İstanbul seçimleri ve ötesi…
İstanbul’da yapılan ikinci tur seçimlerin galibi Ekrem İmamoğlu oldu.
YSK’nın açıklamalarına göre E. İmamoğlu %54,21 oy oranıyla seçimleri önde bitirdi.
Bu, 806.426 gibi ciddi bir oy farkına tekabül ediyor.
İstanbul’da yapılmasına karşın bu seçimlerin Türkiye sathında önemli sonuçları olacaktır.
Kısaca üzerinde duralım.
Bu seçimlerin en önemli özelliği nedir?
Bu seçimlerin en önemli özelliği, CHP’nin aldığı %54’lük oy oranıdır. İstanbul özelinde hiçbir belediye başkanı bu oranda bir oy almadı. Bu ilk oluyor. CHP, Ecevit’ten sonra ilk kez oyunu %50’nin üzerine çıkarıyor.
Bu oyu CHP’ye mal etmek doğru değil, diye düşünenler olabilir.
Doğrudur; İmamoğlu’nun aldığı oy, sadece CHP’ye mal edilemez çünkü ‘Millet İttifakı’nın yanında CHP’ye oy vermek konusunda oldukça ketum davranan kimi milliyetçi/muhafazakar kesimler ile HDP ve Kürtlerin önemli bir kısmı da CHP’ye oy verdi.
Burada dikkate alınması gereken şudur: bugüne kadar CHP’ye oy vermeyen kesimler, E. İmamoğlu üzerinden, CHP’ye oy verir hale geldiler.
Bu, rejim açısından önemli bir başarıdır. Kemalist rejimin en büyük teminatı olan CHP, AKP’nin yaratmış olduğu güvensiz ortamdan yararlanmasını bildi. Değişmiş gibi görünerek, sisteme ciddi derecede muhalif olan Kürtleri, kendi üzerinden rejime yönlendirmeyi başardı. Hem de hiçbir siyasal ödün vermeden!
Bundan sonra olacak her şey CHP’siz olmayacak. CHP’li olan her şey ise rejim bakımından büyük bir teminat olacaktır.
Bu seçimlerin en önemli sonucu ne olacak?
Bu seçimlerin en önemli sonucu, 17 yıldır iktidarda olan AKP’nin, yavaş yavaş toparlanmasına yol açacak. Her ne kadar CHP ve İP seçim istemediklerini beyan etseler de işin mantığı oraya varacaktır. Mevcut şartlar altında içerde ve dışarda ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğanseçimin tarafı olarak alanlara indi, ciddi bir yenilgi aldı, bu sonuçlarından azade hareket edemeyecektir. Her fırsatta gitmesi istenecektir.
İstanbul Seçimleri bu süreci hızlandıran birinci aktördür. Başka faktörler de olacak.
Muhtemelen AKP ciddi bir iç hesaplaşmaya girecek. ‘Kandırıldık’ söylemleri devreye girecek. Seçimlerin yenilenmesini isteyenlerin bir kısmı FETÖ’cü ilan edilerek saf dışı bırakılacak. Partide ve hükümette kimi revizyonlar olacaktır. ‘Türkiye ittifakı’ yeniden gündeme gelebilir fakat gerçekleşmesi artık çok zor. Yeni politika değişikliği bekleyenler, örneğin, AKP 2002’ye dönsün diyenler, büyük bir ihtimalle beklediklerini bulamayacaklar. Çünkü ona dönmek, AKP’yi resmen kapatmak olacaktır.
Seçim günü oy kullanırken ‘her şey çok güzel olacak’ diyen eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile arkadaşları harekete geçebilirler. 2002 AKP felsefesini bu kesim hayata geçirmek isteyebilir. Başarılı olabilir mi, oldukça kuşkulu fakat Türkiye sathında bu alan boş duruyor. MHP’den ayrılan İP’nin ‘merkez sağ’ cenahı doldurması bekleniyordu. Bu gerçekleşmedi. Yeni parti girişimleri muhtemelen bu alana oynayacaklardır.
İmamoğlu ne olacak?
Bu yerinde bir sorudur. İmamoğlu, Türkiye şartlarında, İstanbul Belediye Başkanlığında kalamayacak kadar ‘büyüdü’! Muhtemelen daha ilerilere doğru itilecektir. İmamoğlu’nun bunu hak etmesinden çok Türkiye şartları bunu gerektiriyor. Uzun bir zamandır toplumun ‘sorunlu’ görülen oldukça büyük bir kesimini (Kürtler ve Dindar-muhafazakarlar) rejime bağlı tutmayı başaran Erdoğan, büyük bir erezyon yaşıyor. Bu büyük bir tehlike demektir. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için kimi teşebbüsler oldu. Ekmeleddin İhsanoğlu, Muharrem İnce… gibi. Bunlar tutmadı. E. İmamoğlu tutmuş gibi görünüyor.
Şu ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var: E. İmamoğlu, daha önceki yazımda belirttiğim gibi, Türkiye’nin mevcut şartlarında, bütün toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayacak mahiyette bir çözüm önerme donanımına sahip değildir. Fakat AKP iktidarından kurtulmak gibi büyük bir toplumsal talep vardır. Bu toplumsal talep ve arayış, E. İmamoğlu’nu umut haline getirmektedir. Rejim, toplumsal talepleri çözmek için değil, kitleleri bir müddet daha oyalamak için İmamoğlu’nu öne çekmeyi tercih edebilir.
Bu nedenle İmamoğlu, Belediye Başkanlığı süresince, bu ihtiyaca cevap olacak şekilde hareket edecektir.
Değişimin siyasal sonuçları olacak mı?
AKP iktidarının gidişiyle birlikte, rejimin biçimi de tartışılacaktır. Başta Kürt siyaseti olmak üzere genel olarak her türlü toplumsal muhalefeti sürekli bir denetim altında tutmak amacıyla oluşturulan ‘Türk tipi başkanlık modeli’ de umulanı veremedi. Erdoğan gibi otoriter birinin elde ettiği yetkileri kendisinden olanlara karşı da kullanması yeni arayışlara yol açtı. Kimsenin kendisini güvende hissetmediği bu düzenin değişmesi elzem görünüyor. Muhtemelen yeniden parlamenter sisteme dönülecektir.
Fakat bu, Cumhurbaşkanlığı Sistemi öncesindeki gibi olmayacaktır. Bu sistemin de yararları görüldü. Parlamenter sistemde hükümetin oluşturulmasında ciddi bir soruna yol açabilecek Kürt siyaseti, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde etkisizleştirildi. Parlamentonun safdışı edilmesiyle birlikte Kürt hareketinin etkisi de bertaraf edilmiş oldu. Yeni rejim tartışılırken bu avantaj göz önüne alınacaktır.
Denilebilir ki ‘Türk usulü Başkanlık sistemi’nin yerine ‘Türk usulü parlamenter sistem’ geçirilecektir. Fransa’da yürürlükte olan ‘Yarı Başkanlık Sistemi’ni andıran türden, Kürt sorununu çözmeden çözmüş gibi yaparak denetim altında tutmayı amaçlayan bir model…
Kürtler ne yapacak?
Bütün bu süreçte sonucu değiştirecek etkinlikte olan Kürt hareketinin ne yapacağı merak konusu. İstanbul seçimlerinin sonucunu belirleyen Kürtler, oluşacak ‘yeni sistemin’ biçimini belirlemede ne kadar etkili olacaklar?
HDP düzeyinde ele alacak olursak büyük kuşkuların olduğunu göreceğiz. Seçimlerden iki gün önce Öcalan’ın mektubu ile HDP’nin tavrı ‘oldu bitti’ olarak değerlendirilemez gibi görünüyor. Bunun muhtemel sonuçları olacaktır. Yeni bir rejimin kurulmasında yeniden saflaşan Türk cenahı gibi Kürtler de yeniden saflaşacaklardır. Mevcut durumda Kürtlerin ekseriyetle teveccüh gösterdiği HDP, E. İmamoğlu etrafında oluşan toplumsal kesimlerle hareket etmeyi tercih etmiş görünüyor.
Bu durum değişemez mi?
Değişebilir.
Fakat Öcalan faktörünün politik olarak eskisi kadar etkin olamayacağını, gönderdiği mektubun ciddi ölçüde yanıtsız bırakılmasından anlıyoruz. Çünkü uluslararası alanda Kürt meselesinin kat etmiş olduğu mesafe, Öcalan’ın angaje olduğu Türkiye cephesiyle tezat teşkil ediyor. CHP eksenli yeni toplumsal muhalefet de Öcalan üzerinden bir arayışa pek sıcak bakmıyor. Bu nedenle, Öcalan duruşunu değiştirmediği sürece, önümüzdeki günlerde yoğun olarak tartışılacak olan ‘yeni rejim ve Kürt meselesinin çözümü’ sürecinde etkin bir rol alamayacaktır. Onun yerine, HDP ve Selahattin Demirtaş eksenli bir arayışın karşılık bulması daha gerçekçi görünmektedir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
İstanbul somutunda meydana gelen hareketlilik, Türkiye ve Kürdistan sathında sahnelenecek yeni girişimlerin provası olarak algılanmalı. Bugüne kadar bir araya gelmesi mümkün olmayan kesimler İstanbul somutunda bir araya geldiler. Kabul edelim, önemli bir başarı elde ettiler. Bunu devam ettirmek istediklerini seçim sonucunda yapılan açıklamalardan anlıyoruz.
Uluslararası düzeyde de bu konseptin yankı bulduğunu belirtmek gerekir. Ciddi ve önemli bir süreç başlamış görünüyor. Nasıl sonuçlanacağı ise tarafların izleyeceği strateji ve taktiğe bağlı olarak şekillenecektir. Fakat AKP cenahının, bütünüyle imkansız olmasa da oldukça ciddi bir çıkmazla karşı karşıya olduğunu belirtmekte fayda var. Parlamenter sistemde Kürtlerin oyu ile hep iktidarda kalmayı başaran AKP, mutlak iktidar olmak için hayata geçirdiği ‘Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nde, bütünüyle düşmanlaştırdığı Kürtlerin tepkisiyle iktidarından olmak üzere!
Fakat bundan daha önemlisi şudur: Kürtler, bir bütün olarak, İstanbul seçimlerinde olduğu gibi sadece kendisine kalkan eli kırmak için bir başka ele destek mi çıkacak yoksa kendi talepleriyle siyasal bir duruş oluşturarak sürecin etkin tarafı mı olacak? Düşünülmesi ve cevap bulunması gereken soru budur! 24.06.2019