Kürtler arası iç hukuk ve strateji sorunu
Kürt ve Kürdistan tarihini incelediğimde, hep iki sorun dikkatimi çekmiştir.
1) Kürtler arası çatışmalar, olumsuzluklar ve iç hukuk
2) Kürtler üzerindeki dış politik etkenler ve strateji.
Peki bu iki sorunun giderilmesi için ne yapmalıyız?
Örneğin, başta PKK olmak üzere, iç hukuktan yoksun diğer Kürdistan’i örgütler, yüzlerce iç infaz gerçekleştirmiş ve bir o kadar da beyin takımı diyebileceğimiz yetişmiş yurtsever kadroyu ya infaz etmiş ya da örgüt dışına itmişlerdir. Akıl almaz bu iç sorunlar, anlaşmazlıklar, ihanetler, BIRAKUJİ için Kürtler arasında bir iç mekanizma, yani adil bir iç hukuk kurumu oluşturulamaz mıydı, bugün oluşturma imkanı yok mudur? Kürtler arasındaki sorunları çözüme bağlamak için bir iç hukuk, hak ve adalete dayalı bir mekanizma nasıl sağlanabilir?
Gerçekten de tarihimize baktığımızda, çoğu zaman içimiz burkulmaktadır. Utanç verici ihanetler ve BIRAKUJİ insanı ürkütüyor. Bu tür ihanet ve haksızlıklar için, hiç bir iç hukuk ve adil bir mekanizma olmayacak mı? Herkesin yaptığı yanına kar mı kalacak? Gerek örgüt içi infazlar gerekse dışlama ve tecrit konularında diğer örgütler seyirci mi kalmalı yoksa müdahale mi etmeli?
Örneğin, örgütler, partiler ve kurumlar arasındaki çatışmalar ve haksızlıklar için bir önlem alınamaz mı? Sadece çatışmalar için değil, aileler arasındaki arazi ve ticari uyuşmazlıklar için de, hak- hukuk, karşılıklı iç ilişkilerde adil bir mekanizma olması gerekmez mi? Ne yazık ki Kürt halkı, geçmişten günümüze kadar iç hukukları hiç oluşmamış bir halktır. Ancak geçmişte Güney’in iç işleyişini incelediğimizde, Şeyh Abdulselam ve Şeyh Ahmet BARZANİ, halkın toprak sorunu, aşiretler, aileler ve arasındaki anlaşmazlıkları hep adil bir şekilde çözmüştür. Örneğin bu gün dahi gerek örgütler arasında, gerekse az da olsa aşiretler arasındaki şiddet, hukuksuzluk Kürt halkına çok zarar vermektedir. Sorunlar hep gücü gücüne yetenlerin yöntemleriyle hal yoluna gidilmiştir.
Bugün, tüm eksikliklerine rağmen Güney Kürdistan’ı dışarıda tutarsak, inkar ve hukuksuzluk günümüze kadar Kürtler arasında süre gelmiştir. Güney’de bile, özellikle ekonomik dengesizlik ve kadın haklarında halen oturmuş bir anlayış yoktur. Büyük BARZANİ İbrahim Ahmet için diyordu ki, ‘’Bu zat işini gücünü bırakmış, sadece benimle uğraşıyor.’’ Gerçekten Kürtlerin en önemli işi birbirleriyle mi uğraşmak?
Kısacası biz Kürtler, şunu bilmeliyiz ki, birey veya toplumda kendi iç hukukumuzda hak ve adaleti uygulamazsak, başkalarından adaletli, hukuku istemeye de fazla hakkımız olmaz. Yani öncelikle kendi ailemiz içinde adil olmamız gereklidir. Örneğin, İslam tarihi incelendiğinde, Kürtlerin eğemenlik altına alınmasında kendi iç çelişkilerinin, hukuksuzluklarının önemli rol oynadığı görülür. MS 634-644 yılları arasında Halife Ömer döneminde Hewler, Musul, Amed ve Nusaybin işgal edildi. 644-656 yılları arasında ise, Halife Osman döneminde, bütün Kürdistan işgal edildi. Bu dönemde de yine aşiretler arası çelişkiler etkili oldu ve bazı Kürt aşiretler birbirleriyle savaştılar. Yakın tarihimizdeki YNK- PDK ile PDK- PKK arasındaki kardeş kavgaları da Kürtler arasında bir iç hukuk ve adalet mekanizmasının olmamasından ileri geliyor.
Günümüzde de görülüyor ki, Kürtler arası sorunların çözümünde önleyici bir mekanizması halen yoktur. İmralı sürecinden sonra dile getirilen Demokratik Cumhuriyet tezinden sonra, bu cephenin yanlıları Kürtlük idealinin içini boşaltmak için Türk Solu ile ittifaklara giriştiler. Oysaki Kürt halkından oy alan bir partinin, tüm Kürdistan’ı örgütlerin, Kürdistan sorununda ulusal anlamda kırmızı çizgileri olmalıdır. Hani, bir söz var ya! Artık sözün bittiği yer. İşte Kürtlerin artık geldiği yer, önümüzdeki süreçte Bağımsız Kürdistanın gerçekleşmesi için birlik ve beraberlik oluşturmaktır. Bu çerçevede iç hukuk, hak adalet mekanizması zamanla oluşur ve işleyebilir. Yoksa eğer Kürtler arasında hak–hukuk, adalet mücadelesi yerine, iktidar mücadelesi öne çıkarsa, modern demokratik bir toplumdan söz edilmez. PKK Şengal’de böyle bir çatışmaya girerse kesinlikle Kürtlerin birliğine hizmet etmediği gibi devlet gibi böl-Yönet politikasını yürütmüş olur.
Önümüzdeki bağımsızlık sürecinde PKK’nın diğer Kürt örgütlerine karşı üstünlük sağlama hastalığı ve en önemlisi bölgede olası bir KDP ile PKK çatışmasına yol açacak tehlikeli bir tutumun içinde olmasıdır. Bu olası çatışma aslında PKK KDP sorunu değil, Kürtlerin bağımsızlığını istemeyen güçlerin, Kürtleri birbirine düşürme manevrasıdır.
Şimdi gelelim diğer önemli bir konuya; dış politika için günümüzde dış etkenlerin, dinamiklerin bazen belirleyici, dayatıcı olduğu gerçeğine. Kürtlerin uzman stratejik bir kurumları olmadan sağlıklı siyaset yürütülebilir mi? Uzun yıllardır izlediğim Amerika ve İsrail’in, dış stratejik dalda çok güçlü olduğu izlenimini edindim. Örneğin hepimizin bildiği gibi ABD dış stratejisi sayesinde Birinci Dünya Savaşında tarafsızlığını ilân etmiş ve üç yıl boyunca sıcak çatışmaların dışında kalmıştır.
ABD, dış siyaseti geçmişte Milletler Cemiyeti’ne, bugün ise BM’ye havale ediyor. Çünkü ABD hiçbir zaman her hangi bir bölgede özellikle Orta-doğunun siyasi olarak yeniden yapılandırılmasında dışlanmak istemez. Orta-doğu’da gerek istihbarat gerekse dış siyaset uzmanlığında CIA güçlü olmasına rağmen, ABD hep İsrail istihbaratından yararlanmıştır. Yani İsrail halen Ortadoğu da siyasi, askeri, ekonomik olarak güçlüdür. Bu anlamda geçmişten kalma sol sapma ile bizlerin İsrail’e düşman olmamız asla gerekmez. Bugün sadece PKK ile Siyasi İslamcılar ve Kemalistler Anti İsrailcidir.
Geçenlerde, İtalya’da, Uluslararası ilişkiler ve Siyaset biliminde okuyan küçük oğlum Mir Botan’ın kitaplarına göz gezdirdiğimde, dış strateji ile ilgili şöyle bir cümle dikkatimi çekmişti: ‘’Devletlerin birbirleriyle olan geçmiş ve potansiyel gelecek ilişkilerini, sosyoloji, tarih, coğrafya, psikoloji, siyaset, ekonomik bağlamında stratejik olarak ele alan, siyaset bilimidir.’’ Gerçekten istihbarat, dış politika strateji uzmanlığı Kürtler için çok önemli bir konudur. Geçmişteki yanılgımız, yenilgimiz hatta bazı devletler tarafından ihanete uğramamız belki de bu kurumlarımızın yeteri kadar gelişmemesindendir. Günümüzde devletler arasındaki ilişkiler dostluğa değil, çıkar ilişkilerine dayanır. Dost ülkeler ortak çıkar sahibi ülkelerdir. Örneğin, ABD ve İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Irak’tan bazı ödünler karşılığında (Şatul-Arap ve FAO adaları) imzalanan 1975 Cezayir antlaşmasıyla Kürtlerin terkedilmesi, hepimizin hafızalarında derin izler bırakmıştır. O dönemde herkesin hem fikir olduğu ‘’Eğer Kürtlerde gelişmiş uluslararası istihbarat ve strateji uzmanlığı olsaydı, hem siyasi , hem askeri, hem de ekonomik olarak geleceklerini çok fazla riske atmazlardı.’’
Kürtler dünya ve bölge düzeyinde kendilerini kanıtlamak için stratejik politikalar ve uluslararası ilişkilerini geliştirmeli ve bu doğrultuda gerekli tüm araç ve donanımlara sahip olmalıdır. Yurtdışında üniversite akademik çevreleri ve bilim insanları ile ilişki, iletişim kurulmalı, Kürdistan’ın tanıtımına önem verilmelidir. Büyük Barzani’nin şu sözü asla unutulmamalıdır: ‘’45 yıllık sürekli mücadelemize, savaşımıza karşılık, dünya hak, hukuku, adaleti bir varil petrole sattı’’. Bugün Güneye baktığımızda kuşkusuz diplomaside yetişmiş elemanlar var ama yine de Dış Siyaset/Diplomasi dahil, ağırlıklı tüm yük Sayın Mesud BARZANİ’nin üzerindedir.
Özetle Hak Hukuk Adaleti önce kendi aramızda uygulanmalı ve Kürtlerin birliği sağlanmalıdır. Ancak bu durumda Bağımsız Kürdistan gerçekleşir.
18.03.2017
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.