Mehmet Alaca: Irak Yerel Seçimlerinin Sonuçları Ne Söylüyor?
.
Mehmet Alaca
IŞİD’in mağlup edilmesinin ardından önemi azalmaya başlayan kimlik siyaseti, Irak’ta mevcut kimliğe dayalı gerilimlerin tekrar gün yüzüne çıkmasına neden olabilir. Seçimlerin, merkez-yerel eksenli ilişkilerde yerel yönetimlerin güç kazanmasına yol açması da bu fenomene çarpan etkisi yapabilir. Tüm bunların toplamında Irak’ı orta ve uzun vadeli sorunlar yumağı bekliyor.
Irak’ta 10 yıl sonra, 18 Aralık’ta düzenlenen vilayet meclisi seçimlerinin sonuçları siyasal ve toplumsal gidişata dair karamsar tabloya işaret ediyor. Her ne kadar Başbakan Muhammed Şiya Sudani liderliğindeki hükümet döneminde siyasi ve güvenlik açısından nispi normalleşme hissedilse de siyasal atmosfer patlamaya hazır dinamit.
ABD’nin 2003’teki işgali ardından federal düzenin inşa edildiği ülkede seçimlerde giderek düşen katılım oranı alışılageldik fenomene dönüşürken, İran yanlısı aktörlerin merkezdeki gücünü yerelde de konsolide etmesi ve 2017’deki bağımsızlık referandumu sonrası Kerkük’te etkisizleşen Kürtlerin yerel seçim sonrası kente güçlü biçimde geri dönme ihtimalleri siyasal gerilimin işaret fişeği gibi okunuyor.
Düşük Katılım Siyasi Beklentiyle Orantılı
İşgalin ardından total siyasi ve idari dönüşüme giren ülkede Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) dört vilayeti dahil idari teşkilatlanmanın temel unsuru olan 19 vilayet mevcut. Federal Irak’ta vilayet seçimlerinin 4 yılda bir yapılması gerekiyor. Ancak 2013’teki son vilayet seçimlerinin ardından göreve gelen vilayet meclislerinin çalışma süresi, IŞİD’in ülkeyi esir almasıyla uzatılmış, daha sonra 2019’daki protesto dalgasıyla Temsilciler Meclisi, vilayet meclislerinin feshine ve valilerin meclislerin görevlerini sürdürmesine karar vermişti. Ülkede son 1 yıldır seyreden görece normalleşme seçimlerin yapılmasını kolaylaştırsa da katılım iç açıcı değil.
Meclislere ülkenin dini ve etnik mozaiğini yansıtmak amacıyla 10’u Hıristiyanlar, Ezidiler ve Sabiiler gibi azınlıklara ayrılmak üzere 285 aday seçildi. Seçimlere katılım yüzde 41 ancak bu hesaplama alışık olduğumuz türden değil. 43 milyonluk ülkede yaklaşık 23 milyon kişi oy kullanabiliyor. Ancak 16,2 milyon kişi sandığa gitme hakkına sahip. Zira oy kullanabilmek için biyometrik seçmen kimlik kartlarının alınması gerekli. Seçimlerde 6,6 milyon kişi oy kullandı, yani oy kullanma yaşındaki seçmenin yüzde 30’u dahi sandığa gitmedi. Düşük katılım yeni bir trend değil. 2021’deki parlamento seçimlerinde de yüzde 44’lük katılım 2005 sonrası yapılan seçimlerin en düşüğü olmuştu. Seçmenler siyasetin dönüştürücü etkisine güvenmediği gibi “yolsuz” siyasetçilere destek olmak istemiyor. Seçim güvenliğini tartışmak bir yana toplumdaki bu şüphecilik ve siyasetten kaçış radikal direnişe dönüşmüyor. 2019’daki hükümet karşıtı protestolarda 700’ü aşkın Şii protestocu devlet veya milis kurşunuyla öldürülmüştü. Seçmenlerin doğal boykotu, meşruiyeti öldürdüğü gibi siyasetçilerin başarısızlığını yüzlerine vuruyor ancak ders alınmadığı ortada. Kesin hüküm vermek 1 yıllık hükümet için haksızlık olsa da Sudani hükümetinin ekonomik popülizminin başarılı olup olamayacağı ve genç nüfusu yakalayıp yakalayamadığı, katılımdaki memnuniyetsizlikle ölçülebilir.
Sadr Dışarı, İrancılar İçeri
Popülist Şii lider Mukteda es-Sadr’ın boykot ettiği bir düzlemde yerel seçimlere gidilmesi, İran yanlısı güçlerin merkezde olduğu gibi yerelde de elini güçlendirecek. 2021’deki parlamento seçimlerinde en yüksek oyu alan ancak hükümeti kurmakta başarısız olan Sadr yanlısı milletvekilleri topluca istifa etmiş, Sadr ani bir kararla Ağustos 2022’de siyasetten çekilmişti. Şii yoğunluklu güney kentlerinin büyük bölümünde eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu ve Haşdi Şabi siyasi uzantılarının yer aldığı Nebni İttifakı sandıktan birinci çıktı. Boykota giden Sadr’ın oy havzası bu partilere kanalize oldu. Hatta çoğu yerde Hadi el-Amiri liderliğindeki Nebni, Maliki’yi geride bıraktı.
Sadr’dan boşalan siyasal alanı dolduran İran yanlısı Şii güçler, federal hükümeti kurmayı başardıkları gibi ekonomik, askeri ve yargı aparatlarını tekellerine aldı. Vilayet meclislerinin yetkileri oldukça geniş. Yerelde yasama ve denetleme yetkisine ve anayasayla çelişmeyecek yerel mevzuat çıkarma hakkına sahip meclisler, baraj ve havaalanı gibi stratejik altyapı hizmetleri dışında eğitim, sağlık, elektrik ve su gibi altyapı hizmetleri için idareci atayabilir, tüm harcamalara karar verebilir. Meclislerce salt çoğunlukla seçebilen vali, gerekli durumlarda güvenlik kararlarını tek başına alabilecek kadar güçlü. Hatta meclisin üye sayısının üçte birinin talebiyle vilayette referandum çağrısı yapabiliyor ve referandumda salt çoğunlukla vilayet federal bölge olabiliyor. Yani yerelde de güçlenme, İran ve destekçilerinin ülkedeki etkinliğini onulmaz biçimde tahkim edecek. Ancak Sadr Hareketi’nin sınırları merkezde olduğu gibi yerelde de daralsa da, öngörülemezliğiyle meşhur Sadr’ın düzeni altüst etme girişimi şaşırtıcı olmaz.
Kürtlerin Kerkük’e Dönüşü
Seçimler, 2017’deki bağımsızlık referandumuna kadar büyük ölçüde Kürtlerin kontrolünde olan Arap, Türkmen ve Kürtlerin birlikte yaşadığı ve ülkedeki tartışmalı bölgelerden Kerkük için fırtına habercisi. Ne olursa olsun 18 yıldır seçim yapılamayan bir vilayette seçimlere gidilmesi yeni bir durum ve başarı.
Kerkük vilayet meclisinde biri Hıristiyan kotası olmak üzere 16 sandalye bulunuyor. Seçime ayrı listelerde giren KYB beş, KDP ise iki sandalye olmak üzere Kürtler toplamda yedi sandalye kazandı. Irak Türkmen Cephesi (ITC) öncülüğündeki dokuz Türkmen partinin aynı listede girdiği Irak Birleşik Türkmen Cephesi iki sandalye elde ederken, Arap Koalisyonu, Kaide Koalisyonu, Arap Uruba İttifakı listelerinde giren Araplar da altı sandalye kazandı. 2005 seçimlerinde vilayete ayrılan 41 sandalyenin 26’sını Kürtler, dokuzunu Türkmenler, altısını Araplar kazanmıştı. Azınlık kotasının KYB’ye yakın olduğu iddiası dikkate alındığında seçimlere ayrı listelerden giren Kürtlerin birleşmeleri halinde sekiz sandalyeye sahip olması muhtemel. Bu arada, KYB Kerkük’te, KDP ise Ninova’daki en büyük Kürt partisi olarak öne çıktı.
Sonuçlar, siyasi ve etnik karmaşa nedeniyle 2005’ten bu yana seçim yapılamayan petrol zengini Kerkük’teki güç dengesini değiştirebileceğinden çığır açıcı. IKBY’nin en büyük iki partisi KDP ile KYB’nin yanı sıra Peşmerge referandumun ardından Irak güçleri ve Haşdi Şaabi tarafından kentten çıkarılmış, Kürt valinin yerine Arap bir vali atanmıştı. 2017’den sonra Kerkük’te denklemin dışında kalan Kürtlerin seçimlerden sonra valinin belirlenmesi konusunda elinin çok güçleneceği muhakkak. Ancak seçimlere ayrı listelerle giren KDP ile KYB’nin, aralarında devam eden gerilimleri valilik konusunda da yaşaması muhtemel. Zira KDP’nin 2017’deki hezimetten KYB’yi sorumlu tutması ve iki partinin IKBY’nin Şubat 2024’te yapılacak parlamento seçimleri dahil birçok konuda yaşadığı ayrışmadan dolayı birlikte hareket etmeleri kolay olmayabilir. KYB’nin İran yanlısı gruplarla hareket ederek KYB’li vali seçtirme girişimi KDP ile sorunları artırabilir. Öte yandan KDP’nin de KYB adayının seçilmemesi için Araplarla ittifak kurarak kentte ikincil bir güç olma arayışı şaşırtıcı olmayabilir. Her iki seçenek de Kürtlerin kentteki 2017 öncesi güçlerine dönme arayışlarının altını oyacak nitelikte. İki Kürt partisinin Kerkük’te anlaşamamaları, Şubat ayındaki KRI seçimleri sonrası gündeme gelecek hükümet kurulum sürecini daha da zorlaştırabilir ve aralarındaki çatışmaları körükleyebilir.
Kerkük’te Kürt vali seçilmesi IKBY’deki partiler için bir beklentiyken, bu sürecin Erbil-Bağdat arasında enerji ihracatı, bütçe ve tartışmalı bölgelerin statüsü gibi mevcut anlaşmazlıklara yeni bir gerilim daha eklemesi muhtemel. Bağdat’ın referandum sonrası Kürtlerin merkezi hükümete bağlılıklarını artırıcı hamleler yaptığı hatırlandığında, Kürtlerin yeniden Kerkük’e güçlü bir şekilde dönmesi merkezi hükümetin 2017’deki “travması”nı yeniden canlandırabilir. Kürtlerin Kerkük’te siyasal olarak güçlenmesi, ekonomik ve toplumsal genişlemeyi de beraberinde getireceğinden Bağdat, Kerkük üzerinde güç dengesini elinde tutmak isteyecek. Ayrıca, kentteki Arap ve Türkmenlerin çoğunlukla mevcut statükonun korunmasına yönelik tavrı da bir başka etken. Son olarak, valinin Kürtlerden seçilmesi, Kerkük’e hem tarihsel hem de Türkmenler nedeniyle özel önem atfeden ve 2017’deki bağımsızlık referandumuna sert tepki veren Ankara açısından da rahatsızlığa neden olacak. Aralarındaki güçlü bağlara rağmen, KDP ile Türkiye’nin Kerkük’ün geleceği konusunda çatışan gündemleri var. Bu nedenle, Ankara-Erbil ilişkilerinin referandumdaki gibi yeni bir test yaşayıp yaşamayacağında Kerkük’teki Kürt etkisinin boyutu ve tutumu belirleyici olacak. Öte yandan, kentteki Arapların mevcut pozisyonlarından kolayca vazgeçmeleri kolay olmayacağından gerginliklerin referandumdakine benzer bir boyuta ulaşması uzak ihtimal. Ancak valinin Kürtlerden seçilmeme ihtimali hem Ankara hem de Bağdat’a rahat nefes aldıracak. Arap vali seçeneğinde ise Kürtlerin Araplaştırma politikalarının uygulandığını savunduğu kentte merkezi hükümet gücü elinde tutmaya devam edecek.
Türkmenler, Araplar ya da Kürtlerle ittifaka gitmeden valiliği kazanma ihtimali yok. Ancak Kürt partilerini geçmişte şehirde “Kürtleştirme” yapmakla suçlayan Türkmenler, Türk askeri üssüne saldıran ve Irak’ta Ankara karşıtı politikalara öncülük eden iktidardaki Şii milislere karşı hiçbir şey söylemiyor. Yine Arap vali döneminde şehirdeki idari alanda etkinlikleri neredeyse yok olan Türkmenler, Kürtlerle yan yana gelmeyi tercih etmiyor. Türkmenlerin Sünni-Şii olarak bölündüğü ve seçimlerde karar verici bir başarı elde edemediği dikkate alındığında, Türkmen bir vali seçilmesine yönelik taleplerin Kürtler ve Araplarca kabul görmesi düşük ihtimal. Ancak sonuç ne olursa olsun vilayetten çekilmesini kimsenin beklemediği Şii milisler, Kürtler ve Türkmenler arasındaki düşmanlıktan faydalanmaya devam edecek.
Kimlik Siyaseti İvmeleniyor mu?
Kimlik temelli siyaset ve bu kimlikleri temsil eden siyasi partiler arasında rekabet Kerkük, Ninova, Diyala ve Selahaddin gibi vilayetlerde görülen belirgin bir dinamik. Kerkük’te seçimlere yüzde 64’lük katılım, etno-mezhepsel partilerin kendi aralarındaki rekabetten ve kimlik temelli gerilimden kaynaklanıyor. Kerkük’teki katılım, etnik gerilimin zayıf olduğu vilayetlerle karşılaştırıldığında iki kat daha fazla. Etno-mezhepsel duyguların ülkede oy kullanmaya iten geçerli etken olması, bir arada yaşamı savunan siyaset düşüncesinin iflası anlamına geliyor.
Ayrıca Sünni vilayetlerde de katılımın oldukça yüksek olması, benzer bir motivasyon. Özellikle seçimlerden bir ay önce eski Irak Meclis Başkanı Sünni siyasetçi Muhammed Halbusi’nin Federal Mahkeme tarafından görevden alınması da Sünnilerin 2003’ten sonra Şii siyasilerce “şeytanlaştırıldığı” ve IŞİD’in Sünni bölgelerde yükselmesine katkı sunan baskıcı politikaları hatırlattı. Bu açıdan seçimler, aynı zamanda Sünni partilerin siyasette güç kazanma ve yerelde güçlenme arzusunun da barometresi oldu. Nitekim Halbusi’nin Bağdat, Anbar ve Musul’da aldığı etkin sonuçlar bunun göstergesi. Örneğin, Halbusi’nin Takaddum İttifakı Bağdat’ta oyların çoğunluğunu elde ederken Anbar’da ikinci sırayı aldı. Ancak IŞİD’in mağlup edilmesinin ardından önemi azalmaya başlayan kimlik siyaseti, Irak’ta mevcut kimliğe dayalı gerilimlerin tekrar gün yüzüne çıkmasına neden olabilir. Seçimlerin, merkez-yerel eksenli ilişkilerde yerel yönetimlerin güç kazanmasına yol açması da bu fenomene çarpan etkisi yapabilir. Tüm bunların toplamında Irak’ı orta ve uzun vadeli sorunlar yumağı bekliyor ve bundan çıkış motivasyonu oldukça düşük.
Kaynak: Perspektif
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.