Kürt yazar ve siyasetçi İbrahim Güçlü tekrardan ifadeye çağırıldı
.
Dün Diyarbakır Emniyeti tarafından ifadeye çağırılan yazar İbrahim Güçlü kendisi hakkında açılan bir davadan dolayı ifade verdi.
Sosyal medya hesabından açıklama yapan güçlü “Bilmediğim bir nedenden dolayı Diyarbakır Terörle Mücadele Dairesi (TEM) ifademe başvurmak için çağrı yapmış.” Dedi
İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılan Güçlü konu hakkında açıklama yaparak şöyle dedi.
“Bir vatandaş, benim Uzay Televizyonunda katıldığım “Büyüktimur’la Gündem” programındaki görüşlerimi Türk Devleti için tehlikeli, bölücü nitelikli görüşler gördüğü, Kürtlerin işgal edilmiş ülkesini de Türk vatanı sayarak, vatanını koruma adına hakkımda Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CIMER)’e ihbar ve şikâyetten bulunmuş. CIMER’ın talebi üzerine, Diyarbakır’da bir cumhuriyet savcısı da benim hakkımda, bu saçma sapan olan ihbarı esas alarak, soruşturma başlatmış.
Aslında buraya kadar olanlar tam anlamıyla Türk Devletinin resmi devlet ideolojisini benimsemiş olan, Kürtlere ve Kürdistan’a karşı olan kurumların, savcıların, kimselerin, tam anlamıyla klasiğidir.
Bir de Türklerin “su uyur düşman uyumaz” özdeyişine de tam da denk gelen bir gelişmedir.
Dün (27. 04. 20022) tarihinde konuya ilişkin ifade verdim ve savunmamı yaptım.
Bu gelişmenin kendisi de çok sorunlu, keyfi bir durum ve hukuk bir garabet olmasına rağmen; asıl olarak akıl tutulmasını, sosyolojik körlüğü ve cehaleti, hukuk çılgınlığını ifade eden şey, İbrahim GÜÇLÜ olarak görüşlerimin “PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yaptığımın anlaşılmış olmasıdır!!!” şeklinde tanımlanmasıdır.
Bugün erken saatlerde sosyal medyada (faceboook ve twitter) yazdığım Kürtçe ve Türkçe açıklama aşağıdadır.
“Bir savcı, İbrahim Güçlü olarak beni bile PKK/KCK propagandası yapmakla sorguluyorsa: Bunun adı, akıl tutulması, hukuk cehaleti ve rezaleti, çılgınlık, PKK'ya hizmettir.”
Bu açıklamalarıma gelen ilk yorum, Newzat Çolemerg kardeşimin yorumudur. Bu yorum doğruların bir bölümünü içerdiği için, aynen paylaşıyorum. Newzat Çolemerg kardeşim şöyle diyor:
“Aslında PKK bu tür gerekçeler için oluşturulmuş bir yandan Kürd halkının haklı meşru ulusal statü talebini dile getiren herkesi bu bahane ile bir yandan PKK'nin ölüm tehditleri ile diğer taraftan savcıların oluşturduğu mekanizmalarla susturmaya çalışmak gibi ortak bir durumdur
“Güneyde Rojavada aynı şeyler oluyor, PKK terör örgütü bahanesi ile güneye giriliyor, Rojavaya giriliyor, aynı zamanda PKK güney halkını ve Rojava halkını ölümle yakıp yıkmalar ile tehdit ediyor
“Bunlar birbirine zıt ve karşıymış gibi görünen ortak değerleridir.”
SORGUNUN KONUSU…
Sorgumla ilgili soruşturma konusu şöyle formüle edilmiş: “Tarafınıza ekran alıntısı olarak gösterilen fotoğrafta yootube isimli video paylaşım sitesi üzerinde bulunan UZAY HABER isimli sitede Büyüktimurla Gündem 1. Bölüm 28.09.2021 isimli video içeriği ile ilgili olarak; Aşağıda linkini ve detayını verdiğim programın 33. Dakikasının 8. Saniyesinde ile aynı dakikanın 20. Saniyesine kadarki konuşmasından İbrahim Güçlü isimli şahıs şunları söylemektedir: “Siz Kürtçe eğitim ve öğretimi öngörüyor musunuz? Siz üniter devlete son verip işgal ettiğiniz Kürdistan’dan çekilmeyi kabul edecek missiniz?” diyerek anayasa suç olan bölücülüğün propagandasını yapmıştır şeklinde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine (CIMER) ihbar edilmiştir.
“Youtube isimli video paylaşım sitesinde yayınlanan videoda “ işgal ettiğiniz Kürdistan Topraklarından çekilecek misiniz şeklinde konuşma yaparak PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yaptığınız anlaşılmıştır. Konu ile ilgili detaylı ifadeniziz veriniz.”
BENİM SAVUNMAM…
Ben sık-sık Uzay Televizyonundan “Büyüktimur’la Gündem” programlarına katılıyorum. Anlaşılıyor ki sorgu konusu olan bu programa da katıldım. Ben Uzay Televizyonundaki programlarda ve soruşturma konusu yaptığınız programdaki görüşlerimin hepsine sahip çıkıyorum, o görüşlerimi harfiyen savunuyorum.
Soruşturmaya konu olan programdaki görüşlerimi tam anlamıyla değerlendirebilmek için programda söylediklerimin tümüne bakmak gereklidir. O zaman soruşturma konusu olan sözlerim bütünlük içerinde hukuki, sosyolojik ve siyasi bir anlam kazanabilir.
Şüphe yok ki, soruşturma konusu yaptığınız sözler ve cümleler de bana aittir.
Ben, Kürt milletinin milli haklarının kazanılmasını, Kürtlerin Türkler kadar hak sahibi olmasını, Kürtlerinde kendi ülkeleri olan Kürdistan’da iktidar ve egemen olmasını savunan bir Kürt dava adamı, siyasetçisi, yazarı, aktivistiyim. Bundan dolayı Kürtçe eğitim ve öğretimin resmileşmesini, Kürt dilinin resmi dil olmasını savunuyorum.
Kürtlerin kendi ülkeleri Kürdistan’da iktidar ve egemen olması için 2 yol vardır. Bu yollardan biri, bağımsız devlet olmalarıdır. 2. Yol: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin değişmesi, federal bir devlet olması; devletin Kürtlerin, Türklerin ve diğer ulusal toplulukların ortak devleti olmasıdır.
Benim televizyon programından ifade ettiğim 2. Modeldir.
Kürtler de bütün milletler gibi bağımsız devlet olma ve kurma haklarına sahiptirler. Ama ben bu aşamada Kürtlerin bütün milli haklarına sahip olmasını, Türkler kadar hak sahibi olmasını, kendi ülkeleri Kürdistan’da iktidar ve egemen olmasını federal ortak devlette mümkün olduğunu savunanlardan biriyim. Bu yaklaşımımın bölücülükle bir alakası yoktur. Sonuçta Kürtler olarak kendi topraklarımız ve ülkemizde iktidar ve egemen olmak istiyoruz. Türklere ait bir toprağı almayı talep etmiyoruz.
Kürtler ve Türklerin mevcut statüden farklı, eşit siyasi egemenlik ve iktidar, kültürel statünün ortak federal devlet statüsünde olabileceğini savunuyorum.
Bunun için de siyasi mücadele yolunu benimsiyorum.
Savunduğum bu sistem, Türkiye’de demokratikleşmeyi de sağlayacak. Hak ihlallerine son verecek, yeni federal bir devlettir.
Bunun da Kürtlerin, Türklerin, diğer bütün ulusal toplulukların, dini ve mezhebi azınlıkların üzerinde anlaşabileceği yeni bir toplumsal sözleşme, anayasa ile mümkün olacaktır.
Programdaki görüşlerim bu çerçevede ve bu prensiplere bağlı olarak ifade edilen görüşlerdir. Şiddeti kesinlikle içermiyor. Ezber bozucu, mevcut parametrelere aykırı olması; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, T.C Anayasasının 90. Maddesinin, Avrupa Birliğinin konuya ilişkin değişik müktesebatının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına uygun ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamındadır.
Bu ileri sürdüğüm nedenlerden dolayı, soruşturma konusu olan programdaki görüşlerimin dava konusu olmayacağı açıktır.
Kürdistan Kürtlerin ülkesidir. Kürdistan, Türkiye sınırları içinde Sivas ilini de içine alan, resmi olarak Doğu ve Güneydoğu Bölgelerindeki şehirlerin tümüdür. Kürdistan, Osmanlı İmparatorluğu zamanından var olan otonom bir ülkedir. Kürdistan, 1639 yılından Osmanlı İmparatorluğu ve Fars İmparatorluğu arasında bölünen bir ülke oldu. Kürdistan her iki imparatorluk bünyesinde de otonomdu. Lozan Antlaşması ile Kürdistan 4 parçaya bölündü. Kürdistan Türk, İran, Irak, Suriye Devletlerinin egemenliğine terk edildi. Aslında Atatürk’ün kendisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmadan önce, Kürtlerle yaptığı anlaşmada Kürdistan’a, Osmanlı Dönemindekinden daha geniş bir özerklik verileceğini kabul etmiş. Ancak devlet kurulduktan sonra, Kürtlerin ülkesi Kürdistan inkâr edildi. Dilleri inkâr edildi. Kültürleri inkâr edildi. Kürtlerin Türk olduğu tezine bağlı olarak, Kürtler, Türkleştirilmeye çalışıldı. Sorunun kronik hal alması da bundan kaynaklıdır.
Benim savunduğum konsept, Türklerin, Kürtlerin, diğer ulusal toplulukların, herkesin uzlaşmasını öngören demokratik, barışçıl, uzlaşmacı bir yoldur. Aynı zamanında şiddetin önünde de önemli bir barikattır.
Ben bir Kürt yazarı, siyasetçisi, dava adamı, aktivisti olarak Türkiye ve Kürdistan’da PKK’ya en şiddetli muhalif olanlardan biriyim. Bundan dolayı birçok kere PKK tarafından hakkımda ölüm kararı alındı. Devlet, bundan dolayı bana yakın koruma teklif etti. Korumayı kabul etmedim. 2 yıl kadar önce de Emniyet, PKK’nın beni öldürme kararı aldığı konusunda bilgilendirdi.
Ben görüşlerim kaos ve kriz yaratma değil, çözüm üretmek içindir. Bu söylediklerimin 81 milyon Türkiyelinin lehinedir.
Ortada bir suç olmadığından dolayı suçlamaları kabul etmiyorum.
Ben PKK/KCK propagandasını yapmak dolayı en son hatta hiç yargılanmayacak bir Kürdüm. Cumhuriyet Savcısının benim düşüncelerimi PKK’nın düşünceleri ile birleştirmesi, PKK/KCK propagandası olarak nitelendirmesi hukuki olarak bir töhmettir; sosyolojik ve siyasi anlamda bir körlük ve cahilliktir. Tam anlamıyla bir akıl tutulması ve PKK’ya hizmettir.
Kısaca hakkımdaki soruşturma ve sorgunun panoraması böyle.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.