Neden Kürtlük? Neden Kürtçe?
.
Necat Zanyar
Bulunduğumuz meclislerde zaman zaman şöyle bir soru ile karşılaşmaktayız: “Kürt olarak yaşasam ne, yaşamasam ne? Neden Kürtçe öğreneyim? Ne işime yarayacak?”
Bu tür soruları genellikle Kürtlüğüyle yeni yüzleşenler soruyor. Bunlardan bir kısmı milliyetçilik kavramına yüklenen kötü anlamlardan, bir kısmı da Kürtlüğün ve Kürtçenin çarşısının olmayışından çekiniyor, tereddüt yaşıyor. Aslı Kürt olsa da bir Türk gibi Türk toplumu içerisinde Türkçe diliyle bir yaşam sürmek daha kolay ve çekici geliyor. Kürtlüğünü gündemine almak, biraz bilse de yazı diline yabancı olduğu Kürtçeye zaman ayırmak ortalama bir Kürt için kolay olmuyor.
Oysa kader gayrete âşıktır. Her insanın kaderi çabasına bağlıdır. İnsana çalıştığından başkası yoktur. Çabalamaktan, emek vermekten çekinmek bir yana, insan için en değerli olan, emek ve çabayla elde edilen, elde tutulandır.
Eskilerin güzel bir sözü var: “Dar li ser koka xwe şîn tê” (Ağaç kökü üzerinde yeşerir). İnsanlar yaradılıştan farklı uluslara ayrılır. Her insan doğal bir kök ve kimlikle gelir. Her ulusun günümüzde genetik biliminin de kabul ettiği bir karakter yapısı bulunur. 49/13’te belirtilen budur: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.” Dini metinlerde insanların farklı uluslara ayrılmasının esas sebebinin tanışma olması, birbirinden farklı karakteristik özelliklere işaret eder. İnsan kendisiyle aynı olanı zaten bilir, farklı olanı ise tanımaya muhtaçtır. Sosyal hayatta insanların farklı özellik ve kabiliyetlerinin olması hayatın akışını kolaylaştırdığı gibi, ulusların farklılığı da özünde yaşamı kolaylaştıran, işbirliğini sağlayan bir durumdur. Bu ifadenin günümüz hukuk terimiyle tanıma olması, ulusların birbirini hukuken tanıyıp kabullenmesini nazara verir.
Bu anlamda bir Kürt için Kürtlük ve Kürtçe doğrudan kendilikle, kendi olmakla ilişkilidir. Çünkü Kürtlüğün doğası budur. Bir Kürt ya bu doğasını koruyup geliştirerek varlık sahnesindeki yerini alacak veya doğasını baskılayıp başkası olarak yaşama katılmaya çalışacaktır. Ancak bu, psikolojik, sosyolojik ve siyasi bakımdan sağlıklı olmayacaktır.
İnsanlar binlerce yıldır kütük tutmakta, birbirine kim olduğunu, nereden geldiğini sormaktadır. Modern dünyada kayıt tutmak hiç olmadığı kadar önemlidir. Bu gelenek bundan sonraki asırlarda da sürecektir. Buna göre bir Kürt pratikte Kürtlüğünden ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın muhatapları tarafından daima Kürt görülecektir. Veya büyük bir ahlaki krize sürüklenerek maskeyle yaşayacak, yalan ve hileyle bir başka kimliğe bürünecektir. Gelişkin, ileri Avrupa kültürü insan yapısının ancak doğasını koruyarak iyi bir kişiliğe sahip olacağını bildiğinden eğitim yaşamında çocukların ana dillerini öğrenmesini bir gereklilik saymaktadır. Bu nedenle birçok ülkede eğitim yaşındaki çocuğa anadili, ülkenin dili ve en az bir yabancı dil öğretilmekte, üst bir kimlik ve dil dayatılmamaktadır.
Kendisini milliyetçi olarak tanımlasın veya tanımlamasın, bir Kürt için Kürtlük kendiliktir. Kendi doğasıyla barışık olmak, özünü yaşamaktır. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, onun anavatanı Kürdistan’dır. Kürt tarihi atalarının tarihidir. Kürt folkloru ve inanışları atalarından kendisine miras kalan kültürdür. Kürtçe, Kürtlüğün yaşam atmosferidir.
Kürt kimliğiyle yaşamanın birinci ve temel nedeni doğasıyla barışık, sağlam ve sağlıklı bir kişiliğe sahip olmaktır. Bir Türk nasıl Türk olarak yaşama katılıyorsa, bir Kürt’ün Kürt olarak yaşama katılması, benliğinden ödün vermemesi, medeni dünyada herkes gibi olmasıdır.
Ancak Kürtlüğün tek nedeni doğal kimlik değildir. Kürt kimliği yaklaşık iki asırdır saldırı, etnosit ve jenositle karşı karşıyadır. Ölüm ve sürgün yaşamasa da her Kürt bu kültürel soykırıma uğrar. Atalarından miras kalan tüm değerleri yok saymak, üst ve güçlü kimliği benimsemek zorunda bırakılır. Bu durumda Kürtlük bir onur ve vicdan meselesine dönüşür. Çünkü insan, doğası gereği dünyanın neresinde bir zulüm, sömürü ve soykırım görürse ondan rahatsızlık duyar, müdahale sorumluluğu hisseder. Bu yangının yaşadığımız evde olması ve yakınlarımızı yakması ise bizi daha büyük, öncelikli ve gözümüzü kapatamayacağımız bir sorumlulukla karşı karşıya bırakır.
Günümüzde diğer birçok ulusun ulus kimliği ve ulusal değerleriyle kurduğu bağdan farklı olarak her Kürt’ün saldırı altında olan Kürtlüğüne, diline ve değerlerine sarılması bir namus ve onur meselesidir. Bundan kaçan bir Kürt doğasını bozmakla kalmaz, bir cinayetin dolaylı ortağı olur. Kardeşini, komşusunu açlık içinde bırakıp Afrika’ya gıda götürmek bu vicdan azabını dindirmez. Zikir çekmek yaraya merhem olmaz. Bu nedenle kişiliği ağır bir yıkım ve çürümeyle karşı karşıya kalır. Bu kişilik yapısından sağlıklı bir insan, demokrat, dindar, liberal, hümanist çıkması imkânsızdır. Çünkü bu kişilik özünden kaçmış, yardım çığlıklarına sırtını dönmüş, bir kıyımın direk veya dolaylı destekçisi olmuştur.
Kürtlüğünden kaçmanın daha kötü yanı ise Kürtlüğü yutan kimliğe bürünmek, adeta baba katilini baba bellemektir. Çünkü Kürtlüğünü yaşamayan biri bir İngiliz, Alman veya Fransız olarak değil, Kürtlerin taksim edildiği dört egemen kültürden biri olarak bir Türk, Arap veya Fars gibi yaşamını sürdürmekte, Türkçe, Arapça, Farsça konuşmakta, Kürtlüğü baskılayan bu kültürlerin içinde eriyip kaybolmaktadır. Vatandaşlık kimliği de bu durumu normalleştirmekte, bir Kürt tüm dünyada Türk, Arap veya Fars olarak kayda geçmektedir. Daha beteri, bir Kürt’ün üst kimlik sahiplerince kabul görmek için bu kimliklerin ırkçılığını yapmasıdır. Bu travmayı yaşamamak, dayatmacı kimliği beslememek ve katilin suç ortağı olmamak için de olsa Kürt’ün Kürt olarak yaşama katılması bir onur meselesidir.
Bu iki temel neden, Kürtlerin Kürtlüğüyle barışık yaşamasını ve görünür şekilde yaşatmasını zorunlu kılıyor. Geriye son bir tereddüt kalıyor: Kürtlüğün mahallesi, çarşısı var mı?
Ana gövdesi Kürdistan’da olmak üzere, dünyada en az 50 milyon nüfusa karşılık gelen bir ulusun çarşı pazarının olmaması imkânsızdır. Kürtlerde ulusal bilinç kitleselleştikçe bu çarşı pazar daha da canlanıp şenlenecek, yabancılar için de cazibe merkezine dönüşecektir.
Devlet korumasından ve eğitim sisteminden yoksun olup niceliğini kaybetse de, niteliğini arttırarak geleceğe yürüyen Kürtçe ve Kürt edebiyatı göz kamaştırıyor. Birçok sektörde Kürtçeye emek vererek iş imkânları bulunabiliyor. Uluslararası kuruluşlardan akademi ve basına, çevirmenlikten dijital hizmetlere, müzik ve sanattan gıdaya her alanda Kürtçeyle çalışmak mümkün. Bunu yaygınlaştırmak ve çok daha güçlü kılmak Kürtlerin ulusal dayanışmasına bakıyor. Kürtlerin her alanda medeni dünyayla entegre bir Kürtlük evreni kurması işten bile değil.
Ayrıca Kürtçenin dil ve kültür olarak çok zengin bir dünyası var. Mem û Zîn, Cizîrî Divanı gibi yüzyılları aşan şaheserleri, modern edebiyat ürünleri, güçlü müziği ve en önemlisi Mezopotamya’dan yayılan Hint-Avrupa kültürüne kaynaklık eden dil yapısı, Kürtçeyi okuma yazma düzeyinde öğrenip yaşatmayı cazip kılıyor.
Kürtlüğümüzü ve Kürtçemizi koruyup yaşatmak gelecek kuşaklarımızı özgüveni yüksek, iyi ve örnek atalarıyla gurur duyan kişiliği güçlü, sağlıklı bireyler kılacaktır.
“Siwarê hespê xelkê tim peya ye” Başkasının atıyla giden hep yayadır. “Her şêrek bi lepê xwe ye” Her arslan kendi pençesiyledir. Sessiz ve sinsi bir soykırımla özüne yabancılaştırılan Kürtlerin çelişkilerini izale etmek, onlara kendiliğin gurur duyulası olduğunu göstermek zor değil. Kürtlük her Kürt’ün doğasıdır. Kısmen veya tamamen yitirse de, Kürtçe her Kürt’ün dilidir. Mezopotamya tüm insanların medeniyet beşiği olduğu gibi, orada yaşamasa da Kürdistan her Kürt’ün anavatanıdır. İnsana yaraşan; özünü çölleşmeye terk etmemek, mamur ve bayındır kılmaktır.
Kaynak: Rûdaw
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.