İhsan Dünyaya hoş bir seda bıraktı

İhsan Dünyaya hoş bir seda bıraktı

Ruşen Arslan

A+A-

Fransa seyahati sırasında ve hemen ertesinde facebook sayfama bakamamıştım. Dün akşam Dr. Cüneyt aradı ve İhsan Aksoy'un ölüm haberini verdi. Şaşırdım ve çok üzüldüm. İki yıl öncesi yakalandığı kan kanserini, biz dostlarını üzmemek için gizlemişti. Herhalde Cüneyt'e de tembih ettiği için duymamıştık. Ardından Ümit Fırat'ı aradım. Konuşmaya sanki takati yoktu. En yakın arkadaşını kaybetmişti.

Bütün gece İhsan'ın arkasından ne yazılır diye düşündüm. Elbette yarım asırdan fazla bir arkadaşlığımın olduğu birini kaybetmek acıydı. Hele ona babalık da yapmış Kerim Abi'nin duyacağı acıyı düşündükçe yüreğim daraldı. İhsan acıyla ve üzüntüyle uğurlanacak biri değildi. İhsan'ı uğurlarken içimden bunlar döküldü.

İhsan Aksoy'u 1965'te üniversitede öğrenciyken tanıdım. Bir sömestr tatilinde Adana'ya gitmiştim. Mersin'de oturan arkadaşım Mir Muhammed Dengir Fırat, beni Mersin'e davet etmişti. Mersin'e gidip kendisiyle buluştum. Kısa bir süre sonra, sanırım amcası olacak yakın birinin ölüm haberini verdiler. Dengir'in Kâhta'ya gitmesi gerekti. Bana "Kusura bakma, seni devrimci bir Kürt arkadaşa bırakacağım" dedi. Yapacak bir şey yoktu. Arkadaşına birlikte gittik ve beni İhsan'a "Kürt Pêşmergesi" diye tanıttı. Anladım ki o da Dengir gibi şakayı ve muzipliği seven biridir.

1965'te Kerim Abi Mersin'in en güzel oteli olan Türkmen Oteli ile Mersin Viranşehir'deki moteli çalıştırıyordu. Ankara'nın İtfaiye Meydanı ile İstanbul Sirkeci'deki ucuz otellerde kalan biri için, Türkmen Oteli'nde kalmak, Viranşehir'deki Motel'de ağırlanmak büyük bir lükstü. Gönlü zengin olan İhsan, bana bu lüksü hem de öğrenciliğimde yaşatmıştı. Bu arada Kerim Abi gibi birini ve İhsan'a analık da etmiş yengesini tanımak şansına da erişmiştim. Adana'daki avukatlığım sırasında kaç kez ailece evlerine misafir olmuştuk.

Adana'daki avukatlığım sırasında, bir kez de rahmetli arkadaşım Yümnü Budak ile İhsan'a misafir olduk. İhsan bizi Viranşehir'deki motelde ağırladı. İkisi de DDKO davasından yüksek cezalar almış, birlikte hapis yatmışlardı. Üstelik askerlik arkadaşlıkları vardı. İkisi bir arada olunca, gülmekten kırılıp geçmemek mümkün müydü? Biz güle eğlene yemek yerken, yine DDKO'dan ceza almış ve afla İhsan ve Yümnü gibi hapisten çıkmış Sabri Çepik, bir grup arkadaşıyla geldi. Sabahın üçüne kadar sohbet ettik. hayatımda en çok güldüğüm günlerden biriydi.

İhsan kültürlü, düşüncelerinde inançlı ve kararlı biriydi. Onun bu yönünü ikili sohbetlerde görmek mümkündü. Mütevazi ve gösterişten uzaktı. Grup sohbetlerinde tüm konuları, buna siyasi olanlar dahil, ironiyle dile getirirdi. Hayata çok bağlı olmasına karşı, hayat da onun için bir ironiydi. Onu dıştan tanıyanlar, gamsız kedersiz biri sanırdı. Hiç de öyle değildi. O gamını ve kederini ironi içinde saklayan biriydi.

İhsan'ın hayata ironik yaklaşımı, biz arkadaşları için bir terapi konusuydu. Onun sohbetini arar, ona konuşmada öncelik verir ve dinlerdik. Bir kez İsveç'te Galeria denen yerin cafésinde bizim kuşaktan arkadaşlar buluşuyorlar. İhsan'ın anlattıklarına o kadar katıla katıla gülüyorlar ki, kahve sahibi diğer müşteriler rahatsız olmasın diye bunları kovmak zorunda kalıyor.

İhsan ince zekâsıyla öyle şeyler uydururdu ki, gerçek mi uydurma mı olduğunu ayırt etmek zordu. Anlatırken gerçekle uydurma arasındaki çizgide durmasını bilirdi. Ki her babayiğit bu hüneri gösteremezdi. O bir şeyler anlatır ve bizler ardından günlerce, aylarca ve hatta yıllarca gerçek mi uydurma mı olduğunu tartışırdık. İhsan, anlattıklarının gerçek mi uydurma mı olduğu sorularımıza, orasını siz bulun dercesine hiç cevap vermez, gülmekle yetinirdi. Öyle anlaşılıyor ki biz arkadaşları, ömrümüzün sonuna kadar İhsan'ın esprilerinin gerçek mi yoksa uydurma mı olduğunu tartışıp duracağız.

Bir keresinde Stuttgart'a gittiğimde, rahmetli Ali Rıza Sever'e "Haydi Darmstadt'a İhsan'ı görmeye gidelim" dedim. İkisi tanışmıyorlardı. Gittik İhsan ile buluştuk. Evine gideceğimiz için çiçek almak istedik, karşı çıktı. Ben ona " Ulan, bu çiçeği sana almıyoruz, eşin için alıyoruz. Kürtler de birbirlerine giderken çiçek götürüyorlar desinler diye çiçek alıyoruz" deyince gülerek, "Öyleyse alın!" demişti.

O tarihlerde ailesiyle birlikte "Ararat Restaurant" adında bir yer çalıştırıyordu. Yalnız akşam servisleri vardı ve müşterilerinin çoğu da Almandı. Servisi kendisi yapıyordu. Müşterilerle o kadar samimiydi ki, gelen önce İhsan'ı öpüyor öyle masaya oturuyordu. Yemek sonrası eve gittik. İhsan ile eskileri konuşmaya başladık. Özellikle Ağrı'daki sendikacılık mücadelesini anlatırken, Ali Rıza'nın gülmekten gözünden yaşlar boşanıyordu. Bu ziyarette ikisi çok yakın arkadaş oldular ve önce Ali Rıza sonra da İhsan aynı kaderi paylaştılar.

İhsan bir yazar, düşünür ve aynı zamanda Kürtçeyi çok iyi kullanan bir ajitatördü. Kitleleri galeyana getirmesini çok iyi becerirdi. Bunun için mitinglerde tercih edilen bir konuşmacı ve sunucuydu. Hayata da çok bağlıydı. Hayata bağlılığından dolayı yaşlılık ve hastalıktan nefret ederdi. Nefretini yine bir ironi ile dile getirirdi. "Allah insana bir can vermiş, gözü de içinde kalmış. Adamı ihtiyarlatıyor, yüzünü gözünü kırıştırıyor, saçları beyazlatıyor, dişlerini döküyor, böbreğini çürütüyor, dizleri tutmaz oluyor, gözünü kör ediyor.. Madem gözün içindeydi insanı niye yarattın?" derdi.

Doğanın kanunu, ne yapsan fayda etmiyor. Ümit Fırat'ın arkadaş ölüm listesi gittikçe kabarıyor. 24 Ekim 2017'de listeye İhsan Aksoy da eklendi. "Babamız" diye hitap ettiği Ümit Fırat'a, "Listeye beni eklemeye elin nasıl tutacak?" diye gülerek sorduğunu işitiyorum.

Güle güle İhsan! Bu dünyaya çok hoş bir seda bırakarak gittin. "Baki, kalan bu kubbede hoş bir sada imiş" mısraını bir kez daha doğruladın.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.