KDP merkezinin bulunduğu Pirmam'a saldırı ne anlama geliyor?
Çetin Çeko
Hedef alınan Gulan Peşmerge Üssü ile KDP Genel Başkanı Mesud Barzani'nin Başkanlık Ofisi arasındaki mesafe yaklaşık 5 km'dir. Bu nedenle bölge hem güvenlik hem de siyasi sembol açısından büyük bir öneme sahiptir. KDP'nin İran karşıtı siyaseti, Tahran'ın baskısı ve hedefinde olacağı anlamına gelmektedir. Bu bağlamda Pirmam'a yapılan saldırının, Tahran'a mesafeli duran KDP'ye özel bir baskı girişimi olduğu muhtemeldir.
30 Aralık 2023 gecesi, Erbil'in Pirmam ilçesindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Gulan Peşmergeleri askeri karargahına insansız hava araçlarıyla iki saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda maddi hasar dışında bir can kaybı meydana gelmedi.
Pirmam, Erbil vilayetinin yaklaşık 36 km kuzeydoğusunda bulunmaktadır ve KDP Başkanı Mesud Barzani ile oğlu Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani dahil olmak üzere üst düzey KDP liderlerinin ikametgahlarına ev sahipliği yapmaktadır. Hedef alınan Gulan Peşmerge Üssü ile KDP Genel Başkanı Mesud Barzani'nin Başkanlık Ofisi arasındaki mesafe yaklaşık 5 km'dir. Bu nedenle bölge, hem güvenlik hem de siyasi sembol açısından büyük bir öneme sahiptir.
Peşmerge üssüne düzenlenen saldırı, kendini "Irak'ta İslami Direniş" olarak adlandıran İran destekli Şii silahlı gruplar tarafından gerçekleştirildi. Saldırının ardından KDP ve Kürdistan Bölgesi Hükümeti sözcüleri, Bağdat'a yönelik sert eleştirilerde bulundular. KBY hükümet sözcüsü Peşawa Hawramani, "Yasadışı bir güç tarafından ve işbirlikçilerin yardımıyla Peşmerge karargahına gerçekleştirilen terör saldırısı, ciddi bir mesele ve savaşın bir göstergesidir" açıklamasını yaptı. Hawramani, saldırılardan Bağdat'ı sorumlu tutarak, bu grupların Bağdat hükümeti tarafından finanse edilerek silahlandırıldığını, Bağdat'ın Kürdistan halkının bütçesini kısarak, söz konusu terörist grupları finanse ettiği ve cesaretlendirdiğini belirtti.
Irak Hükümet Sözcüsü Basim Avvadi, Pirmam'daki Peşmerge üssüne düzenlenen bomba yüklü drone saldırısına ilişkin Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin açıklamalarına tepki gösterdi. Sözcü Avvadi, Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin açıklamalarını "ülkenin egemenliğinden sorumlu anayasal kurumlara, titizlikten uzak ve aceleyle yapılan asılsız ithamlar" cevabını verdi.
Irak'ta, İran yanlısı milisler Ekim ayında Gazze'de Hamas ile İsrail arasındaki savaşın başlamasından bu yana, ABD ve Koalisyon askeri danışmanlarının bulunduğu Erbil yakınlarındaki Harir Hava Üssü dahil olmak üzere Irak ve Suriye'deki ABD güçlerini hedef alan saldırılar başlattılar. Savaş Araştırmaları Enstitüsü'ne göre, Ekim 2023'ten bu yana Irak ve Suriye'de düzenlenen tahmini 150 saldırının yaklaşık 30'u Erbil ve Harir üslerini hedef almıştır.
Tahran ve vekil güçlerin, 2017 Kürdistan Bağımsızlık Referandumu sonrasında Erbil'e yönelik saldırıları balistik füzeler ve insansız hava araçlarıyla başladı. Saldırılarla birlikte, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (KBY) federal haklarının kısıtlanmasını hedefleyen; enerji kaynakları üzerinde kontrol, Kürdistan bütçesinin bloke edilmesi gibi ekonomik ve siyasi baskılar, Bağdat tarafından başlatıldı.
2021 Irak Genel Seçimleri'nin ardından, Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) İran karşıtı Şii Mukteda es-Sadr bloku ve Sünni Taqadum grubu ile sürdürdüğü koalisyon görüşmelerini engellemek amacıyla Tahran ve Bağdat'taki vekil güçler, KDP ve bağlı kuruluşlarını hedef aldılar. 13 Mart 2022'de İran Devrim Muhafızları, KDP'ye bağlı KAR enerji şirketi CEO’su Kürt iş insanı Baz Karim Barzanji’nin Erbil'deki villasının İsrail üssü olduğunu iddia ederek füze saldırısı düzenledi. Tesadüfen, saldırıda can kaybı yaşanmadı; ancak villa oturulamaz hale geldi.
Pirmam saldırısı, hem KDP hem de bölge için birçok jeopolitik mesaj içermektedir. Bu mesajları üç başlık altında toplayabiliriz. Birincisi; Bağdat'ın İran'ın kontrolündeki bir vilayete dönüşmesi. İkincisi; ABD ve Batı blokunun Irak ve İran politikalarındaki başarısızlık. Üçüncüsü; Kürdistan Bölgesi Yönetimi'nin iç bölünme ve kamplaşmalar nedeniyle saldırılara karşı direnç kaybına uğramış olması.
Bağdat'ın İran'ın kontrolündeki bir vilayete dönüşmesi, Irak'ın federal özünü ve ruhunu kaybetmesi, tek federe bölge olan Kürdistan'ın özerkliğinin elinden alınmaya çalışılması anlamına gelmektedir. İran yanlısı Şii gruplar altında gerçekleşen katı merkezi yeniden yapılanma, sadece Irak'ı değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı da tehdit eder duruma gelmiştir.
Irak, Lübnan örneğinde olduğu gibi ordu tarafından değil, aynı zamanda parti milisleriyle yönetilen bir devlet konumundadır. Bu model, Kürdistan Bölgesi'ni de içine almaktadır. Peşmerge güçlerinin parti denetiminden çıkarılarak Kürdistan Bölgesi'nin Peşmerge Bakanlığı kontrolü altına alınması, Kürdistan'ın olumsuz Lübnan modeli ile örneklendirilmesini ortadan kaldırabilir.
Irak devletinin resmi silahlı kuvvetlerinden biri olarak kabul edilen Haşdi Şaabi (Halk Seferberlik Güçleri) örgütü, İran Devrim Muhafızları'na benzer bir milis örgüttür. Haşdi Şaabi içindeki grupların ABD üslerini hedef alması sonucunda, bu örgütün üst düzey komutanları ABD tarafından vuruldu. Ayrıca, Haşdi Şaabi'nin birçok yetkilisi, ABD'nin terör ve yaptırım listesinde bulunmaktadırlar.
İran, Irak'ta Haşdi Şaabi, Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Husiler ve Suriye'deki milislerle, bu milisleri ve desteklediği devletleri kullanarak söz konusu bölgeleri kontrol etmeye çalışmaktadır. Ancak, Irak'ı Lübnan, Yemen ve Suriye'den ayıran temel iki fark bulunmaktadır. İlk fark; İran, jeopolitik ve Şii nüfus açısından Irak'ı her zaman denetim altına almaya çalışmıştır. 1980-88 Irak-İran savaşı, bunun en önemli nedenlerinden biridir.
İkinci fark; Irak, dünyanın beşinci büyük petrol üreticisi ve 152 milyar dolarlık bir bütçeye sahip devlettir. Buna karşın, İran'ın etkisi altındaki Yemen ve Lübnan yaklaşık 2 milyar, Suriye ise 6 milyar dolarlık bir bütçeye sahiptirler. İran, kendi ekonomisiyle birlikte vekil güçlerini finanse etmeye çalışırken, ekonomik krizle başa çıkmaya çalışmaktadır ve Batı'nın uyguladığı yaptırımları Irak üzerinden aşmaya çalışmaktadır. Bu nedenle Tahran, Bağdat’ın ekonomik kaynaklarını kontrolünde tutarak, kendine aktarmaktadır. ABD ve Batı, bu gerçeği bilmelerine rağmen Bağdat'a karşı somut bir yaptırım uygulamamaktadırlar.
Şu ana kadar ABD, Irak'ın Tahran'ın kontrolüne geçmesini ve federal değerlerden uzaklaşmasını sadece izlemekle yetindi. Washington ve Batılı merkezlerdeki bazı politika yapıcılar, IŞİD'in Irak'ta toprak ele geçirmesi sonrasında ülkenin istikrara kavuşmasını merkezileşmesinde gördüler. 2017 Kürdistan Bağımsızlık Referandumunda Batı, Kürtleri desteklemedi ve Bağdat ordusu ile Haşdi Şaabi'nin Peşmerge'ye saldırısına karşı seyirci kaldı. Kürdistan petrolünün kontrolü de Paris Uluslararası Tahkim Mahkemesi tarafından Bağdat'a bırakıldı. ABD ise Kürdistan petrolüne 'kaçak' petrol muamelesi uyguladı.
Geçen perşembe, ABD, Irak'taki İran vekil gruplar ve milislerinden oluşan Haşdi Şaabi'nin bir parçası olan Harakat Hizbullah al-Nujaba'nın (HHN) lideri Mushtaq Taleb al-Saidi'yi, ABD askeri üslerine saldırmaktan sorumlu olduğu gerekçesiyle öldürdü.
Bunun üzerine Irak Başbakanı Muhammed Şiya el-Sudani, yaklaşık 2.500 Amerikan askerinin Irak'tan çıkmaları için ABD ile ikili görüşmelere başlayacaklarını açıkladı.
Bu açıklamanın ardından Pentagon basın sekreteri Tümgeneral Pat Ryder, "ABD'nin terörist grup IŞİD'i yenmek için Irak'ta bulunduğunu" ifade etti. Harakat Hizbullah el-Nujaba'nın (HHN) lideri Mushtaq Taleb al-Saidi’nin öldürülmesini "gerekli ve orantılı bir eylem" olarak nitelendiren Ryder, Irak'ın ABD'nin iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı "önemli ve değerli bir ortak" olduğunu belirtti.
ABD ve koalisyon güçlerinin 2020 yılından bu yana Irak'tan çekilmesi, Tahran yanlısı Şii gruplar tarafından gündeme getirilmektedir. Irak'ta sadece İran destekli Şii gruplar değil, aynı zamanda Tahran karşıtı Şii Mukteda es-Sadr grubu da ABD askeri varlığının Irak'tan çekilmesini talep etmektedir. ABD askeri varlığının Irak'tan çekilmesini isteyen sadece Iraklı Şiiler değildir; bu sonucu dört gözle Tahran, Ankara, Şam ve Moskova'da beklemektedir.
ABD ve Koalisyon güçlerinin Irak'tan çekilmesi, Kürdistan'ı Bağdat'a ve Tahran'a karşı savunmasız bırakarak, Erbil-Bağdat ilişkilerini daha da gerilimli hale getirecektir. Ayrıca, ABD'nin Rojava Kürdistanı'na Güney Kürdistan üzerinden sağladığı askeri lojistik destek ortadan kalkabilir veya güçleşebilir. Bu da Rojava Kürdistanı'ndaki dengeleri Kürtlerin aleyhine çevirebilir ve Türkiye'nin devam eden işgal hedeflerinin gerçekleşme ihtimalini artırabilir.
Ancak, sular bununla da durmayabilir. Bölgede devam eden Suriye iç savaşına İsrail-Hamas ve Hizbullah çatışmalarının eklenmesiyle savaşın etki alanı, Gazze, Lübnan, Suriye dışında Yemen ve Irak'a kadar genişlemiştir. Bölgedeki vekil güçlerin hamisi İran'a karşı ABD'nin yaklaşımı ise uhulet ve suhuletledir. ABD ve Batı, Irak siyasetini Kürdistan lehine revize etmezse, bölgedeki varlık ve meşruiyetleri her zaman sorgulanabilir.
KDP'nin İran karşıtı siyaseti, Tahran'ın baskısı ve hedefinde olacağı anlamına gelmektedir. Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY), son iki yılda giderek Bağdat'a karşı güç kaybetmiştir. KBY kabinesinin lider partisi olarak KDP, bundan en çok zarar gören güç olmuştur. Bağdat'ta iktidardaki Şii Koordinasyon Çerçevesi, bu avantajı kullanmaya devam ederek KDP ile KYB’yi karşı karşıya getirmeye devam edecektir. KDP ve KYB’nin bu dinamiği tersine çevirip çeviremeyeceğini göreceğiz.
KDP ve KYB, koalisyon ve ABD birliklerinin Irak'ta varlığını sürdürmesini destekliyorlar. Bu bağlamda Pirmam'a yapılan saldırının, Tahran'a mesafeli duran KDP'ye özel bir baskı girişimi olduğu muhtemeldir.
Kürt cephesinin zayıf noktası, Irak ve bölgedeki gelişmelere karşı KDP ve KYB'nin ortak bir duruş sergileyememeleridir. Ne yazık ki, KYB, Pirmam'a yapılan saldırıyı kınamadı. Aynı şekilde, KDP de Ankara'nın Süleymaniye'ye yönelik saldırılarına yeterince tepki göstermedi.
Elbette, KDP, KYB, Kürdistan Bölgesi Yönetimi veya Kürdistanlı başka bir siyasi gücün, Tahran, Ankara, Bağdat ve Şam ile ilişkisi olabilir. Kürdistan'ın jeopolitiği bunu zorunlu kılabilir.
Celal Talabani, Abdurrahman Kasımlo’nun biyografisini yazan Venezuelalı yazar Carol Prunhuber'e ifade ettiği gibi, “Biz Kürtler, bağımsızlığımızı koruduğumuz ve diğer bölgelerdeki Kürtlere karşı savaşmadığımız sürece, bizi bölen ve tahakküm altına alan devletler arasındaki çatışmalardan yararlanma hakkına sahibiz.”
Maalesef, bugün bu prensip, bizi bölen devletler arasındaki çatlakları kullanarak, rakip gördüğümüz Kürdistanlı gücü zayıflatmak veya ortadan kaldırmak için kullanılmaktadır.
Vakit, bu anlayıştan vazgeçme zamanıdır!
Vakit, Bağdat'ın Pirmam'a, Tahran'ın Mahabad’a, Ankara'nın Süleymaniye, Kobani ve Diyarbakır'a saldırılarına birlikte karşı d
urma zamanıdır!
X: @cetin_ceko
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.