OSMAN AYDIN: TÜRKİYE İRAN SINIRI VE TALİBAN

OSMAN AYDIN: TÜRKİYE İRAN SINIRI VE TALİBAN

.

A+A-

Osman AYDIN

Tarihsel süreç içinde Kürdistan’ın doğusu en istikrarsız ve saldırılara karşı en korunmasız kesimi olmuştur.

Bunun temel nedeni Kürdistan’ın batı ve doğu arasında çok devamlı olarak çok büyük dinsel ve siyasal iki güç arasında sıkışmış bir coğrafyada olmasıdır. (Doğuda, Moğollar, Persler, Sasaniler, Selçuklular ve Müslümanlık, gibi; Batıda Makedon, Yunan, Bizans, Osmanlı ve Hristiyanlık gibi)

Doğudaki güç merkezlerinin hep batıya yönelimleri Kürdistan’ın doğu sınırını doğal olarak istikrarsız hale getirmiştir. Batı yönüne yöneliş günümüzde Kürdistan kentlerinin hemen hepsinde görülür. Kentlerin batı yönünde genişlemeleri acaba bu etkinin sonucu mudur?

İrani yönetimlerinin doğuda Kürdistan üzerindeki baskıları ve işgalleri sonucu Kürdistan’ın doğudaki bütünlüğünün Çaldıran Savaşı ile bozulduğu ve bu yeni durumun kalıcı hal aldığı görülür.

İran’da Safevilerin kuruluşu ile başlayan Kürdistan’a ve Anadolu’ya yönelik propagandalarla Şiî-Kızılbaşlığın öne çıkaması, özellikle Türkmen toplulukların bu nedenle İran’a yönelmeleri sonucunu doğurdu. Diğer yandan Osmanlı’da ve Kürdistan’da medreseler, sunni İslam alanında bir ortak kültür havzası oluşturdu. Kendisini sağlam bir zemin üzerinde oluşturulan örfî hukuk ve İslam Hukuku yerini iyice sağlamlaştırdı. Böylece Kürdistan’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Sünnî İslam, kurumsal olarak Şiî Kızılbaşlık karşısında ön plana çıktı.

Hem dinsel hem de siyasal çatışma içinde olan Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi Şahlığı kaçınılmaz olarak kapışan iki güç oldu. Onların bu kapışmaları Kürdistan coğrafyasında gerçekleşiyordu.

Yavuz Selim döneminde 1514 Çaldıran Savaşı ile başlayan bu çatışmalı süreç, Kanûnî Süleyman döneminde Irak (1533-1535) ve iki İran Seferi ile devam etti.(1548-1549 ve 1554-1555) Bu sürecin sonunda iki güç arasında varılan Amasya Antlaşması (1555) ile Çaldıran Savaşı ile fiilen ikiye bölünen Kürdistan’ın bu bölünmüşlüğü hukukileştirildi. Bu bölünmüşlük siyasî alandaki gelişmelerin yanı sıra kültürel anlamda da etkiler yarattı. Kürdistan'ın doğusundaki ve batısındaki bu iki büyük gücün dinî-siyasî ayrışması daha önce var olan kültürel ortaklığı da bozup, birbirlerine düşman haline getirdi.

İran Şahlığı’nın, Şiîliğin kutsal yerleri olan Necef ve Kerbelâ bölgesini, Sünnî Osmanlı yönetiminden kurtarmak için Bağdat’ı ele geçirmesiyle, IV. Murad Irak Seferi’ni gerçekleştirdi ve Bağdat’ı geri aldı. Bu seferden sonra Osmanlı ve İran devletleri arasında yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması, (1639) ile Kürdistan’ı ikiye bölen sınır kalıcı oldu.

Diyeceksiniz ki iyi de TALİBAN ne alaka?

Kürdistan'ın kuzey-güney hattında bölünmesine İslam'ın iki ayrı ideolojisinin devlet dini olarak kabul edilmesi ve bunların çatışmasının hikâyesi beş asırdır devam ediyor.

Şimdi İran devletinin doğusunda Afganistan’da yeni bir Sünni İslam devleti oluşuyor ve bu devlet Şii İslam İran Devleti ile ne kadar dost olabilir? İkisinin de mayasında fanatizm ve saldırganlık varken.

Batıya yönelim geleneği de eğer hala geçerli ise Sünni İslam Afgan devleti batısındaki Şii İslam İran devletine yönelik hegemon arzular geliştirecektir.

Komplo teorilerine pirim veren biri değilim ama aklıma da takılmıyor değil. Acaba ABD bu nedenle mi bir kısım silahını da bırakıp sahadan ayrıldı ve Avrupa’da onları takip etti.

Taliban’a “yürü aslanım” mı diyorlar.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.