Nurullah Timur

Nurullah Timur

Yazarın Tüm Yazıları >

KAPATARAK, YASAKLAYARAK NEREYE KADAR

A+A-

Partimiz kurulduğu günden beri sürekli kapatılma tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen, nihayet 5 yaşına geldi. Bu 5 yıllık süre içerisinde önce Yargıtay Baş Savcılığından, daha sonra Savcılığın talebi ile Anayasa Mahkemesi’nden ismimizi ve programımızı değiştirmemiz için ihtar gönderildi, savunmamız talep edildi. Süreleri içerisinde savunmalarımızı yaparak partimizin adını ve programını değiştirmeyeceğimizi ilettik.

Daha sonra YSK’nin gözetiminde, 2017 Kasım’ında Ankara’da, ilk Olağan Genel Kongremizi yaptık. Belgelerimizi gerekli yerlere ulaştırdık. Bir süre sonra, Yargıtay’ın başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’nden, kongre yapmadığımız ve Partimizin kendiliğinden dağılma halinde olduğuna dair bir uyarı geldi. Kongremizi yaptığımıza dair belgeleri Anayasa Mahkemesi’ne gönderdik. Zaten YSK da kongre tutanaklarını Yargıtay’a iletmek zorunda. Yeniden Kongre yapmamız istendi. Mecburen kongremizi yeniledik.

Bilindiği gibi, Yargıtay’ın resmi sitesinde faaliyette olan siyasi partilerin listesi var. Listede partimizin de adı vardı. Bunlar olurken bir ara fark ettik ki o listeden partimizin adı çıkarılmış. Yani Yargıtay ile çeşitli konularda her gün yazışan bir siyasi parti, elektronik ortamda her gün üyeleri ile ilgili güncellenme yapan, yeni teşkilat kuran ve bunu Yargıtay’a bildiren bir parti, hiç haberdar edilmeden, bilgi verilmeden, listeden çıkarılabiliyor. Kim tarafından? Sözde adaleti tesis etmekle yükümlü Yargıtay tarafından! Peki neden? Bilmiyoruz!  Nedeni hala bize bildirilmedi, bilgimiz yok ama biz yasal olarak faaliyetlerimize devam ediyoruz. Belki bir gün bildirirler.

Şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘temelli kapatma’ talebi ile hazırladığı mütalaasını Anayasa Mahkemesi’ne verdi. Hem de en hızlı şekilde. Bir ay içerisinde savunmamız isteniyor. Elbette ki savunmamızı yapacağız. Daha önce yaptığımız gibi.

Beş yıl içerisinde bu yaşadıklarımız bir yana, siyasi partiler arasında oluşan konsensüs gereği, siyasi partilerin kapatılması zorlaştırıldı, hatta Anayasa Mahkemesi’nin resmi sitesine ‘Partilerin kapatılması’ diye yazdığınızda şu uyarıyla karşılaşırsınız:

Siyasî Partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanır. Anayasa Mahkemesi, temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.

Fakat PAK ve adında ‘Kürdistan’ olan partiler söz konusu olunca akan sular durur, bütün partiler için geçerli olan ‘hukuk’ ve onu icra etmekle yükümlü ‘yetkililer’ gözlerini örten ‘tarafsızlık’ bandını kaldırıp atar, devletin ihtiyaçları doğrultusunda, henüz resmen kapatılmadan, faaliyette olan siyasi partilerin adı listeden çıkarılabilir.

Anayasa’nın 90. Maddesi, çok açık bir şekilde, PAK vb. partilerin yasal olarak kurulabileceğine işaret ediyor. Bu türden partiler kurulabilir ve şiddete baş vurmamak kaydıyla siyasal faaliyette bulunabilirler.

Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalar da partilerin, ancak şiddetin odağı haline gelmeleri durumunda kapatılmasına cevaz veriyor. PAK’ın Genel Başkanı her konuşmasında PAK’ın, şiddetin karşısında olduğunu ve politik konularda şiddete başvuran taraflara, şiddetin sonlandırılması doğrultusunda çağrılar yapıyor. Ve bugüne kadar hiçbir şiddet eylemine karışmadık. Bu konuda ne partimiz ne de partililerimiz hakkımızda açılmış bir tek dava yok.

Peki neden kapatılma talebi ile karşı karşıyayız? 

Zamanın ruhuna uymayan yasaklamalar ve kapatmalar her zaman ülkelerin tarihinde derin yaralar açmıştır. Örneğin ‘Dünya dönüyor’ diyen Galile’yi tezini inkara zorladıklarında verdiği yanıt şu olmuştur: ‘ama yine de dönüyor’. Dünya dönmesini durdurdu mu? Böylesine gerçek olgular çok kararlıdırlar. Bilincinizin dışında gelişir ve kendilerini size kabul ettirirler. Eğer o gün Galile haklı bulunsaydı uzay teknolojisi ve uzay yolculukları bugün farklı düzeyde olabilirdi. Eğer matbaa yasaklanmasaydı bugün teknoloji üretmedeki yarışa bu kadar geç başlanmazdı. Erbakan’ın partileri kapatıldı. Ama arkadaşları bugün iktidar. TİP kapatıldı ama şimdi açık ve parlamentoda. HDP de kendinden önce kapatılan partilerin devamı olarak kuruldu ve bugün parlamentoda.

Türkiye bir kanun devleti değil hukuk devleti olacaksa düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak zorunda. Eğer bu engeller yasalardan oluşuyorsa, bilinmelidir ki, yasalar da hukuka uydurulmak zorunda, çünkü yaşayan ve canlı olan, gelişen evrensel hukuktur. Yasa stabildir ve dönemseldir. Yeni gerçeklerle uyumlaştırılmak zorunda. Bu yapılmazsa toplumun gelişmesinin önünde set olur.

Kürt ve Kürdistan meselesi de gerçektir ve olgudur. Yasal önlemlerle gerçekliğini kaybetmez. O kadar gerçekler ki İstanbul seçimlerinde her gün partiler Kürt oylardan söz etmekte, ‘Kürt kökenli vatandaşlarla’ diyalog kurmaktan söz etmektedirler. ‘Ana akım’ TV’lerde her gün Kürtler konuşuluyor ama oturumlarda Kürtler yok. Ekranlarını Kürtlere kapatarak Kürt ve Kürdistan olgusunun konuşulması engellenemiyor. Hatta TRT KURDİ de yayınına devam ediyor.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkiler her geçen gün artıyor. Bakanlar gidiyor geliyor. Kırmızı halılar seriliyor. Karşılıklı bayraklar çekiliyor. Parlamentoda Kürt ve Kürdistan kelimelerini yasaklamak Kürtleri yok etmiyor.

Dünyada Anayasası bile olmayan önemli devletler var. Bunlar hukuk ile yönetiliyor. Yasa her zaman bir zorunluluk değil, hukukun dönemsel yansımasıdır.

Almanya’daki eyalet isimleri Alman Devleti için tehlike değil. Eyalet bayrakları Almanya için tehlike değil. Hatta eyaletlerin partileri var bunlar da tehlike değil. Kanada, İsviçre, Belçika, federal sisteme en iyi örneklerdir. İngiltere bir başka örnek. O halde yapılacak tek şey gerçeklerle yüzleşmek ve yasaların getirdiği engelleri hukukla aşmak.

Bugün Türkiye’nin önündeki en önemli problem, Dünyanın geldiği uluslararası hukuk normları ile kendi yasalarını uyumlu hale getirmektir. Düşünce ve örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak, farklılıkları zenginlik olarak kabul ederek, iki milletin eşitliği temelinde, birlikte yaşamanın tadına varmak… yapılması gereken budur, partileri kapatmak değil.

 

                                                                                                                         

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.