Kürt müziğinde sakin bir kıyı: Kanî
.
Kürt müzisyen Kanî, halk ezgilerini temel alarak, aynı zamanda Batı geleneğinden biçimsel, Doğu geleneğinden de duygusal düzeyde kopmayarak modern bir hat üzerinden eserlerini üretiyor.
Kürdistan’ın Silêmaniyê (Süleymaniye) şehrinden olan Kanî geçtiğimiz günlerde ‘Bibare’ isimli yeni albümünü yayınladı. Kanî, 10 şarkıdan oluşan albümünü Kürtçenin Kurmancî, Soranî, Goranî lehçeleriyle seslendirmiş. Albümündeki şarkıların sözleri de Abdullah Goranî, Şêrko Bêkes, Jamal Ghambarî ve Naser Hesamî'nin şiirlerinden oluşuyor. Müzisyen bu albümünde Batı ekolüne hâkim Kürt müzisyen Karzan Mahmûd ile çalıştı. Mahmûd İsveç’te yaşayan önemli bir film müziği bestecisi. İsveç’te sayısız dizi ve sinema filminin müziklerine imza atan Mahmûd, bu albüme adını veren ‘Bibare’ şarkısının bestecisi. Sanatçı ayrıca orijinali bir İsveç halk şarkısı olan ‘Gella u Mang u Tenhayi’nin de söz yazarı. Albümdeki ‘Xewn Nit’ ve ‘Piyase’ isimli şarkılar ise Chya Mohammedi tarafından bestelenmiş.
Albüm rock-folk, blues, caz ve tango ağırlıklı Batı sound formuyla yapılmış ve enstrüman olarak da bağlama, zurna ve davulun yanı sıra daha çok piyano, flüt, gitar, bas gitar, çello, trompet, trombon, saksafon kullanılmış. Kürt müziğinin son dönemlerinde enstrüman altyapısı çok zengin Batı sound’lu üretimlerle karşılaşıyoruz. Bu üretimler Batı müziğini Doğu müziği ile bir araya getiren yeni nesil müzisyenler tarafından icra ediliyor. Bu eserlerde insan sesinin de çoğu zaman bir enstrüman gibi kullanıldığını görüyoruz. Sesin enstrüman gibi kullanılması Kürt müziğinde belirleyici bir nokta, ki bana göre uygun tonal ve armoni yakalanmadığı takdirde bu çoğu defa bir dezavantaja dönüşüyor. Ses, müzikteki armonik doğaçlamaları ile birlikte tonal cümlelerle zenginleştirilir. Kürt müziği bu noktada aksak da olsa yine de bir yol aldı. Kanî’nin yaptığı müzik elbette bunun canlı bir örneği. Onun yaptığı bu müziğin yakın tarihinin öncüsü, çoğu Kürt sanatçıya bu yolu açarak müziği bugün bambaşka bir noktaya taşıyan, hatta ‘modern Kürt müziği’ tabirini kullanmamızı sağlayan isim tartışmasız Ciwan Haco’dur. Haco fenomenini asla es geçemeyiz. Haco’ya bu bağlamda istesek de istemesek de bir parantez açmak zorundayız. O yüzden Haco hakkında kısa da olsa birkaç şeye değinmek istiyorum.
KANÎ: BATI'NIN BİÇİMİ, DOĞU'NUN DUYGUSU...
Kürtlerin tarihsel olarak politik, kimliksel ve armonik geleneğinin içinden evirilen müziği, bugün Kanî gibi yeni nesil müzisyenler tarafından temsil edilmektedir. Kanî halk ezgilerini temel alarak, aynı zamanda Batı geleneğinden biçimsel, Doğu geleneğinden de duygusal düzeyde kopmayarak modern bir hat üzerinden eserlerini üretiyor. Modern müzik, zamanımıza denk düşen nedenselliğin ve nesnelliğin, yeni bir ruhla zenginleştirilmiş ifadesidir. Kanî’nin ritimleri bu yeni ruha uyarak, sanki düzyazı okumanın tüm incelikli çeşitliliği içinde konuşmanın doğallığını taşıyor. Bu doğallık, özenle bütünün uyuşmazlığına yönelik yanılmaz bir sezgiye dayanıyor. Ritimleri ne kadar karmaşık olursa olsun, ritimlerinde daima doğrudan duyguların cazibesi ve ezgisel hattın yalın bir gösterişsizliği vardır. Müziği neredeyse günümüz modern müziğin bütün ana özelliklerini somutluyor. Büyük ideallerin reddi, duygunun müzikal nesneleşmesi, ulus duygusunun içindeki periferi ezgiler, karmaşık ritimler, modern ses imgeleri gibi daha pek çok parametreyi sıralayabiliriz. Özellikle bu sıraladıklarımız arasında “duygunun müzikal nesneleşmesi” bana göre müzikte çok önemli bir olgudur. Duygunun müzikal nesneleşmesi armoni ve ritimle oluşan bir durumdur. Duyguyu tıpkı bir nota gibi hissederek ve bir nota gibi kullanarak melodiye yön vermesini sağlamaktır. Bu duygu trajik bir olayın sonucunda ortaya çıkan bir duygusal yoğunluk hali değildir. Melodinin o an müzisyende yarattığı ses temelli bir duyu bölüşümüdür. Ve bu duyu bölüşümü, dinleyicinin ne hissettiğini kendisine söylemediği ölçüde etkilidir. Kaldı ki ‘Bibare’ albümü bu bağlamda o etkiyi yakalamıştır. Kanî’nin müziği, hayatın bu değişken atmosferinde sanatsal amacın ve üretkenliğin bütünlüğü içinde kendisine has bir estetiğinin olduğunu çarçabuk gösteriyor. Ve müziğini derin müzikal bir bilgiyle ortaya koyarak, müziğin tarihsel estetik formunu bir bakıma teşhir ediyor. ‘Bibare’nin, müzikal seslerin tamamen nesnel duyuların seslenmesine dönük bir tutkuyla üretildiğini görüyoruz. Yukarıda da değindiğim gibi müzik kültüründe eski biçimler sıklıkla ve durmaksızın yeniden yorumlanır ve gelenekler ile günümüzün modern müziği arasında bazı benzerlikler bulunsa dahi, bunların biçimleri ve anlamları karmaşık ve çetrefilli yapılardan geçmiştir. Kısaca Kanî’nin ‘Bibare’ albümü de bu karmaşık ve çetrefilli yapıların güzel bir yansıması.
Notlar:
1. Özgürleşen Seyirci, Jacques Ranciére, Çev. E. Burak Şaman, s.62, Metis Yayınları
2. Başka Bir Estetik, Alain Badiou, Çev. Aziz Ufuk Kılıç, s.97, Metis Yayınları
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.