Kürdistan Evimizdir
İnsanlar anasız ve ülkesiz olmazlar. Biyolojik anne ve toprak ana arasında ciddi bir bağ bulunmaktadır. Kürdistan birçok kavim ve medeniyete yurt ve vatan olmuştur. Her insan hayata gözlerini açtığında, üzerinde yaşadığı toprak parçası ve topraktan aldığı mahsulle karnını doyurup hayatını idame ettirdiği, yaşamını sürdürdüğü yer, yurdudur… Bir toprak parçası olan yurdunda yaşayan her insanın yaşamı, doğası ile oldukça önemli derecede uyumlu ve entegredir. Kürdistan tabiatı birçok kutsal kitaplarda tabir edilen cennetten daha zengin, daha güzel, daha renkli ama risklidir. Ülkemizin parçalanmışlığı ve dayatılan sömürgeci savaş politikasının asıl nedeni, ülkemizin zengin ve güzel olmasındandır. Kürdistan’a dayatılan zorlu ve kötü koşulları göz önünde bulundurarak, haklı taleplerimizden vazgeçmek veya Kürd halkının özgürleşmesi mücadelesinde yılgınlığa düşmek, kendimize ve üzerinde yaşadığımız ülkeye yapacağımız son derece büyük bir haksızlıktır. Kürdistan’ın sorun ve derdi bizim sorunumuz ve derdimizdir. Yaradan’a inanan veya inanmayan herkes yaşama Kürd olarak doğup, tabuta girene kadar olan yaşam mücadelesine, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesine katkı vererek, Kürd olarak doğduğuna sevinç duyup sahiplenmeli ve şükür ederek yaşamalıyız. Kürdistan toprağının bize ihtiyacı yoktur. Ama bizim Kürdıstan ülkesini sahiplenmek ve sömürgeci devletlerin egemenliğinde kurtulmaya ihtiyacımız vardır. Kürd halkı Kürdistan’da olduğundan daha fazla, hiçbir yerde özgür yaşayamaz. 30-40 yıldır Avrupa’da yaşayan siyasi mülteciler olarak, ülkemizi düşünmeden geçirdiğimiz bir günümüz olmamıştır.
Hangi birimiz öldükten sonra burada gömülelim diyebilir? Yaşadığımız bu ülkelerden ziyade, gördüğümüz rüyaların bile ona ait olduğu Kürdistan’da gömülmek isteriz. Yurt dışında ölen bir çok insanımızın cenazesi, zulüm ve ağır koşulların yaşanıyor olmasına rağmen, Kürdistan’a gönderildiğini biliyoruz. Tarihimizde Bedirxaniler, İ. Şerif Vanlı, Nureddin Zaza, Baytar Nuri, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Dr. Kasımlo, Dr. Şerefkendi ve adları yazılmayan yüzlerce Kürdperverin toprakta yatan soğuk bedenleri, azad olacak Kürdistan’ın sıcak kucağına dönmeyi beklemektedir. Bunu da ancak ülkemizin özgürlük kavgasında yer alarak, kurtuluş mücadelesini büyütüp ülkemizi ve halkımızı özgürleştirerek sağlayabiliriz. Her geçen gün askeri teknoloji devasa boyutlar kazansa da, bir halkın öz gücünü yenecek bir silah hala üretilmiş değildir. Aynı zamanda dünyanın dört bir tarafına yayılmış, Kürdistanlı diaspora nüfusunun daha etkileyici diplomasi girişimlerinin de bu süreci doğrudan etkileyeceği muhakkaktır. Ülkemizin topraklarını düşman istilasından azad etmenin onurumuzu ve namusumuzu kurtarmak olduğunu her zaman bilmeli ve bu uğurda kesintisiz varlık göstermeye devam etmeliyiz. Siyasal düşüncelerimiz ve mezhebi mensubiyetimiz ne olursa olsun, bizim kıblemiz Kürdistan olmalıdır. Kürdistan kurtulmadan ve halkı devletleşmeden inanç özgürlüğü de gerçekleşmez.
Kürdistanda yaşayan çeşitli azınlık ve mezheplerin farklı algıları olabilir. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Kürd halkı en büyük darbeyi de kendisi gibi Müslüman olan Türk, Fars ve Araplardan yemektedir. Cennet vaadinde bulunanlar, en eşsiz cennetin Kürdistan olduğunu bilmektedirler. Bundan dolayı da İslamcı devletler Kürdleri sahte cennetle aldatmaktadırlar. Gerçek cennette yaşamak isteyen Kürdler, Kürdistanı kurtarmak için mücadele etmeli, beyinlerini ve yeteneklerini, iş güçlerini istilacı devletlere karşı kullanmalıdırlar.
Her insanın mücadelesi, ülkesi için yaptıkları ve fedakarlığı hak ettiği değeri mutlaka bulacaktır. Ülkesini sevene merhametli olmalıyız. Bir evlat kendisini doğuran anne ve babasını sevmeli ve ona merhamet etmelidir.
Hiçbir halkın dini kimliği ulusal kimliğinden önce gelemez. İnsanın dili ve ulusal kimliği mezhep ve dininden önce gelmektedir. Ne kadar inançlı olursanız olun eğer ülkeniz ve diliniz özgür değil ise, diğer dünyalarda da “cennette” yaşamıyor olacağınız o kadar kesindir.
Hiçbir namaz, hiç bir oruç, hiç bir dua, hiç bir kutsal kitap, Kürdistan’ın özgürleşmesi kadar kutsal değildir. Ermiş inananlar, gerçek mutluluğun ve saadetin halkımızın kurtuluşunda olduğunu görmeli, inançlarının hedefine kutsal kitaplarıyla aynı harflerle başlayan kutsal Kürdistanı koymalıdırlar. Halkımızın kendi özgürlük kavgası için gayret eden ve bedel ödeyen insanlarımız ve önemli şahsiyetler ödüllendirilmeli, bunu yapacak kurum ve kuruluşların oluşturmalıyız. Dilimiz ve kültürümüzün yaşaması, ihtiyaçların karşılanması için diplomatik, kurumsal adımlar atılmalıdır. Avrupa’daki mevcut derneklerin ulusal taleplerin gerisinde kaldıklarını görmeliyiz. Kürd halkı, bu denli ağır saldırı altında olan Efrin ile dayanışma amacıyla, Newroz’u ortak kutlamamızı beklemektedir. Kürdistan bütün değerlerden daha uludur. Güveneceğimiz güç, halkımızın ulusal birliğidir. Bu Newroz’u hep birlikte ve Ala Rengin ile kutlayalım.