Kurdistan ve ulusal çözüm tek çaredir!
„1915'te Arabistan Yarımadası'nı ele geçiren İngiltere, Osmanlı'ya karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin'i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti" kurma çalışmaları yürütülürken; „Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır'daki Britanya Yüksek Komutanı McMahon arasında böyle bir antlaşma gizli olarak imzalanmış, Fransa böyle bir plana karşı çıkıp Britanya'ya baskı yaparak yeni bir antlaşma yapılmasını istedi"ği bir dönemde, Rusya'da pilana dahil olup, anlaşmayı imzalayan üç devletten (Fransa, İngiltere, Rusya) biri olmuştur.
„917'deki Rus devriminden sonra Rusya antlaşmadan ve paylaşımdan vazgeçmiş, Lev Troçki gizli olan bu anlaşmanın bir kopyasını 24 Kasım 1917'de İzvestiya gazetesinde yayınlayarak dünya kamuoyuna Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasına ilişkin gizli paylaşımları açıklamıştır.[3][4]Tarihe „Sykes-Picot (gizli) Anlaşması" olarak geçen bu antlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte; Daha önce İran ve Osmanlı imparatorlukları arasında ikiye bölünen Kurdistan, "Sykes-Picot" gizli anlanması ile birlikte dörde bölünmüş oldu. Bu proğram çerçevesi içinde suni olarak oluşturulan Suriye ve Irak dewletlerine de Kurdistan'ın belli bölgeleri verilerek; açıkça Kurdistan uluslararası bir anlaşma ile paylaşılmiş ve dörde bölünmüş oldu. Bu anlaşmanın üzerinden tamı tamına 100 yıl geçti(!)
Kurd ulusu, 100 yıldır bedeleri ağır ödenen büyük direnişler örgütlemesine ve kesintisiz direnişlerini sürdürmesine rağmen; uluslararası haksız bir anbargo altında, adeta bu direnişler, sömürgeci devletler tarafından yürütülen katliamlar ve inkar-asimilasyon proğramlarına onay verildi ve sesiz kalındı.
Bu kirli anlaşmanın yürürlüğe girdiği günden bu yana, bu dörd Kurd düşmanı devlet, Kurd ve Kurdistan üzerindeki bu uluslararası ambargodan güç alarak, ortak "jeostratejik" anti-Kurd bir işbirliğini yürüttüler. "Kurd tehlikesine karşı bölgede ortak duruş" dediğimiz bu anti-Kurd cephe; inkar, asimilasyon, katliam ve jenosid politikaları ile bu jeostratejiyi yürüttüler. Bu 100 yıllık sürede, bölgede birçok ortak, gizli ve açık anlaşmalara giderek, anti Kurd kartlarını oynadılar.
Ancak körfez savaşı akabinde "Güney Kurdistan bölgesinı bir soykırıma karşı koruma" amaçlı oluşturulan "36 paralel, uçuşa yasak bölge" pîlanı ve daha sonra Saddam diktatörlüğünün ABD'nin başını çektiği uluslarararası güçler tarafından devrilmesi ile birlikte, bu bölge "bir defakto alan"dan, "Irak'la ortak bir Federel devlet pilan"a tabi tutuldu. Resmen "Kurdistan Federel Devleti" ilan edildi.
"Irak Ferel Anayasası" imzandığı dönemden kısa bir süre sonra, Irak devleti, yeniden eski ırkçı ve inkar polikalarını devreye sokmak için çaba harcamaya başladı.
Kurdlerin taleplerini red ve tehdit üzerine kurulu politikasını devreye soktu. Irak Federal devlet bütçesinden, Federel bölge Kurdistan payı kesilerek, Irak devlet yöneticileri tarafından Kurd ulusu açlıkla terbiye etmeye çalıştı(!) Askeri güçle pres yapmaya yöneldı.
Buna karşın, "kurdlerin bağımsızlık talebi" ilk ciddi bir şekilde gündeme gelmeye başladı. Bu talebin karşısında, belli başlı bölgenin aktörleri "merkezi Irak devletinin korunması" yönünde demeçler vererek, statükoyuyu korumaya yönelik açıklamalar ardından, İŞİD diye bir güç, bölgeyi tehdit eden bir hizla "Suriye ve Iraq toprakları"nı işgal ederek; Kurdistan'a yönelmeye başladı.
Irak ordusu; bu saldırılar karşısında tutunamadı ve ellerindeki modern silahları İŞİD denilen cani örgüte birakarak, direnmeden kaçtı. Bu ağır ve modern silahları ele geçiren İŞID, Kurdistan Federel bölge'sine yöneldi.
Ağır silahlardan yoksun, yetersiz olanaklarla Peşmerge, İŞİD'in bu vahşi işgal ve saldırıları ile başbaşa kaldı. Güney Kurdistan Hükumetı bölgeden dünyaya yardım ve destek çağrısı yaptı.
"Dünyanın büyük bir tehlike ile başbaşa olduğunu, Kurd Ulusu'nun büyük bir soykırım tehdidi altında olduğunu ve dünyanın buna sessiz kalamayacağını" açıklayan bir acil yardım çağrısı yapıldı. Bu çağrıya bellibaşlı bölge aktörü durumundaki devletlerden olumlu cevaplar geldi. Daha önce doğrudan silah alma hakkı olmayan Kurdistan bölgesine, doğrudan silah yardımı da dahil, olumlu ve başarılı bir destek ve direnişle İŞİD'de karşı Kurd zaferi elde edildi. Kurd ulusal Prestiji tavan yaptı.
Kurdler, "referanduma bağlı" kalan ve bölge sınırları dışıdaki topraklarını da İŞİD'in elinden kurtararak –ki oran özgür toprakların %40'nı oluşturuyordu- kendi ulusal sınırlarını çizdi ve yeniden "bağımsız devlet talebi"ni gündeme getirmeye başladı.
İŞİD'in saldırıya geçtiği dönemden farklı olarak, "bağımsız bir Kurd devleti" konusunda bir çok devletin görüş ve kanısı değişmiş ve olumluya evrimlenmiş durumda.
Bugün, bölge devletleri (İran, Irak, Suriye, Türkiye) eski jeostratejik anlayışlarında ısrar etseler bile, bu birlik parçalanmiş durumda:
Türkiye, tarihin en zor dönemini yaşiyor: İran ve Irak Şîi yönetimi ile ciddi siyasi problemler içinde ve Suriye ile de becelleşiyor.
İran, uluslararası güçler tarafından; nükleer-balistik silah üretimi ve dünyaya terör ihraç etme suçlarından dolayı mercek altında.
Irak ise, kurdlere karşı İran kartını oynamaktan başka, elinde bir imkanı olmayan, "devlet demek için bin şahid lazım" durumuna gelmiş.
Suriye'nin durumu malum; devlet olma vasfını yitirmiş, islamcı terör örgütlerin karargah kurduğu topraklar durumuna gelmiş. Dolayisiyle; hem dörtlü ve hem ikili olarak bu "anti Kurd kartı" işlevsiz duruma gelmiş.
"Bölgenin yeniden dizayn edileceği" açıklamaları ve "bir kurd devletinin doğuşu" sinyalleri değişik çevre ve deletlerden seslendirilmektedir.
Fakat Rusya; hala Rus İmparatorluğu döneminden günümüze kadar yürüttüğü bölgedeki statukoyu koruma ve "Kurd düşmanlığı kartı"nı oynamaya çalışıyor. Bunun karşısında ise,başını ABD'nin çektiği "Uluslararası Koalisyon Güçler" cephesidir ki bu cephe, "bölgedeki eski statükonun bozulmasından yana bir politika"nın başını çekmektedirler.
Rusya bu konuda kesin bir biçimde Kurd devletine karşı olmayı ve statukoyu korumayı şu cümlelerle belirtiyor:
"Haritalarla oynayip, Ortadoğu'yu tamamen değiştirmemeliyiz. Kürtlerin olduğu her yerde dillerini yaşatmalarına ve kültürel olarak gelişmelerine imkan tanımalıdır ama devlet kurmalarına biz karşıyız. tarihin kaderi böyle.Ne yapalım bugün; Irak'tan İran, Suriye ve Türkiye'yi mı parçalayalım? Ermenistan'da da kurdler var"(!)
„SOL"cu çıkışlarla, adeta Kurd ulusal kazanımlarına ve devletleşmesine karşı ikinci bir çıkış da; „bölgede, İran'nın anti Kurd sopası" durumundaki PKK'den gelmektedir. İran, Suriye ve Rusya ile ayni cephede duruş gösteren PKK açıkça;
"Önümüzdeki dönemde Ortadoğu'ya ve dünyaya dayatılan etnik ve dinsel çatışmalar demokratik ulus anlayışıyla çözüme kavuşturulurken; toplumsal sorunları ağırlaştıran küresel kapitalizme karşı da demokratik sosyalist çizgide küresel demokrasi mücadelesiyle büyük hamleler gelişecektir" diyerek, kurdleri hayali bir dünya ile başbaşa ve hedefsiz-proğramsız bırakarak; adeta "ikinci Lozan türk kartını" üstlendiğini beyan etmektedir(!)
Ortadoğu'da ulus, mezhep, din ve etnik temizlik hareketleri ile kanın gövdeyi götürdüğü bir dönemde, bu tür hayali politikalarla kurdlerin ulusal taleplerini redederek, eli ve ayağını bağlama mantığı, aslında Rusya'nın ve bölge devletlerinin çıkarları ile çakışan bir proğram hedefidir ki, bunun başını bölgede İran çekmektedir.
Kendi egemenlikleri altındaki defakto Güney-doğu Kurdistan bölgesi için:
"Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Çeçenlerin, Ermenilerin ve Türkmenlerin Demokratik Kuzey Suriye Federasyonunda demokratik ulus çizgisini pratikleştirmeleri, Ortadoğu'da fanatik dinciliğe, mezhepçiliğe ve milliyetçiliğe en etkili mücadele yolu olduğu ortaya konulmuş, her türlü insanlık dışı zihniyetin ancak bu çizgiyle tasfiye edilebileceği " vurgusu hayali bir vurgu olarak önümüzde dururken;
Dinlerin, kültürlerin, dillerin ve etnik kimliklerin hoşgörü ile korunduğu ve yaşadığı Güney Kurdistan'nın devletleşme gerçeğine karşı ileri sürdükleri tez bu.
Ama Bugün PKK'nin denetiminde olan bölgelerde kendilerinden olmayanlara karşı gösterdikleri, „ölüm, zindan yolu ve örgütleme yasağı" totaliter anlayişinin 5 yıllık bir pratikleri olarak önümüzde durduğunu unutuyorlar(!)
PKK'nin kurdlerden ; „ususal değerlerinizden ve taleplerinizden vazgeçin" dayatmasına karşı, ciddi bir ulusal proğram çerçevesi içinde devlet talebini gündeme getirmek ve kurdlerin olmazsa olmazı olarak, bölgedeki çözüm görüşmelerinde ve ikili görüşmelerde dayatmak zorunlu.
Ortadoğu'daki savaş, ulus-din çatışmaların kaynağında Kurdler değil. Kurdlere ve diğer etnik gruplara yapılan haksız çözümler yatmaktadır. Irkçı-sömürgeaci ulusal dayatmalar, inkar ve haksız çözümler, Ortadoğu'nun 100 yıllık tarihinde „savaş nedeni" olarak önümüzde duruyor.
Çözüm, güçlü ulusal proğram ve ulusal çözümde ısrar etmektedir.
08.02.2017
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.