Necdet Gündem

Necdet Gündem

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt gerçekliğinin panoraması

A+A-

 

Ülkemiz stratejik bir yerdir. Hem içinde bulunduğu bölgeden hem de doğal zenginlik kaynaklarından ötürü stratejiktir. Eğer böyle olmasaydı Avrupa ülkeleri zamanında gelip ülkemizi işgal etmezlerdi. İngiltere ve Fransa’nın ülkemizi işgal etmelerinin en önemli nedeni ülkemizin stratejik ve zengin oluşundandır. Rusya, İngiltere ve Fransa’daki arşivlerin ortaya koydukları da bu yöndedir. Bugün de ülkemiz stratejik oluşundan çok şey kaybetmiş değil. Kaybolan bizleriz. Bir ulus olarak ortaya çıkamıyoruz. Ne ulusal bir programımız ne de ulusal bir cephemiz var. Ancak siyasi ve ideolojik programlarımız var. Her siyasi parti programsal propagandasını yapmakta. İçler acısı olan, hiçbir siyasi partinin grupsal çıkarları aşıp ulusal çıkarlar düzeyine gelemeyişidir.

 

Ülkemizin stratejik oluşu, günümüzde güçlü ülkelerin dikkatlerini üzerine çekmede yeterli değildir. Hakim ülkeler tüm dünya tarafından kabul edilmişler, uluslararası kuruluşların üyeleridirler, kendi çıkarları açısından diğer ülkelerle olan ilişkiler belli bir seviyeye gelmiş bulunuyor. Ekonomik ye siyasi ilişkiler bölgede bir denge oluşturmuş, hiçbir devlet Kürtlerin hatırı için böyle bir dengeyi bozmaya yanaşmaz. Bugün istesek de istemesek de ülkemiz dört parçaya bölünmüş durumda, ülkemizin her parçasında halkımız yeni bir kültür ile ilişkiler oluşturmuş. İki kültür birbirini etkilemiş, birbirlerinden alıp vermişler. İran’da Fars kültürü Türkiye’de Türk kültürü, Suriye ve Irak’ta Arap kültürü, Kürt kültürü ile ilişkilerini geliştirmiş. Uzun bir dönemdir Kürt kültürü kendini geliştirme olanaklarından yoksun kalmıştır. Kürt halkı uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi için gerekli olan ulusal kurumlar oluşturma fırsatını bulamamıştır. Bir başka deyişle Kürt halkı henüz uluslaşamamıştır.

 

Kürd halkı dört parçada da modern bir demokrasiyi yaşayamamıştır. Suriye ve Irak’ta uzun süren diktatörlükler, İran’da önce monarşi, daha sonra da Ayetullahların totaliter rejimi, Türkiye’de İttihat ve Terakki anlayışı, Kürd halkının önünü görmesine fırsat vermemiş. Kürd halkının özgürlüğünü elde etme çabası her seferinde acımasızca bastırılmış, katliam ve jenositlere gidilmiştir.

 

Kürd halkı başlangıçta stratejik istemini “Kürdlere otonomi, hakim devlete demokrasi” sloganıyla dile getirmişti. Bu slogan, bugün de İran KDP’si için geçerli. Irak KDP’si, son yıllarda Federe Devletin ilanından sonra stratejik istemini ‘federe devlet ve demokrasi’ ile değiştirdi. Referandum ile bağımsızlık istemini dile getirdi.  Suriye KDP’si, daha başından beri ‘Kürdlere kültürel özerklik, Suriye’ye demokrasi’, Türkiye KDP’si, Kürt sorununun çözümünü ‘kültürel özerklik, yerel yönetimler ve Türkiye’ye demokrasi’ çerçevesinde stratejik istemlerini daha 1960’lı yıllarda dile getirmişler. Dikkatleri çeken en önemli nokta; Kürd halkının her dört parçada da çözümü tespit edilmiş sınırlar içinde aramış olmalarıdır. “Bağımsız Kürdistan” isteği 70’li yıllarda parti ve örgütlerin programlarında yer aldı. Günümüzde doğrudan bağımsızlık isteyen siyasi parti yok. 

 

Ülkede kısa bir süre içinde, Kürd halkına uyumu, şartların olgunluğu araştırılmadan sosyalist ve komünist ideolojinin propaganda ve ajitesine  geçildi. Var olan siyasi programlar biz Kürdlere çok ‘hafif’ geldi, bize daha ‘ağır’ şeyler gerekti, ülkenin gerçekliğini görmek oldukça zordu, ama başkalarının tarihini araştırma ve okuma bizler için daha rahattı. Biz başkasının tarihini kendi tarihimizden daha iyi bilir duruma gelmiştik. Bugün değişen çok şey var. Kürd aydını artık eskisi gibi eline geçeni olduğu gibi kabul eden değil, araştırmacı ve sorgulayıcıdır. Kürd gençliği de artık eskisi gibi değil, sayıları çok olmasa da okuyan, araştıran sorgulayan bir Kürd gençliği var artık. Gençlik yapılanmaları PAK ve HAK-PAR’da var. Ayrıca gözlemleyebildiğim kadarıyla bağımsız Kürd gençlik yapılanmaları da var. Bunlar iyi gelişmeler. 

 

Umarım lise ve üniversitelere giden gençlerimiz, aydın, bürokrat ve teknokratlarımız şu andaki gelişmeleri bir fırsat bilirler. Araştırmacı ve tarih yazarlarımızın ürünlerini okurlar ve ulusal bilincin oluşturulmasında katkı sahibi olurlar. 

 

Stratejik istemlerimizde cesaretle, prestij sorunu yapmaksızın değişiklikler yapmalıyız. Biz Kürtler nedense bilmiyorum, ağır yükü çok seviyoruz. Tüm isteklerimizi “Kürdistan’ın bağımsızlığına’ endeksliyor ve “bağımsızlığı’ bekliyoruz. Peki, bir ulusun bağımsızlığı o ulusun kurumlarından geçmez mi? Hani ulusal kurumlarımız? Ülkemizde kültürel kaç kurumumuz var, kaç anadil kursumuz var? Türkiye tarihinde ilk defa Kürd adıyla - Weqfa Lêkolin û Çanda Kurdi (KURD-KAV) - bir kurum resmen kabul edildi. Bu, biz Kürdler için önemli bir başarıdır. Peki, bu tarihi kurumu yürütebilecek kadroların sayısı ne? Bu değerli kurumumuzun kaç şubesini diğer kentlerde açabileceğiz!

 

Erbil’de yapılan “Birlik ve Anayasa Konferansı” oybirliği ile “Birlik”ten yana karar aldı. Referandumda halkın ezici bir çoğunluğu bağımsızlıktan yana olduğunu göstermesine rağmen uluslararası konjonktür bağımsızlık ilan etmeye müsait olmadığından ertelendi.  Bunun elbette ki nedenleri vardır. Bugün Ortadoğu’da söz sahibi olan devletlerden ne ABD, ne Rusya ve ne de AB’nin bir Kürt politikası yoktur. Bölge politikaları vardır. Hiçbir uluslararası güç kendi çıkarlarına ters düşen bir tavır içine girmez. Bu uluslararası güçler istemeksizin ne bölgede ne de özelde Kürdistan’da bir çözüm olanaklı değildir. Hatırlardadır Kürt Federe Devleti ABD’nin dayatması ile gerçekleşti. Bunu söylerken iç dinamiklerin rolünü kesinlikle inkar etmiyorum. On yıllar süren KDP ve Barzani liderliğindeki ulusal savaşımın elbette ki çok önemli bir rolü vardır. KDP ve Barzanilerin liderliğinin bugün de çok önemli bir ağırlığı vardır ve Federe Devlet politikalarında belirleyici bir role sahiptirler. 

 

Birlik ve Anayasa Konferansında çok önemli mesajlar verildi. Başkan Nêçîrvan Barzanî konuşmasında oluşturulacak anayasanın çok renkliliğine vurgu yaparak herkesi kapsamasını dile getirdi. “Anayasa sadece bir parti, bir millet veya bir bileşen için değildir. Anayasa, Kürdistan Bölgesi’nin tüm renklerinin eşit haklara sahip olması için bir temel olmalı. Şimdi bu anayasanın yazımı için adım atıyoruz. Bu anayasanın herkes için güven numunesi olmasını istiyoruz” diyen devlet başkanı vatandaşlık hakları ve farklılıkları dile getirirken çok net mesajlar verdi; “Hedefimiz, anayasada vatandaşlık hukukunun savunulmasıdır ki bu en temel hedeflerden biridir. Bu ülkede birçok farklılığımız var. Genel olarak Irak’ta, özel olarak da Kürdistan’da farklılıklarımız var. Biz Kürdistan’daki bileşenlere ‘azınlık’ demiyoruz. Çünkü Kürdistan’ın güzelliği bu mozaikte ve birlikte yaşam kültürümüzdedir.”

 

Gelinen noktada söylenenler çok önemlidir. Dikkatinizi çekmek isterim, yukarıdakiler bir devlet başkanının ağzından çıkıyor. Unutulmamalıdır ki ulusal kurumların başında gelen kurumdur devlet. Biz Kuzey Kürdistan’da siyasi hedefleri belirlerken kendi gerçekliklerimizden hareket etmek zorundayız. Ulusallaşmayı hızlandıracak kurumlara ağırlık vermeliyiz. 

 

İstemlerimiz gerçekçi olmalıdır 

 

Yukarıda da belirttiğim gibi; bugün tespit edilen sınırlar, tüm dünya devletleri tarafından kabul edilmiştir. Bölgede ekonomik ve siyasi bir denge oluşturulmuş. Hiçbir güç kolaylıkla cesaret edip bu dengeyi bozmaya kalkmaz. ABD dışişlerinin açıklaması bu anlamda çok ilginç ve açıktır. Yukarıda da belirttiğim gibi onların bir Kürt politikası yok, bir bölge politikası var, Avrupa ülkeleri de çok ayrı bir düşüncede değiller. Bu konuda Kürd gazeteci ve yazar rahmetli Mahmut Baksı’nın, rahmetli Olof Palme (İsveç Başbakanı idi. 1985 yılında karanlık güçlerce öldürüldü. Palme, Kürd sorununun uluslararası platformlarda tartışılması gerektiğine inanan ve bu alanda önderlik eden liderlerden biri idi) ile yaptığı söyleşi dikkat çekicidir. Bu yazımda bu söyleşiyi bir kez daha belgeselleştirmek üzere, İsveççeden Türkçeye çevirisini yaparak, siz okuyuculara sunmak istiyorum. Yorumu elbette ki sizlere ait.

 

Bilineceği üzere, uluslararası sorunların çözümünde barışçı yolun, diyalogların tek çare olduğunu kabullenen ve bu alanda savaşım veren Bruno Kreisky Rajiv Gandi, Willy Brandt, Felipe Gonzales ve Mitterand gibi, dünya siyasi kişiliklerinden biriydi Olof Palme.

 

 

Mahmut Baksi: İsveç Sosyal Demokrat Partisi, Ortadoğu’da Kürdlerin durumunu       nasıl görüyor.    Bugün Suriye, Türkiye, Iran ve Irak’ta 20 (yirmi) milyondan fazla Kürt vardır. Kürdler, kültürel, siyasi ve insani haklarından yoksundurlar.

 

Olaf Palme: Bizim görüşümüze göre Kürdlerin otonom olmaları yasal haklarıdır ve bu hakkın da barış yoluyla elde edilmesi gerekir... Açık yüreklilikle söylemek isterim ki,  başlı başına bir Kürd devletinin kurulması hem pratik olarak hem de siyasi olarak mümkün değildir. En gerçekçi hedef otonomidir. Bu, Kürdleri, değişik devletlerde yaşamalarına rağmen birbirlerine yaklaştırır.

 

Mahmut Baksi: Sosyalist Enternasyonal, sosyal demokratlar gibi, Ortadoğu’da sorunların çözülmesini Filistinlilerin bir devlet sahibi olması ve bunun bir garantiye bağlanmasından geçtiğini anlamış bulunuyor. Önceleri, İsrail’in varlığı sorunu ile çok ilgileniyordunuz. Kürdlerin bağımsız devlet kurma hakkını nasıl görüyorsunuz?

 

Olof Palme: Biraz önce de belirttim; bir Kürd devletine inanmıyorum. En gerçekçi çözüm, dört devlet içinde otonomidir. Şahsımın bundan daha iyi bir model üzerine bir görüşü yoktur; Katalonya ve Bask çözümünde İspanya modelleri veya bir Yugoslavya modeli gibi.

 

Bana göre Kürdlerin ulusal hakları kabul edilmelidir. Dört parçanın dört devletten ayrılması ve bu dört parçadan bir devlet oluşturulması gerçekçi değildir ve sonu çok karanlık olan bir savaş olmaksızın mümkün değildir. Bu nedenle de bence en gerçekçi olanı, Kürdlerin ulusal haklarının kabul edilmesi ve böylece hem dört devlet içinde daha geniş bir otonominin gerçekleştirilmesi için yolların açılmasıdır. Bence çözüm bu olmalıdır (Aftonbladet, 12 Ağustos 1980)

 

Evet, 1980 yılında Olaf Palme Kürd dostları için gerçekçi bir yol gösteriyordu. O, Kürd değildi ama Kürd sorununun çözümünde çok samimi idi ve Kürdlerin iyiliğini istiyordu.

 

Bugün, Türkiye’de, Kürd sorununun çözümünde değişik modeller tartışılıyor. Çözüm eyalet sistemi olabilir. Türkiye’de başkanlık sistemine geçiş bu anlamda çok önemlidir.  Eyaletler, geneli kapsayan sorunlarda devlete bağlı, ancak içişlerinde serbestliği içerir. Böyle olunca, gelecekteki bir Diyarbakır eyaleti, çalışanlarından vergisini alacak, eğitim ve öğretimden, sağlık hizmetlerinden, çevrenin korunmasından, vergi gelirinin dağılımından sorumlu olacak. Kürtçe eğitim ve öğretimin, Kürd kültürünün ve folklorunun geliştirilmesi, eyalet yönetiminin başlıca görevlerinden olacaktır. Uluslaşma sürecinin tamamlanmasında önemli bir rol oynayan Kürtçe radyo ve televizyon yayınları, ulusal kurumlar, geleceğin ideallerini gerçekleştirmede temel taşlar olacaklar. 

 

Bir hak elde edildiğinde onun gereklerini yerine getirmek gerekir. Bunun için kadro gerekli, öğretmen, dilbilimci, teknokrat ve bürokrat Kürd kadroları gerekli. Bu anlamda yurtdışında değerli çalışmalar yapılmakta. Özellikle Paris Kürd Enstitüsü, İsveç’te FKKS (Kürd Dernekleri Federasyonu) ’nin, İngiltere’de hem parlamento çatısı altında hem de siyasi partilerin Kürd gruplarının bu alanda çalışmaları çok değerlidir.

 

Ancak ülkedeki Kürt öğrencileri, aydınları, teknokrat ve bürokratları bu çalışmalardan paylarını alamıyorlar veya ülke dışındaki bu değerli çalışmaların ülke içindeki insanlarımızın dikkatini çekebilmesi için bir çaba harcanmıyor. Bu alanda gerekli önlemler alınmazsa korkarım geç kalmış olacağız. Diasporadaki Kürdlerin en önemli görevlerinden biri bu köprüyü oluşturmak olmalıdır.

 

Günümüzün telekomünikasyondaki gelişmelerini artık ustalıkla kullanan Kürd kadrolarımız var. Dünyanın birçok yerinden yapılan Kürtçe televizyon programları kitlelerin dikkatini çekiyor, izleniyorlar. Bu güzel bir gelişmedir, ulusal bir gelişmedir.

 

İstemlerimizde bir istikrar olmalı. Bir gün “bağımsızlık”, bir gün “federasyon’ bir gün “siyasi özgürlük” veya işimize geldiği gibi istemlerde bulunamayız. İstemlerimizde istikrarsızlık, güven ve saygınlığı azaltır ve giderek ikisi de yok olur. Bu anlamda HAK-PAR ve PAK programsal hedeflerinde oldukça netlik var. HAK-PAR federasyon isterken PAK ulusların kaderlerini tayin hakkını da programına almıştır.

 

Değişik görüşler arasında hoşgörü ve saygınlık oldukça az. Artık biz Kürtler de hem halkımıza hem de diğerlerine ulusal çıkarlarımızı her şeyin üstünde tuttuğumuzu, grupsal ve ideolojik çıkarlardan uzak olduğumuzu, dar çıkarlar peşinde koşmadığımızı, hakim devletlerin oyuncağı olmadığımızı söyleyebilmeliyiz. 

 

Biz Kürtler, Türk halkına, samimi ve ciddi bir şekilde, kardeşlikten, dostluktan yana olduğumuzu, kan dökmekten yana olmadığımızı göstermeliyiz. Türk aristokrat ve bürokratlarından, Türk sermayesinin temsilcilerinden dostlar edinmeliyiz, onlara bölmekten yana değil, inşa etmekten yana olduğumuzu anlatmalıyız

Necdet Gündem

İstanbul, 2 Haziran 2021

Önceki ve Sonraki Yazılar