Meclis Başkanı: 'Erdoğan, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nden de çekilebilir'

Meclis Başkanı: 'Erdoğan, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nden de çekilebilir'

.

A+A-

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin açıklamalarda bulunurken, "Erdoğan’ın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden de çıkabileceğini" ifade etti.

HaberTürk canlı yayınında konuşan Şentop, "Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden kararname ile çekildiği gibi Montrö’den de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir" ifadesini kullandı.

Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Meclis Başkanı, görüşlerini şöyle paylaştı:

“Önce bir niyetin olması lazım yeni anayasa yapma konusunda. 2011 seçiminden sonra Uzlaşma Komisyonu oluşturulmuştu. Bütün partilerin eşit temsille katıldığı, 25 ay üzerinde çalışıldığı ve 59 madde üzerinde mutabakat sağlanmıştı. Yüzde 40’ın üzerinde bir kısmıdır Anayasa’nın. O zaman da AK Parti’yi komisyonda temsil eden üç kişiden birisi bendim. AK Parti’nin önerisi Başkanlık sistemi üzerindeydi. Nitekim referandumda kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk metni odur. Uzlaşılan noktalarda yoğunlaşmak lazım. Bir çözüm yolu bulunabilir. Esas mesele de şudur, millet yetki vermiş Meclis’e, seçmiş temsilcilerini göndermiş. Belli sayıyı sağlayarak Anayasa’yı değiştirebilirsiniz demiş. Üçte ikiyi geçtiği zaman referanduma gerek yok. Anlaşırsanız bana gelmeden bu işi yapabilirsiniz demiştir. Anlaşılan konularda böyle bir yol izlenebilir.

O dönemde anlaşılan maddeler üzerinden gitmek kolay değil. Partilerin birtakım revizeleri olacaktır. Belki maddenin, kapsamı, cümleleri üzerinde değişiklikler olabilir. Öbür taraftan parlamenter sistem üzerine demek çok doğru değil. Temel haklar, siyasi haklarla ilgili düzenlemelerdir. Diğer tarafta yargı ile ilgili, ekonomik sosyal düzenlemeler vardı. Hangi hükümet sistemi olursa olsun uygulanabilecek hükümlerdi. Şimdi ben bu sistemi savunuyorum. Anayasamızda geçerli olan bir sistem. 2012’de bu metni kaleme alanlardan birisiyim ben. Parlamenter sistemle ilgili yapılan öneriler somutlaşmış öneriler değil. Yeni Anayasa tartışmasının kıymetli olduğunu söylemek isterim. 91’de bazı siyasi partilerin önerileri vardı. Somut bir metin gelsin dediğinizde orada bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Uzlaşma Komisyonu’nda bir bölümle ilgili siyasi partilerin hazır metin getirmesi gerekiyordu. Bazı partilerin metin getiremediği için toplantıların ertelendiğini gördüm. Parlamenter sistem dediğinizde, dünyada birbirinden çok farklı onlarca model çıkabilir. Nasıl bir şey öngördüğünüzü ancak somut maddelere döktüğünüzde anlayabiliyoruz. Bu tartışmalar ciddiye alınmalı, sonuç olur, olmaz. Sonuç almak mutlaka hedef olmalı ama somut bir metin ortaya çıkmalı."

Somut çalışma olarak bir şey görmediğini söyleyen Şentop, "Ben diyorum ki, tartışmanın somut tartışmaya çevrilmesi için sayın Cumhurbaşkanının yeni anayasa tartışması bir fırsattır. Acaba önceki sisteme mi görülmek isteniyor, yoksa başka bir şey mi? Güçlendirilmiş parlamenter sistemi derken neyi kast ediyorsunuz? Hükümetlere kararname yetkisi verilir güçlendirilmiş parlamenter sistemde. Bu verilecek mi? Bazı açıklama yapan, parlamenter sistemi isteyen siyasetçiler kararname olmaz diyor. Güçlendirilmiş sistemde hükümete düzenleme yetkisi veren husustur. Bu olmaz diyorsanız, o zaman ne olacak. Bu sistemde güçlendirilen nedir, yürütmedir. Yürütmenin güçlendirilmesidir. Somut bir şey ortaya konmak lazım. Yeni anayasa tartışmaları bu anlamda bir fırsattır" ifadesini kullandı.

Mustafa Şentop, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması konusunda "üzüntü duyan ve rahatsız olanlar olduğu gibi bundan uzun zamandır çıkılması gerektiğine dair birtakım görüşler ortaya koyanlar da olduğundan" bahsederek, "Meclis’te yapmış olduğum bir toplantıda sadece uluslararası sözleşme ve kanunlarla kadına karşı şiddetin önlenebileceği kanaatinde değilim dedim. Bu bir uygulama meselesi. Uluslararası sözleşme ile kadına karşı şiddetin önlenmesini birbirine eşitlemek doğru değil dedim. Mesela İngiltere’de sözleşmeyi onaylamamışlar. İmzalamayan ülkeler var mesela. Bunlar kadına karşı şiddeti önemsemiyor mu? Sözleşmenin bunları azaltıcı bir etkisi olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Söyleyemiyoruz" diye konuştu ve ekledi:

"Bu konuda nihai bir değerlendirme yapmam doğru değil. Herkes kendi bulunduğu tırnak içerisinde sosyolojik cemaati içerisinden bakıyor. O cemaatin beslendiği bilgi kaynaklarından beslenerek konuya bakıyor. Karşı çıkanlar da var. Bir taraf o tarafı görmüyorum. Ben gerek kanunun 6284 sayılı kanun, ufak tefek eksiklikler dile getiriliyor. Tamamlandıktan sonra bu kanunun yeterli olacağı kanaatindeyim. Şikayetçi olunan hususlar idarenin ve yargının uygulamalardan kaynaklandığı hususlar olduğunu, hukuki eksiklikler varsa bunları tamamlama yönünde adımlara sebebiyet vereceği kanaatindeyim. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere kadına karşı şiddetle mücadelede kararlı ifadeleri oldu. Şimdi ‘sözleşme gitti şiddet artacak’ demek uluslararası realiteye uygun değil.

Etkisi yoktu, bazı ifadelerin, kavramların rahatsızlık uyandırdığı, ona dair yorumlar üzerinden, Avrupa çapında, Türkiye’de taleplerin açık söyleyelim LGBT-İ çerçevesinde yaklaşımlar. Batı Avrupa merkezli bazı hukuk, insan hakları paradigmaları var. Bunların bir kısmı evrensel. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ilk halinde kabul edilen hususlar, farklı dünya görüşüne sahip ülkelerde kabul edilebilecek şeylerdir. Bir de Batı Avrupa’da kendi özeline ait bazı insan haklarına dair paradigmalar, yaklaşımlar, anlayışlar var. Aşağı yukarı bir yüzyıldan fazla bir zamandır kendi kurallarının evrensel olduğuna dair bir anlayışı var. Bir nevi paradigma emperyalizmi.”

HDP'ye yönelik parti kapatma davasını da değerlendiren Meclis Başkanı, şunları kaydetti:

"İnanıyorum ki Türkiye’de siyaset yapan hangi partiden olursa olsun hiç kimse prensip olarak siyasi partinin kapatılmasına taraftar olmaz. Ama diğer taraftan da bir siyasi parti Anayasa’ya göre, siyaset yapmak için kurulmuştur. Siyaset bir yol, yöntemdir. Ülke, toplum sorunlarını d ile getirmek için tercih edilmiş bir yoldur. Konuşarak, müzakere ederek iş yapmak için bir yoldur. Barışçı bir yoldur. Bir de birtakım iddialar, ideolojiler peşinden gerekirse terörü meşru gören, terör faaliyetleri yapan yöntemle amaçlara ulaşmaya çalışan yapılar var. İki yol birleşirse, bir ilişki yaşanmaya başlanırsa. Tamamen barışçıl yol olan siyaset teröre başvuran yapıyla birleşirse… O zaman partiler kapatılmamalı diye iyi niyetli kararı sürdürebilir miyiz? Orta yol yoktur. Ya siyaset barış yoludur, ya da terör diye bir yol vardır. Onun da siyasetin içinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Üçüncü bir yol yoktur. Şüphesiz şahısların eylemleri, suçun şahsiliği önemlidir ama öyle bir hal alır ki bu artık tüzel kişiliğin eylemi olarak gerçekleşirse o zaman kapatılması gündeme gelebilir. Buradan baktığımızda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesi ve Anayasa Mahkemesi’nin bakacağı dava var.

HDP’li milletvekiliyle ilgili olarak Meclis’te dokunulmazlık kaldırıldı. Suçun mahiyeti, cezasının ağırlığına göre zaman zaman değerlendirmeler olmuş. Bütün dosyalarla ilgili hareket etmek pek mümkün gözükmüyor. Partilerin ‘milletin talebi’ dediği şey kendisini destekleyen seçmenlerin talebi. Mesela ‘millet dokunulmazlıklara dokunulmasın’ deniyor. Ama başka bir kesim de ‘dokunulmazlıkları niye kaldırmıyorsunuz?’ diyor. Farklı talepler Anayasa ve iç tüzüğe göre karara bağlanıyor. İşte nihai karar odur.”

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.