İranlı feminist Parniyan Yeganeh: Onlarla evin içinden savaşamayız
.
Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından protestoların devam ettiği İran’da kadınlara yönelik hak ihlallerine her gün bir yenisi ekleniyor. En son kız çocuklarının zehirlenmesi gündemde. İranlı feminist aktivist Parniyan Yeganeh, İran’da kadınların evlenmeden önce de sonra da insan haklarından mahrum bırakıldığına dikkat çekti: Bu süreçte sesimiz olan Türkiyeli feministler ve Kürt kadınlarına minnet borçluyuz.
Türkiye’de seçim gündeminde ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ ve 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun tartışmaya açılmaya çalışılırken İran’da kadınlar aylardır özgürlük mücadelesi veriyor.
“Başörtüsünü düzgün bağlamadığı” gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından gözaltına alındıktan sonra 16 Eylül 2022’de öldürülen Jina Mahsa Amini’nin ardından başlayan protestolar devam ederken İran’da kadınların haklarına yönelik ihlallere her gün yenileri ekleniyor.
Kıyafet yönetmeliğine uymayanlara para cezası
Kız çocuklarının zehirlenmesi olayları henüz tazeliğini korurken, İslami kıyafet düzenlemesine ilişkin yeni bir yasa hazırlığı gündeme geldi. Geçtiğimiz günlerde basına konuşan siyasetçi ve İran Kültür Komisyonu üyesi Hojjat al-Eslam Hossein Jalali, planlanan yasaya göre kıyafet yönetmeliğine uymayan kadınlara 100 dolardan 60 bin dolara kadar para cezası uygulanabileceğini açıkladı.
Yasalaşması beklenen düzenleme, para cezasıyla da sınırlı değil. Başörtüsünü “İslami yönetmeliğe” uygun takmayan veya kıyafet yönetmeliğine uymayan kadınların sürücü belgeleri ve pasaportlarına el konulabileceği, bu belgelerin iptal edilebileceği ve kadınların internet kullanımlarının yasaklanabileceği bildirildi.
Kıyafet yönetmenliği nedeniyle kadınlar İran’da sık sık protestolar düzenliyordu, ancak en uzun soluklu eylem ise Mahsa Amini’nin öldürülmesiyle başlayan gösteriler oldu.
Yasaların sosyal medyada da hayata geçirilmesi planlanıyor
Yasalaşması beklenen kıyafet düzenlemesi tasarısında uygulanacak cezalar, araçlarda, restoranlarda, devlet kurumlarında, okullarda, havaalanlarında ve diğer halka açık ulaşım alanlarında olduğu gibi sosyal medyada da tesettür kurallarına uymayan kadınlar için geçerli olacak.
İran’da şeriat hukuku eliyle kadınların haklarını hiçe sayan yasalar oluşturulduğunu, bu yasaların kadınların köleleştirilmesine hizmet ettiğini belirten İranlı feminist aktivist Parniyan Yeganeh, İran’da kadına karşı düzenlenmiş yasa ve uygulamaları Gazete Karınca için değerlendirdi.
‘Kadınlar, bebeklikten itibaren haklarından mahrum bırakılıyor’
İran Hükümeti’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1999 yılında kabul edilen Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü hiçbir zaman kabul etmediğini ve kadına yönelik şiddetle mücadele için hiçbir sözleşme düzenlemediğini ifade eden Yeganeh, şunlara vurgu yaptı:
1979 İslam Devrimi’nden sonra İran’da monarşiden İslami yönetime geçildiğinde Şah tarafından ilerici saiklerle uygulamaya sokulan Aile Koruma Yasası onaylandı ancak zaman, bu yasanın kadınlar için bir koruma sağlamadığını, aksine kadınları geleneksel rollerine hapsettiğini gösterdi. Bu yasanın onaylanmasından sonra, yani 42 yıldır ülkenin yarısını oluşturan İranlı kadınların hiçbir yasal hakkı yok. İran’da işleme konulan şeriat hukuku ile bebeklikten itibaren kadınların tüm temel insan hakları ellerinden alınıyor.
Babası İranlı olmayan çocuklar vatandaş sayılmıyor
İran’ın kadına yönelik yasalarının IŞİD yasalarından bir farkı olmadığını vurgulayan Yeganeh, İran’da kadına yönelik yasaları evlenmeden önce ve evlendikten sonra diye iki ana başlık altında, şu şekilde sıraladı:
İranlı bir anne ile İranlı olmayan bir babadan doğan bebeğe İran pasaportu verilmiyor. Anne bir İranlı olarak vatandaş dahi sayılmıyor. Yedi yaşımıza geldiğimizde eğitim hakkımızı kullanmak ve okula gitmek istiyorsak, başörtüsü takmamız gerekiyor. Yasaların dolaylı müdahalesi nedeniyle erkekler için daha fazla iş imkanı sağlanıyor ve aynı özgeçmişe sahip bir kadın ve bir erkek devlet dairelerinde bir işe başvurursa, erkek olan tercih ediliyor.
‘Erkek tedaviye izin vermezse kadın ölüme terk ediliyor’
Kadının devlet dairelerinden birinde işe girmesi durumunda, erkeğin maaşının, daha az deneyime sahip olsa bile kadın meslektaşının en az iki katı olduğunu belirten Yeganeh, şeriat kanunlarına göre kadının mirastan aldığı payın da erkeğin aldığının yarısı olduğunu vurguladı.
İran’da kadının sağlığa erişimine de değinen Yeganeh, şu bilgileri verdi:
Evlenmeden önce yetişkin bir kadın acil de olsa ameliyat olması gerekirse, babasının, babası yoksa erkek kardeşinin veya baba tarafından bir erkeğin iznini alması gerekiyor. İzin alınan erkek, kadının ameliyat olmasına rıza göstermezse, kadın ölüme terkediliyor. Evlendikten sonra ise kadının ameliyat olması gerekmesi durumunda, kocasından yazılı izin belgesi alması gerekir.
Kadınlar ve erkekler için farklı oranda ‘kan parası’
Yeganeh, İran’da hala kan parası adı altında bir uygulama olduğunu belirtti:
Bir kişiye bir araç çarptığında o kişi hayatını kaybederse, hayatını kaybeden kişinin ailesi yargıya başvurmak yerine kan parası almayı tercih edebilir. Böyle bir durumda, kazada yaşamını yitiren kişi kadınsa, erkek için olanın yarısı kadar para talep edilir.
‘Oje süren kadın yargıya başvuramaz’
Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından katledilmesine karşın kolluk güçlerine uygulanan cezasızlık ve kanunların kadına karşı düzenlenmiş olması nedeniyle hukuka başvurulamadığına dikkat çeken Yeganeh, şöyle devam etti:
Şeriat yasalarına göre İranlı bir kadın başörtüsü olmaksızın evden dışarıya çıkamaz. Çıktığı takdirde hükümet yetkililerinin asit saldırıları, ahlak polisi tarafından vahşice tutuklanma ve hatta öldürülme gibi durumlarla karşı karşıya kalabilir.
Zorunlu başörtüsü uygulamasının hayatın başka alanlarında da kadın için çeşitli engellemelere neden olduğunu hatırlatan Yeganeh, “Örneğin bir kadının araba kullanırken başörtüsü düşerse, bunun için para cezası kesilir. Başörtüsü takan ancak başörtüsünü şeriat kanunlarının gerektirdiği gibi takmayı tercih etmeyen kadınlar ise ne devlet dairelerinde, yargı makamlarında işe girebilir, ne de bu makamların hizmetlerinden faydalanabilir. Örneğin tırnakları uzun ve ojeli bir kadın veya başörtüsünü şeriat kanunlarının dayattığı şekilde takmayan bir kadın, bir iş mahkemesine dahi başvuramaz. Başvurusu kabul edilmez” diye belirtti.
İran, sivil erkekleri polislik yapmaya zorluyor
Kadınlara uygulanan zorunlu başörtüsünün yalnızca kadınları değil erkekleri de dolaylı olarak etkilediğini belirten Yeganeh, “Lokantalar, kafeler, eğitim yerleri, kamu ve özel idari kurumları gibi yerlerde bir kadının başörtüsüz bulunmasından dolayı bu işletmelerin sahiplerine de para cezası uygulanır. Böylece zorunlu başörtüsü polis ve devlet kademeleri dışında sivil erkekler tarafından dayatılmış olur. Bu uygulama ayrıca sosyal hayatı kadınlar için daha güvensiz ve tehlikeli bir hale getiriyor zira sivil erkekler de zorunlu başörtüsü kanununu zorla uygulatma hakkını kendinde görüyor” dedi.
Şeriat hukuku eliyle hak ihlalleri
Evlendikten sonra da kadın için bir şeyin değişmediğini belirten Yeganeh, evlilikle beraber kadının tüm insan haklarının evli olduğu erkeğin iznine tabi olduğunu söyledi.
Yeganeh, kadının çalışma izninin kocasının inisiyatifinde olduğuna da dikkat çekerek, kocası izin vermediği sürece kadının evden çıkamayacağını, çalışamayacağını, okuyamayacağını ve tek başına şehir dışına seyahat edemeyeceğini vurguladı.
Erkeğin dört ayrı kadınla evlenme hakkının olduğunu ifade eden Yeganeh, evli kadınların ayrıca pasaport alırken ve yenilerken de evli olduğu erkeğin yazılı iznine tabi olduğunu söyledi.
Kadınların yaşayacakları şehir veya ev konusunda hiçbir şekilde söz sahibi olmadıklarını belirten Yeganeh, kadının tıbbi olarak yasak olduğu durumda bile evli olduğu erkeğin cinsel ilişki talebini reddetme hakkının olmadığını vurguladı. Yeganeh, evli kadınlara karşı şeriat hukuku eliyle gerçekleştirilen diğer hak ihlallerini şu şekilde sıraladı:
Sözlü şiddet, fiziksel şiddet ve hatta ölümle tehdit durumlarında dahi kadının boşanma talep etme hakkı yoktur, hatta bazı durumlarda şeriat hukukçuları, kadına yönelik şiddeti tavsiye etmektedir. Erkek, eşinin ailesi ve arkadaşlarıyla görüşmesini yasaklama hakkına sahiptir. İran’da kürtaj, tıbbi gereklilik nedeniyle bile olsa yasa dışıdır ve kadının evli olduğu erkeğin yazılı iznine tabidir. Boşanan kadın, çocuğunun velayet hakkını alamaz. Boşanma durumunda, boşanma kanunlarındaki açıklar nedeniyle, erkeğin nafaka ödemekten kaçınmasının pek çok yolu vardır. Bir erkek, eşini “namus” için öldürürse çoğu durumda hüküm giymez ya da çok hafif cezalar alır.
‘Hayallerinin peşinden gitmek kadınlara yasak’
İran’ın şeriat yasalarının, ataerkillik ve kadın düşmanlığını körüklediğini ve güçlendirdiğini belirten Yeganeh, İranlı kız çocukları ve kadınların ayrıca aile baskısına maruz kaldığını ve aile eliyle de ayrımcılığa uğradığını kaydetti.
Ailelerin erkek çocuk sahibi olma arzusunun daha baskın olduğundan, aile sermayesinin de erkek çocukların iş kurması ve hayallerinin peşinden gitmesi için seferber edildiğinden söz eden Yeganeh, İran’da “hayallerinin peşinden gitmenin” kadınlara ve kız çocuklara yasak olduğunun altını çizdi.
Bir kölelik sisteminin içine doğan, ve o sistemle hayatta kalmaya çalışan kadınların ve kız çocuklarının sonunda Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesi ile sokaklara dökülmesinin şaşırtıcı olmadığını belirten Yeganeh, İranlı kadın ve kız çocuklarının 44 yıldır çocuk yaşta evliliğe zorlandığını, okumasına izin verilmediğini, evli oldukları erkekler tarafından öldürüldüklerinde ailelerinin sessiz kaldığını ama kadınların artık bunu kabul etmeyeceğini belirtti.
22 yaşındaki Kürt kadın Amini’nin katledilmesiyle birlikte “Jin, jiyan, azadi” sloganıyla başlayan devrimci eylemlere rağmen bütün bunların otomatik olarak değişmeyeceğini, tüm bu yasaların değişmesi için yıllarca devam edece bir eğitim sürecinin gerekli olacağını belirten Yeganeh, İranlı kadınların bu değişim için çabalamaktan asla geri durmayacağının altını çizdi.
Yeganeh, “İslami hükümet ve onun eşitsiz yasalarından laik bir hükümete ve cinsiyet eşitliğinin temel alındığı bir hukuk sistemine geçmek ilk ve en önemli talebimiz” ifadelerini kullandı.
‘Zehirlenme olaylarının faili İran rejimi’
İran’da son dönemde kızların ve genç kadınların devam ettiği okullardaki zehirli gaz saldırılarına değinen Yeganeh, 5 binden fazla öğrencinin zehirlendiğini ve en az 5 öğrencinin de yaşamını yitirdiğini ifade etti.
Parniyan, İran’da İslam devriminden bu yana her türlü örgütlenmenin önüne geçildiğinin altını çizerek, “Bu konuyu değerlendirirken failin İran rejimi olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. İran’da bir olay olduğunda fail derhal yakalanmıyorsa, bilin ki bu onların işidir. Bundan son derece eminim çünkü ‘Jin, jiyan, azadi’ eylemleri kızların ve genç kadınların okullarından çıktı. Bu okullarda büyüdü. Biliyorsunuz ilk günlerden itibaren önce üniversite öğrencileri, ardından lise öğrencileri eyleme geçti ve hareket ilkokullara kadar yayıldı. İran’da kızların gittiği okullarda boy boy Ali Hamaney ve Ruhullah Humeyni fotoğrafları asılıdır. Bildiğiniz gibi kız okullarında öğrenciler bu fotoğrafların hepsini ters çevirip tekrar astı ve fotoğrafların arkasına ‘Zen, zendegi, azadi (Jin, jiyan, azadi)’ yazdı” ifadelerini kullandı.
İran’da çok uzun zamandır bir kadın direnişi olduğunu belirten Parniyan Yeganeh, daha önce İranlı feminist aktivist Masih Alinejad’ın başlattığı eylem ve kampanyaların da kadınlar tarafından yoğun bir şekilde desteklendiğini hatırlattı. Yeganeh, şu şekilde devam etti:
İslam devriminden bu yana İran rejimi kızların ve kadınların gücünden korkuyor ve onlardan intikam almak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Kadınların bu ülkenin geleceği olduğunu biliyorlar ve onları korkutmak, eğitim almalarını engellemek için okullara saldırıyorlar. Zaten bu barbar rejim 44 yıldır İran’ı korkuyla yönetiyor. Ama kadınlar bu korku duvarını son eylemlerle yerle yeksan etti. Kadınlar eşitliğe inanıyor, haklarını talep ediyor. Ancak İranlı bir kadın ve bir feminist olarak şunu söyleyebilirim, bu da işe yaramayacak. Çünkü evde kalmanın da kadını korumadığını, bu şeriat sistemiyle kadınların evlerinde bile güvende olmadığını artık bütün İranlı kadınlar biliyor.
‘Küresel düzeyde empatiye ihtiyacımız var’
İran’da kadınlar ve rejim arasında bir soğuk savaş yaşandığını ve zehirli gaz saldırılarının İran halkı tarafından durdurulabilmesinin zor olduğunu vurgulayan Yeganeh, şu ifadeleri kullandı:
Küresel bir şekilde empatiye ihtiyacımız var. Tüm dünya kadınlarının, İran’da kız çocuklarının eve hapsedilmeleri için zehirlendiğini bilmesi ve kendi hükümetlerine baskı yapması gerekiyor. İran’da kızların okula gitmekten vazgeçmesi rejim için büyük bir kazanım olacaktır ve benim kişisel fikrimi sorarsanız, okula gitmeye devam edilmesi gerekiyor. Onlarla ancak bu şekilde savaşabiliriz. Onlarla ancak kendimizi eğitip güçlendirerek savaşabiliriz. Onlarla evin içinden savaşamayız. Bu çok zor ama hep beraber güçlü durmak zorundayız ve biliyorum ki bu jenerasyon bu güce sahip ve barbar rejim onları durduramayacak. Bizden önce binlerce İranlı kadın çok büyük bedeller ödedi kadınların özgürlüğü için. Kimisinin ödediği bedel canı, kimisinin özgürlüğü, kimisinin ise onuru oldu. Bunun sorumluluğuyla hareket etmek zorundayız.
Türkiyeli kadınlara dayanışma çağrısı
Türkiyeli feministler ve Kürt kadınlara, “Jin, jiyan, azadi” ayaklanmasında kendilerine destek olmaları ve sesleri olmaları nedeniyle minnettar olduklarını belirten Yeganeh, son olarak şunları söyledi: “Özgürlüğümüzü kazandığımız güne kadar omuz omuza olmayı diliyoruz. Kadın, yaşam, özgürlük!”
İslam Devrimi’nden önce İranlı kadınlarKadınların kıyafetleri, bu kıyafetlerin ne renk ve kaç metre kumaştan yapılacağı İslam devriminden önce de İran yönetiminin gündeminde olan bir meseleydi. Rıza Şah Pehlevi döneminde, 1936’ya kadar çarşaf henüz yasak değildi ancak İran lideri kadınları çarşaf giymemeye, bunun yerine başörtüsü kullanmaya özendirmeye çalışıyordu. Çarşaf giymek tümden yasaklandığında pek çok kadın bunu zafer olarak değerlendirse de bazıları, kadınların tercih hakkını elinden almak olarak yorumladı. Ardından iktidara gelen Muhammed Rıza Şah Pehlevi döneminde 1963’te başlayan ve Beyaz Devrim olarak anılan süreçte kadınlara oy kullanma hakkı ve erkeklerinkiyle aynı siyasi haklar verildi. Özellikle kırsal kesimlerde kadınların eğitime erişimine yönelik adımların atıldığı bu dönemde evlenme ve boşanma konularını da içeren Aile Koruma Yasası meclise sunuldu. Yasayla kız çocuklarının evlenme yaşı 13’ten 18’e çıkarıldı ve kadınların boşanma davası açabilmesinin önü açıldı, erkeklerin evlenebileceği kadın sayısı bire indirildi. Şah otokrat bir lider olmasına rağmen batı kültürüne öykünüyordu ve böylece bir sekülerleşme programını hayata geçirmişti. Ancak zaman içinde atılan bu adımların göstermelik olduğu ortaya çıktı. Beyaz Devrim’in vaatleri ne olursa olsun, kadınların geleneksel rollerinden çıkması hâlâ sorun teşkil ediyordu ve kadınlar parlamentoda olmalarına rağmen gerçekten siyasete katılamıyorlardı. 1971 yılına gelindiğinde, kendisini ‘Şahenşah’ (Kralların Kralı) ilan eden Muhammed Rıza, dünyanın en zengin insanı ve İran’ın mutlak lideri olmuştu. Rejim, muhaliflere karşı giderek daha da baskıcı hale gelmişti. Yani İslam devriminden önce her ne kadar kadınların sosyal özgürlükleri olsa da siyasi özgürlükleri tartışmalıydı. Tüm siyasi partiler kralın kontrolündeydi. Toplum polisleştirilmişti ve basın özgürlüğü yoktu. Herhangi bir şekilde siyasi aktivizm içinde yer alanlar cezaevine gönderiliyordu. Nihayet sosyal huzursuzluk sokaklara taştı ve 1978’de Şah rejimine karşı büyük bir ayaklanma başladı. Kadınlar, 1979’da Şah’ın devrilmesini sağlayan bu gücün önemli bir parçası oldu. Birçok İranlı gibi kadınlar da özgürlük umuduyla devrime katıldı ancak bu hayaller kısa sürdü. Devrimden sonra fark edildi ki, pek çok kişi devrim sürecine, kadınların özgürlüklerinden rahatsız oldukları için katılmışlardı.
Kaynak: Gazete Karınca |
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.