Osman AYDIN: Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi ve hüzün turizmi
.
İnsanların beğeni, istek ve beklentileri değiştikçe her alanda bu değişen beğeni istek ve beklentilerini karşılayacak mal ve hizmet sunumu da artmakta ve çeşitlenmektedir. Örneğin klasik turizm anlayışı (bir yerleri gidip görmek) giderek alternatif turizm türlerini ortaya çıkarmış ve turizm çok geniş bir yelpaze içinde çeşitlendirilmiştir.
“Hüzün turizmi” olarak adlandırılan turizm çeşidinin dünyada pek çok değişik kategorilerde örnekleri bulunmaktadır. Örneğin ünlülerin öldüğü yerler (Elvis Presly veya Prenses Diana), hapishaneler (Alcatraz, Sinop), savaş alanları (Güney Kürdistan’da Şaqlawa’daki tank mezarlığı, Çanakkale, Sarıkamış, Gettysburg veya Waterloo), işkence odaları (Drakula Kalesi), halklara ait müzeler (Völkerkunde Museum Hamburg, Berlin, Zürich) mezarlıklar, toplama kampları (Auschwitz, Sobibor) gibi.
HÜZÜN TURİZMİ kavramını J.J.Lenon ve M. Foley “Dark Tourism” isimli eserle bilgi dünyamıza kazandırdılar.
Hüzün turizmini ölüm, şiddet olayları, doğal afetler, trajediler ve insanlık suçlarının olduğu yerlere yapılan anımsatıcı müzeler, anıtlar, seyir alanları gibi yerlere yapılan seyahatler olarak tanımlanır. Bu tür yerler korku, dehşet, üzüntü, depresyon, empati, sempati, intikam gibi birçok duygusunun insanlar tarafından yaşanmasına yol açar. Hatta insanların bu duyguları yaşamaları amaçlanır.
Prof. Suna Doğaner’e göre hüzün turizmi, ölümün ve öldürmenin karanlık yüzünü ifade ettiğini, ölüm nedeni suikast, soykırım gibi nedenlere dayandığında daha da karanlık olduğunu savunur.
Keder, korku, ölüm gibi olaylar insanları fazlasıyla etkilediğinden bu olayların yaşandığı yerlerde turizm hareketliliği açıkça görülmektedir.
Bowman ve Pezzullo soykırım, cinayet ya da savaş gibi olayların geçtiği mekânları hüzün turizminin hareketli alanları olarak tanımlar.
Hüzün turizmine konu olan tarihi mekânların izlenmesiyle tarihin tanıklığı yeniden insan bilgisine ulaşırken, parasal bir hareketliliğin, ekonomik kazançların elde edildiği araç haline de gelmektedir. Örneğin Sinop Cezaevi hüzün turizmi bağlamında 2013 yılında 870 bini aşkın kişi tarafından ziyaret edilmiştir.
Gelelim Diyarbakır 5 nolu Cezaevine.
Buranın Kültür Müzesi yapılacağı konusu en yetkili ağızlar tarafından telaffuz edildi. Söylendi ama gerçekleşmedi. Sonuçta burası da hüzün turizminin hizmetine koşulacaktır. Bu kaçınılmaz doğal bir durumdur.
Bu cezaevinde yaşanan veya yaşatılan fiili durumlar belki görsel ve yazılı şekilde kamunun bilgisine sunulacaktır. Sorun bu değil. Sorun yapılanların niçin yapıldığının doğru biçimde tarihe not düşürmek olduğudur. Almanlar bunu başardılar.
Eğer yapılanların siyasi arka planı gösterilmeyecekse oranın müze olmasının hiçbir anlamı yoktur. Sadece devlet bütçesine gelir sağlayan bir kurum işlevi görecektir.
Bu cezaevinin ne yapılacağından çok nasıl sunulacağı ve hangi amaca hizmet ettiği önemlidir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.