Kürtlerde uzlaşma ve çelişki kültürü
Kürt yurtsever hareketleri birçok önemli noktalarda ortak görüşleri olmasına rağmen niye bir araya gelemiyorlar? Sanırım bu soru hemen her Kürt’ün kafasında bulunmaktadır. Dünyadaki diğer ulusal hareketlerdeki çelişkiler ve uzlaşı kültürü Kürtlere geldiğinde hep uzlaşmaz çelişki olarak yansımış. Çelişkilerin, farklı görüşlerin olmadığı yerde gelişme de olmaz, bu genel bir doğrudur ama mücadelesini vermek istediği ulusal kurtuluş için bir araya gelmek farklı görüşleri taşıyanlar için bir engel olmaması gerekmektedir.
Ulusal sorununu çözmüş, kendi devletini kurup kurumlarıyla yetkinleşen ülkelerde çelişki ve uzlaşma kültürü farklı temellere dayanır. Var olan politik parti ve hareketler ya bir sınıfa ya da belirli bir katmana dayanıp o kesimin çıkarlarını savunur. Doktrinlere ve ideolojilere bağlı politik gruplar oluşur ve kendi dünya görüşlerine göre çelişki ve uzlaşma anlayışlarına sahiptirler. Kürt ulusu gibi dört parçaya bölünmüş, Güney Kürdistan hariç diğer parçalarda hiçbir hakkı ve statüsü olmayan bir yerde ise politik hareketlerin uzlaşma ve çelişkilerin dayandığı koşullar farklı olmak zorundadır.
Kuzey Kürdistan’da 1940’a kadar yakılıp yıkılan, katliamlara, sürgünlere uğrayan Kürtler bu tarihten itibaren sessizliğe gömülüp yaralarını sarmaya başlamıştı. 1960’la birlikte yeniden başını aydınların çektiği bir toparlanma girişimi başlamış ve giderek örgütlenme gündeme gelmişti. O dönem dünyada esen sol rüzgârlar Kürt aydınlarını da etkilediğinden dikkatler esen sol rüzgâra verilmiş, doktriner ve ideolojik görüşleri ulusal taleplerin önüne koymuşlardı. Kürt egemen sınıfları ise yeterince darbe yediklerinden bir ulusal örgütlenmeye önderlik yapma enerjisinden yoksundu.
1970’li yıllar Kürt yurtsever hareketlerinin kitleselleştiği ve sol ideolojinin ulusal değerlerin önüne geçtiği bir dönemdi. Bir yanda Kürt ulusal talepleri gündeme gelirken diğer bir yanda da uluslararası sol hareketlere kulak kabartıp Sovyet, Çin ve Arnavutluk yanlısı olup ona göre hedefler ve ittifaklar kurma ağır basan bir anlayıştı. Rızgari/Ala Rızgari kulağını her hangi bir sol merkeze dayamayıp sol ideolojiyi iç dinamiklerle açıklayıp kendine temel alması ile farklı bir yoldaydı. Kim gerçek Marksist-Leninist’tir, kim değildir diye kendi dışındakileri suçlama ve onları eritme temel politikaydı. Kürt sol grupları doktrinler ve ideoloji temel alınınca diğer yurtsever Kürt gruplarıyla çelişkileri ön plana çıkarıp uzlaşma yolunu kapatmaktaydılar.
Kürtlerin dili, kültürü, tarihi, coğrafik bölge isimleri, ana dil hakkı, bir statü isteme talepleri tüm ulusu kapsayan istem ve taleplerdir. Yani sağcısı, solcusu, dincisi, işçisi, burjuvası, ağa ve beğ’inin de talepleridir. Günümüzde ise bu ortak talepleri hemen her grup savunmakla birlikte bir araya gelip ne ittifak kurabilmekteler ne de uzlaşabilmekteler. Çok küçük bir azınlık grubunun dışında artık sol ideoloji ve doktrinine dayalı örgütlenmeyi de kimse savunmamakta fakat uzlaşı kültürünü engelleyen önemli nokta 1970’lerde sol Kürt örgütlerine önderlik eden şahsiyetlerin beyinlerinde, düşünce yapılarında o doktrini ve ideolojiyi kıramadıklarından, ulusal talep ve ortak hedefleri tümü savunmalarına rağmen uzlaşamamaktadırlar.
Kürt yurtsever grupları arasındaki sorunlar genelde bulunulan koşullar, döneme uygun talepler, örgütlendiği kesim, birlik sorunu, ideolojik farklılık, önderlik, geçmişten gelen sorunlar konularında olmaktadır. Kürtlerde bir de önderlik iddiasında bulunanların tümünü demeyeyim ama büyük bir kesiminde ego duygusu, ben yaptım, en doğru benim vs. saplantısı vardır ve bu aşılması en zor olan konulardan biridir. Mevcut sorunlardaki uyumsuzluk, çelişki ve sürtüşmeler karşısında önce farklılıkları kabul etmek, anlamak ve bunlara odaklanıp çözüm yolları nedir, tartışılıp onu yönetebilme yol ve yordamını bilmek gerekir. Bunun için anahtar sözcük uzlaşma olmalıdır.
Kürt yurtsever grupları kendi aralarındaki ilişkilerde uzlaşma olmazsa olmaz kuralını temel bir yol olarak kabul etmeleri gerekir. Bu yol şeyh-mürit ilişkisi egemen olan gruplarda zor kabul edilen bir durumdur. Şeyhin tekliği ve otoritesi uzlaşma kültürüne yabancıdır. Bir ulusun kurtuluşunu önüne koyanlar için kendi aralarında konuşup etkileşim yapmaları, her konu ve olayda diyalog içinde olmaları önemli bir anlayıştır. Karşındakini muhatap almazsan, uzlaşmayı taviz olarak kabul edersen, karşı tarafı yutma olarak anlarsan ne çelişkiler çözülür ne de uzlaşma olur.
Farklı grup ve görüşlerin olması, fikir ayrılıklarının olması aynı zamanda bu görüşler arasında rekabeti de beraberinde getirir. Rekabet grup ve görüşleri geliştirmeye, kendini yenilemesine yarar. Gerek Kürtlerde gerekse Ortadoğu kültüründe uzlaşma olumsuz bir durum olarak yer etmiştir. Uzlaşmak zayıflık göstermek, bir diğeri karşısında eğilmek değildir. 1970’lerde sol örgütlenmeler arasında uzlaşma anlayışı ödün verme ve zayıflık olarak anlaşılmaktaydı, savunanlar ise neredeyse davayı satan, ihanetle suçlanmaktaydılar. 12 Eylül faşist cuntasının başarılı olmasında bu uzlaşma kültürünün gerek Kürtlerde gerekse Türk sol hareketlerinde olamaması etkenlerden biriydi.
Günümüzde bu sekter anlayış gerilese de 68 ve 70 kuşağından gelenlerin bir kısmında halen var. Kürtlerin politik alanda ve sosyal ilişkilerde birlik için uzlaşma sorunları bulunmaktadır. Güney Kürtleri 1990’larda uzlaşıp ortak cephe kurdukları için bugünkü federe bir statüye kavuştular. Rojhelat Kürt örgütlerinde de bu konuda önemli adımlar atılmakta. Kuzeyde ise bazı girişimler olmaktadır. Özellikle PAK, PSK ve TEVGER’in girişimleri önem taşımakla birlikte bu uzlaşı, ortak bildiri, ortak seminer ve açıklama düzeyinde kalmamalıdır. Pratik alanlarda ortak çalışma da gereklidir.
Kuzeydeki egemen “Kürt” grubu işine geldiği veya sıkıştığı dönemlerde uzlaşma ve ittifak çağrıları yapmaktadır. Bu çağrı genelde seçim dönemlerinde olmaktadır. Bir kısım Kürt grupları da bir milletvekili ve bir yerel yönetimde başkanlık için yıllarca savunduğu ulusal talepleri arka plana itmekte. Bu tavırları gösteren gruplar yeri geldiğinde ilkesiz olduklarından rahatça bir kenara atılabilirler. Zaten yirmi yıldan fazladır mecliste bulunanlar ve yerel yönetimlerde olanlar şimdiye kadar Kürt ulusal taleplerinde elle tutulur bir kazanım gösteremediler.
Bugün gelinen noktaya bakarsak 1970’lerin ortalarına dönmüş gibiyiz. Egemen grup bırakalım Kürdistan’a bir statü istemeyi Kürtlere devlet kurmaya en fazla onlar karşı durmaktalar. Tek bayrak tek millet teranesinin bir diğer versiyonu gibiler. 1970’lerde Kürt ulusal hareketleri Türk solu ve devletle ideolojik bir çatışmaya girip Kürdistan’ın dört parça olduğunu, sömürge statüsünde olduğunu, ayrı örgütlenmesi gerektiğini, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı olduğunu savunarak yol alırken şimdi ise Kürt yurtseverleri bu egemen “Kürt” hareketine, kadroları ve tabanıyla ikna etmek için bu tartışmaları yapmak zorunda kalıyor. Yani 50 yıllık bir kayıpla karşı karşıya kaldık.
Uzlaşmak için her sorunu sıraya koyarak teker teker çözmeyi ancak iyi bir planlama çözer. Karşı tarafı rahatsız edici dil kullanmadan kaçınmak, illa benim dediğim doğrudur, teklifim gerçekçidir demek uzlaşmayı engeller bir davranıştır. İyi bir uzlaşma mantığına sahip biri her eleştiride hemen savunmaya geçmek veya saldırmaktan kaçınıp daha makul ifadeler kullanılması gerekir. Taraflar birbirlerine güven vermek için kafalarındaki her sorunu açıkça ortaya koymak, şeffaf olmak gerekir. Kendi savunduğumuz görüşler mutlak doğru değildir, karşıdakinin de farklı görüşüne saygı duyup değerlendirmek gerekir. Ön yargısız, öz güvenle karşılıklı konuşup dinlemeyi başaranlar uzlaşmada da başarılı olurlar. Uzlaşma kültüründe gizli gündeme yer olmaması gerek.
Bugün 70 yaşını aşkın önderlerin bir kesiminde ego sorunu olanlar yalnızlaşmış durumdalar. Çevrelerinde eski kadroları fazla kalmadığından bu yalnızlık verimsizleşmeyi de beraberinde getiriyor. Kimi köşesine çekilmiş, kimi de ben herşeyi yaptım, yazıp çizdim fakat birlikte yürüdüklerim başaramadı demekteler. Ulusal birliğimizin anahtarı uzlaşma kültüründe yatmaktadır.
Yaşadığımız yıllar aynı 100 yıl öncesi gibi Ortadoğu karışmış durumdadır ve bu karışık durum Kürtler için bir şanstır. 100 yıl önce uluslaşma sürecini tam yaşayamadığımızdan dönemin emperyal güçleri Kürtleri es geçmişti. Şimdi ise aynı fırsatlar önümüzde durmakta. Bugünün emperyal güçler Kürtlerin ulusal birliğini sağlamadığını, bir birleriyle savaştığını görünce Kürtler üzerine bir şey yapmazlar ve var olan statükocu devletlerle işbirliğine devam ederler. Eğer ulusal taleplerde yekvücut olursak, ortak vatan sevgisi, ulus sevgisi lider ve örgütlerden önce gelir diyorsak büyük güçler bizi ciddiye alır, yoksa bu halimizle bir 100 yılı daha kaybetmeyle karşı karşıyayız.
Tarihsel olarak Kürtlerde uzlaşma kültürünün zayıflığı çok eskilere dayanmaktadır. Bu konuda İbrahim Küreken’in İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları’ndan çıkan TARİH OKUMALARI KÜRTLERİN HİKAYESİ kitabı okunmaya değer kanısındayım.
19.12.2022 Kalmar