Kürt müziğinin ‘Taçsız Kraliçesi’ 24 yıl önce aramızdan ayrıldı
.
“Taçsız-Tahtsız Kraliçe” “Eyşana Kurd”, “Eyşe Xan”, “Eyşana Osman”, “Eşyana Êlî” isimleriyle tanınan Kürt kadın dengbêjî Ayşe Şan’ın vefatının üzerinden 24 yıl geçti.
1938 yılı Kasım ayında Diyarbakır’da tanınmış ve varlıklı bir ailede dünyaya gelen Ayşe Şan’ın annesi Haciye Xanım Erzurumlu Hacı Mustafa Bey’in kızı, babası Osman ise Cibran aşiretine mensup.
Babasının aynı zamanda kendi döneminin tanınmış dengbêjlerinden olması dolayısıyla küçük yaşta müzikle tanışan Ayşe Şan, evlerinde kurulan dengbêj divanlarıyla Kürt müziğini, kültürünü, tarihini, klamlarını öğrenerek ilk müzikal eğitimini alır. Bu sürecin kendisi üzerindeki etkisini; “Keşke Diyarbakır’daki evimizin duvarlarının dili olsaydı da o dengbêj gecelerini anlatsaydı. Evin dip köşesinde dengbêjleri dinlerdim. O kadar dinlerdim ki, biri beni çağırsaydı aniden irkilirdim…” diyerek anlatır.
Diyarbakır’da 20’li yaşlarına geldiğinde kadınların bulunduğu ortamlarda Kürt klasik klamlarını (şarkı-türkü), ilahi ve medîhaları (divan ortamında söylenen ve genellikle Hz. Muhammed’e, sahabesine, Hz. Ali’ye ve tarikat şeyhlerine övgülerden oluşan dini şarkılar) seslendirir ve dinleyicilerin beğenisini kazanır. 1958 yılında babasının isteği üzerine evlendirilir ve bu evlilikten bir kızı olur. Kendi rızasıyla yapmadığı evliliği kısa süren ve eşinden ayrılan Ayşe Şan o günlerini şöyle anlatır; “Çok gençken evlendim. Mutlu olamadım, boşandım. Boşandıktan sonra Antep Radyosu’na geldim. Kürtçe ve Türkçe parçalardan oluşan bir plak yaptım. 1979’da Bağdat’a giderek buradaki radyoda Kürtçe söylemeye başladım.”
İstemeden erken yaşta yapılan bu mutsuz evliliğin ardından, kadınların şarkı söylemesinin tasvip edilmediği ve günah sayıldığı bu ortamdan ayrılarak, kendi yolunu çizmek ve hayatını yeniden kurmak üzere, genç yaşta Antep’e gitmek zorunda kalır. Nail Bayşû ‘nun yardımıyla yerel bir radyoda -Kürtçenin yasaklı olması nedeniyle- Türkçe şarkılar söyleyerek müzik yaşamını sürdürmeye çalışır. Daha sonra 1963 yılında İstanbul’a giderek Kürtçe ve Türkçe şarkılar seslendirdiği konserler verir. Kürtçenin yasak olması nedeniyle Türkçe ağırlıklı iki kaset sonrasında da Kürtçe kasetler yapar.
“Ez Xezal im” şarkısıyla tanınır. Kürtçe okuduğu şarkılardan dolayı ciddi baskılarla karşılaşır ve 1972 yılında Almanya’ya giderek sürgün hayatı yaşamaya başlar. Kürt dilinin ve Kürtçe şarkı söylemenin yasak olduğu o dönemde birçok Kürt müzisyen gibi o da el altından yapılan kasetler sayesinde sesini duyurma olanağı bulur. İlk kasetinde söylediği ‘LêLêXimşê’, ‘Lorke’, ‘Siverek Yollarında’ ve ‘Gurbette’ şarkılarıyla ünlenir.
Almanya’da iken 18 aylık kızı Şehnaz’ı kaybetmesi üzerine zor günler yaşar ve sanat yaşamına bir süre ara verir. Unutulmaz şarkılarından biri olan “Qederê” isimli bestesini bu yıllarda yazdığı söylenir.
Bir süre sonra tekrar Türkiye’ye dönen fakat yaşamı umduğu gibi gitmeyen Ayşe Şan 1979 yılında Irak’a gider. Bağdat Radyosunda çalışmaya başlayan Ayşe Şan’ın sesi artık Bağdat radyosundan dinlenir. O dönemde Bağdat radyosunda Kürtçe dilinde kültür-sanat ağırlıklı programlar yapılmasına izin verilir. Tıpkı Erivan Radyosu gibi Kürt müziği ve kültürünün yaşatılmasında önemli katkılara sahip Bağdat Radyosuda birçok Kürt müzisyenin yetişmesine ev sahipliği yapar. Bağdat Radyosu’nda o dönemde Mihemed Arif, Hesen Cizrawî, Mihemed Şêxo, Tehsîn Taha, Meryem Xan, Ayşe Şan, Îsa Bervarî, Kawîs Axa, Gûlbahar, NesrînSêrwan, Cemîlê Horo en çok ilgi gören ve dinlenen müzisyenlerdendir.
Erbil, Duhok ve Musul’da verdiği konserler ile Kürtlerin gönlüne taht kurar.
Ayşe Şan burada Kürt müziğinin birçok önemli ismiyle tanışma, birlikte çalışma ve konser verme imkanı yakalar ve Eyşana Elî adıyla sesini duyurmaya başlar Ayşe Şan “WerinPêşmerge”, “Newroz û Dîyarbêkîr” şarkılarıyla ses verir. Yaşadığı zorlu hayatı; “Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımızın ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız” diyerek anlatır.
Daha sonra tekrar Türkiye’ye dönerek İzmir’de çocuklarıyla birlikte yaşamaya devam eden Ayşe Şan, kardeşleri ve akrabalarının ölüm tehditleri sebebiyle doğduğu ve çok sevdiği Diyarbakır’ı bir daha göremez. Bir tek annesi onu sahiplense de akrabaları izin vermediğinden, ölümünden önce son kez onu görmek isteyen annesinin isteğini yerine getiremez, annesinin mezarını da bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez.
18 Aralık 1996 yılında İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek aramızdan ayrılan Ayşe Şan, cenazesinin Diyarbakır’a defnedilmesini vasiyet etmesine rağmen bu isteği gerçekleşmez ve cenazesi İzmir’de çok az kişi tarafından defnedilir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.