Kılıçdaroğlu:Siyasetin Görevi HDP'yi Meşru Alana Çekmek
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Siyasetin görevi CHP’nin de AKP’nin de MHP’nin de görevi HDP’yi meşru alanın içine çekmektir' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT’de yayınlanan “Anadolu Soruyor” programının konuğu oldu.
Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi:
“HDP’yi meşru alana çekmek görevimiz”
“ (Anayasa süreci) HDP’nin olması gerekiyordu, gerekiyor bizim kendi düşüncemiz böyle. Neden onu da söyleyeyim. Şimdi meclisin bombalandığı geceye bakalım. Dört partinin milletvekili var mı orada? Dört partinin milletvekili de var. Yani HDP’li milletvekilleri de orada, onlarda konuşuyorlar mı? Onlar da konuşuyorlar. Onlarda darbeye karşı mı? Onlar da darbeye karşı. Onlar da FETÖ terör örgütüne karşı mı? Evet onlar da FETÖ terör örgütüne karşı. Dönüyoruz ertesi güne, darbe sonrası sabaha dönüyoruz. Sabahleyin dört partinin genel başkanları yani yetkilileri çıktılar Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden konuşma yaptılar. Ben de bir konuşma yaptım. Onlar da bir konuşma yaptı. Sonra dört parti oturduk bir demokrasi manifestosu bildirgesi yayınladık. Demokrasiyi savunuyoruz, darbeye karşıyız diye içinde hükümette vardı MHP de vardı, HDP de vardı hepsinin imzaları da vardı. Şimdi siz grubu olan bir partiyi dışlarsanız, ona oy vermiş 6 milyon vatandaşı dışlamış olursunuz. Şimdi yanlış burada. Bir de şu var siyasetin bir görevi var siyaset meşru alanda yapılır, gayri meşru alanda değil. Siyasetin görevi CHP’nin de AKP’nin de MHP’nin de görevi HDP’yi meşru alanın içine çekmektir. Meşru alanın içinde olmalıdır ki HDP, gayri meşru alandan bizim onu uzaklaştırma gibi bir görevimizin de olması lazım. Dolayısıyla bizim şahsi görüşümüz oydu."
“İdam kararı parlamentodan çıksa dahi geriye yürümez”
“İdam konusu genelde gösterilere eylemlere ya da meydanda mitinglere katılan vatandaşların bir talebi olarak yansıyor bir slogan şeklinde bir talebi yansıyor. Devleti yönetenler sokağa teslim olmazlar. Devleti yönetenler alınan bir kararın Türkiye’ye diğer ülkelerin bakış açısı nedir ne değildir buna bakarlar. Biz idamı uzun yıllardır kaldırmış bir toplumuz. Niye kaldırdık idamı? Eğer idamla ilgili bir karar verilir ve yanlış olduğu daha sonra ortaya çıkarsa bunu düzeltme şansı kocaman bir sıfırdır, kimse düzeltemez. Çok tarihten örnek vermeye gerek yok. Size işte en son 10 yıldan örnek vereyim hatta son 3 yıldan örnek vereceğim. İdam olsaydı Balyoz, Ergenekon davasında birçok komutan, asker, gazeteci, profesör hepsi idam edilecekti. İdamına karar verilmişti zaten, hepsi idam edilmişti. Şimdi bu davaların tamamının kumpas olduğu çıktı ortaya. Düzenleyecek miydin? Hayır. O insanları geri getirecek miydi? Hayır. İdamın böyle geri dönülmeyen bir yönü vardır. İdam kararı parlamentodan çıksa dahi geriye yürümez. Yani bu olaylara siz idamı uygulayamazsınız. Çünkü fiilin işlendiği tarihte hangi ceza kanunu yürürlükte ise o kanun uygulanır. Bunu adalet bakanı da bilir, bunu barolar da bilir, bunu hakimler de bilir, bunu Avrupa da bilir hepsi bilirler. Bide biz tabi uluslararası anlaşmalara imza atmış bir devletiz. Bizim anayasada değişiklik yapıldı denildi ki; iç hukuk uluslar arası anlaşmalara aykırıysa iç hukuk değil uluslararası anlaşmalar uygulanır. Bide anayasada böyle bir hükmümüz var. Dolayısıyla hani bu biraz böyle sokağın gazını almak için bir ifade edilen bir deyimdir. Hükümetin de böyle bir teklif getirmeye zaten bir niyeti de yoktur.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.