Kayıplarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri yargılanıyor
.
Yıllardır meydanlarda gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran ve faillerinin cezalandırılmasını isteyen Cumartesi Anneleri bu kez hâkim karşısına çıktı.
Eylemlerinin 700. gününde gözaltına alınan 46 kişinin yargılaması bugün Çağlayan'daki Adalet Sarayı'nda başladı.
7 Mayıs 1995’ten beri Galatasaray Lisesi önünde her hafta oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, 25 Ağustos 2018’deki 700. hafta buluşmasında polisin sert müdahalesiyle karşılaşmıştı.
Gözaltına alınan ve haklarında “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla dava açılan 46 kişinin yargılanmasına, İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlandı.
Duruşmamız öncesinde Çağlayan Adliyesindeyiz... https://t.co/qQqK19a7gU
— Cumartesi Anneleri (@CmrtesiAnneleri) March 25, 2021
Cumartesi Anneleri yargılanamaz. Çağlayan Adliyesi basın açıklaması.@dilsatcanbaz , @alikenanoglu @zuleyhagulum @OyaErsoy pic.twitter.com/uoG1AQmbGP
— Musa Piroğlu (@musaproglu) March 25, 2021
Yargılanan kişiler ve avukatları salona alındı. Hâkim, pandemi koşulları nedeniyle bugün bütün sanıkların ifadesinin alınmayacağını söyledi.
— Cumartesi Anneleri (@CmrtesiAnneleri) March 25, 2021
#CumartesiAnneleriYargılanıyor
Duruşmada konuşan İnsan Hakları Derneği eşbaşkanı avukat Öztürk Türkdoğan, "2911 sayılı kanunun 18. maddesinin 1. fıkrasına göre toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir" dedi.
Türkdoğan, "Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır.
Toplantının zor kullanılarak engellenmesi ve çok sayıda kişinin gözaltına alınması kanuna aykırıdır. Toplantıya katılanlar kanuna aykırı ve suç oluşturabilecek herhangi bir eylemde bulunmamış ve söz söylememişlerdir.
Ortada bir suç olmadığından derhal beraat kararı verilebileceği kanaatindeyim. Adalet arama eyleminin yasaklanması ve kayıp yakınlarına dava açılması adalet duygusunu zedelemiş, vicdanları yaralamıştır" ifadelerini kullandı.
Mahkeme heyeti, 46 kişi hakkında derhal beraat talebini reddetti.
Mahkeme, Cumartesi Anneleri'nin eylemin yasaklanmasıyla ilgili kararın Beyoğlu Kaymakamlığı'na sorulmasına karar verdi. Daha sonra da iddianamenin okunmasına geçildi.
İddianamenin okunmasının ardından savunmaların alınması başladı.
İlk olarak kayıp Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak savunma yaptı.
Maside Ocak'ın savunması şöyle:
"58 gün sonra ağabeyimin cansız bedenine adli tıptaki bir ceset fotoğrafıyla ulaştık. O fotoğraf gözlerimden hiç silinmiyor. Tam 26 yıldır.
26 yıldır adalet istiyoruz. Her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldiğimiz kişilerle aile olduk. Ağabeyim için gitmiştim ama daha büyük bir aile olduk.
Sadece bir mezar istemek nasıl suç olarak görülebilir? Aklım, mantığım almıyor. Bu adalet mülkün temeli de Cumartesi Anneleri'ne niye gelmiyor bu adalet?
Bizim yakınlarımızı kaybedenler neden yargılanmıyor?
700. haftada sabah saat 10'da oradaydım annemle birlikte. Bize eylemin yasaklandığına dair bir bildirim ulaşmadı. Hatta polisler o gün yanımıza gelip 'Kolay gelsin, hazırlık mı yapıyorsunuz?' diye sordu.
Her hafta uzlaştığımız Emniyet güçlerine ne oldu da her hafta eylem yaptığımız Galatasaray Meydanı'nı bize kapattılar? Sizin göreviniz bizi yargılamak değil, bizim hakkımızı korumanızdır."
Maside Ocak'ın ardından Ali Ocak'ın savunması başladı.
Ali Ocak, şunları söyledi:
"Biz 26 yıldır bu tür suçların açığa çıkarılıp sorumluların cezalandırılması için Galatasaray Meydanı'nda buluşuyorduk. Ancak adalet bir türlü sağlanmadı.
Gözaltında kaybettiklerimizin sorumlularının bulunmasını istemek suç mu? Etkin soruşturma yürütülmesini istemek nasıl engellenebilir? Bu hukuksuz ve suçları gizlemeye yönelik iddiayı reddediyorum."
Kayıp Hayrettin Eren'in ağabeyi Faruk Eren'in savunmasına geçildi.
Faruk Eren savunmasında şu ifadeleri kullandı:
"Cumartesi Annesi Elmas Eren'in oğluyum. Ağabeyim Hayrettin 1980 darbesinden sonra gözaltına alındı. Gözaltına alındığının tanıkları vardı ama devlet inkâr etti.
O tarihten bu yana ağabeyim gözaltında. Ne ölüsünü ne dirisini görebildik. Annem ağabeyimin elbiselerini ölene kadar sanki yarın gelecek gibi tuttu. Bu devlet böyle bir devlet. Yıllar sonra durum kemiklerini istemeye kadar geldi.
Benim ağabeyim ölmüş, neden vazgeçeyim sormaktan? Galatasaray Meydanı'nı da yasakladılar bize. Bir utanç meydanı haline geldi orası.
Biz bir daha kimse kaybedilmesin, barış ve demokrasi olsun diye oturduk orada. Hâlâ da bunu talep ediyoruz.
Ben 40 yıllık bir öyküden bahsediyorum. Türk devleti için gözaltında kaybetme bir devlet politikasıydı. Yüzlerce insan kaybedildi.
Bizi yönetenler Galatasaray Meydanı'nı kapatarak 'Biz kaybettik' diyorlar. 12 Eylül'ü sahipleniyorlar. Kayıplarımızın hesabını sormaya devam edeceğiz."
Duruşmada Ali Can Ocak'ın savunmasına geçildi:
"Biz meydana gittiğimizde olay yoktu. Bir anda babaannem ve babamın polis kalkanları arasında kaldığını gördüm. Sonra yaka paça gözaltına alındı. Hasan Karakoç'un karın boşluğuna yumruk atıldığını gördüm. Asıl şiddete uğrayan bizdik."
Hak savunucusu Cüneyt Yılmaz da "Gözaltına alındıktan sonra eylemin yasaklandığını duydum. Bizim burada olmamızı anlamlı bulmuyorum. Ters kelepçeyle tekmelenerek gözaltına alındım. Bize dipçikle saldıran polislerin yargılanması gerek" dedi.
Yılmaz, "Yakınlarının kemiklerini arayan insanların yanında olmak suç değil. Kayıpları aramanın devam edeceğini düşünüyorum. Bizi engelleyenler kayıpların sorumlularıdır" ifadelerini kullandı.
Ali Yiğit Karaca da savunmasında "Eylemin yasaklandığını duymadım. Hak mücadelesi mücadelesi verilirken benim kayıtsız kalmama vicdanım elvermezdi. Suçlamayı kabul etmiyorum. Beraatımı talep ediyorum" dedi.
Gazeteci Rober Koptaş da savunmasında şunları söyledi:
"Gözaltında kaybetme, işkence etme geleneğine karşı duran bu insanların övünülmesi gereken bir mücadele verdiğini düşündüm ve oraya gittim. İnsan olmanın bir gereğiydi.
Hayatımda ilk defa gözaltına alındım. Bir grup milletvekili ve hak savunucusuyla yerde otururken sürüklenerek gözaltına alındık. Otobüste kaba dayağa, hakarete maruz kaldık. Asıl yargılanması gereken bu muameledir."
Savunmasını yapan Deniz Koç da "Cumartesi Anneleri'nde siyaset yapılmaz, alkış tutulmaz. Onların tek derdi yakınlarının akıbetini sormak. Oraya gitmek insani bir görevdi. Gözaltına alındıktan sonra insani olmayan bir muameleye maruz kaldık" dedi.
Duruşmada kayıp yakınlarının savunması alındı. Avukatların savunmasının ardından duruşma diğer savunmaların tamamlanması için ertelendi.
Dava öncesi Çağlayan'da adliye binası önünde yapılan basın açıklamasında "Adliyeler adalet dağıtmak için vardır, adalet isteyenleri susturmak için değil" denildi.
Evrensel'in haberine göre ilk sözü alan kayıp yakını Hanife Yıldız "Bizim buluşma yerimiz burası değil, bizim yerimiz Galatasaray Lisesi önü. Bizi hem arkadaşlarımızdan, hem oradan, hem kayıplarımızdan ayırmak istiyorlar. Bizim barışçıl eylemimize ne yazık ki saldırı olmuştu. Bugünse alanımızın yerine burada eylemimiz başladık. Umarız ki en kısa zamanda Galatasaray'da buluşuruz. Orası bizim hem arkadaşlarla hem kayıplarla buluşma yerimiz. Bize mezar yeri göstermemişlerdi, mezar yeri olarak Galatasaray Meydanı'nı kabul etmiştik. Bu komik bir dava. Biz davacıyız ama biz yargılanıyoruz. Bizim kayıpları arama davamız yargılanıyor" dedi.
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise "700. hafta eylemi keyfi sebeplerle engellendiği için Cumartesi Anneleri yargılanıyor. 700 hafta boyunca aynı şekilde gerçekleşen eylemi siz nasıl yargılarsınız? Tabii dava başladığında hukuka aykırı olan pek çok şeyi de anlatacağız. Asıl davacı olan biziz, şikayetçi olan biziz. Kayıplarımızı, adaleti arayan biziz. Siz hangi faili yakaladınız da ailelere dava açıyorsunuz? Böyle bir dava hiç olmamalıydı" diye konuştu.
Fehmi Tosun'un kızı Jiyan Tosun da basın açıklamasını okudu. Tosun şunları söyledi:
"Devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha geri dönemeyen, akıbetleri bir sır perdesiyle örtülüp kaybedilenlerin aileleri ve hak savunucuları olarak buradayız.
Bizler bir insana yönelmiş en vahşi saldırı olan gözaltında kaybetme gerçeğini hatırlatmak, unutturmamak için 699 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda, Türkiye’nin en uzun barışçıl buluşmalarını gerçekleştirdik. Galatasaray Meydanı’nı hakikatin seslendirildiği bir agoraya dönüştürdük. O meydanda, inkara karşı hakikatin tarihini yazdık. Galatasaray’ı bir hafıza mekanına çevirdik.
Ancak 'sorununuz kabinemin sorunudur' diyen iktidar sahipleri, 25 Ağustos 2018 tarihinde 700’üncü hafta buluşmamızı ağır bir polis şiddetiyle engelledi. Üzerimize gaz sıkıldı, yerlerde sürüklendik, yaralandık, gözaltına alındık. O tarihten beri de Galatasaray Meydanı’ndaki buluşmalarımız İçişleri Bakanı’nın talimatı, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın kararı ile polis tarafından engelleniyor.
Baskı ve şiddetle gözaltına alındık. Barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğümüzü kullanmamız engellendi. Ve bizleri işkence ederek yaraladıkları için kamu görevlileri hakkında şikayetçi olduk. Darp görüntülerini ve darp raporlarımızı sunduk. Ancak tüm başvurularımız, suç duyurularımız hakkında 'İşleme Konulmama Kararı', bu karara yaptığımız itiraza da '…incelenmeksizin reddine' denilerek yok sayıldı..
Anayasal haklarımızı kullanmamızı engelleyenler hakkındaki şikayetlerimize de kulaklarını tıkayan yargı makamları, 700’üncü haftadaki gözaltıları bahane ederek, hukuka ve vicdana aykırı bir şekilde hakkımızda dava açtı.
Savcılık makamı hakkımızda düzenlediği iddianame ile iç hukuka ve evrensel hukuk değerlerine meydan okudu. Ceza yargılamasına dayanak oluşturabilecek hiçbir delil sunmayan bu iddianameyi kabul eden mahkeme, hukukun temel prensiplerini ihlal etti.
Özetle hukuki dayanaktan yoksun, siyasi iklimin etkisiyle düzenlenmiş bir iddianame ve açılmış bir dava ile karşı karşıyayız.
Adliye önünde bir kez daha söylüyoruz:
Barışçıl toplanma hakkı Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin güvencesindedir.Toplanma yerini seçmek ise bu hakkın ayrılmaz bir parçasıdır.
Çeyrek asırdır süren, artık geleneksel hale gelmiş Cumartesi Anneleri’nin buluşmasını engellemek, onların buluşma mekanı olan Galatasaray Meydanı’nı yasaklamak, polis şiddeti ve yargı tacizi ile bu hakkın kullanımını engellemek, hukuka aykırıdır.
Adliyelerde yargılanması gerekenler bizler değiliz. Çeyrek asırdır haykırdığımız gibi, evlatlarımızı, kardeşlerimizi yakınlarımızı kaybedenler ve onları koruyanlardır.
Adliyeler adalet dağıtmak için vardır, adalet isteyenleri, haklarını kullanmak isteyenleri susuturmak için değil.
Gözaltında kaybedilen insanlarımızı aradığımız için, anayasal haklarımızı kullanarak yaşadıklarımızı kamuoyuna anlattığımız için, devletin, hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlattığımız için suçlanmayı kabul etmiyoruz.
Bu yargılama vesilesiyle bir kez daha ilan ediyoruz: Biz Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyiz. Çünkü Galatasaray Meydanı çeyrek asırdır hayatımızın bir parçasıdır. Kayıplarımızı ararken o meydanda yaşlandık, çocuklarımız o meydanda büyüdü, torunlarımız o meydana doğdu. Mezarsız sevdiklerimizin mezarlarına bırakamadığımız karanfilleri götürdüğümüz yerdir o meydan, mezar yerimizdir.
Galatasaray Meydanı kendi yazdığımız tarihimiz ve hafızamızdır, bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz!"
46 kişi hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri” iddiasıyla altı aydan üçer yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.