı. Benim anlayışıma göre temel hak ve özgürlükler alanlarında değil, devletin yapısında bir anayasa değişikliği gerçekleşiyorsa, değişiklik odur. İktidarın kullanılmasının yeniden düzenlenmesi gerek, iktidar sınırlandırılmalı, paylaştırılmalı ve katılımcılığa dayandırılmalı. Ve tabi rasyonelleştirilmeli. Yani yapısal değişiklik gerekli" şeklinde konuştu.
Bu yönde değişikliğin 2010 ve 2017 yılında yapıldığını hatırlatan Can, "2010 yılında militarizm tasfiye edildi, ama hemen ardından çok hızlı bir şekilde toplum sözleşmesi üzerine kurulu yeni bir anayasa yapılmazsa eskisini arayacaktık, nitekim arar hale geldik" dedi ve şunları ekledi:
2017'de hükümet sistemini değiştirildi. Bu büyük bir kırılmaydı. Ancak demokratik bir hükümet modeli değildi. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan hatta Osmanlı modernleşmesinden bugüne kadar gelen çizgiye dokunulmadı. Nedir o? Katı merkeziyetçilik, devlet-toplum, devlet-birey ilişkisinde devleti önceleyen yapı, merkezi kontrol edenin ülkenin kılcal damarlarına kadar kaderine hakim olabilmesini sağlayan bir siyasi ve idari yapı."
Osman Can / Fotoğraf: Twitter
"Değişmemesinde çıkarları var"
AK Parti ve bileşenleri açısından bugünkü anayasanın iş gören bir anayasa çünkü iktidarın tek elde toplandığını ve kontrolsüz bir şeklide onlara ait olduğunu dile getiren Can, "Devlet otoritesini sadece onlar kullanıyor. Dolayısıyla mevcut anayasanın değişmemesinde çıkarları var, ancak anayasal düzenin rasyonelliğini ve dengesini kaybetmiş olması onlar için de handikap ve yeni kabinenin kompozisyonu bu konudaki farkındalığa bir işaret olarak okunabilir. Kemalistler de belli ölçüde anayasanın değişmemesini istiyorlar, çünkü içinde hala seküler öz, laiklik, Atatürk ilke ve inkılapları vs. var. Anayasa bir bakıma ortak iyinin ifadesi değil, kimlik, grup vs çıkarları için işe yarar araçlar sunduğu için işlevsel kalabiliyor ve bu işlevsellik her bir grup için de kırmızı çizgiye dönüşüyor. Ama bu kırmızı çizgiler ayrıştırıcı olup, toplum sözleşmesinin önünde engele dönüşebiliyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Herkes rahatsız ama kimse irade göstermiyor"
Bir sıkışmışlık durumu olduğu halde kimsenin bunu tartışmadığını belirten Prof. Dr. Osman Can, sözlerini şöyle tamamladı:
Bir paradigma içindeler ve kimse onun dışına çıkmıyor. Herkes rahatsız ama bir yönüyle de memnun. Hiç kimse bu anayasanın temel istikameti itibariyle değişmesi yönünde ciddi bir irade sergilemiyor. Mevcut anayasal düzenin kendi kurduğu düşünce ve zihniyet dünyasının dışına çıkıp ortak paydaya ve geleceğe dair sorular sorup, ortaklaşa cevaplar vermemiz ve bu cevapları da anayasal düzenin temel tercihlerine dönüştürmemiz gerekiyor. Bu yönde bir yaklaşım değişikliği şart. Değişime en çok yaklaştığımız dönem 2010 sonrası yeni anayasa çalışmaları süreciydi. Şu an bundan çok uzaktayız ve mevcut anayasal düzenin diline ve zihniyetine hiç olmadığı kadar batmış bir dönemdeyiz, nasıl olacak bilemiyorum. Genel bir ifade olarak söyleyecek olursak Türkiye Cumhuriyeti'nde yürürlükte olan anayasalara bakıldığında en anti demokratik olanı, en fazla geçerlilik kazanmış olanı 1982 Anayasası'dır. Bu politik analizin yanı sıra toplum ve siyaset psikolojisiyle ilgili bir analizi de gerektiriyor."
Kaynak: Independent Türkçe
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.