Kürdistan tarihi, fırsatları yakalamanın ardından kaybetmenin tarihi olmamalıdır!
Çetin Çeko
Ekim 2021 Irak genel seçimleri ardından Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Şii Mukteda es-Sadr bloku ve Sünni Egemenlik İttifakı ile Vatanı Kurtarma Koalisyonu kurdular. Söz konusu işbirliği, Bağdat'taki Tahran taraftarlarının Erbil’i hedef tahtasına koymasına neden oldu. Bahse konu ittifakın ardından 15 Şubat’ta Irak Federal Yüksek Mahkemesi, 2007’de kabul edilen Kürdistan Doğal Kaynaklar Yasasının anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla 10 yıl önce açılan dava dosyasını raftan indirerek, 30 dakikada karar verdi.
Kürdistan parlamentosu ise verilen hükmün hukuki değil, siyasi olduğu ve kararı tanımadığını açıkladı.
Federal Mahkemenin kararına göre, KBY’nin petrol ihracatının ve uluslararası petrol şirketleri ile yaptığı sözleşmelerin yasa dışı olduğu, mevcut sözleşmelerin iptal edilmesi gerektiği, KBY’nin petrol ve gaz kaynaklarının mülkiyetini Bağdat'a iade etmesi ve merkezi hükümetten alınan petrol ödeneklerinden Erbil’in sorumlu tutulması yer alıyor. Ayrıca Federal Mahkeme, KBY’nin Kürdistan’da çıkarılan ve tespit edilen gaz ve petrol rezervlerinin topografya haritaları ile şirketlerle imzaladığı sözleşmeleri de Bağdat’a teslim etmesini istiyor.
Öte yandan Bağdat, Kürdistan petrolünü satın aldığı ve pazarlamasına katkı sunduğu gerekçesiyle, Türkiye aleyhine 2014’de Paris Uluslararası Ticaret Odası’nda açtığı 24 milyar dolarlık tahkim davasında karar aşamasına gelindi. Bu davanın Bağdat lehine sonuçlanması durumunda, uluslararası ve federal düzeyde KBY, ekonomik, hukuki ve siyasi alanda ciddi sıkıntılar yaşayabilir.
Geçtiğimiz aylarda ise Irak Ticaret Mahkemesi, Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile dört Amerikan ve Avrupalı uluslararası petrol şirketi arasında imzalanan sözleşmelerin geçersiz olduğu kararını verdi. Söz konusu hüküm, Kürdistan'ın günlük 450.000 varil ham petrol üretiminin, yaklaşık 250.000 varile düşmesi anlamına geliyor.
Irak ayrıca yakın zamanda, Haliburton ve Baker Hughes petrol hizmeti şirketleri dahil olmak üzere, Kürdistan'da faaliyet gösteren birçok benzer şirketi kara listeye aldı. Bağdat, uluslararası enerji şirketlerinin Kürdistan petrolü ve doğalgazını çıkarma ve kuyuların bakım servislerini yapan şirketlerin lisanslarının iptal edileceği ve haklarında tazminat davaları açılacağı tehdidinde bulunuyor.
Uluslararası enerji şirketlerinden Amerikan Exxon Mobil, kademeli biçimde Kürdistan’dan çekildi. ABD'li enerji şirketi Chevron’un Kürdistan’da bir ayağı içerde diğer bir ayağı da dışarı çıkmak üzere olduğu yorumu yapılıyor. Fransız Total Enerji şirketi Kürdistan’daki hisselerini azaltmaya çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde Total Enerji, Sersengbölgesi petrol sahasındaki yüzde 18 hissesini, Kanada ve İsveç'te işlem gören ShaMaranPetroleum şirketine devretti.
Çok uluslu büyük enerji şirketleri Bağdat’ın baskıları sonucu risk almaktan kaçınırken, küçük ölçekli petrol ve gaz şirketleri risk alarak büyük şirketlerin yerini dolduruyor. Bu ise uluslararası finans ve enerji sektöründe KBY’nin kredisinin düşmesi yanında, uluslararası piyasaların fiyatının altında satılan Kürdistan petrolünün daha da ucuza ve spot fiyattan satılmasına neden oluyor.
Öte yandan Exxon Mobil, Chevron ve Total Enerji'nin Kürdistan’da bulunmaları, Bağdat'a karşı kalkan görevi yapmakla birlikte, uluslararası ilişkilerde KBY'ye kapı açıyordu. Adı geçen şirketler, Kürdistan’a girdiği zaman ‘’Kürdistan’ın devletleşmesine giden yolun taşları döşeniyor’’ yorumu yapılmıştı.
Kürdistan petrol ve gazı üzerindeki baskılar bunlarla sınırlı değil. İran Devrim Muhafızları, 13 Mart’ta KDP’ye bağlı KAR enerji şirketi CEO’su Kürt iş insanı Baz Karim Barzanji’nin Erbil'deki villasına füze saldırısı yaptı. Geçtiğimiz Haziran ayında İran destekli Iraklı milisler, KBY ve kısmen ABD hükümeti tarafından finanse edilen en büyük gaz kompleksi Khor Mor’a bir haftada üç kez roketlerle saldırdılar.
Bağdat ile Erbil arasında petrol ve gaz anlaşmazlığının kökleri Irak’ta federalizmin kabul edilmesiyle başladı. Saddam sonrası hazırlanan Irak Anayasası ‘‘petrol federalizmi’’ olarak iki ana ilke üzerine oturtuldu. Birincisi; enerji kaynaklarının gelirlerini bir daha diktatörlüğün ortaya çıkmasına müsaade etmeyecek şekilde kurallara bağlamak. İkincisi; federal yapı ile bölgesel ve yerel birimler arasında ortak enerji yönetimini belirleyen yeni bir petrol ve gaz yasasını yapmak.
Erbil, bu çerçevede 2007'de Federal Mahkeme tarafından anayasaya aykırı bulunan petrol ve gaz yasasını çıkardı. 2012'de KBY'e açılan dava Demokles’in kılıcı misali, Kürtlerin üzerinde yıllarca sallanıp durdu. Bağdat sıkışınca bu davayı sonuçlandırdı.
İran ve Bağdat'taki yanlıları, Kürdistan’ın enerji sektörünü çökerterek, Irak’ta ademi merkeziyetçi federalizmi ortadan kaldırmaya gayret ediyorlar. Irak'ı, Saddam döneminde olduğu üzere her şeyin merkezin kontrol ettiği bir sistem ile yönetmek istiyorlar.
Kürdistan’da faaliyet sürdüren uluslararası enerji şirketleri, Bağdat'ın ablukasını aşmak ve yaptırımlara maruz kalmamak için ABD’den güvence talep ediyorlar. Reuters Haber Ajansı, Güney Kürdistan’daki çok uluslu enerji şirketlerinden bir kısmının, Bağdat ile Erbil arasındaki gerilime müdahale amacıyla, ABD Kongre üyeleri ile Dışişleri Bakanı AntonyBlinken'e mektup yazdıkları ve Kongre üyeleri nezdinde girişimlerde bulundukları bilgisini paylaştı.
Gidişattan kaygı duyan bu çevreler, Irak hazinesinin mali desteği ile istihdam edilen İran destekli milislerin, Kürdistan'da ABD tarafından finanse edilen enerji projelerini tehdit etmelerine ve saldırmalarına izin verilmemesini istiyorlar. ABD Kongresi’nin, her yıl Irak için yüz milyonlarca dolar yardım ettiğini, buna karşın İran destekli milislerin ABD personeline, tesislerine ve yatırımlarına saldırdıkları, bu nedenle Bağdat'a verilen güvenlik fonlarının yoğun bir şekilde incelenmesi gerektiği belirtiliyor. ABD'nin bu güçler üzerinde baskı kurması için elinde bir dizi diplomatik, ekonomik ve askeri araç ile duruma müdahale edebileceği ifade ediliyor.
Washington’un Irak’taki etksinin zayıfladığı ve Bağdat’a söz geçirmesinin oldukça zor olduğunu savunan kesimler de mevcut. Uluslararası siyasi risk ve analiz şirketi EurasiaGroup yetkililerinden RaadAlkadiri bu tezi dillendirenlerden. Alkadiri: ‘’ABD'nin son on yılda Irak'tan çekilmeye başlamasıyla, Washington veya diğer Batılı devletlerden hiçbirinin Bağdat ile Kürtler arasındaki sorunları çözmede etkin olamayacağı’’ yorumunda bulunuyor.
Kürdistan’da faaliyet gösteren enerji şirketlerinin ABD nezdinde girişimleri ardından, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Live’den açıklama geldi. Live, gazetecilere verdiği demeçte, ‘’Irak Federal Mahkemesinin Kürdistan Bölgesi'ndeki petrol ve gaz sorununa ilişkin kararının, Irak'taki durumu iyileştiremeyeceğini’’ söyledi. Live ayrıca, ‘’Bağdat ve Erbil arasındaki sorunun çözümü için arabulucu üçüncü bir tarafın meseleyi müzakereye açması gerektiğini'' belirtti. Live’nin açıklamalarını, KBY’nin istekleri ile örtüşen önermeler olarak okumak mümkün.
Bu gelişmelere karşın, her geçen saniye ve dakika Kürtler aleyhine işlerken, şuana kadar ABD tarafından yapılan açıklama ve girişimlerin yeterli olmadığı, Kürtlerin Washington'dan beklentilerinin daha etkili, hızlı ve sonuç alıcı olması yönündedir.
Rusya’nın Ukrayna işgali ile enerji krizinin doruğa vurduğu günümüzde, Bağdat ile Erbil arasındaki anlaşmazlık, global enerji krizini daha da büyütecektir. Uluslararası toplumun, Rus enerji kaynaklarına bağımlılığını azaltacak alternatif projeler arayışı içinde olması, Bağdat-Erbil enerji krizine acil müdahale etmesini gerektirmektedir.
ABD Başkanı Joe Biden, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nden (OPEC) Rusya’nın Ukrayna işgali ve ortaya çıkan enerji krizi ve artan ham petrol fiyatlarını düşürmek için günde yaklaşık 400 bin varil ham petrol üretimini artırmalarını istemişti. Bunun üzerine OPEC, geçtiğimiz haziran ayından itibaren ham petrol üretimini günde 400 bin varil arttırdı. Kürdistan bölgesinin ürettiği günde 450 bin ham petrolün bloke edilmesi, küresel piyasaları direk etkileyecek ve OPEC’in günlük 400 bin ham petrol artışını sıfırlayacaktır.
Kerkük’ün coğrafi, siyasi ve ekonomik bağlamda Kürdistan’dan koparılması zarar vermiştir. Fakat, ''Kerkük olmadan Kürdistan yaşayamaz'' diyenleri de boşa çıkarmıştır. 2005’den itibaren tespit edilen petrol ve gaz rezervleri, Kürdistan’a yetmekle birlikte, küresel enerji açığını kapatmaya da kendi çapında katkı vermektedir.
Güney Kürdistan cephesine gelirsek. Irak’ın Şii ve Sünni Araplar ile Kürtler arasında üçe bölündüğü tezi sıklıkla dillendirilir. Irak, üçe değil, altı parçaya bölünmüştür. Şiiler ve Sünniler kendi içlerinde iki parçadır. Kürtler de kendi içlerinde iki parçalıdırlar.
Fakat, Kürtlerin ayrılığı Şiiler ve Sünnilere göre daha derindir. Çünkü Şiiler ve Sünniler, sadece siyaseten ikiye bölünmüşlerdir. Kürtler ise hem siyaseten hem de jeopolitik anlamda Erbil ve Süleymaniye arasında ikiye bölünmüşlerdir. Bu acı realite Kürtlerin yumuşak karnıdır.
Ana akım Güney Kürdistanlı aktörler, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) Iraklı Arap siyasi güçleriyle ittifakında pragmatik tercihlerin öne çıktığı görülür. Örneğin, KDP’nin Şii Mukteda es-Sadr bloku ile ittifakında veya KYB’nin Nuri el-Maliki grubu ile birlikte hareket etmesinde temel ayrılık noktası, Irak Cumhurbaşkanının kimin ve hangi partiden olacağı üzerinedir. İran faktörü olmakla beraber, her iki partinin ittifakında belirleyici unsur ağırlıklı olarak bu olmuştur.
Bağdat ile KBY arasında Kürdistan’ın federal hak ve kazanımlarını tehdit eden ve ortadan kaldırmaya yönelik temel stratejik anlaşmazlıklar mevcuttur. Bu anlaşmazlıklardan önde gelen, 140. madde diye anılan Kürdistan’dan koparılan bölgeler sorunu, yıllık bütçe ile petrol ve gaz konularındaki ihtilaflardır.
KDP ve KYB’nin Şii ve Sünni Arap siyasi güçleriyle yaptıkları siyasi işbirliği ve ittifakta bu konularda hangi anlaşmaya vardıkları meçhuldür. Ortaya çıkan ittifaklarda bu sorunlara yaklaşım ve uzlaşıdan hiç bahis edilmemektedir.
Ufak siyasi aktörleri ve birkaç politik profili hariç tutarsak ister İran yanlısı ister İran karşıtı, Şii ve Sünni hiçbir Arap siyasi güç Irak’ın federal yapısını içine sindirmemiştir. Yetki ve güç paylaşımı yerine, merkeziyetçi yapıyı ikame etmeye çalışmaktadırlar. Yine aynı şekilde ufak siyasi aktörleri ve birkaç politik profili hariç tutarsak, Iraklı Şii ve Sünni Arap siyasi güçlerin ekseriyetinin Batı dünyasına bakışı ve ilişkileri sorunludur. Politik resim bu iken, Kürdistanlı siyasi güçler kendi aralarındaki sorunları merkeze alarak, Iraklı güçlerle ittifak yapmaktadırlar. Kürdistan’ın kazanımları yerine, parti kazanımlarının merkeze alınması, Bağdat ile olan problemlerin çözümü yerine ötelenmesine neden olmaktadır.
Ayrıca, başta ABD olmak üzere uluslararası toplum, Kürdistan'ın enerji kaynaklarından elde edilen gelirlerin tümüyle KBY’ye değil, parti ve şahıslara gittiği, şeffaf ve hesap verebilirliğin olmadığı uyarısı ve eleştirisini de yıllardır yapmaktadırlar.
ABD ve uluslararası toplum, Bağdat ile Erbil arasındaki anlaşmazlığa ‘’Irak’ın iç meselesi’’ diyerek, 2017 bağımsızlık referandumu sonrasında olduğu gibi seyirci kalırlarsa, Kürdistan enerji sektörü çöker. Kürdistan enerji sektörünün çökmesi, Irak’taki federal yapının çökmesi demektir. Bu, referandum sonrası Kürdistan’ın başına gelen felaketten de ağır olabilir.
Bu yüzden, Kürdistan tarihi, fırsatları yakalamanın ardından kaybetmenin tarihi olmamalıdır!
Twitter: @cetin_ceko
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.