Ali Kemal Yıldırım

Ali Kemal Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

Mistizm

A+A-

Ali Kemal Yıldırım

Gök gürültüsü ve fırtına ile anılan İndra Hindistan'a gelen Aryanlar'ın korkulan tanrılar panteonunun başıdır. İstilacı Aryanlar, kendileri ile birlikte ritüeller yanında bir görevi de tanrıları yatıştırmak olan rahiplik kurumunu da getirirler. Dinsel uygulamalar ile, insanların iyi ve huzurlu yaşamının sağlanacağına inanılır. Aryan dininin kutsal kitabı Vedalar'dır. Dört sosyal sınıftan biri olan rahiplerden oluşan Brahmanlar bir kast olarak ritüelleri yerine getiren tek kesimdir. Onlar üstün özellikleri ile doğa üstü güçler ile ilişkiyi sağlarlar; eski metinlerin gerçek anlamını bir tek onlar bilirler. Sözlü edebiyat derlemesi olan Upanishadlar vasıtasıyla toplumun alt katmanları Brahmanlar'ın bu üstünlük iddialarına karşı çıkar. Bilge ve kutsal bir kişinin amacı sonsuz reenkernasyonların oluşturduğu çıkmazdan kurtulmak olmalıdır. Bu nedenle zenginlik, sağlık, uzun ömür peşinde koşmak gerekmemektedir. Bu çemberi kıran kişi, başta dahil olduğu gerçeğe tekrardan ulaşır. Bunun için rahipler benzeri aracılara gerek yoktur; nefsine hakim olma, çile, derin düşünme, v.b. yoluyla gerçeğin gizemli görünüme ulaşılabilir. Gizemli kavuşma, sözcüklerile ifade edilemez. Zamanla,Upanishadların tanrısız çilecilik görüşleri ile Brahman dini arasında, rahipler tarafından bir uzlaştırıcı yol bulunur. Böylece, gençlikte rahiplere saygı duyulup ritüellere uyulması ve aile yetiştirme sayesinde, yaşlılıkta Upanishadlar'ın yoluna girilebileceği benimsenecek ve rahipler sıradan insanların dinsel törenlerinin uygulayıcıları olacaktır.[1]

Hinduizm'de insan ruhu tanrısal olup bütün bir evren en yüce Ruh'un bir görüntüsüdür. Ruhi açılma ile Tanrı bilincine ulaşılarak insan Tanrı'ya ulaşır ve bir Brahman olur.[2] Mistizm'de tanrı ile birleşme, tanrı aşkı vasıtasıyla gerçekleşecektir. Tanrı ile birleşmek varılması özlenen amaçtır. İnsanın tanrının bir kopyası olduğu Tasavuf'da önemli bir yer tutar. Manici v.b çileci akımların kimi mirasını taşıyan akımlar İslam ile birlikte mistik yönünde bir evrimleşme göstererek Sufizm ismini alacak ve mistik yol ise "tariqa'' olarak adlandırılacaktır. Tek tanrılı Panteizm yönünde eğilim gösteren Sufiler; gnostiklere ait yüksek elemente ruh (Manah, Gyan/Djan), düşük olana ise nefs ismini vereceklerdir. Onlar bu yüksek elementin o vücut yaratılmadan 7000 yıl önce tanrının yanında bulunduğunu öğreneceklerdi. İnsanın içindeki benlik sırr olarak adlandırılacak ve bunun önceleri tanrının yanında bulunulduğuna inanılacak ve nefs nedeni ile yeryüzüne düşen ruhun temizliğinin kaybedildiği dillendirilecekti. Mistikler saflık ve iyi ahlak ile tanrı ile zamanında bulunan iyi ilişkiye tekrar kavuşmak isterler. Burada Hiristiyan mistisizmine denk gelecek şekilde İslam'da da maqamat, ahwal, tamkin isimli değişik aşamalardan geçilmesinden bahsedilecektir.[3]

Hiristiyan mistisizminin temsilcilerinden Mar Johannas'a göre, kalbin ibadeti en katıksız temiz ibadettir. Stefan Bar Sudaile, tanrı ile kaynaşmak için benliğin yok edilmesini savunur. Fars literatüründe tanrı için yanmak, dil-rish/dıl-reş (kalp yarası) terimi ile tasvir edilir. Bunun yanında entellektüel vurgulu mistisizme Origenes'de rastlıyoruz ki, burada mistik gözlemler sayesinde insanın kendisi tanrısallaşır. Entellektüel mistike Yunan kilisesinin öncelikli temsilcisi Pseudo-Dionysius Aeropagita'da rastlanır. Ona göre, her şey tanrıdan gelmekte olup, nihayetinde tanrıya dönecektir. Tanrı; tek ve her şey olarak, sadece iyi olsa idi kötü de var olmazdı. Kötü; iyinin yanlış yerde olmasından kaynaklı, benliğin harmonik olmayan hareketine bağımlı olarak görülür. Tanrı bir bütünlük olarak farklılıkları yok etmez, onları kucaklar.[4]

Yeni Platoncu düşünceler nedeniyle Dionysius'tan uzakta olmayan Augustinus için tanrı, tek başlangıçtır; onun oğlu tanrısal akla sahiptir. Alfaric; değişik aşamalardan geçen ruhun yedinci aşamayı tamamladığında tanrıyı ve bununla ilişkili mutluluğu hissedeceğini iddia eder. Augustinos, ruhun yükselişinde temizlenme, aydınlanma ve birleşmeden oluşan üç aşamadan bahseder. Antik ile Orta Çağ arasında bulunan Augustinos; vücut, yaratıcı ve entellektüellikten oluşan üç değişik vizyondan bahseder. Yeni Platonisk din filozofu Eriguena için tanrı, tek ve mutlaktır; onunla dünya arasında aracı bir başka gerçeklik yoktur. Tanrı tabiatta vardır ve doğa tanrı kadar sonsuzdur. Evren sona erdiğinde insan tanrıya ulaşır; o zaman tanrı hepsinde her şey olur ve tanrı dışında bir şey kalmaz. O yüksek düzeyde tanrıya ulaşılacağından, bireyselliğin o aşamaya dek korunmasının gerekliliğini savunur. Amalric; kutsal ruhun enkarne olmak için, üçüncü aşamada kendi mezheplerini seçtiğini; bu aşamada tümüyle kutsallık, mutluluk ve özgürlüğün yaşanacağını savunur. Döngüsel vahiyden oluşan eski gnostik kurtarıcı düşüncenin devamlılığını, Amalrician taraftarlarında da görüyoruz. Kutsal ruh yedi kişide enkarne (vücut bulmuş) olmuştur; bunlardan biri de Amalric'dir. Eckharst, Tanrısal olan ile Tanrı'yı ayırır. Tanrısal olan herkese ait potensiyaldır. Tanrısal olan vasıtası ile, Hiristiyanlık'daki üçlü tanrı öğretisi gelişir: Baba, oğlu vasıtası ile kendisini tanır. Bütün yaratılan varlıklar başta bir forma sahip değildir. Tanrısal olan, Tanrı'nın oğlu İsa'da gerçekleşir; o Tanrı'ya ait düşünme yeteneğini, fikirlerden oluşan bir dünya (kozmoz) biçiminde kendinde barındırır. Böylece fikirler vasıtası ile, tanrısal olan bu olgu enkarne olur. İnsan ruhu Tanrı'nın mikro düzeyde bir yansımasıdır. O Tanrı'yı, kendi başlangıcını arar ve onunla birleşmeyi arzular. Ona göre, doğu mistisizminde olduğu gibi, İnsan Tanrı ile buluşmak için kendinden hareket etmelidir. Ruysbroeck, Mistik olanın ruhunun derinliklerinde Tanrı ile buluşacağını berlirtir. İnsanın içinde de bu kutsal üçlü birlik barınmaktadır.[5]

Görüleceği gibi, Hiristiyan Gnostisiziminde insanın yüceltilmesi için yeterince teolojik tartışma ve bunun sonucu olarak gelişkin bir zemin bulunmaktadır. Gerek Budizm ve gerekse Hiristiyan gnostisizminin islami dönemlerde etkilerinin olmayacağını düşünmek akıl dışıdır. Dolayısı ile "En el Hak'' diyen Hallac ı Mansur'un; bununla, insanda tanrısal olana saygı göstererek insana verilmesi gereken değere işaret ettiği anlaşılıyor.(Tarihsel arka Planı ile Alevilik, Kürtler ve Türkler adlı kitabımdan)


[1] William H. McNeill, Dünya Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara 2006; s.118-122

[2] Cahit Akşit, Dinler Tarihi, Kamer Yayınları, Istanbul 2017; s.22

[3] Geo Wîdengren, Relîgîonens Värld, Svenska Kyrkans Dîakonîstyrelses Bokfêrlag Stockholm 1953; s.403-410

[4] Age; s.416-420

[5] Age; 421-429

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.