Kurd Siyasi Aktörleri ve Kurdistan!
„Ortadoğu'yu Yeniden Düzenleme" projesi çerçevesi içinde Rusya, İran ve Türkiye, duruma müdahil AB ve ABD'nin ayağına çelme mı takıliyor?
Görünen o ki Rusya, İran ve Türkiye; ABD ve AB'ye karşı Ortadoğunun „eski statükoyu koruyucu" bir misyonu üstlenmeye hazırlaniyor, (Türkiye'nin ne olursa olsun kurdler kazanmamalı fobisi ile Rusyanın Suriye'yi kuruma çıkarı üstüste düştüğü nokta ) ya da böyle bir rölü üstlenmeye çalışıliyor. Bu mümkün mü?
Bundan bir süre önce, ABD resmi ağızlardan Trump yönetiminin Suriye'deki duruma ilişkin "Suriye'deki vahşi iç savaşı sona erdirmenin, teröristleri yenmenin ve mültecilerin evlerine dönmesini sağlamanın zamanı geldi" başlıklı bir pilan dahilinde: dört aşamalı bir „Suriye pilanı" basına yansımişti.
Bu pilana göre:
Önce İŞİD yenilecek, ardından Suriyede üç bölgeyi içeren bir „güvenlikli bölge" pilanı devreye sokulacak; Sonra „teşkes" veya çatışmasızlık süreci başlatılacak. Esad'ın görevi bırakıp İran, ya da Rusyaya sığınması çağrısı yapılacak. Esad buna uymazsa, yakalanıp yargılacak. Ve en son aşama ise „devletin yapılanması" olarak tabir edilen üç bölgeyi içeren (Sünni, Alevi ve kurdler) federal pilan devreye sokulacaktı.
Bu çerçeve içinde, İlk hamle olarak ABD, Suriye'nin önemli bir askeri üstü durumundaki havaüstünü bombaladı. Bölgeye daha fazla askeri güç takviyesini hızlandırdı. Türkiye, Suriye sınır hattına askeri üstler oluşturdu.
ABD'nin bu girişimlerini Kurdler her ne kadar „Kurd bölgesini Türkiye saldırılarına karşı kuruma" olarak okuduysa da, özünde ABD, bölgede kendi çıkarlarını korumak ve kendi pilanını yürürlüğe sokmak için „savaş zemininde hakimiyet geliştirme" pilanı dahilinde alana yerleşiyordu. Şüphesiz bu alanda kurdler ile ABD'nin çıkarları yanyana geliyor. Önemli olan Kurd siyasetçilerin Güney Battı kurdistan'da, Parti ve grup çıkarları koruyucu saplantıdan çıkıp, Kurd ve kurdistan çıkarları koruma bazında; bu üst üste gelen çıkar ilişkisini doğru okumalarıdır. Bunu nasıl okuyacakları ve hayata geçirecekleri henüz net değildir. Duruma göre sevinç gösterileri yapmanın, durumu doğru okuma olmadığı besbelli.!
ABD'nin pilanından haberdar olan Rusya ise, yanına İran ve Türkiye'yi de alarak, karşı bir pilan hamleleri geliştirmeye çalıştı. Bunun başında da belli şehirlere göre „güvenlikli 4 bölge oluşturma" ve „ateşkes ortamını yakalama" girişimine başladılar.
-Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov; "İlgili tüm tarafların katılımıyla ve elbette Suriye hükümetinin onayıyla Suriye'de güvenli bölgeler kurulması fikri, şu anda Astana'da istişare ediliyor. Bu bölgeler, ateşkes rejiminin pekiştirilmesi açısından önemli bir adım olabilir" diyordu.
Suriyeli muhalif Fateh Hassun, Bu girişimi şöyle izah ediyor:
„Garantör ülkelerin (Rusya, Suriye, Türkiyeyi kastederek) karşılıklı olarak varacağı mutabakatla ateşkes rejiminin gözlenmesi için garantör ülkelerin askeri birlikler göndermesi de muhtemel" diyor. Bu pilan her ne kadar ABD'nin Suriye'deki duruma ilişkin pilanına alternatif bir pilan diye sunulsada, Suriye yönetimini koruyucu yapılarından dolayi, alternatif olma özelliğini baştan yitiriyor.
Çünkü, bilfiil taraf ve çatışmaların içinde olan tarafların "garantör" olma vasifları yoktur. O açıdan, bu önermenin zemini de yoktur. Zaten Suriye'nin içinde çatışmalı ortamı tetikleyen, Türk, Rus ve İran askerleri mevcut ve bizzat sorun yumağının sebebleri ve tetikçileri olarak ortada duruyor. Buna bir de Esad yönetimini eklerseniz, bu durumda nasıl "garantör" gözüyle bakılacak?
Suriye'de çatışmalı ortamın durması ve "güvenlikli bölgeler"in oluşması için, duruma müdahil uluslararası güçlerin mutlak uzlaşı sağlamaları ile mümkündür. Hiç bir ulusal-dini grubun iktidardan dışlanmadığı, federal bir yapiya ulaşma'nın, ya da koorfederal bir devletleşmede ifade edilecek bir yönetilme şekline ulaşmanın yolu, yerel grupların talepleri doğrultusunda bir çözüm formülünün hayat kazanması ile mümkündür. Bu da, çoğulcu bir devletleşme mantığının temelini atmak için,bu birebir çözüm förmülüdür. Aksi, dışlayıcı bir yaklaşım metodu, hiç bir zaman çözümü kolaylaştırıcı değildir.
Türkiye, elinde bir tepside „Kurd tehlikesi korkusu" ile her düzeyin önüne koyma ahmaklığı göstererek, kendisine biçtiği bu misyon nedeniyle kaybeden taraftır. İster ABD ve ister Rusya-İran ile oyuna dahil olma ikilemi içinde olsun, Suriye siyasetinde kaybeden taraf olmuştur. Önemli olan Kurd aktörlerin, Türkiye'nin bu durumunu iyi okumaları ve İskenderun körfezinden başlayan; Ermenistan-İran-Türkiye üçgeninde biten 1700 Km.lik bir sınır hattında, Kurd kumşuluğu ve Kuzey Kurdistan üzerinde yaratacağı etkidir! Kurd siyasi aktörleri bu durumu doğru okuyabilicek mı?
Ortadoğu'da diktatörlükle yönetilen ve çoğunluğu petrolden elde ettikleri gelirle kendilerini ayakta tutan devletlerin bir bir dağılması ve iç savaşa girmeleri ile birlikte yeni bir süreç başlamiştir. „Yeni Orta Doğu" diyebileceğimiz bu süreçte, „Kurd unsuru" yapılanmanın ana unsurlarından biri olarak alanda dururken, Türkiye'nin Kurd düşmanlığı kimseye bir şey kazandırmiyacağı açıktır.
Kurd siyasi aktörlerin bu süreçte yapacakları şey çok net olarak önlerinde tarihi bir görev olarak durmaktadır: Büyük kazanma kuralına uygun olarak; Örgütsel hesapları bir kenara bırakmak zorundadırlar. Kurd ve Kurdistan'nın bölgedeki genel çıkarları doğrultusunda bir ulusal ruhla davayı sahiplenmek zorundadırlar. Tek tek parti ve gruplar şeklinde, ayri ayri durma durumları olsa da, Kurdistan bazında ulusal çıkarlar için ortak bir duruş gösterme sorumluluğu ile karşıkarşiyadırlar. Tarih, Kurd siyasi aktörlerinin önüne böyle bir sorumluluk koymuş. Bu sorumluluktan kaçan, düşman çıkarlarına göre biçimlenen ve işlev görenler, tarihe „Kurd ve Kurdistan'a ihanet"(!) olarak geçecekler.
04.05.2017
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.