KÜRT ÖRGÜTLERİ VE AYDINLARI
Kürt ulusal demokratik mücadelesi de dinamiklere (işçi, emekçi, köylü ve diğer ara katmanlar), aydınlara ve örgütlere dayanır. Mücadele dinamiklerin nitelikleri göz önünde tutulduğunda bunun salt ulusal nitelikte değil, sınıfsal bir boyutu olduğu da anlaşılıyor. (Bu konu uzun, değinerek geçiyorum.)
Mücadele bileşenleri, bir bütünlüğün ögeleridir. Sosyal ve siyasal yaşamın akışı içinde bu unsurlar karşılıklı etkileşme ve ilişkilenme sürecine girer. Ama aralarında nitelikli bir ilişkinin kurulması, kendiliğinden başlayan bu sürecin giderek gelişmesi ve yerini bırakacağı daha kapsamlı ve derinlikli analizlerin yapılabileceği ve dolayısıyla sağlıklı birlikteliklerin kurulabileceği daha etkin bir süreçte mümkündür. Doğal olarak bileşenlerin muhtevasına, dünya görüşüne ve birbirine bakışına göre karşılıklı ilişki gelişebilir ancak.
Toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel ve düşünsel yapısına paralel politik eğilimler belirir. Toplumun gerçeği dışında ve üstünde bir siyasal hareket oluşmaz. Hareket, mücadele bileşenlerin amaçlarının örtüştüğü zeminde içerik kazanır. Kitle heterojendir. Ancak örgüt ile kitleler arasındaki ilişki de direktir. Örgüt ile kitle arasında göreli bir farklılık ve mesafenin belirmesi toplumun “elit” kişileriyle “sıradan” kişileri arasındaki farkın bir yansımasıdır. Ancak ne örgütün kendisi toplumun yaşadığı gerçeklik dışında bir olaydır ne de örgüt, söz konusu gerçeklik ötesinde bir proje gerçekleştirebilir. Toplum ile toplumun bünyesinde şekillenmiş ve onun bir uzvi sayılan örgüt, yapısal bütünlük düzleminde varlık gösterir ve aynı düzlemde işlev kazanır.
Toplumda birçok örgütün oluşması toplumun heterojen oluşundan kaynaklanır. Toplumlardaki sınıf ve katmanların muhteva, eğilim ve ihtiyaçlarına koşut örgensel birimler-birlikler oluşabilir. Birimler örgütlenmenin başlangıcıdır. Ve bir birlik örgüt olma eğilimine girdiğinde sınıf kimliğini de dışa vurur.
Görüldüğü gibi toplumlarda birçok örgütün oluşma temeli ve nedenleri bulunur. Ve toplumda birçok örgütün varlık göstermesi siyasal mücadele düzlemini dinamikleştirmeye daha elverişli olduğu gibi daha düşük bir olasılıkla da olsa bir kargaşanın oluşmasına da yol açabilir. Artık, toplum ve örgütlerin karakterleri, etkinlik ve yetkinlik düzeyleri, aralarındaki bağ ve ilişki nasıl bir süreci koşullandırırsa…
Temelde birden çok örgütün her birisinin farklı fikir ve eğilime sahip olması ve farklı mücadele biçimleri izlemesi demokratik bir sürecin oluşma koşullarını taşır. Demokratik bir düzlem, kaostan daha ziyade çoğulcu-renkli bir mücadelenin koşullarını içerir. Hele gruplar, ortak bir davadan söz ediyorsa fikirlerin tokuşturulması ve meselelerin tartışılması, bu bileşenleri kavgaya değil, ilkeli eylem birlikleri ve ittifaklar kurmaya götürür. Tabii ki bileşenlerin nitelikleri, dünya görüşü ve birbirine bakışı buna el veriyorsa…
Ne var ki Kürt örgütlerin dinamiklere bakışı ve ilişki kurma biçimi pozitif değildir. Örgütlerin çoğu kitlelere tebaa gözüyle bakmakta. Kendi kadrolarını malzemesi-malı gibi görmekte. Kendi dışındaki her örgütü rakip olarak bellemekte. Aydınlara bakışı da hiç pozitif değildir. Keza aydınların da örgütlere bakışı pek sağlıklı sayılmaz.
Bundandır ki örgütler arası ilişki hayli problemlidir. Deyim yerindeyse Kürt örgütlerinin paylaştığı mekan savaş zamanında mayınlanmış arazi gibidir. Bu bir talihsizlik mi yoksa Kürtlerin başına sarılmış bir bela mı ayırt etmek gerçekten güçtür. Çünkü bir (aynı) halkın (davanın) adına hareket ettiğini söyleyen grupların kendi aralarında kavgaya tutuşması biraz iç iktidar (deyim ne kadar uyuyorsa artık) hırsından-krizinden kaynaklanıyor, biraz da dış odakların yönlendirilmesindendir. Bu çok korkunç bir haldır; öyle ki çatışan-kapışan (bu kötü bir söylem ama gerçek odur, ne yazık) Kürt örgütlerin arasında kan davası oluşmuştur. Dolayısıyla kimi Kürt örgütlerin (daha çok rekabet içinde olanların) arasındaki kavga kalıcılaşmıştır.
Örgütler arası çatışma durumunda Kürtler aleyhinde bir süreç izlenir. Bu nedenle söz konusu kavga asla Kürtlerin kavgası olarak düşünülemez. Olsa olsa örgütler arası amaçsız (izahı kendinden menkul) bir Kapışmadır. Örgütler arası Kapışmayı (dar grup çıkarına dayalı kör bir dövüşü) halk arası bir kavga olarak nitelemek de temelsizdir. Hele ki bu Kapışmayı Özgürlük Mücadelesinin argümanlarıyla açıklamaya çalışmak, cahillikten değilse art niyetliliktendir.
Örgütler arası Kapışma rekabetten kaynaklanıyor. Söz konusu rekabet soyut bir düzlemde gelişir, çünkü soyut olan (ortada olmayan) örtük bir İktidar amacı (veya güncel bir çıkar hesabı) taşır, ama somut (hem de çok yakıcı) bir kavgayı tutuşturur.
Örgütler arası Kapışma, Kürt gruplarının (çoğunun) müzmin bir hastalığıdır. İlginç ki önemli süreçlerde bu kapışmalar başlar, alevlenir, yaşanan pozitif süreci dinamitler ve Kürtlerin aleyhine bir sürece çevirir. Haliyle faturayı da Kürtler öder, kaçınılmaz olarak. Bunun örnekleri Kürt ulusal demokratik mücadelesi tarihinde sayılmayacak kadar çoktur.
Bunlar trajik olaylardır. Birde bazı Kürt örgütleri sözde sömürgeci dedikleri devletlerle işbirliği yaparak diğer bir Kürt örgütüne saldırması gibi trajikomik olaylar da yaşanabiliyor.
Bütün bu çatışmalarda dökülen onca kanın hesabını da kimsenin düşündüğü yok.
Örgütler arası kapışmayı kardeş kavgası olarak görmek pek isabetli değil, çünkü kardeşseniz neden kavga edesiniz? Kardeş olarak kavga etmeniz de özel çıkarınızı kardeşliğin üstünde tutmanız demektir. Bu da kardeşliğinizin ve kardeşlik anlayışınızın sahteliğini gösterir, gerçek olan da budur, maalesef ortada olan şey sahteliktir.
Ama Kürtler, bu kavgayı Brakujı (kardeşin kardeşi öldürmesi) olarak nitelemektedir. Halkın görüş açısı bu. Mantıklı ve haklı. Nedeni ortada çünkü. Manası da açık. İzahı da sarih. Bu bakışı dikkate alarak tartışmak gerekir. Ama kapışan örgütler, bu bakış açısını hiç dikkate aldıkları yok, çünkü ülkeyi bir çiftlik, halkı da güdülecek bir sürü gibi görüyorlar.
Örgütlerin tavrı bu maalesef.
Peki, Kürt aydınların tavrı nedir? Ne olmalı?
Kürt aydınların büyük çoğunluğu (aslında tümüne yakını) öteden beri tarafı olduğu örgütün tutumuna göre tavır almaktadır. Bir aydının taraf olduğu örgütün tutumuna paralel tavır alması ilk bakışta normal gibi gelebilir. Oysa aydın iradesi örgütün tutumunun üstünde olmalıdır. Aydın, örgütün üyesi veya militanı değildir. Politik mücadeleye kültürel ve düşünsel katkı sağlayacak bir öznedir. Bu bağlamda aydının tarafı olduğu örgütün üstünde işe yarar bir etkisi olmalıdır. Aydın ile örgüt arası ilişki bu şekilde organikleşebilir ancak. Aksi halde aydın, örgütün emireri durumuna düşer. Kürt aydınlarıyla Kürt örgütleri arasında öteden beri süregelen ilişki de bu çerçevededir, maalesef.
Açıktır ki Kürdistan’da örgüt aydın ilişkisi girift bir halde süregelmektedir. Bu sorunsal doğru analiz edilmelidir. Örgüte dâhil olan biri, aydın olma kategorisinden çıkar, örgüt mensubu olur. Lider olması, çok bilgili olması olgu açısından bir şey değiştirmez. Örgütün bağlayıcı hukuku altında olanlar ( lider veya kadro olarak) vazifeleri değişir, ama sorumluluklar değişmez, aynıdır. Daha açık bir ifadeyle çok bilgili (hatta entelektüel bile olsa) bir lider olmayla aydın kategorisinde biri olma aynı şey değildir. Aydın olma kategorisinin ayrı bir muhtevası var. Bilinen muhtevasıyla (katı bağlayıcılık ve örgüt disiplini bağlamında) aydın örgütü olmaz, ancak aydın hareketi olabilir. Bu hareketin kültürel, düşünsel ve siyasal etkinliği bir örgütlülüğü ifade edebilir, ama bir örgüt bağlayıcılığını ve bağlamını ifade etmez. Örgüt disiplinine tabi biri, en evvel düşüncelerini yalnızca örgüte ifade edebilir, dışa yansıtamaz. Dolayısıyla düşüncesini özgürce ifade etme hakkı kısıtlıdır. Örgüt kararlarında da eleştiri hakkı saklı kalabilir ancak, saklı kalan eleştiri ne işse yararsa artık.
Örgütlerin aydınlardan daha çok entelektüel etkinlik gösterdiği az görülür. Kaldı ki örgütlerin aydınlardan daha çok entelektüel etkinlik göstermesi düşünsel ve siyasal düzlemi pozitif değil, negatif etkilediği deneyimlerden de anlaşılabiliyor. Örgütler dayatıcı ve hegemonik eğilimlidir, genellikle. Örgütlerin iradi yönünün entelektüel etkinlik dışında veya onun üstünde oluşması (ki genellikle de öyle oluyor maalesef) bir problematiktir aslında.
Kürdistan da bağımsız aydın inisiyatifi yok maalesef… Örgüt fetişizmi ve öncülük krizi bundan kaynaklanıyor, büyük ölçüde. Kürt gruplarının yaşadıkları problemlerin kaynağı da burasıdır. Kürt ulusal demokratik mücadelesinin açmazı da bundandır. Kürtlerin özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılamaması, mevcut Kürt örgütlerin her birisinin içinde bulunduğu somut (negatif) pozisyondan kaynakladığını söylemek abartı-haksızlık olmasa gerek.
Brakuji bir faciadır. Çılgınlıktır.
Kim-hangi örgüt Kürt halkının Brakuji ile ilgili hassasiyetini hiçe sayarsa o kaybeder, etmelidir de. Çünkü örgütler arası çatışmada da katliam yaşanır. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önündeki ciddi engellerden biri de Kürt örgütlerin aralarındaki çatışmadır. Konunun mahiyeti ve hassasiyeti açıktır.
Sonuç yerine;
1-Kobani Direnişi sürecinde, Duhuk’tan oradaki direnişçilere gönderilen destek (Peşmerge gücü) olmasaydı Kobani Zaferi gerçekleşebilir miydi?
2- YNK ve (ne kadar doğru bilmiyorum, ama YNK’nin açıklamasına göre) Kerkük olayında YNK ile birlikte hareket eden diğer Kürt örgütleri Haşdi Şabi (İran Devleti) ile gizli işbirliği etmeseydi Kerkük düşer miydi?
3- Kürt Örgütlerin Kobani Direnişi sırasında gösterdikleri iş ve güç birliği devam etseydi (dolayısıyla Kerkük bir ihanet sonucu düşmeseydi), Afrin olayı yaşanır mıydı?
4-Kürt Örgütleri Şengal’de karşı karşıya gelirse ne olur? Kerkük düştü? Afrin düştü? Şimdi sıra Şengal’e gelmiş görünüyor. Şengal üstünde büyük oyunlar oynandığı açık artık. Bir kere Şengal’in nüfusun yarısından fazlasının göç ettiği söyleniyor. Üçyüzbin gibi bir rakam telaffuz ediliyor. Sorunun boyutu buradan da anlaşılabiliyor. Kürt örgütleri, Şengal sorununda karşı karşıya gelmeleri halinde hiç istenmeyen bir manzaranın oluşacağı kesin. Bunlar bir plan üzerinde anlaşamazlarsa bile karşı karşıya gelmemeleri gerekiyor. Aksi halde ne olacağı şimdiden belli. “Görünen köy kılavuz istemez” çünkü.
Kürt Örgütleri de bu soruların cevabının ne olduğunu bilmiyor değil, ama tavırları?!.
Ya Kürt aydınları ne yapıyor?!.
Kürtler, Brakuji istemiyor, kesin olan bu!
Her şey çok açık aslında…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.