Osman Aydın: Zekâ, cesaret ve mücadelenin sembolü bir Kürt: Halis Öztürk
.
Osman AYDIN
Halis Öztürk, önceleri Êzidî inancında olan 1800 yıllarının başlarında Müslümanlaşan Sipkî Aşireti reislerinden Abdülmecid Bey’in oğludur. 1889 yılında Ağrı ilinin Tutak ilçesinde dünyaya gelir.
Ağrı Kürt direnişinin komutanlarından biridir ve hareketin yenilgiye uğraması üzerine İran’a geçen Halis Öztürk çıkarılan af kanunu ile tekrar Ağrı’ya döner. Hareket sırasında devletin görüşme istemesi üzerine Ağrı Kürt hareketini temsilen devlet yetkilileri ile görüşen heyetin içindedir.
27 Mayıs Askeri Darbesi'nden sonra tutuklanarak Yassıada'da yargılanır ve 10 yıl ağır ceza hapsine, ömür boyu kamu haklarından yararlanmama cezasına çarptırılır. Yassıada hükümlüleri ile birlikte Kayseri Cezaevinde kalır. Türkçeyi az bilir ama son derece zeki ve cesur, lafını esirgemeyen, nüktedan özelliği nedeniyle çok sevilen biridir.
Onun kişiliğini ve düşüncelerini yansıtan ona ait birkaç anekdotu aktarmak kâfidir.
Kürt Cumhuriyeti Başkanı Qazi Muhammed’e kutlama mesajı gönderme suçlamasıyla 1946 da gözaltına alınır. Günlerce sorguda kalır, her sorulduğunda ısrarla "Hayır göndermedim, siz bana iftira atıyorsunuz! Ama keşke gönderebilseydim. Bu benim için bir şeref vesilesi olurdu.‘’ cevabını verir.
Bir gün Halis Bey, Kayseri Cezaevinde Türk kökenli milletvekilleri ile sohbet ederken onları şunları der: "Kurtuluş savaşında malımız, canımızla, savaştık, atların dışkısından buğday ve arpa tanelerini arayacak duruma düştük. Birkaç Rus topunu ele geçirdiğimiz için belgelerle onurlandırıldık. Vatan kurtulduktan sonra köyümüze gittik. Kürt olduğumuz için bize mürteci ve mütegallibe dediniz, öldürmek istediniz, canımızı kurtarmak için mecburen dağa çıktık. Bu defa asi ve eşkıya dediniz, ardımıza kolordular sevk ettiniz, köylerimizi yaktınız, insanlarımızı öldürdünüz. 1950 yılında yalandan bir demokrasi oyunu icat ettiniz. Halkımız bizi Meclise yolladı güya Mebus olduk. 1960 yılında kutsal anayasayı çiğnedin diye askerler darbe yaptı. Bu defa mahpus olduk. Ben dört kutsal kitap bilirim, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur´an. 1924 Anayasanızı hiç uygulamadınız ki ben onu çiğneyeyim veya kutsal olduğunu söylemediniz ki çiğnemeyeyim. Öyle anlaşılıyor ki; Halis´in yeri mebusluk değil mahpusluktur. Üstelik soyadımızı Öztürk yapmanıza rağmen bizi hep Özkürt olarak ezdiniz.”
Kayseri Cezaevinde Celal Bayar ile iki anekdotu muhteşemdir. Bir gün Bayar’a: ‘’Dört sene seninle hapishanede yattım; bir dört sene de İsmet İnönü ile yatsaydım gözüm arkada kalmazdı. Hiç olmazsa bizi ezenlerin bir kısmı bizimle bu zulümleri beraber yaşasalar belki akılları başlarına gelir, zulüm etmenin ne kadar kötü olduğunu anlarlar’’ der.
Başka bir sohbette de Bayar kendisine sorar: ‘’Halis Bey, her zaman dikkatimi çekiyordu, her gelişimde herkes önümden ayağa kalkıyordu, bir tek sen kalkmıyordun. Neden? Korkmuyor muydun?” O da şu cevabı verir: ‘’Sen başbakan iken Seyit Rıza’yı idam eden kişisin. Önünde ayağa kalkmak kanıma dokunuyordu da ondan. Hayır korkmuyordum. Üzerime adam gönderseydin, onlar bana dokununcaya kadar senin işini hal ederdim. Sen de bunun farkında olduğun için sorun yapmadın” der.
O dönemin Trabzon Milletvekili Fikri Karanis şöyle bir anı anlatır: "Yassıada’da havalandırma esnasında bir ara gözüm, alanın ortasında, iki üç metre yükseklikteki kayanın ötesine berisine oturmuş sekiz on kişiye ilişti. Yaklaşınca bunların tamamının Kürt kökenli milletvekilleri olduğunu fark ettim. Ağrı milletvekili şöhretli Halis Öztürk iri cüssesi ile kayanın neredeyse büyük kısmını kaplamıştı. Halis Öztürk’e takıldım: Kürdoğlu; galiba burayı Ağrı’nın tepeleri sandın. Bıraksalar uçacaksın memlekete doğru deyince, Halis’in cevabı düşündürücü ve esprili idi: Gülersin Lazoğli. Beni aylarca bir İsmet Paşa hökümatı, ordusu ile dağlardan sökememiştir. Meğer ben Menderes hökümatından guvvetli imişim o zaman. Biz Bayar’ı, Menderes’i bir hökumat bilip arkalarına düştük. İki saatte teslim bayrağını çektiler. Ona yanarım.”
Bir Kürt milletvekili meclisi kürsüsünden “Şark’ta şekavet hadiseleri (doğuda eşkıyalık olayları) oluyor, hükûmet uyuyor mu?” deyince Halis Öztürk oturduğu yerden bağırır: “Ula oğlum geç yerine, otur. Fesatlık etme. Yahu şarkta kim şekavet yapacak, sen de buradasın, ben de buradayım!”
Hakkında Kürtçe sitranlar yakılmış bu değerli Kürt insanı bir sürü yaşanmışlıkları ve anlatılmamış anıları, 24 Eylül 1977 günü geride bırakarak aramızdan ayrıldı. Sonsuz saygılarımı sunuyorum.
İhsan Nuri Paşa’nın yanında sol baştaki Halis Öztürk’tür.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.