Nankörlüğün Daniskası
Irak’ta 25 Eylül’de Kürdistan’ın bağımsızlığı için yapılacak olan referandum yaklaşıyor. Bundan dolayı Kürtler her yerde saflarını birleştirmek ve iç problemlerini çözmek için yoğun bir mesai harcıyorlar.
Neredeyse Kürdistani partilerin çoğunun sorunlarını bir kenara bırakıp, referandumun yüksek bir katılım ve güvenli bir ortam içinde yapılması için çalışacakları söyleniyor. Kuzey Kurdistan'daki Kürtlerin yükselen morali, çalışmaları, sokağın beklentisi, diasporadaki Kürtlerin görülmemiş heyecanı ve hareketliliği de bu yönde.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’de referandum kampanyalarına başladı. Artık finale, yüzyılların 'hayali' denilen gerçeğe aylar değil, haftalar günler kalmaya başladı.
Bağımsızlık referandumunu destekleyen Avrupalı Kürtler, dünya kamuoyunun onlarla olduğunu biliyorlar. Almanya'nın Köln kentinde görkemli bir şekilde bir araya gelen Kürtler bunun bilincindeydi. Bu coşku dünyanın dört bir yanına yayılarak devam ediyor.
Diğer taraftan, Kürt nüfusuna sahip olan Türkiye, Irak, İran ve Suriye referanduma karşı çıkıyor. Bunda pek anlaşılmayacak bir durum yok!
Günbegün bu konuda yayılan bilgi kirliliği ve yapılan manipülasyonları izliyoruz. Kürtlere, (içimizde de) gizliden gizliye bıçak bileyenleri tanıyoruz, tahmin ediyoruz!
Bunu yüz yüze göz göze yapanlar, bi bakıma 'iyi ediyorlar' en azından açıktan söylüyorlar, bunu biliyoruz, çünkü arkadan hançerlenmeyi istemiyoruz!
İnsan kalmaya zorlandığımız şu dünyada yapmamız gereken çok basit ve bir o kadar da anlamlı olan bir duruş var!
O da, düşmanlarımızın biz Kürtlerde sürekli olarak yok etmeye çalıştıkları ortak hafıza ve tarih bilincine dört elle sarılmak!
'Zamanı değil, Kürdistan'da yasa, demokrasi bilmem ne işlemiyor diyenlerin, oylama savaş nedenidir diyenlerle aynı saflara düşme riski var.' Asıl, bu orkestranın savsatalarına hiç mi hiç ayıracak vakit yok.
Türk tokatını bilmiyorlar diyenler, 'Kürt tokatını' çok iyi bilirler, aslında o parti başkanı zat-ı muhteremin bilmediği bir şey var:
Hür dünyada uluslararası mahkemelerde bu sözleri nedeniyle hakkında dava açılır.
Bu ara kürtlerle ilgili bilinçlice yaratılan karmaşada bildiğimiz tek şey, kendimizi bildik bileli yersiz yurtsuz olduğumuzdur.
Yüzyıllardır Kürtleri önce bağlarından sonra da hafızalarından koparmak istediler! Yersizlik yurtsuzluk bilinçli bir tercih değildi. Bakmayın dünyanın şatafatına, güzellemelerine, dil uzatmalara! Kürtler tarihleri boyunca eşine ender rastlanır biçimde asi, asil ve de şanlı direnişlerle, ödediği bedellerle bugünlere gelmiştir.
Köprülerin altından çok sular aktı, artık Kürtlerin karşısında duracak bir güç yoktur. Dünya kamuoyu Kürtlerin karanlık güçlere karşı verdikleri mücadelede bunu gördü, biliyor.
Asıl konuya gelecek olursam:
Kürtlerin dayanışma diye yanlarına gittikleri, onlarla birlikte savaştıkları, bedel ödedikleri Filistinlilerin Lideri Mahmud Abbas'ın Ankara ziyaretinde söyledikleri.
“Dedesi koruk yemiş, torununun dişi kanamış.” Diye, güzel bir söz vardır.
Eğer bir millet çok zulüm görüyor, yüzleri gülmüyor, işleri rast gitmiyorsa, onların tarihte yaptıkları ihanetlere büyük günahlarına bakmak gerekir, derim.Tıpkı Filistin halkının bu gün yaşadıkları gibi…
Abbas 'Efendi' geldiği Ankara ziyaretinde, durup dururken, 'Bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşu bölge için hüzün vericidir' demiş.
Bu dönem, bazı söz sahibi Filistinlilerin de aynı şeyleri sıklıkla söylemeleri tesadüfü değil.
Aynı Abbas 2003 yılında Hewler'e geldiğinde, Kürtlerin dizine kapandığını, onlardan övgüyle söz ettiğini unuttu galiba.
Ya da, Selahaddin Eyyubi, Filistin’deki Müslümanlar’a destek için gelip bu bölgeleri kurtardıktan sonra, halkı Haçlılar’dan korumak için askerlerinin bir kısmını temelli olarak orada bıraktığını, onların neslinin hâlâ orada yaşadığını, unuttuğumuzu sanıyor.
Saddam devrildiğinde, Şii Arap kardeşlerinin korkusundan kaçan paralı milis muhafızlar, biz Filistinliyiz deyip, Kürdistan'a sığınmışlardı. Saddam zaliminin korumalarının çoğunun Filistinli ve Saddam'ın tetikçisi olduklarını bilmeyen yoktur.
Halepçe’de işlenen insanlık suçunu hiç unutur muyuz?
Filistin Lideri Yaser Arafat, sorulan bir soru üzerine, “Bu Irak’ın iç işleriyle ilgili bir durum, Irak’ın iç işlerine saygı duyuyoruz” demişti!
Dünyadaki İslami sivil insiyatifleri de Halepçe katliamında Kürtlere karşı zalimce davranan egemen güçlerin izledikleri suskunluğu tercih etmişlerdi.
Oysa Filistin´deki katliamlara karşı hemen meydanlar doldurulur. Protesto yürüyüşleri düzenlenirdi. Yaser Arafat ve ondan sonra gelen Mahmut Abbas'ın sicili iyi değil.
Bütün bunları neden hatırlattım?
Geçenlerde sevdiğim insanlardan biri, bir yakınını kaybetmişti. İsveç Kürt Dernekleri Federasyonu'nun lokallerinde taziyeye oturmuşlardı. Orada oturanların çoğunluğu Kürt gençliğinin 70'li yıllardaki solcu ve devrimci kesimindendi..
Bu hüzünlü tabloda (salonda oturanların) abartısız çoğunluğu 12 Eylül'de Evren zulmünden kaçıp, Lübnan'daki Beka Vadisine giden, Filistin halkının yanında savaşan, kimi kolunu mayınlara kaptırmış, kimi Falanjist hapishanelerinde işkenceden geçmiş ve hâlâ o izlerle, o travmayla aramızdaydılar.
Pes, Mahmud Abbas! Bazı olguları biliyorum ama, galiba genetik bozukluk geçmiyor!
Mahmud Abbas'ta diğer müslüman kardeşleri gibi, Kürdistan topraklarını ’GANİMET’ ve Kürt insanını da ’KÖLE’ görme fikrinden bir türlü vazgeçmeyecek mi? Nankörlüğün bu denlisi çok fazla.
'Abbas yolcu' demiş, şiire dökmüş ya, Kürtlerle ilgili genetiği pek düzgün olmayan bir Türk aydını(Dillere pelesenk edilen bu aydın türüne de, Kürtlerin ayıracağı 1 dakika dahi vakitleri olmamalı)
Yolcu yoluna Abbas! Sen Ankara'nın taşına, gözlerinin yaşına! Kürtler de kendi işlerine baksınlar…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.