Kayyımların gölgesinde Yeni Anayasa ve İttifak tartışması: Kim ne diyor? (3)
İnsan hakları kuruluşlarının temsilcileri, zor gibi görülse de yeni bir anayasa yapılabileceğini söylüyor. Ama öncesinde yol temizliği gerekiyor. Bunun ilk adımı da kayyım kararını iptali.
İnsan hakları kuruluşlarının temsilcileri, zor gibi görülse de yeni bir anayasa yapılabileceğini söylüyor. Ama öncesinde yol temizliği gerekiyor. Bunun ilk adımı da kayyım kararını iptali.
Uzun yıllardan beri Türkiye'nin gündeminden düşmeyen 'yeni anayasa' tekrar tartışmaya açılıyor. 2010 yılında gerçekleştirilen referandumla birlikte, 12 Eylül anayasasında yapılan değişiklikler toplumun birçok kesiminin beklentilerini karşılamaktan uzak kaldı. Bunun üstüne bir de rejim değişikliği geldi. Geniş çevreler 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirirken, 'yeni anayasa' konusu her kesimin ajandasında olmasına rağmen, muhalefet partilerinden sadece CHP ve HDP bunu gündemine almış durumda.
Kimi kesimler 'yeni anayasa' tartışmasını bugünün sorunu olarak görmezken, diğer yandan bazı kesimler ise Türkiye'deki sistem sorununun 'yeni anayasa' ile çözülebileceğini dile getiriyor.
Diğer yandan son günlerde seçilmiş belediyelere yapılan kayyım atamaları da 'demokrasi ittifakı' tartışmalarını genişletiyor.
Peki, HDP’nin elindeki 3 büyükşehre kayyım atanmışken, siyasi partiler ve toplumun farklı kesimleri yeni anayasa tartışmalarına nasıl bakıyor?
Bu soruyu, hem siyasi partiler hem de sivil toplum kuruluşlarıyla konuştuk. Haber dizimizin üçüncü bölümünde insan hakları kuruluşlarından İHD, TİHV ve Hak İnisiyatifi temsilcilerinin görüşlerine yer veriyoruz:
ÜNSAL: ÖRTÜK OHAL YAŞANIYOR
Hak İnisiyatifi Genel Sekreteri Fatma Bostan Ünsal: Yeni anayasadan önce bir yol temizliği olması gerekiyor. Özellikle kayyımlarda gördük ki, seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmiştir. Seçme ve seçilme hakkı demokrasinin asgari şartıdır. OHAL döneminde de kayyım atamaları olmuştu, şimdi tekrar bu yönteme başvurmak örtük OHAL anlamına gelir. Bu durum Türkiye'nin kendi kurumlarını sıfırlamasıdır. Bazı kararları tartışmalı da olsa seçim kurulu sıfırlanmıştır. Bu karardan derhal dönülmelidir. Bu karar iktidara da hizmet etmeyecektir, kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Nitekim Abdullah Gül dahil bütün muhalefet bloku, barolar, muhafazakar medya buna itiraz ediyor. Farklı tepkiler görüyoruz. Geri adım atılmış olması yol temizliği anlamına da gelebilir, yeni bir anayasa için. Bir başlangıç olabilir. Her zamanki iyimserliğimle söylüyorum, tabi şu haliyle olmayacak bir şey. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı 'bu bölücülüktür' demişti. Gerçekten iktidar eliyle bölücülük yapılıyor. Buradan geri adım bekliyorum ben, sürdürülemeyeceğini düşünüyorum.
Tabi bu süreçte sivil toplum kuruluşlarına, siyasetçilere, medyaya çok iş düşüyor, bu işin kabul edilemezliğini ifade etmek ve bu yönde talepleri birleştirmek için. Seçme ve seçilme hakkı AK Partililer dahil tüm partilerin bir araya gelebileceği bir zemin. Mızraklı, artık herkesin belediye başkanıdır. AK Partililerin de sahip çıkması gerekir. Önceki kayyım yönetimlerinde çok ciddi israf da söz konusuydu. Tüm seçmen israftan rahatsızdır diye düşünüyorum. Eş başkanlık 'meşru değil' gibi sunuldu. Kriminalleştiriliyor. Oysa ki, eş başkan seçilmiş belediye meclis üyesidir. Biz yasa değişikliğinden önce evlilik öncesi soyadımızı kullandık, o zaman resmi değildi ama bu kriminal bir şey de değildi. Sonra hukuk kendisini hayata uyarladı. Eş başkanlık, kadın ve erkeğin siyasete eşit katılımını sağlayan bir yöntemdir. Bu nedenle kadın örgütlerinin de çok duyarlı olacağını düşünüyorum.
TÜRKDOĞAN: ÖNCE BARIŞ SÜRECİ İNŞA EDİLMELİ
İHD Eş Genel Başkanı Avukat Öztürk Türkdoğan: Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar demokratik zeminin görevini yapmasını oldukça zorluyor. Türkiye'de tek kişi yönetimine dayalı antidemokratik bir yönetim var ve yine Türkiye, Kürt sorununu çözemediği için bu sorunu şiddet yöntemleriyle, güvenlik politikalarıyla çözmeye çalıştığı için bir nevi silahlı çatışma ortamını aşan bir pozisyonda. Türkiye, temel problemlerini ancak yeni bir anayasa ile çözebilir. Bunun yapılabilmesi için bir çatışma çözümüne ihtiyaç var.Kürt sorununda silahlı çatışma sona ermeden, yeni bir barış süreci inşa edilmeden demokratik zeminin bu rolünü oynayabilmesi zor görülüyor.
Elbette CHP, HDP'nin çabaları çok kıymetli. Fakat bir yandan da reel duruma bakmak gerekiyor. Demokratik bir anayasa yapabilmeniz için mevcut çatışma halini sona erdirmeniz ve çatışmaya sebep olan anayasal sorunları ortadan kaldırmanız gerekiyor.Şu anda Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda devam eden silahlı çatışma hali, Irak'ın kuzeyindeki ve Suriye'deki askeri varlığı ve buna dayalı sıcak çatışma hali söz konusu. Çatışmasızlık haline geçilmeden meclisin kendi siyasi rolünü oynayabilmesi zor gözüküyor. Çünkü HDP ve CHP'nin milletvekili sayısı belli, AKP ve MHP'nin milletvekili sayısı belli. Kürt sorununda çözümü getirecek, toplum tarafından kabul edilebilir öneriler geliştirmeden hangi anayasa önerisi geliştireceksiniz? Yine bir yerde tıkanma yaşanacaktır.
Bu iktidar yaptığı kayyım uygulamasıyla hem Türkiye içinde hem dışında teşhir olmuş durumda. Ortaya çıkan belgeler gösteriyor ki seçim olur olmaz, 1 Nisan itibariyle mazbatalar verilmeden resmi yazışmalara başlamışlar. Kendilerini ele verdiler, demokrasiye aykırı davrandılar, seçmen iradesini yok saydılar, demokrasiye inanmadıklarını ortaya koydular. Şimdi demokrasiye dayalı rejim var söylemi Türkiye içinde ve dışında ne kadar karşılık bulabilir? İktidar asgari demokratik işleyişi sürdürecekse kayyımları derhal iptal etmeli, belediye başkanlarını görevlerine iade etmeli ve Sayın Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı'nı derhal azletmeli. Kayyım atamaları kesinlikle anayasaya aykırı. Burada görev suçu söz konusudur. Anayasa'ya aykırı işlem yapan valiler ve İçişleri Bakanı hakkında soruşturma başlatılmalıdır.
Bu kadar açık kanuna, anayasa aykırı bir işlem yapılmışsa demek ki güvenlik politikalarından yana olan bir kesimin ne kadar sıkıştığını gösteriyor. Kürt sorununda geldiği nokta bir tıkanmadır. Bu tıkanmayı aşmanın tek yolu barış sürecinin inşa edilmesini sağlayacak adımlar atmaktır. Hiçbir şekilde izah edilemeyecek kayyım atamaları, gözaltılar, gösterilere müdahale, işkenceye varan uygulamalar yapmak değildir. Kaldı ki kayyım atamalarını toplumun değişik kesimleri eleştirmektedir, hatta iktidarın güvenlikçi kanadı yalnız kalmıştır.
Dünya çatışma örnekleri de göstermiştir ki, yapılması gereken yeniden bir barış sürecini inşa etmektir. Her zaman yapılabilir.
FİNCANCI: DEMOKRATİK ANAYASAYI BUGÜNDEN HAZIRLAMALIYIZ
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı: Kayyım atamalarıyla beraber sert olan tablo daha da sertleşmiş durumda. Zaten yumuşama hiç olmadı. Neredeyse toplumun yarısından fazlası terörist sıfatıyla yargılanıyor. 260 bini aşmış bir cezaevi nüfusu var. Uzun zamandır böyle sert bir ortam var.Cumhurbaşkanı zaten daha seçimlere giderken kayyım atayacağını ifade etmişti ve bununla ilgili girişimlerin daha seçimler sırasında yapıldığını -sağolun, iyi ki bağımsız gazeteciler var- bir takım belgelerden öğrendik.
Özgür siyasi bir mücadele yürütecek bütün kanalları ortadan kaldırmayı hedefleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Öyle olunca anayasa tartışması sanki şu anda yapılamaz, yapılsa da bir işe yaramaz duygusu olabilir. Ama bence bu duyguya kapılmamalıyız. Çünkü insanlık değerlerine sahip, özgürlükçü, demokratik anayasayı mutlaka bugünden hazırlamak zorundayız. Bu bizim sorumluluğumuz. Aynı zamanda bir arada yaşamayı hedefliyorsak eğer, bir sözleşmeye gereksinimimiz var. Çünkü var olan sözleşme zaten bir darbenin sözleşmesidir. 12 Eylül'de bütün özgürlükleri, demokratik yöntemleri sınırlandıran bir anayasal sistem getirilmiştir. Sonrasında yapılan küçük dokunuşlar da hiçbir özgürlük vaat etmeden oluşturulmuş dokunuşlardır. Üstelik Anayasa kapsamında oluşturulan Anayasa Mahkemesi'nin de hali ortada. Türkiye'de adalet duygusunu yeniden oluşturmak için, özgür demokratik, kardeşçe, bir arada yaşayabileceğimiz koşullar için çalışmaları hızlandırmak gerekiyor.
Özellikle bu alanda çalışan hukukçulara çok büyük iş düşüyor. Onun dışında sosyal bilimler alanından çalışmacıların da yer alması gerekiyor ki, gerçekten sağlıklı bir toplumu nasıl kurabilelim. Cumhurbaşkanı 'biz kabile toplumu değiliz' diyor. Kabileden beter aslında şu andaki halimiz. Çünkü bir arada yaşama becerisi gösteremeyen, ortak değerler etrafında toplanamayan insan grupları oluşturuyor Türkiye'yi. Bu insan grupları da birbirinden nefret etmeye yönlendirilmiş durumda. Bunların tümümün ele alınacağı çalışmalar sonucunda bir anayasanın ortaya çıkması çok önemli. Bugün iktidar buna direnç gösterebilir ama bunu dikkate allamak geriyor. Bu iktidar bugün var, yarın yok bütün iktidarlar gibi. Zamanını doldurdu ve gidecek elbette. Biz hazırlıklı olmalıyız.
Daha önceki kayyım atamaları da son derece ahlaksızcaydı. Yalanlar üzerine kurulmuş bir uygulama. Zaten iktidarın en iyi yaptığı işlerden birisi yalanlarla toplumda algı oluşturmak ve böylece tepkiyi azaltmak. Bütün bu şiddet ortamında insanlar seslerini çıkarmaktan zaten kaygı duyuyorlar. Yalanlar üzerine kurulu algılarla toplum şekillendirilmeye çalışılıyor. Benzer bir uygulamayı yine hayata geçirmeye çalıştılar ama ne iyi ki, seçimi kazanan eş başkanlar bize hakikati gösterdi ve namuslu özgür gazeteciler aracılığıyla da toplum bundan haberdar oldu. Toplumun bütün kesimlerinin kayyım atanan belediye başkanlarına sahip çıkması ve onların görevine iadesi için talepte bulunması gerekiyor ve bunu kuvvetle yapması lazım. Tüm demokrasi güçlerinin Van, Mardin ve Diyarbakır'a gidip eşbaşkanlarla yan yana durması ve bu görüntünün bütün Türkiye sathına yayılması gerekiyor ki, onların seçilmiş eşbaşkanlar olduğunu gösterebilelim.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.