İsveç’te yaşadığım en kirli seçim süreci - Vildan Tanrıkulu*
.
Vildan Tanrıkulu*
İsveç’te ilk defa 1985 seçimlerinde oy kullandım.
O tarihten beri bütün seçimleri ve sonuçlarını çok yakından izledim.
11 Eylül 2022 seçimlerinin kesin sonuçları ancak önümüzdeki hafta sonu ortaya çıkacak. Ancak şimdiden söyleyebilirim ki, ortaya çıkan sonuçlara göre ya bıçak sırtında ya da sırat köprüsünden geçiş gibi bir kesin sonuç ortaya çıkacak ve yeni arayışlara kapı açacak.
Bu değerlendirme, bugünkü seçimin muhtemel kesin sonuçlarını değil, seçim kampanyasının kısa bir analizini ve seçim sonuçlarının farklı alternatiflerine göre özellikle de İsveç’i bekleyen zorlukları ortaya koymaya çalışacak.
Seçim kampanyası zaten son yasama döneminde İsveç’te az yaşanmış olan gensoru/güven oylaması ile hükümeti düşürmek dahil olmak üzere birçok sorun ve siyasi yönetim krizinin yaşanmasından hemen sonra başlamıştı.
(349 milletvekilinden oluşan parlamentoda) 174-174 eşitlikteki hükümet-muhalefet oylarına karşı, İran Kürdistanı kökenli Amineh Kakabaveh, Sol Parti’den ihraç edilmiş üye olarak belirleyici bir fonksiyon üstlendi.
Bu seçimin sonuçları da böyle bir dengeye işaret etmekte.
Yazım aşamasında, yurtdışı ve önce kullanılmış oylar sayılmadan sağ-muhafazakar-ırkçı blok 175, sol-yeşil blok 174 milletvekili kazanmış görünüyor.
Seçim kampanyaları İsveç’te seçim gününden yaklaşık bir buçuk ay önce başlar ve yoğun olarak yürütülür. Bu seçim kampanyası döneminde gündemi belirleyen İsveç Demokratları (Sverige Demokrater/SD) ismini taşıyan faşist/ırkçı bir parti tarafından belirlendi. Kökleri Nazi Almanyası döneminde Nazi’lerin İsveç’te örgütlenmesine dayanan ve geçmiş 80 yılı aşkın dönemde farklı isimler almış olan sözkonusu parti, ilk kez 2014 yılı seçimlerinde % 5,7 oy alarak İsveç Meclisine girdi, ve bu seçimlerde % 20 den fazla oy oranı ile Sosyal Demokrat Parti’den (S) sonra ülkenin ikinci büyük partisi oldu.
İsveç’te beş seçmenden birisinin oy vermiş olduğu bu faşist ve ırkçı partinin bu seçimlerde gündemi belirleyen seçim manifestosunu kısaca şöyle özetleyebilirim:
- İsveç yabancılar tarafındab işgal edilmiştir.
- Buraya gelen yabancıların çoğunluğu islam kökenli ve İsveç kültürü ile uyumlu insanlar değildir.
- İsveç’te şiddet ve kriminal olayların kaynağı, sebebi ve uygulayıcıları yabancılardır.
- İsveç refah devletinin kaynaklarını kendileri çelışmayarak kullanan ve tüketenler yabancılardır.
- İsveç’i ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve güvenlik açısından koruyabilmek için yabancılar politikası değişmeli ve burada yaşayan yabancılar da geri gönderilmelidir.
Özet olarak aktardığım yukarıdaki konular maalesef 2022 seçimlerinin belirleyici ana gündemi oldu. Sosyal Demokrat Parti (S), Sol Parti (V) Merkez Partisi (C) ve Yeşiller’in (Mp) bu gündemi değiştirme çabaları da her seferinde bu konulara çarptı.
Sağlık, eğitim, refah toplumu, emeklilerin durumu, işsizlik, sosyal güvenlik sigortaları gibi konularda özellikle de S ve V partilerinin gündem yaratma çabaları maalesef her seferinde yabancı düşmanlığı ve faşizm ile donatılmış tartışma konuları içinde kayboldu.
Muhafazakar Birlik Partisi (M), Hıristiyan Demokrat Parti (KD) ve Liberal Parti (L) bu kampanya boyunca kullandıkları dil, uslüp, gerekçeler ve önerileri ile adeta İsveç Demokratları (SD) ile adeta yarışa kalkışmış oldular.
Bu nedenle de esasında bu seçim ile birlikte İsveç’te yeni iki ayrı blok oluşmuş durumda. Birçok İsveçli aydın, yazar ve gazeteci bu blokları “Demokrasi yanlısı Hümanistler” ile “Nazist-Muhafazakar İttifakı” olarak adlandırmaya başladı bile.
Bu seçimlerin bir diğer özelliği ise, İsveç siyasi yaşamında her zaman işçiler-burjuvazi veya sol-sağ blok diye adlandırılan cephelerde değişiklik yaşanmakta olması.
70’li yılların ortalarından beri kendisini “sağ/burjuva blok”ta tanımlayan Merkez Parti (C) ve lideri Annie Lööf, ırkçı İsveç Demokratları (SD) partisine karşı tutumu ile blok değiştirmiş oldu. SD’nin içinde olacağı veya onun desteğine muhtaç olunan hiçbir hükümet arayışında olmayacaklarını deklere eden Annie Lööf, böylece burjuva/sağ blok içinden kopmuş oldu.
Yabancı düşmanlığı ve anti-semitizm konusunda hassasiyeti ile bilinen Liberal Parti (L), SD ile işbirliği “yapılabileceğini” ilan etti. Bu partinin eski genel başkanlarından Bengt Westerberg (1983-1995), Sosyal Demokrat Parti eski başkanı ve eski başbakan Stefan Löfven ile ortak makale yazarak, kendi partisine oy vermeyeceğini ilan etti ve Merkez Parti’ye oy verdi.
Tüm bu evvelce yaşanmamış gelişmeler İsveç’te 2022 seçimlerinin, kampanya dönemi ve kesinleşmemiş muhtemel sonuçları ile önümüzdeki yıllarda birçok öngörülemeyecek konulara gebe olduğunu gösteriyor.
Hem faşizme ve ırkçılığa, İslamofobi ve Anti-Semitizm’e karşı durabilecek, hem de demokrasi, özgürlük, adalet ve refah toplumunu ifade eden İsveç Modeli’ni ayakta tutabilecek siyasi irade için yabancıların da toplumsal yaşamda daha etkin ve görünür olmalarına ve aynı zamanda dayanışma içinde bulunmalarına büyük ihtiyaç duyulacak.
Bugünden böyle bir siyasi sürece hazır olmakta büyük yarar var.
İsveç’te yaşayan biz tüm yabancılar ve İsveç’in tüm demokrasi güçleri için.
Kaynak: Ahvalnews
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.