İBB’NİN KÜLTÜR VE SANAT DAVETİNİN ARDINDAN
Her şeyden önce Sayın Ekrem İmamoğlunun, o harikulade konuşmasının, beni etkileyen ve bütün bu şehre ilham vereceğine inandığım, o ifadeleri en başa almadan, bu yazıyı yazmak bana büyük bir kabalık gibi gelecekti. Elbette konuşmasının her cümlesi çok iyi düşünülüp tasarlanmıştı, her kelime çok belli ki özenle seçilmişti, o konuşmanın bütününü burada sizinle paylaşmayı çok isterdim, ama ne yazık ki buna imkan yok, o nedenle sadece kimi ara pasajları paylaşmak istiyorum.
Geçmişi kastederek, daha doğrusu tarih içinde bu şehrin kültürel değer birikimlerini kastederek, Sayın İmamoğlu şunları söyledi “…bu birikimi doğru yorumlayıp, değerleri sahiplenirseniz medeniyetler inşa edebilirsiniz. Biz bu birikime sahibiz. Ancak yorumlama ve sahip çıkma konusunda maalesef başarılı değiliz. Derin geçmişi olan bu şehri tümüyle sahiplenemeyebiliyoruz. Ekonomiden teknolojiye, bilimden sanata birikimlerimizi değerlendiremediysek, bakış açımızı değiştirmeliyiz. İşi sahiplerine bırakmayı tercih ediyoruz. Zaten bir kişi karar verince de iyi olmuyor. Demokrasi, çok önemli ve değerli… Çünkü sanat demokrasiyi sever demokrasi ile gelişir. Sanata sınırlar çizilemez. Dikte ettirilerek sanat yapılmaz.”
Sayın İmamoğlu’nun ağzından dökülen bu ifadeler ile yeni sezonun kültür ve sanat programının açılış gecesi tema olarak aynı aurayı işaret ediyordu. Davet, sanki Haliç Kongre Merkezine, özgürlüğü davet etmişti. Bu davetin ikincil bir karakteri ise, herkesi himayesiz ve önkoşulsuz olarak, kabul edip kucaklamasıydı. Davetin ana atmosferi hakkında Şair dostum Hamid Omeri’nin Gazete Duvarda yayınlanan “Koşulsuz konukseverlik ve sanatın özgürleşmesi” makalesinde, tarif ettiği o duygulara kesinlikle katılıyorum. Evet, davet koşulsuz konukseverlikti.
İBB’nin Kültür A.Ş ofisinden, bu etkinliğe katılım daveti alınca, doğrusu aklıma hemen, Sayın İmamoğlu ile Emirgan Beyaz Köşkte yaptığımız görüşme geldi, o görüşme sonrası ayak üstü sohbetimizde kızımın kendisini ne kadar çok sevdiğini ve kendisi ile tanışmak istediğini söylediğimde Sayın İmamoğlu “Bütün çocuklar beni sever bende mutlaka onu severim” bu arada büyük bir zarafetle kızımın adını ve yaşını sormayı ihmal etmedi. Bende bu tarihi randevuyu gerçekleştirmek amacı ile Kızım Havin’i de yanıma alarak Eşimle birlikte, Kongre salonunun yolunu tuttum.
Bir süre sonra Sayın Başkan, toplantıya icabet etti, karşılama töreninin hemen bitiminde, Kızım Havin’i Başkan ile tanıştırdım, bu anın keyfini çıkararak sizinle paylaşıyorum. Tanık olduğum o zarif insani duygular ve hakiki çocuk sevgisinin nasıl olabileceğini gözlerimle gördüm. Başkan büyük bir saygıyla ellerini minik kızımın ellerine doğru uzattı, kızım ile göz teması sağlamak için onun görüş seviyesine kadar eğildi ve o minik muhteşem eli, Tanrım, ne kadar büyük bir sevgi, nezaket ve saygıyla öptü. Sanki Havin’in eşitiymiş gibi, sanki birbirlerini tanıyorlar da uzun yıllar ayrı kalmışlar gibi, gerçek bir hasretle öptü ve bütün bunlar yetmezmiş gibi sıcacık bir sarılma ile, Havin’i kucakladı. Bu kısa an, sanki saatlerce sürdü. Ben böyle hissettim . Bir anne ve yurttaş olarak, yüreğim gururla dolup taştı.
Lafı hiç uzatmayacağım ve dolandırmayacağım 11 yaşında olan bir kız çocuğuna Dünyanın sekizinci harikasıymış gibi büyük değer ve kıymet biçen bir başkan bu şehri de en layıkıyla yönetir ve bu şehrin bütün kültürel ve sanatsal faaliyetlerine de en büyük hak teslimini bir incelik ve samimiyetle yapar.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.