Kürt seçmenin seçimi ve dış politika
.
Özellikle son yirmi yılda, siyasal partilerin dış politika vaadlerinin birçok seçmen grubunun oy verme tercihlerini etkilediği muhakkak. Ancak, bu tespiti herhangi bir saha araştırmasına dayandırmak mümkün değil. Zira Türkiye’de dış politikanın seçmen tercihlerini belirlemede doğrudan etkisini ölçen bir araştırma yok ya da ben ulaşamadım.
Kadir Has Üniversitesi’nin 2013 yılından bu yana sürdürdüğü Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması önemli bir kaynak. Farklı araştırmalar da dış politika konularını zaman zaman soru çizelgelerine ekliyor. Fakat bu araştırmalarda elde edilen verilerin seçmenin oy verme kararıyla ilişkisini rakamlarla ifade etme imkanı halihazırda yok. Dolayısıyla, ancak gözlem ve yorumlara dayalı bir çıkarım yapabilecek durumdayız.
Bu çerçevede, Rawest Araştırma’dan Reha Ruhavioğlu seçmen nazarında Cumhur İttifakı’nın en çok beğeni toplayan siyasetinin dış politika ve savunma alanları olduğunu söylüyor. Ama buna rağmen, Ruhavioğlu sözkonusu beğeninin seçmenin nihai kararını doğrudan belirlemediğini düşünüyor. Ruhavioğlu’na göre dış politika ve savunma alanlarındaki başarı en fazla seçmenin oy verdiği yerde tutunmasında etkili oluyor.
Bir başka araştırmacı, Özer Sencar’ın değerlendirmeleri de bu yaklaşımı doğrular nitelikte. Recep Tayyip Erdoğan’ın, örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında oynadığı arabuluculuk rolüyle birlikte kaybettiği desteği yeniden kazanmaya başlamasında Sencar’a göre dış politikanın etkisi ikinci planda. Asıl etki, dış politika alanında sergilenen liderlik performansı…
Millet İttifakı ise, malum, dış politikada bugüne kadar sessiz hatta dilsizdi. En son açıklanan hükümet programında yer aldığı biçimiyle, Millet İttifakı’nın dış politikada vadettiği de en fazla fabrika ayarlarına dönüş oldu. Ancak, Millet İttifakı aslında seçmenle dış politikayı neredeyse hiç konuşmuyor ya da konuşmamayı tercih ediyor. Çünkü Ruşen Çakır’ın bir programı sırasında söylediği gibi ‘‘muhalefet dış politikanın karın doyurmayacağını düşünüyor’’. Hele deprem felaketinden sonra Millet İttifakı’nın dış politika vaadlerini öne çıkarmasını beklemek hiç olası görünmüyor…
Fakat seçimlere sadece iki ay kala içerde kredisini çoktan tüketmiş, manevra alanı her anlamda daralmış ve şapkasındaki hemen her türlü tavşanı çoktan harcamış Cumhur İttifakı’nın, Millet İttifakı’nın aksine dış politikayı öne çıkarması kuvvetle muhtemel. Üstelik, bu alanda atacağı adımlarla yalnızca kendi tabanını konsolide etmekle kalmayıp, Millet İttifakı’nın henüz genişlemeye başlayan zemini dinamitleme imkanına da sahip…
Halihazırda, Cumhur İttifakı’na bu imkanı en fazla tanıyan dış politika konusu ise Suriye. Zaten mevcut diplomasi trafiği de bu öngörüyü yeterince destekliyor. İktidarın Suriye’de atacağı menfi ya da müspet herhangi bir adımın Millet İttifakı açısından kaçınılmaz sonuçları olacağı ise aşikâr.
Örneğin, eğer iktidar uzun zamandır beklendiği gibi Rojava’ya bir kara operasyonu yapar ve Millet İttifakı yine sessiz ve dilsiz kalırsa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinden Kürt seçmenin Millet İttifakı’na yönelen ilgisini korumak çok zorlaşır. Olur da Millet İttifakı bu operasyona karşı çıkar ise, en son durumda Millet İttifakı’na zorla eklemlenen İYİP’liler deyim yerindeyse arıza çıkarır, ki Meral Akşener’in geri dönüş şartının Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcısı olmalarıyla sınırlı olmadığı belli oldu.
Bu ihtimal, çoktan açığa çıkan Rusya’nın Kobane ile sınırlı bir operasyona yeşil ışık yakma eğilimine bağlı olarak yüksek sayılabilir
Ama illa böyle olmak zorunda da değil…
İktidar, pekâlâ, Şam-Ankara arasında hızlanan uzlaşma sürecinde Rojava üzerinden Kürtlerle bir barış yoluna da girebilir. PKK’nin aldığı eylemsizlik kararı zaten bunun için uygun bir zemin sunuyor. Bu zeminde, neredeyse sekiz yıl aradan sonra Abdullah Öcalan’la avukatlarının görüşmesi beklenmeyecek bir gelişme olmaz. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi’nin en son HDP’yle ilgili aldığı kararlar da iktidarın en azından bir zemin yoklama niyeti taşıdığını düşündürüyor. AYM’de sürmekte olan HDP’yi kapatma davasıyla ilgili sözlü savunma tarihinin 11 Nisan olarak belirlenmesi mesela dikkat çekici. Kimilerine göre iktidar milletvekili listelerinin açıklanacağı tarihi hesaplayarak hareket ediyor, kimilerine göreyse HDP’yi kapatma kararı yasal takvim gereği seçim sonrasına kalıyor.
Doğrusu, ben iktidarın Kürtlerle bir barış yoluna girme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünenlerden değilim. Fakat mevcut durumda her iki ihtimalin de masada olduğunu kabul etmek zorundayız. Zira Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalmak için her yolu deneyeceği konusunda hemen herkes mutabık. Dolayısıyla, hiçbir ihtimal tümüyle dışlanamaz…
Kürt seçmen dışlamıyor en azından…
Bu haliyle de Kürt seçmenin seçimini iç politikadan çok dış politika belirleyecek gibi görünüyor…
Ve nihayetinde Millet İttifakı’nın tam da ‘‘karın doyurmayacağını’’ düşündüğü dış politika üzerinden sınanacağı anlaşılıyor…
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.