İşkence… Mustafa Paçal*
.
Mustafa Paçal*
12 Eylül askeri darbesi döneminin işkence görmüş mağdurlarından biri olarak diyorum ki… Ferhan Yılmaz için adalet bekliyoruz. İşkenceler son bulsun ve işkenceciler yargılansın…
İşkence, kötü muamele, taciz, tecavüz, güvenlik görevlerinin neden olduğu cinayetler, ağır hak ihlalleri ve kadın cinayetleri bu konularda yaşanan insanlık dramı, çekilen acılar ve kaybolan hayatlara dair haber ve iddialar hemen her gün medyada yer alıyor.
Son olarak işkence iddiasına bağlı ölüm haberi Silivri Cezaevi’nden geldi.
Tutuklu Ferhan Yılmaz’ın abisi medyaya yapmış olduğu açıklamada kardeşinin işkence sonucu öldürüldüğünü söyledi.
Ağabey Hikmet Yılmaz’ın bu açıklamalarını Ferhan Yılmaz’ın ölmeden önce hastane yoğun bakımında çekilmiş olan fotoğrafları da doğrular nitelikte idi.
Bu son işkence iddialı ölüm haberi cezaevlerinde ve güvenlik kuvvetleri merkezlerinde yapılan işkenceler sorununu bir kez daha kamuoyu gündemine taşıdı.
Yine CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun hazırlamış olduğu 2022 İnsan Hakları İhlalleri raporuna göre geçtiğimiz ay içersinde cezaevlerinde beş tutuklunun ölmesi…
Ve 51 kişinin de işkenceye maruz kalması toplamda 281 kişinin işkence ve kötü muamele ile karşı karşıya kaldığını ve bunların 51’nin cezaevlerinde olduğunu raporlaması durumun vahametini anlamak bakımında çok sarsıcı gözüküyor.
Durumun geldiği noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar sözcülerinin zaman zaman “işkenceye karşı sıfır tolerans” demiş olmaları bile bugün bu konuda gelinen noktada Türkiye’yi, uluslararası alanda işkenceyi bir sorgulama ve bir insanlık suçu olarak işleyen ülkeler arasında bulunmasını engellemeye yetmiyor.
Uluslararası Af Örgütü daha önce Osman Şiban ve Servet Turgut’un, 11 Eylül 2020 tarihinde Van’ın Çatak ilçesinde jandarma tarafından gözaltına alındıktan sonrası işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarına dair güvenilir iddialarıyla ilgili olarak Türkiye hükümetine göndermiş olduğu mektupta, ismi geçen kişilerin işkence sonrası helikopterden aşağı atılmaları dahil olmak üzere bu ciddi iddiaların derhal bağımsız ve tarafsız şekilde soruşturulmasını talep etmiş olması Türkiye’yi o zamanda uluslararası kamuoyunun önünde zor duruma düşürmüştü.
Ayrıca Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) daha öncede 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra Türkiye’de işkencelerin sistematik olarak arttığı raporlamıştı.
Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı 2021 yılı İnsan Hakları Raporunda Türkiye’yi, özellikle Boğaziçi Üniversitesi protestoları sırasında polisin öğrenci ve öğretim görevlilerine orantısız bir güçle müdahale ettiğini ve polis merkezlerinde öğrencilere işkence ve kötü muamele yapıldığına raporunda yer verdi.
Yine ABD Dışişleri Bakanlığı Raporuna, UAÖ raporunu kaynak olarak gösteren T.C Dışişleri Bakanlığı itiraz etti.
Tabi sorunun itirazlarla üstü örtülemeyecek durumda olduğunu tüm kamuoyu biliyor.
Oysa bakanlığın daha inandırıcı olabilmesi için işkence karşısında “işkenceye sıfır tolerans” adına hükümetlerinin ne tür önlemler aldığını ve bunun sonuçlarını gösteren bir karşı raporla çıkması daha yerinde ve doğru olurdu.
Ama olmadı ve olamadı…
Şimdi de orta yerde Silivri Cezaevi’nde işkence iddiası sonucu hayatını kaybeden Ferhan Yılmaz’ın cenazesi var.
Evet…
TC devletinin, karanlık koridorlarında işkenceden gırtlağı yırtılana kadar avaz avaz bağıran insanların sesine hiç yabancı olmadığını dost düşman hemen herkes tarafından biliniyor.
Özellikle devletin son elli yıllık suç sicilinde, işkence, kötü muamele ve ağır hak ihlallerinden geçilmiyor.
Bir hukuk devleti olmayı hiçbir dönem düşünemediği ve sürekli güvenlik devleti olarak varlığını sürdüreceğini sandığı için kendisine muhalif olan herkesi işkenceden geçirmek ve zindanlarda çürütmek ayakta kalması için başvurduğu öncelikli yöntemler olageldi.
Yakın sayılacak bir tarihte gerçi aradan elli yıl geçti ama 12 Mart 1972 askeri muhtırası ve sonrasında daha belirgin bir şekilde gündeme gelen işkenceler basında ve kamuoyunda çokça tartışılmıştı.
Kamuoyunda Ziverbey köşkü olarak bilinen Erenköy’deki Zihni Paşa Köşkü, MİT ve Kontgerilla tarafından işkence merkezi durumuna getirilmişti.
Muhalif siyasiler, gazeteci ve yazarlara varıncaya dek bu işkence tezgahından o dönem geçmeyen kalmamıştı.
Dönemin 1.Ordu ve sıkıyönetim komutanı Faik Türün bu iddiayı daha sonra doğrulamış ve tüm bu işkence süreçlerinin baş faili olarak suçlanmıştı.
Sonra…
12 Eylül askeri darbesi işkence ve kötü muamele konusunda 12 Mart’ı aratır bir şekilde işkencelere sahne olmuştu.
Darbe sonrası 650 bin insanın gözaltına alınması sonucu cezaevlerinde 171 tutuklunun işkence sonucu olmak üzere 300 insanın öldürülmesi durumun vahşi boyutlarını anlamamız için yeterliydi.
Özellikle Diyarbakır ve Mamak cezaevleri işkence ve kötü muamelenin merkezleri durumuna getirilmiş ve her türlü insanlık dışı işkence ve kötü muameleler bu cezaevlerinde öne çıkmıştı.
Zaten işkence sonucu ölümlerin çoğu da bu cezaevlerinde olmuştu.
Şimdi…
İşkencelerin bu boyutlara getirilmesinin en önemli nedeni ise işkencecilerin devletin yargısı tarafından korunmasıyla orantılıydı.
Devletin başında olanlar işkencecilere sahip çıkmış ve onların güvenlik hiyerarşisi içinde yukarılara doğru terfi etmesini sağlamıştı.
Hal böyle olunca işkenceciler devlet içinde ayrıcalıklı bir güç oluşturarak uyuşturucu kaçakçılığı, faili meçhul cinayetler başta olmak üzere karanlık tüm işlere bulaşmıştı.
Bu parlak isimler arasında en bilinen isim Mehmet Ağar’dır.
12 Eylül döneminde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube sorumlusu olan Ağar, dönemi içinde çeşitli işkence iddialarıyla karşı karşıya kalarak yargılanmak durumunda kalmıştı.
Ve halen hakkında devam eden davalar kamuoyu tarafından biliniyor.
Ünlü Susurluk davası sanıklarından da biri olan Ağar, bu davada suçlu görülerek ceza aldı.
“Devlet adına binlerce operasyon yaptık” diyen Ağar için özellikle faili meçhul cinayetler ve işkence suçlarında sorumlu olduğu kamuoyunda çok kanıksanmış durumda.
Demem o ki devlet içinde her dönem Ağar ve benzerleri hep oldu ve hep olacak, ta ki TC devleti hukuk devleti olana kadar, ve devlet böyle kaldıkça işkence ve kötü muameleler karşısında hep suçlu olmaya devam edecektir.
Evet…
İşkence yapmak bir insanlık suçudur ve bu suçlarda zaman aşımı bulunmamaktadır.
Adil yargılanma hakkı her insan için vazgeçilmez temel bir insanlık hakkıdır.
Silivri cezaevinde işkence iddiası sonucu hayatını kaybeden Ferhan Yılmaz için bağımsız ve adil bir soruşturma sonunda sorumluların yargılanması ve gerekli olan cezalara çarptırılması kamuoyu vicdanının beklentileri arasındadır.
Son olarak 12 Eylül askeri darbesi döneminin işkence görmüş mağdurlarından biri olarak diyorum ki…
Ferhan Yılmaz için adalet bekliyoruz.
İşkenceler son bulsun ve işkenceciler yargılansın…
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.