İdlib denkleminde şok gelişme: HTŞ kendini feshediyor

İdlib denkleminde şok gelişme: HTŞ kendini feshediyor

Suriye'de Şam Yönetimi'ne karşı savaşan Selefi cihatçı güçler içinde en güçlüsü olan Heyet Tahriru'ş Şam (HTŞ) örgütünün kendisini kısa bir süre içinde feshedeceği ileri sürüldü

A+A-

 

Akdoğan Özkan-T24

Muhalif silahlı grupların denetimi altındaki İdlib topraklarının çok büyük kısmında hâkimiyet kurmuş olan -eski adıyla Nusra Cephesi'nin-  Tahriru'ş Şam (HTŞ) örgütünün kendisini kısa bir süre içinde feshedeceği ileri sürüldü. Londra'dan Arapça yayın yapan The Levant News'un HTŞ karargâhından sızan bilgilere dayandırarak geçtiği haberine göre, Selefi cihatçı bir örgüt olan HTŞ liderliği fesih konusunda kısa süre içinde bir açıklama yapacak.

Gelişme, Ankara'nın bölgeye müdahaleler konusunda Moskova ile derin ihtilaflar yaşadığı ve bir yandan da cihatçıların Suriye Arap Ordusu birlikleri tarafından Halep'in batı kırsalından temizlenmesi akabinde meydana geldi.

Yeterli ayrıntının verilmediği haberde ileri sürülen fesihin ne anlama geldiği şu an için muamma olmakla birlikte, HTŞ'nin kendisini feshetme yoluna gitmesinin, İdlib denkleminde şu an için öngörülemeyen gelişmelerin yolunu açabilmesinin mümkün olduğunu söyleyelim.

Her ikisi de örgütü resmi düzeyde "terör örgütü" olarak değerlendirse de, gerek ABD gerekse de Türkiye El Kaide çizgisinden tamamen koptuğunu ileri süren HTŞ lideri Ebu Muhammed el Cevlâni'ye karşı eskisi kadar sert bakmıyorlar, hatta küresel cihat fikrinde diretmesi nedeniyle Batı'yı asıl tehdit edenin HTŞ değil Hurrâseddin olduğunu, HTŞ'nin söylemini yumuşattığını, pragmatik bir tutum benimsediğini dile getiriyorlardı. Batılı analistler -sahada tam bir karşılığı olmasa da- HTŞ'nin ülkedeki Nusayrilere ve Şiilere karşı söylemini yumuşattığını, örgütün küresel cihat değil, yerel bir Suriye devrimi peşinde koşan bir örgüt olarak "ılımlı isyancı" bir örgüte doğru evrilmekte olduğunu ileri sürüyorlardı.

Aslında Ankara çok uzun bir süredir HTŞ'nin de kendisini feshederek, tasarımı kendisine ait olan geniş bir muhalif çatı yapılanması kimliğindeki Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne (daha sonra da Suriye Milli Ordusu"na) katılmasını istiyordu. Zira, yekpare bir muhalefet cephesinin ortaya çıkması durumunda Cenevre görüşmelerinde silahlı Sünni Suriye muhalefetini tek bir muhatap üzerinden çözüm masasına oturtması ve bu grubu Suriye'nin kuzeyindeki anti-YPG operasyonlara katılmaya ikna etmesi daha kolay olacaktı. Rusya'dan 2018 Eylül'ünde İdlib vizesi alan Ankara, aradan geçen süreye rağmen ne HTŞ'yi ne de Hurrâseddin'i bu fikre ikna edebildi. Ancak diğer örgütlerin çoğunu ikna etti ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurları ile bazı başka örgütleri, Şanlıurfa‘da düzenlenen bir toplantıda "Milli Ordu/Ceyşül Vatani" adı altında birleştirdi. "Milli Ordu'nun da ilk işi "Türkiye'ye Fırat'ın doğusuna yönelik askerî harekâtı yapması" çağrısında bulunarak Ankara'ya tam destek verdiklerini açıklamak oldu.

HTŞ'yi "geçmiş veya şimdiki örgütlerin veya fraksiyonların bir uzantısı değil, bağımsız bir varlık" olarak gören Ebu Muhammed el Cevlâni uzun süre Ankara'nın bu fesih talebine direndi. The Levant News'da verilen haberin gerçek olması Ankara'nın muhalefet üzerinde ne denli etkili olduğunun ve örgütün Türkiye başkentine karşı artık daha fazla direnemediğinin de kanıtı sayılabilecek. Fesih, kâğıt üzerinde de olsa Astana sürecinde grubu "terör örgütü" olarak gören ve kendisini bir anlamda bağlayan Türkiye'nin elini Şam Yönetimi'ne karşı verdiği mücadelede rahatlatabilir. Aynı şekilde, Türkiye'nin Fırat'ın batısındaki gelişmelere kayıtsız gibi duran ABD ile bu konuda yeni işbirliğine girmesinin önünü açabilir.

Başlangıçta El Kaide vardı

HTŞ örgütünün geçmişi Suriye El Kaidesi olarak da tanımlanan Selefi cihatçı yapılanma El Nusra Cephesi'ne dayanıyor. Suriye'deki savaşın başlamasından bir yıl sonra sahada varlık göstermeye başlayan Nusra Cephesi, 2012 yılının 22 Ocak tarihinde Ebu Muhammed el Cevlâni tarafından ülkede İslami temelde bir devlet tesis etme muradıyla kurulmuştu. Kendisine isim olarak, "Şam Halkını Korumak için Nusret [Yardım] Cephesi"ni (Cebhetu'l-Nusra li ehli'ş-Şam min Mucahidi'ş-Şam fi Saha'til-Cihad) seçen örgütün o tarihteki karargâhı, Suriye'nin doğusundaki Deyrizor bölgesindeydi.

Örgütün IŞİD (ya da o zamanki haliyle sadece "Irak İslam Devleti") ile herhangi bir husumeti de yoktu. Hatta tam tersi, 5-10 bin civarında mensubu bulunan bu yapılanma Irak İslam Devleti lideri Ebu Bekir el Bağdadi'nin talimatıyla kurulmuştu.

Ancak el Nusra Cephesi, Suriye devriminin yerel ilkelerini taşımadığı gerekçesiyle bir türlü muhalif gruplar arasında arzuladığı konuma gelememiş ve bu nedenle siyasi ömrünün seyri içinde birkaç kez kimlik değiştirme/yenileme yoluna gitti. Bu yenilenmelerin yakın bir tarihe kadar da başarılı olamaması ve liderliğin tercihlerinin fazlaca pragmatizm içermeye başlaması üzerine, örgüt içinde El Kaide geleneğine yakın gruplar 2017 yılının sonlarında HTŞ'den ayrılarak yeni bir oluşum çabası içine girdiler ve 2018 yılı Şubat ayında Tanzim Hurrâseddin örgütünü kurdular.

Öte yandan, IŞİD'in "teknik takibini" örgütün Musul yenilgisi sonrası da bırakmayan ABD, bir yandan Hurrâseddin'in küresel ölçekte cihat fikrini kovalamayı bırakmayan örgüt karakterine bakmış, bu nedenle cihatçıların (HTŞ gibi) güçlü ve belki de manipüle de edilebilir tek bir yapıda konsolide olması gerektiğini de düşündüğü için Cevlani'ye dolaylı destek vermenin daha uygun olacağı sonucuna varmıştı. Washington bu çerçevede El Kaide geleneğinin asli temsilcisi olan ve Batı'da eylemlere hazırlandığını iddia ettiği Hurrâseddin'i zayıflatmak, liderlerini çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırmak yoluna gitti.

El Nusra, IŞİD'den nasıl koptu?

Aslında El Nusra'nın ilk zamanlardaki en büyük destekçisi Katar olmuştu. 2010-2015 arasında el Nusra'ya medya desteği vermekle yetinmeyip -Sky News Arabia'ya göre- 64,2 milyon dolar civarında fon aktaran Katar, örgüt tarafından Şam'ın kuzeydoğusundaki Ma'lume kasabasından kaçırılarak 3 ay boyunca rehin tutulan 13 Hıristiyan rahibe ile 3 yardımcının yanı sıra Antakya'da kaçırılan bir Amerikalı yazarın salıverilmesi için 2014 yılında 46 milyon dolar fidye ödemişti.

Ancak El Nusra ile Irak bölgesinde aldığı gücü Suriye'de daha derine taşımaya çalışan IŞİD (daha doğrusu, o zaman ki adıyla sadece "Irak İslam Devleti") arasında daha ilk yıllarda bir ihtilaf hasıl olacaktı. 13 Nisan 2013 tarihinde Bağdadi yaptığı ani bir açıklama ile, Nusra Cephesi'nin kendileri tarafından kurulduğunu duyurarak iki yapının artık tek bir çatı ve isim altında yollarına devam edeceğini "ilan edince" alarm zilleri çaldı. Bağdadi örgütün faaliyet alanını Suriye'ye doğru genişleteceğini duyuruyor ve yeni yapının adını "Devletü'l-İslamiyye fi'l- Irak ve'ş-Şam (Irak ve Şam Devleti, IŞİD/DEAŞ) olarak açıklıyordu.

Canlı bomba saldırılarının azaltılması ve dini mekanların hedef alınmaması gibi konularda o tarihlerde Bağdadi'den biraz daha dikkatli olmaya gayret eden el Nusra'nın lideri, temel yaklaşımlara dair görüş ayrılıklarını da ileri sürerek, kendisini Bağdadi liderliğindeki örgütten bağımsız kılma yoluna girdi.

Bağdadi'nin El Nusra Cephesi'ni lağvedip IŞİD'e katılmaya çağırdığı örgüt lideri Cevlâni, bu çağrıyı reddedince, iki grup çatışmaya başladı. El Nusra bu çatışmalarda bir süre sonra bazı üslerini, silah depolarını ve maddi kaynaklarını yitirince karargâh olarak kullandığı Deyrizor'u terk etmek zorunda kalacaktı. Bunun üzerine batıya gelerek İdlib bölgesine yerleşen örgüt, buranın yanı sıra Hama'nın kuzeyinde, Halep'in batısında ve Doğu Guta gibi bölgelerde etkin oldu.

2016 yılının 28 Temmuz'unda adını Şam'ın Fethi Cephesi olarak değiştiren örgüt El Kaide'ye artık biat etmeyeceğini de duyuruyordu. Cevlâni, örgütün herhangi bir dış bağı olmayacağını, amaçlarının Suriye'deki İslamcı muhalifleri yakınlaştırmak olduğunu ifade etti. Ayrıca el-Kaide ile örgütsel bağların kopartılmasının ABD ve Rusya'nın mazeretlerini engellemek için Suriye halkının isteği üzerine yapıldığını söyledi. Önemli bir şey daha söyleyecekti Cevlâni o günkü video mesajında. Ayrılık kararına ihtiyaç duymalarını anlayışla karşılayan el-Kaide'ye şükranlarını iletecekti. Zaten el Kaide lideri Zevahiri'nin yardımcısı Ahmed Hasan Ebu el Hayr aynı gün bir açıklama yapacak ve El Nusra'nın Kaide'den ayrılmak konusunda özgür olduğunu belirtecekti.

Şam'ın Fethi Cephesi, 2015-2017 arasında, İdlib merkezli bir yapılanma olarak faaliyet gösteren ve komşu Halep'te de tabanı olan Ceyşü'l Fetih (Fetih Ordusu) ittifakı içinde yer aldı.

Ceyşü'l Fetih, Suudi kökenli din adamı Abdullah Muhayşini tarafından Şam Yönetimi'ne karşı savaşan silahlı örgütler için bir çatı yapılanma olarak 24 Mart 2015'te kurulmuştu. IŞİD ve onunla bağlantılı gruplar dışındaki tüm cihatçı yapılara çatısı altında yer açan Ceyşü'l Fetih'in ayırt edici özelliklerinden biri de -IŞİD'den farklı olarak- bünyesinde Suriyeli olmayan, dünyanın farklı yerlerinden savaşmaya gelen mücahitlere pek yer vermemesiydi. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye tarafından desteklenen bu yapı, ideolojik temelde bazı farklılıkları olsa da, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) isimli bir diğer çatı yapılanmayla işbirliği yapmaya da yatkındı.

HTŞ ve Hurrâseddin nasıl kuruldu?

2016'da kurulan Şam'ın Fethi Cephesi'nin Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad es Sani'nin projesi olduğu öne sürülünce, Cevlani bir başka çıkmaz daha yaşadı. Birleşmiş Milletler'in "terör örgütü listesinde" tuttuğu grup bu yaftalardan da kurtulabilme ve diğer grupları kendisine yaklaştırabilme umuduyla 28 Ocak 2017'de yeni bir hamle gerçekleştirerek yaklaşık 25 bin civarı cihatçının katılımıyla oluşturulduğu söylenen Heyet Tahrir'üş Şam'ı kurdu.

Kasım 2012'de Washington yönetimi tarafından "terörist" örgüt olarak ilan edilen örgüt her yenileme girişiminde "artık El Kaide'ye biat etmiyoruz" dese de, ABD Dışişleri Bakanlığı gruba hep şüpheyle yaklaşacak, örgütün el Kaide bağlantılı olmayı bırakmadığını, isim değişiklikleri ile yaptığın temelde PR hamleleri olduğunu ileri sürecekti. Bu nedenle de Cevlâni hiçbir zaman Washington'dan doğrudan destek göremeyecekti. ABD Hazine Bakanlığı El Nusra Cephesi bağlantılı oldukları gerekçesiyle 23 Şubat 2017 tarihinde Ebu Culeybib olarak da bilinen İyad el Tubaysi ile Bessam el Hasri (Ebu Umar em Filistini) gibi örgüt ileri gelenlerine de yaptırım kararı alıyordu.

Heyet Tahrir'üş Şam örgütü, Şam'ın Fethi Cephesi'nin yanı sıra, Ensareddin Cephesi, Ceyş'ül Sünne, Liva el Hak ve Nureddin Zengi Hareketi gibi grupların birleşmesiyle oluşturulmuştu. Cevlâni, bu örgütün de el Kaide ile bağlantısı olmadığını etse de, Washington yönetimi, bu grubu da terörist kategorisine sokarak kara listeye aldı. Bu arada, HTŞ liderliğinin El Kaide'ye biatı reddetmesi örgüt içinde o gelenekten gelen bazı kıdemli isimlerin tadını kaçırıyordu. Zamanla örgüt içindeki görüş ayrılıkları ve çatlaklar iyice yüzeye çıktı. 2017 yılı Eylül ayından sonra örgütün geniş liderlik kadrosu içindeki bazı isimlere dönük olarak gerçekleşen suikastlar bu çatlakların oa derinleşmesine yol açıyordu.

Pragmatik liderlik tarzından da hoşlanmadıkları Cevlâni ile ihtilafa düşen muhalifler, HTŞ ile saflarını ayırarak 2018 yılının Şubat ayında Hurrâseddin isimli yeni bir örgüt kurdular. Ancak Hurrâseddin sadece o muhaliflerden oluşan bir blok değil; şu grupların bir araya gelmesinden müteşekkil bir yapı idi:

Ceyş'ul Melâhim, Ceyş'ul Sahil, Ceyş'ul Bâdiye, Sahil Seriyesi, Kabul Seriyesi, Guraba Seriyesi, Cund'ul Şeria, Bettar Ketibesi, Ebu Ubeyde ibn Cerrah Ketibesi, Guta ve Duma Seriyesi, Ebu Bekir Sıddık Ketibesi.

İdlib, Hama ve Lazkiye'de etkin olan bu grupların önemli bir kısmını, el-Kaide ile yaşanan ayrılıktan dolayı eski Nusra Cephesi'nden ve Heyet Tahrir'uş Şam'dan (HTŞ) ayrılan Kaide'ye yakın gruplar oluşturuyor. 

2018 Şubatından bu yana Suriye'de El Kaide yapılanmasını bu örgüte biat ettiğini açıklayan Hurrâseddin temsil ediyor. Bu örgütün Genel Emiri eski Nusra Cephesi'nin askeri komutanı -Faruk el Suri olarak da bilinen -Ebu Hammam el-Şami. Örgütün Şur'a Meclisi'nde ise Sami Ureydi, Ebu Culeybeb, Ebu Kassam, Ebu Hatice Ürdüni ve Ebu Abdurrahman el-Mekki gibi isimler bulunuyor.

Türk hükümetinin 17 Eylül 2018 tarihli Soçi mutabakatıyla taahhüt ettiği hususları yerine getirmek ve Gerginliği Azaltma Bölgeleri oluşturmak üzere TSK'yı bölgeye sokmasıyla birlikte bölgede Ankara'nın rolüne farklı bakan cihatçı örgütler arasındaki çekişmeler daha da yoğunlaştı. Yaşanan silahlı çatışmalar sonucu gelinen noktada, HTŞ İdlib'in neredeyse yüzde 90-95'inde hâkimiyet tesis ederek öne çıktı.

Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.