
Mustafa Özçelik: Öcalan’ın Çağrısına Dair Bazı Görüşlerimiz!
.
Mustafa Özçelik
Halkımıza zarar veren savaşa ve şiddete ‘hayır’; Kürt milletinin kolektif ulusal, demokratik ve kültürel haklarına ‘evet’!
Ortadoğu ve Yakındoğu’da çok riskli ve hassas bir süreçten geçiyoruz. Bu istikrarsız süreçte, Kürdistan, ülke olarak ve Kürtler de millet olarak, çok önemli bir yer tutmaktadır. Meydana gelen bu değişimler, gelişmeler ve olaylar, Kürdistan'ın işgalci devletlerini büyük bir korku, telaş ve endişeye ve mevcut statükonun değişmemesi için ellerinden geleni yapmaya sevketmiştir.
Bu mevcut durum, Kürt milleti ve Kürdistanlılar için büyük tehlike ve risklerin yanı sıra tarihi fırsatlar da getirebilir.
Bu özel ve hassas süreçte, Türkiye Devleti’nin inisiyatifi ve Devlet Bahçeli'nin "sözcülüğü" ile PKK lideri Abdullah Öcalan, hiçbir şart ileri sürmeden, PKK'ye ‘silahları bırakma ve kendisini feshetme’ çağrısında bulundu. Abdullah Öcalan'ın çağrısı, olumlu ve olumsuz yönleriyle, Kürdistan'ın dört parçasında ve diasporadaki Kürtler ile Türkiye halkları üzerinde önemli bir etki yarattı. Fakat bu çağrı, içeriği ve biçimi itibariyle ciddi sorulara açık kapı bırakması nedeniyle, hemen hemen bütün çevrelerde sorgulama ve tartışmalara vesile oldu; bu konudaki tartışma ve değerlendirmelerin daha da devam edeceği görülmektedir.
Bugün halkımıza zarar veren bir mücadele tarzına son verilmesini olumlu buluyoruz.
Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) olarak, Öcalan'ın "PKK silah bıraksın" çağrısını, bugün halkımza zarar veren bir mücadele tarzına son verdiği için olumlu buluyoruz.
Kürdistan Yurtseverler Partisi olarak, Kuzey Kürdistan'da silahlı mücadelenin zemininin kalmadığını ve PKK'nin silahlı eylemlerinin halkımızın davasına zarar verdiğini defalarca dile getirdik.
Ayrıca, Öcalan’ın "Ayrı ulus-devletler, federasyon, idari özerklik ve şiddetli milliyetçiliğin zorunlu sonucu olan kültüralist çözümler, tarihi sosyolojiye cevap olamaz." tesbiti ve bugüne kadar PKK çevresinin dile getirdiği ‘’Demokratik Cumhuriyet, Ortak Vatan, Demokratik Ulus’’ siyasetiyle, zaten silahlı mücadeleye gerek olmadığı açıktır.
PKK'nin Güney Kürdistan'daki silahlı eylemleri, halkımıza ve federe kazanımlara zarar vermekte, Türkiye Devleti’nin Güney Kürdistan’a saldırı ve işgaline uygun zemin hazırlamaktadır.
PKK’nin Rojava Kürdistan'daki varlığı ve etkinliği, Türkiye Devleti’nin Rojava Kürdistanı'na saldırı ve işgaline uygun zemin hazırlamakta, Rojava Kürdistanı’ndaki halkımıza büyük ve çok yönlü zararlar vermektedir. Bu gerçeklikten dolayı, PKK'nin silahlı eylemlerine son vermesi ve silah bırakması, dört parçadaki halkımızın yararına olacaktır. Her ne kadar Türkiye Devleti’nden olumlu anlamda bir açıklama gelmemiş olsa da, Türk Devleti de Kuzey, Güney ve Güneybatı Kürdistan’a yönelik saldırı ve askeri operasyonlarına son vermelidir.
Silahlı eylemlerin ve askeri operasyonların son bulması, Kürt milletinin hakları için mücadelesini sivil ve demokratik bir mecrada yürütmesinin yolunu açacaktır. Ama, bugün halkımıza zarar vermekten başka bir anlam taşımayan bir mücadele yönteminin devreden çıkması, Kürt milletinin özgürlüğü ve milli demokratik hakları için mücadele etmesinin de sonu olduğu anlamına gelmez. Tam tersine milli, demokratik mücadelemiz siyasi, demokratik, sivil araç ve yöntemlerle, devam edecektir. Biliyoruz ki mücadelenin siyasal araç ve yöntemlerle sürdürülmesi Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürtlerin elini güçlendirecektir. Bu, Kürt ve Kürdistan meselesinin çözümünde hem Kürt halkının hem de Türk halkının yararına olacaktır.
Partimiz, şartlara ve zemine bağlı olarak, halkımızın meşru davasına zarar vermeyen her türlü meşru mücadele yol ve yöntemlerini benimsemektedir. Bugün süreci değerlendirirken, halkımızın ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi ulusal ve tarihsel sorumluluğumuzun gereği olarak ifade ediyoruz.
Kuşkusuz, PKK'nin kendisini feshederek Kuzey ve Güney Kürdistan'da silah bırakması ve Rojava Kürdistan'daki durum, iki ayrı konu olarak değerlendirilmelidir. Rojava Kürdistanı’ndaki halkımızın milli, coğrafi ve siyasi bir statüyle kendini yönetmesi meşru bir haktır. Bu hak ve Kürt milletinin ulusal demokratik hak ve özgürlükleri, Suriye Anayasası'nda güvence altına alınmalıdır. Rojava Kürdistanı’nın silahlı güçlerinin geleceği konusu da halkımızın bu meşru haklarının yerine getirilmesine göre netleştirilmelidir. Kürt milletinin siyasi statü ve kolektif ulusal ve demokratik hakları elde edilmeden; Suriye'nin tüm bileşenleriyle oluşturulmuş ortak bir hükümet oluşmadan; toplumsal huzur ve güven sağlanmadan, Rojava Kürdistanı’nda Kürt güçlerinin silah bırakması, yeni saldırı, katliam ve işgallere yol açacaktır. Kürdistan'ın dört parçası ve diasporadaki Kürtler, böylesi bir risk ve plana karşı uyanık olmalıdır.
Ayrı ulus-devlet, federasyon, özerklik ve kültürel haklar Kürt milletinin ve Kürdistanlıların en meşru haklarıdır
Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) olarak, Türkiye Devleti ve PKK lideri Abdullah Öcalan arasındaki "süreç" yönetimi ile Öcalan'ın çağrısı hakkındaki görüş ve tutumlarımızı sosyal medya ve televizyonlar aracılığıyla kamuoyuyla paylaştık ve önümüzdeki günlerde bu konuda daha kapsamlı değerlendirmeler yapacağız. Ancak şimdi, özellikle Öcalan'ın çağrısında dile getirdiği önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Öcalan çağrısında şöyle diyor: "Ayrı ulus-devletler, federasyon, idari özerklik ve şiddetli milliyetçiliğin zorunlu sonucu olan kültüralist çözümler, tarihi sosyolojiye cevap olamaz."
Açıkça belirtiyoruz ki, koşullara göre ayrı ulus-devlet, federasyon, özerklik ve kültürel haklar Kürt milletinin ve Kürdistanlıların en meşru haklarıdır. Ocalan’ın çağrısı ve dile getirdiği görüşler elbette ki Öcalan’ı bağlar. Ama, hiçbir partinin veya parti liderinin Kürt milletinin temel hakları hakkında karar verme ve geleceğini ipotek altına almaya hakkı yoktur. Böylesi bir görüş ve tutumu doğru bulmuyoruz. Her millet gibi, Kürt milletinin de kendi ülkesinde kendisini milli, coğrafi, siyasi bir statuyle yönetme hakkı vardır; dil ve kültürel kollektif haklarına sahip çıkma hakkı vardır.
Tarihsel deneyimler, içinden geçmekte olduğumuz süreç, Güney Kürdistan’daki mevcut federe statü, Rojava Kürdistanı’ndaki fiili durum ve statü talebi ve dünya genelindeki benzer somut olgular, Öcalan’ı değil, ama, Kürt milletinin ulusal hakları için meşru mücadelesini doğrulamaktadır.
Bugün, gelmiş oldukları aşama ve uluslararası konjonktür itibariyle, Kürtler, kendi temel milli haklarına sahip olmadan ve millet olarak coğrafik, siyasi bir statüye sahip olmadan her hangi bir çözüm biçimine ikna olmayacaklardır. Bütün milletler için hak olan kendisini yönetme modelinin, Kürtler için ‘günah’ olması ‘tarihin akışı’na aykırıdır.
Ayrıca, Kürdistan halkının ve PKK, DEM Parti'yi destekleyen yurtsever halkımızın bile Öcalan'ın bu fikirleriyle aynı fikirde olduğu kanaatinde değiliz. Bırakalım milli, coğrafi, siyasi statü hakkının reddedilmesini; Öcalan, Kürt milletinin kültürel haklarının talep edilmesini de reddetmektedir. Bu da başlı başına bir trajedidir.
Kürt ve Kürdistan sorunu, bir millet ve ülke sorunudur ve aynı zamanda bir Ortadoğu sorunu ve uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Kürt ve Kürdistan sorunu, Kürt milletinin kaderini tayin hakkı sorunudur, Kürdistan'da milli, coğrafi ve siyasi bir statü hakkı sorunudur. Türkiye’nin metropol şehirlerinde yaşayan Kürtler için dil, kültür ve demokratik haklar sorunudur; Kürtlerin nüfus olarak yoğun olduğu metropol yerleşim alanlarında yerel yönetimler hakkı sorunudur. Türkiye Devleti'nin bugüne kadar imha, inkar ve asimilasyon temelinde yürüttüğü siyaset, bu sorunu çözmemiş, aksine her türlü çözümün önünü tıkamıştır.
Kürtlerin acil talepleri temelinde Kürt Temsiliyeti oluşturulmalıdır
Bu, tarihi, ulusal, ülkesel ve insani sorunun çözümünün önünü açmak için, acil talepler olarak, Kürt milletinin varlığı, Türkçe ile birlikte Kürtçe'nin resmi dil olması ve Kürtçe ana dilde eğitim hakkı, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler kısmi anayasa değişikliğinde yer almalıdır. Siyasi, sivil ve demokratik düşünce ve çalışmaları nedeniyle hapiste olan herkes serbest bırakılmalı, bu tür tüm davalar ortadan kaldırılmalıdır.
Ancak, Kürt milletinin bu temel hakları, savaşın durdurulması ve PKK'nin silah bırakmasına endekslenmemelidir. Kürt ve Kürdistan sorunu, milli, tarihi bir sorundur; PKK ile başlamamıştır, PKK’nin silah bırakması ve feshiyle de ortadan kalkmayacaktır.
Elbette silah bırakma konusunda muhatap PKK olacaktır. Ancak Kürt ve Kürdistan sorununun çözümü için bu mesele sadece Türkiye Devleti ve Öcalan, PKK, DEM Parti arasında gizli, dar ve şeffaf olmayan bir çerçevede ele alınmamalıdır. Tüm Kürt siyasi partileri, Kürdistan'daki sivil toplum kuruluşları ve Kürt toplumunun kabul gören ileri gelenleri, Kürtlerin acil talepleri çerçevesinde bir Kürt Temsiliyeti oluşturmalı ve bu Kürt Temsiliyeti, Türkiye Devleti'nin muhatabı olmalıdır.
PWK olarak, Kürt ve Kürdistan sorunu, Kürt milletinin kaderini tayin hakkı çerçevesinde ele alınıp tartışılmadıkça ve bu temelden hareketle belli bir çözümde anlaşılmadıkça; ne Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de, ne de Ortadoğu ve Yakın Doğu'da barış ve istikrarın sağlanamayacağına dikkat çekmek istiyoruz.
Türkiye Devleti'ne, Öcalan'a, PKK'ye ve DEM Parti'ye bu yanlış yöntem ve yaklaşımlardan vazgeçmeleri çağrısında bulunuyoruz; gerçek bir çözüm için, her iki taraf da Kürt Temsiliyeti'nin oluşturulmasını ve muhatap alınmasını kabul etmelidir.
Halkımıza da, savaşın durdurulmasını ve silah bırakılmasını desteklemeleri, ancak kollektif ulusal, demokratik ve kültürel haklarının inkarına karşı durmaları ve kollektif ulusal, demokratik ve kültürel haklarına sahip çıkmaları çağrısında bulunuyoruz! 10.03.2025
Mustafa Özçelik
Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) Genel Başkanı
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.