MUSTAFA ÖZÇELİK: KÜRTLERİN HAK VE ÖZGÜRLÜK TALEPLERİ ŞİDDETE ENDEKSLENEMEZ
.
Sorunların çözümünde diyalogu, barışçıl, sivil yol ve yöntemleri esas almamızın daha yaşamsal bir zorunluluk olarak kendisini dayattığı bir süreçten geçiyoruz.
Bir yanda, normal şartlar altında aslında siyasal, demokratik, sivil yol, yöntem ve araçlarla elde edilebilecek hak ve özgürlüklerin elde edilmesi iddiasıyla şiddete başvuranlar; öte yanda hak ve özgürlükleri bastırmakta şiddeti gerekçe olarak öne süren ve ‘terör devam ettikçe, verilecek her türlü hak, şiddete, teröre prim, taviz vermek anlamına gelecektir’ diyenler.
Kuşkusuz tüm dünya milletleri gibi Kürt milletinin de kendi ülkesinde siyasi, milli bir statü ile kendisini yönetme hakkı vardır. Bu hakkın, Kürt milletinin kendi geleceğini belirleme hakkı çerçevesinde, iki ülke gerçekliğini kabul eden, iki milletin eşitliğini esas alan iki parlamentolu federal çözüme dayalı bir Anayasa ile sağlanması mümkündür. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın gelmiş olduğu aşama ve yaşanan gerçeklikler, bu hakkın elde edilmesinde, siyasal, barışçıl, meşru yol ve araçların daha doğru ve çözümleyici olduğunu bizlere göstermektedir.
Kürt ve Kürdistan sorununun Kuzey Kürdistan’da milli, siyasi bir statü sorunu; Türkiye’de yaşayan Kürtler açısından ise dil, kültür ve çoğunlukta olduğu yerlerde yerel yönetimlerde kendini yönetme hakkı sorunu olduğunu düşünüyoruz. Ama, Kürt ve Kürdistan sorununa ilişkin ister siyasi bir statü temelinde çözüm sunsun, ister Kürtlerin dil, kültür, demokratik hakları temelinde çözüm önersin; Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğunun mutabık kalabilecekleri ortak, güncel, acil bir talepler programı vardır. Bu acil talepler programı aynı zamanda bu sorunun kalıcı çözümüne de daha sağlıklı ve meşru bir zemin hazırlayabilir.
Bu yazı kapsamında, söz konusu yaptığımız da Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yaşayan Kürtler ve Kürdistan’da Kürtlerle birlikte yaşayan halkların, sosyal, etnik, dinsel, mezhepsel kesimlerin en temel, güncel hak ve özgürlük talepleri ve bu taleplerin elde edilme yol ve yöntemidir.
Bu taleplerin Türk toplumunun en geniş kesimlerinin gerçek demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlik talepleriyle uyumlu olduğu da açıktır.
Peki bu talepler için silaha sarılmaya gerek var mı, ya da bu talepleri karşılamamak için ‘şiddetin varlığını’ bahane göstermek kabul edilebilir mi? Bu hakların ne olduğuna gelince… Kısaca şöyle sıralayabiliriz:
En temel, güncel, acil hak ve özgürlük taleplerimiz
1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de taraf ve muhatap olduğu evrensel hukuk ve içtihadların da gereği olarak, en temel insani hak olan düşünce, ifade ve inanç özgürlüğünün sağlanması, örgütlenme hakkı önündeki tüm engellerin kaldırılması; bu temelde Kürdistan isimli partilerin, etnik, kültürel ve bölgesel düzeyde siyasi parti ve kurumların kurulması önündeki tüm engellerin kaldırılması ve bunların yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması.
2- ‘Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı’ olan herkesi ‘Türk’ olarak tanımlayan anlayışın değiştirilmesi, Kürtlerin varlığının Anayasa’da tanımlanması.
3- Kürt, Kürdistan isimlerinin ve diğer etnik, dinsel, mezhepsel grup, toplumsal kesim ve bölgelerin varlığının anılması, yazılması önündeki tüm yasaklamaların ortadan kaldırılması ve bu temelde Anayasa ve tüm yasaların demokratik, özgürlükçü, katılımcı ve sivil bir anlayışla yeniden yazılması. Çok kültürlü, çok dilli, çok dinli, çok mezhepli, etnik çoğulculuğu garanti altına alacak şekilde bütün bu hak ve özgürlüklerin yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması.
4- Kürtçe’nin resmi dil olarak kabulü ve Kürtçe ana dille eğitim hakkının tanınması, TV ,radyo, sosyal medya, basın ve iletişimde serbestçe yayın yapmaları önündeki tüm yasal ve bürokratik engellerin kaldırılması, bu hakkın yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması.
5- Siyasi faaliyetlerinden, yazdıkları, çizdikleri ve söylediklerinden, yaptıkları açıklama ve sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı tutuklanan veya cezaya çarptırılan herkesin derhal serbest bırakması, tüm davaların düşürülmesi, ülke dışında olanların hiç bir koğuşturmaya maruz kalmadan özgür bir şekilde ülkelerine dönebilmelerinin sağlanması. Bu durumdaki herkesin özgürce siyaset yapabilmeleri için, yurtdışında mülteci olarak yaşamaya mecbur edilenler hakkındaki tüm davaların düşürülmesi, konuyla alakalı her türlü yasal düzenlemelerin yapılması.
6- BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tüm gereklerinin yerine getirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve eşitlik haklarını içeren diğer uluslararası hukuki sözleşmelere konulmuş tüm çekincelerin kaldırılması ve bu sözleşmelerin eksiksiz bir şekilde hayata geçirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’nın 90. Maddesi’nin uygulanması.
7- Kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddete son verilmesi ve kadın hak ve özgürlüklerinin sağlanması için tüm sosyal, yasal ve anayasal tedbir ve güvencelerin alınması.
8- Aleviler, Ezdiler başta olmak üzere tüm dinsel ve mezhepsel kesimler üzerindeki yasal, fiili ve sosyal baskı ve engellemelerin ortadan kaldırılması, inanç özgürlüğü gibi inanmama hakkının da devlet nezdinde güvence altına alınması.
9- Eğitim ve hukuk mevzuatı başta olmak üzere, devlet literatüründe yer alan her türden ırkçı, ayrımcı, ötekileştirici ifade ve kavrama ve bunlardan kaynaklanan yaklaşımlara derhal son verilmesi. Bu türden tutum, davranış, adli karar ve toplumsal eğilimlerin suç kategorisinde değerlendirilip yasal cezaya tabi suçlar olarak tanımlanması.
10- 35 yılı aşkın bir süredir sürdürülen savaşın Kürt halkının yaşamında yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel, ekolojik ve siyasal tahribatların bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması, tehcire tabi tutulan ve mağdur edilen halkın tüm ziyanlarının tazmin edilmesi için pozitif ayırımcılık temelinde bir programın acilen yürürlüğe konulması.
Kürtler öncelikle kendi talepleri etrafında bir taraf olarak örgütlenmelidirler
Evet, bu güncel, acil, temel hak ve özgürlükleri elde etmek için, Kürtlerin şiddete, silahlı mücadeleye başvurmalarına gerek var mıdır?
Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘Terör devam ettiği sürece, verilecek her hak teröre bir taviz ve teşvik olarak algılanacaktır’ yönlü açıklama ve tutumunun kabul edilebilir bir yanı var mıdır?
Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun dile getirdiğimiz bu temel hak ve özgürlük talepleri etrafında bir araya gelmemeleri için ikna edici bir sebep var mıdır?
98 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin de ispatladığı gibi, Türkiye’deki demokrasinin, özgürlüklerin kalıcı bir şekilde yaşam bulmamasında en temel faktör aslında Kürt ve Kürdistan sorununun çözüme kavuşturulmamış olmasıdır. Açıktır ki, dünyadaki bir çok ‘milletler sorunu’ndaki çözüm tecrübelerinin de bizlere gösterdiği gibi, Kürt ve Kürdistan sorununun çözümü de, Türkiye’deki demokrasiye endekslenemeyecek bir sorundur. Ama Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi sınırlarının genişlemesi Kürt ve Kürdistan sorununun barışçıl, siyasal, demokratik yollarla çözüm zeminini güçlendirmektedir. Bu anlamda, kendi aralarında bir taraf olarak bir araya gelecek olan Kürt ve Kürdistanlıların, Türkiye’de özgürlük, adalet, demokrasi, eşitlik ve insan haklarının sağlanması ve daha da geliştirilmesi için yürütülen mücadelenin gerçek aktörü olan en geniş kesimlerle bu güncel, acil taleplerin gerçekleşmesi için işbirliği yapmalarını engelleyecek ikna edici bir sebep var mıdır?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin aslında silahlı eylemlerin olmadığı dönemler de dahil 98 yıldır, dile getirmiş olduğumuz bu hak ve özgürlükleri uygulamamak için direndiği, şiddet, baskı, ceza, inkar, imha, asimilasyon politikası yürüttüğü gizli, saklı bir durum değildir.
Dile getirmiş olduğumuz bu temel, acil hak ve özgürlüklerin aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasası’nın 90. maddesince ve imzalamış olduğu birçok uluslar arası anlaşma, bildirge ve belgeyle garanti altına alındığı; ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticilerince keyfi bir şekilde uygulanmadığı da açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürtlerin, Türklerin ve toplumun en geniş kesimlerinin en temel insani, milli, kültürel, demokratik, yaşamsal hak ve özgürlüklerinin kabulünü ‘şiddetin durmasına’ endekslemesi, açık deyimle gerçeklerin örtbas edilmesi ve hileli bir yaklaşımdır ve kabul edilemez. Bu yaklaşım çözümsüzlüğü derinleştirmekten öte bir rol oynamamaktadır.
AK Parti İktidarı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yukarıda dile getirmiş olduğumuz en temel hak ve özgürlük taleplerini yaşama geçirmek için, ‘şiddet’ bahanesine sığınmaktan vazgeçmeye ve derhal adım atmaya çağırıyoruz. Halklarımızın insani, milli, demokratik hak ve özgürlükleri ‘şiddet’ bahanesiyle yok sayılmaz, ertelenemez.
‘Kürt sorununu çözeceğiz’ diyen Türkiye’deki muhalefet partilerini de yukarda dile getirmiş olduğumuz hak ve özgürlük taleplerini sahiplenip sahiplenmediklerini, iktidar olduklarında uygulamaya koyup koymayacaklarını ‘amasız, fakatsız’ bir şekilde kamuoyuna açıklamaya çağırıyoruz.
Kürt milletinin kendi hak ve özgürlüklerini elde etmesinin ilk adımı, Kürtlerin hak ve özgürlüklerini yok sayan başka ittifak ve angajmanlara endekslenmeden, bizzat Kürtlerin kendi talepleri etrafında bir taraf olarak ayrı bir örgütlenmeye, organizasyona gitmeleridir, kendileri olabilmeleridirler. Bu nedenle, Kürtlerin ve Kürdistan’da Kürtlerle birlikte yaşayan halkların yukarıda dile getirmiş olduğumuz en temel hak ve özgürlük talepleri temelinde bir araya gelmeleri ve Türkiye halklarıyla bu talepler etrafında en geniş bir diyalog ve işbirliğini örmeye çalışmaları çok önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tüm askeri operasyonlara ve savaşa son vermeye çağırıyoruz.
PKK’yi, halkımıza zarar veren, her türlü saldırıya daha elverişli bir zemin yaratan silahlı eylemlerine, şiddete son vermeye çağırıyoruz.
Halkımızın hak ve özgürlükleri savaşa, şiddete, silahlı eylemlere endekslenemez, endekslenmemelidir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.