Milli uyanış tamam, ya siyaset?
Milli uyanış tamam, ya siyaset?
T.C. Devleti’nin paramiliter güçler eşliğinde Güneybatı Kürdistan’a askeri müdahalesi, dünya çapında Kürt milletinin oldukça ciddi bir tepkisine neden oldu. Kürt milleti, kendi haklarını savunmak amacıyla siyaset yapan teşkilatların ne diyeceğini beklemeden, spontane bir şekilde harekete geçti ve dünya kamuoyu bu infial karşısında tepki vermeden edemedi.
Basit ifadesiyle millet, siyasetin önüne geçti. Eğer bu sürecin sonunda Kürtlerin de haklarını kazanmış olduğu bir ‘barış dönemi’ tesis edilirse, hiç kuşku yok ki, başlangıç noktası bugün yaşamakta olduğumuz aktivite olacaktır!
Aslında bu türden bir tepki yeni bir şey değil; tarihi bir hayli gerilere gider. En tipik örneğini Afrika’da gördük. Sömürgecilik, bu kıtada, renklerde ifadesini bulan oldukça somut bir olguydu. Merkezden kaynaklanan ve ‘Siyah Halkı’ hedef alan baskının sahibi ‘Beyaz Adam’dı. Kendi egemenliğini pekiştirmek için ‘bütün bir halkı’ hedef alan ‘Beyaz Adam’, çok geçmeden büyük bir ‘Siyah Öfke’ yaratmayı başardı. Kendi başına kalsa bu kalkışmayı kolay kolay başaramayacak olan sömürge halkı, ‘Beyaz Adam’ın merkezi ve genel baskısı karşısında, birlikte hareket etmenin kurtuluşun sihirli formülü olduğunu anladı.
‘Teşbihte hata olmaz’, bugün Kürt milleti için söz konusu olan budur. Bütün sömürgeciler adına hareket eden ve bunu açıkça söyleyen bir sömürgeci devlet, ayrım yapmaksızın bütün bir Kürt milletini hedef alıyor ve doğal olarak Kürt Milleti bunu çok somut olarak görüyor ve ‘doğal bir refleks’ gösteriyor. Yıllardır Kürdistan’ın siyasetin yapamadığını, bir tek hamleyle T.C. Devleti pekâlâ yapabildi.
Genel olarak gerici ve sömürgeci güçler adına uygulanan bu baskı karşısında Kürt milleti, tarihinde ilk kez, bir bütün olarak, modern iletişimin de katkısıyla, aynı anda aynı şeyleri düşünüyor ve söylüyor. Ve bu uyanış ve istem karşısında yine ilk kez, istisnasız bütün bir Kürt siyaseti, gerçek fikri ne olursa olsun, birlikte hareket etmek dışında bir çözüm olmadığını beyan ediyor.
Bir zamanlar, ‘bağımsız, birleşik Kürdistan’ talebi neredeyse bütün bir Kürt siyasetinin ortak talebiydi fakat bunun için yeterli bilinç oluşmuş değildi. Bugün, bütün bir Kürt halkı, biraz abartarak söylemek gerekirse, bu bilince ulaşmış durumda, hiç değilse kendisini koruyacak bir devlet istiyor fakat buna uygun bir politik örgütlenme yok. Bir başka ifadeyle bir zamanların olmayan ‘objektif şartları’ şimdi mevcut fakat bir zamanların var olan ‘sübjektif şartları’ ne yazık ki bugün yok!
Bugün konuşulması gereken tam da bu konudur. Ne yazık ki egemen güçler bu ‘sübjektif’ alanda, yani Kürt milletini kurtuluşa götürecek politik örgütlenme alanında, bizim önümüzde bulunmaktadırlar. Bir örnek vermek gerekirse:
Bildiğiniz gibi Sn. S. Demirtaş uzun zamandır sessizdi. Türkiye’nin Güneybatı Kürdistan’a müdahalesiyle bütün Dünya ayağa kalkmışken hemen her konuda görüş beyan eden S. Demirtaş nedense bir açıklama yapmadı! Muhtemelen sizin de dikkatinizi çekmiştir.
Nihayet konuştu. Bir hayli yankı uyandıran Demirtaş’ın açıklaması(1) iki kısımdan oluşuyor. Demirtaş, röportajın ilk kısmında esas olarak CHP’yi hedef alıyor. Çok yerinde tespitlerde bulunan Demirtaş, özet olarak, “koşulsuz savaşa destek veren” CHP’yi eleştiriyor, Kürtlerin bilinçli bir halk olduğunu ve bugün takınılan tutumun unutulmayacağını, günü geldiğinde bunun hesabının sorulacağını söylüyor.
Oldukça doğru ve yararlı eleştiriler. Her ne kadar CHP iflah olmaz bir rejim partisi ise de yerel yönetim seçimlerinde kendisini destekleyen Kürtlerin bunu tesadüfen yapmadığını bilmesinde yarar var.
Bunları okuduğumda, Sn. S. Demirtaş’ın neden açıklama yapmadığını anlayışla karşıladım. Olur olmaz konuşmak değil, yerinde ve zamanında konuşmak gerektiğine inandığım için, bütün Dünya’nın tepki gösterdiği bir saldırı karşısında herhangi bir açıklama yapmamasının muhtemel olumsuzluklarının bu olumlu konuşmayla giderileceğine inanmış olmanın rahatlığını hissettim.
Ne var ki bu olumlu kanaatim uzun sürmedi; bir müddet sonra, bütün bu olanlara karşın, Kürt milletinin gün yüzü görmesi için siyaset yapan kimi aktörlerin aslında, yukarda belirttiğim gibi, ‘taktik yapıyoruz’ adına, egemenlerin egemen kalması için ‘onların da hakkını koruyun’ siyaseti izlediğine bir kez daha inandım.
Bakın ne diyor Demirtaş:
“İnsanlarımız haklı olarak çok öfkeliler ancak bu öfkeyi halklara, bireylere değil zihniyetlere yöneltmektir doğru olan. Bu dönemlerde Kürtlerde yaşanana duygusal kopuş, aşırı milliyetçi savrulmalara yol açarsa bunun kimseye yararı olmaz. Evet, Kürtler öfkeli ve haklı olarak kırılmış, yaralanmışlardır. Bu yaraları sarmanın yolu her zaman duyguyla hareket etmek değildir. Yeri geldiğinde aklımızı öne çıkararak kararlar almak zorundayız.”
Gayet net görülüyor ki, Sn. Demirtaş,CHP’ye yönelttiği bütün eleştirileri, Kürt milletinin sağlıklı bir yola girmesi için değil, ‘aşırı milliyetçiliğe’ kapılıp siyasal rejimden uzaklaşmalarını önlemek ve her şeye rağmen egemenlerle birlikte hareket etmesini sağlamak için söyleyeceklerine meşruiyet kazandırmak için yapıyor.
Bakın, ‘onları‘da şu şekilde uyarıyor:
“… Onların yerinde olsam Kürt halkanı hafife almazdım. Bugünden başlayarak kendimi affettirmek için pratikte ikna edici adımlar atardım. Yoksa yarın geç kalınmış olabilir.”
Kendi halkının yerine ‘onları’ kollayan bu kadar açık bir beyan karşısında yapılması gereken açıktır. Kürt milletinin önündeki birincil görev, kendi eylemine uyan bir siyasal örgütlülük yaratmaktır. Kürt milletinin, gelecekte kurulacak bir barış ortamında haklarını kazanmalarının birinci şartı bugünkü eylemli tutumları ise diğeri de kendi siyasal taleplerini açıklıkla dile getiren ve varlık sebebi olarak belirleyen tutarlı bir parti kurmaktır.
Öyle görünüyor ki bunu yapmak pek zor olmayacaktır: T.C., bütün sömürgeciler adına Kürtleri birleştirmeyi başardı, S. Demirtaş gibi siyasetçiler de ’Ķürtler adına Ķürtleri yanıltan’ bu türden açıklamalar ile Kürtlerin, kendi realitesine uygun, gerçekten haklarını savunan yurtsever ve milli bir parti kurmalarını sağlayacaktır.
02.11.2019
(1)Demirtaş’ın açıklamaları ANF’de yayınlandı. Ayrıca K. Düzgören artıgerçek’teki köşesinde ‘Demirtaş CHP’nin biletini kesti: Bizden bu kadar!’ başlığı altında değerlendirdi. Tam olarak ne dediğini merak edenler bakabilirler.