Ali Kemal Yıldırım

Ali Kemal Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

Ötekileştirilen 'Şeytan' ve Diktatörlük

A+A-

Tom Holland; ‘‘Fars krallari tarafindan oluşturulan siyasal model daha sonraki imparatorluklara ilham kaynağı olarak yankı bulacak. İslamın sofuca söylemine rağmen, müslüman yönetimleri döneminde de, Xerxes gibi hak iddiasında bulunan halife dünyanın hükümdarı olacaktı. Gerçekten de, eski Fars monarşisi tarafından kurulan siyasal model, 1922 yılında son halife sürgüne gönderilinceye kadar Ortadoğu’da sürecekti’’ diyor. (Persian Fire, XXİ)

Resimde Achamanid imparatorluğu görülüyor.

resim1.png

Değişik İrani yönetimler döneminde Yahudiliğe gösterilen tolerans ve Pars Krallığının ‘’Parekende’’, yani federatif olması ile otoriter olmayan örnekler genel tablo da belki istisna sayılabilir.

Kürtler’i de kapsamı içerisine alan eski İran’da teolojik sistem Dualizm üzerine kurulmuş idi: Dualizm iyi ve kötünün, ışık ve karanlığın mücadelesinin sembolik ifadesi idi. Doğu İran inancının Yüce Tanrı’sı Ahura Mazda, Spenta Mainyu ve Ahre Mainyu isimli erkek ikizleri doğurur. Bunlardan Spenta Mainyu, iyiyi ve ışığı; Ahre Mainyu ise karanlığı ve kötülüğü temsil eder.(Burada İslam’da kullanılan ‘’Ahiret’’ kelimesinin ‘’Ahre’’den gelip gelmediğini merak ediyorum). Dikkat edilir ise, ‘iyi’ ve ‘kötü’ gibi ‘ışık’ ve ‘karanlık’ da aynı atadan gelme olup, bu yönüyle içsel olup aynı varlıkta zuhur edebiliyor. Dolayısı ile, bir insanın mutlak iyiliği ve kötülüğü gibi, bir devletin de mutlak olarak sonsuza dek iyi olduğu iddiası teolojik olarak yadsınıyor.

Orta dönemde Batı İran merkezli zaman tanrısı Zervan (Zurvan) her şeyin ilki olarak öne çıkıyor. Buna göre Yüce Tanrı Zervan her şeyin başıdır ve sonsuzdur. Tanrıyı mantıki hale getirme çabası, Büyük İskender’in Hindistan’a dek olan bölgeyi işgal ve kolonizasyonu sonucunda, Yunan felsefesinden de ilham almış olmalı ki, zaman, evren ve Tanrı ilişkisi bu gün de tartışılan bir konudur. Zervan’ın doğurduğu ikizlerin ismi Ahriman ve Hurmiz’i (Hormizd) doğurur: Hurmiz burada Doğu İran’ın Ahura Mazda’sının karşılığıdır.

‘’ Ahura Mazda’nın başkanlık ettiği adalet divanında Ahura’ya itaat eden üç kişiden oluşan yargıç kararı vermektedir.Bunlar Mithra, Sraosha ve Rushnu idi…  Cinvat adlı verilen bir karar köprüsünün geçilmesi gerekmektedir’’ (John W. Waterhouse, Zoroastrıanısm, s.99) yazar devamla bu karar köprüsü (Cınvat, yani Sırat) geçemiyenlerin düşerek cehenneme gideceklerini belirtiyor.

Görüldüğü gibi Evren'i yaratan Hürmüz (Ahura Mazdah) kendi başına karar vermiyor, nerede ise ona yakın yetkisi olan kökeni daha eski olan Tanrı Mitra’yı da karar süreçlerine katıyor. Mitra esasen güneş tanrısı olup, anlaşma ve kontrat yapma ile yükümlü. Bunun dışında çoğu zaman bugünkü Türkiye’nin büyük kesimini içine alan eski Med ve sonrası İran’i imparatorluklarda Vayu, Vata ve geçen sene Ordu’da yeni bir heykeli bulunan Anahita’da var.

Yukarıda ifade ettiğim Zerdüştlük ve Zervanizm’deki (Zerdüştlük sayılsa da tümü ile özdeş değil) üçlü (trinidad) kötü olan Ahre Mainyu’dan (Ahriman) arındırılarak ’’ Kutsal ruh, Baba ve oğul’’ üçlüsü ile Hristiyanlığa geçiyor. Dışarıya atılan Şeytan, Hristiyanlığın sentral temalarından olan ‘’af etme’’ mesajı ile kısmen anlaşılır kılınıyor, böylece kin ve nefrete karşıtı bir söylem oluşturuluyor.

Yahudilik ise tüm aracıları kaldırarak en üste yüce Tanrı olarak Yehova’yı, onun altına da bu Dünya’da hükümdar olan Davut v.b peygamberleri yerleştiriyor. Yaşanılan kötü tecrübelerin de etkisi ile, böylece katı hiyerarşik bir sistem oluşturuluyor. Sonraları Helenizm’in etkisi ile bazı yumuşamalar olsa da İslam bir tarafı ile bu katı gelenekten besleniyor. İslam Helenizm sonrası gelmesi ve kendisini sürekli diğerlerine rakip olarak görmesi nedeni ile dışa kapanıyor. Hz. Muhammed’in kendisini ‘’son Peygamber’’ olarak nitelemesi ve Zerdüştlüğe karşı takınılan sert tutum kuşkusuz bu katılığa iyi bir yakıt oluşturdu.

Zerdüştlükte içsel (Tanrı’dan gelme) olması nedeni anlaşılabilir ve bu nedenle ile bir ölçüde tolere edilebilir olan kötülüğün temsilcisi olan Ahriman İslam ile birlikte Şeytan olarak adlandırılarak bir bütün olarak öteki olanların sembolü haline geliyor. Şeytan artık çok uzak, dışsal bir varlıktır. O nedenle kendisini iyi sananların yaptıklarından şüphelenmeye gerek yoktur. Halbuki diğer tarafta çok daha eski olan Antik Yunan’da ötekiler ile ilişki için dialog kavramı geliştirilmiş, bu demokrasinin kıstası haline getirilmiştir. Zira farklılık olmadan, öteki olmadan, kendisini bilmemek ve yolunu şaşırmak riski her zaman mevcuttur.(Bu sene işlenen Kaşıkçı cinayetinin ötekileri hep şeytan görme gibi bu tür ortodoks teolojik arka planı var).

İslam beş (5) vakit namazı Zerdüşt peygamberin üçten beşe çıkardığı ateşgahlarda ateşin söndürülmemesi için yapılan ibadetlerden alıyor.

Sırat köprüsünü yine Zerdüştlüğün Cinvat köprüsünden, Hac’I Kabe’yi Zerdüşt ve Kudüs’deki Yahudi geleneğinden, 30 günlük orucu ise çilecilik hususunda Hristiyanlık ve Budizm’den etkilenmiş olan Mani peygamberden alıyor. Zerdüştlükteki Ahriman Şeytan oluyor. Bütün bunları alan İslam, zerdüştlük ve maniciliği ötekileriştirerek ‘şeytanlaştırıyor’.

Bir Şeytan Resmi

resim2.jpg

Gerek Hürmüz ve gerekse Mani peygamber ışığı temsil ediyor. Çoğu yazarın bilerek kaynağını vermedikleri ışıkçılık buradan geliyor.

Sünnet, domuz etinin haram sayılması Yahudilik geleneği. Geriye kalan en önemli şey; Bir Hoca’nın Kuran’dan bir ayetten okuduğu, ‘’Selam-I Kavmi Rahman-I Rahim’’ diyen Vahabi milliyetçisi mesajıdır Türkiye’deki Vahabi Kültürün karşılığı,  Orta Asya söylemlerinden güç alarak hep Turan’I ırka ‘selam söyleyen’ ilkel kabileci ırkçı anlayıştır.

Uzlaşmazlığın ideolojisinin simgesi haline getirilen Şeytan-Melek ikilemi bugünkü acımasızlığın, af etmemenin teolojik temelini oluşturuyor.

Şeytan ve meleği aynı varlığın içerisinde gördüğünde söz konusu varlığı öldürmemek için dialoga gereksinim duyarsın.

Mutlak doğru gibi mutlak yanlışta yoktur. Her şey hem kendisi hem karşıtını içerir. O nedenle başkalarının varlığının meşruluğunu temel alan Diyalog üzerine yükselen kültür doğru ve evrensel olandır

Sasani İmparatorluğu dönemininde, mantıki çabanın sonucu olarak, zaman mefhumu ile ilişki içerisinde mantıki çerçeveye oturtulan zaman Tanrı’sı Zervan (Zurvan) monarşinin resmi dini olarak kabul edilerek, din monarşinin bölünmez bir parçası haline getiriliyor. Bu durum monarşi ile birleşmiş dini kurumun prestijini düşürerek onu zayıf düşüyor. Böylece Monarşi’ye karşı halk tabanındaki tepkiler, resmi dini kurumuna da yöneliyor ki, bu zaten Roma ile savaşta güçsüz düşmüş olan Sasaniler’i, güneyden İslam bayrağı ile gelen Vahabi Araplar’a karşı daha da zayıf kılıyor. Sasaniler ile birlikte dağılan Zervanizm Mithraizm’de korunak buluyor.

 

Aşağıda 620 yılında II Khosrau döneminde Sasani İmparatorluğunun yayıldığı sınırlar gösterilmekte.

resim3-001.png

 

Sasaniler’in yaptığı aynı hatayı Emevi ve Abbasi devletleri de tekrarlıyor. Sanırım bu süreçte, bu gün kendisine Alevi denen toplululuğun en azından önemli bir kesimince yüceltilen, Kırklar mitolojisi oluşuyor. Ünsal Öztürk’ün’’ İslam’dan korunmak için İslamın kavramları kullanılarak uydurulan’’ dediği kırklar söylencesinde ceme katılmak için gelen Hz. Muhamed’e ‘’Bize Peygamber lazım değil, sen git ümmetine peygamberlik eyle’’ denmesi ile Hz.Muhammed’in bir ümmetin peygamberi olduğu ve bu nedenle bütün insanlığı temsil etmeyeceği vurgulanmış oluyor. İkincisi hiyerarşik olarak Ali Alllah katına çıkarılarak,  Hz. Muhammed’in üstünde bir yere konuyor. Buna rağmen,o  cemaatin eşit üyesi oluyor. Üçüncüsü, Ali’nin yanında yiyecek bulmaya giden Salman-ı Farsi’nin isminin geçmesi bu cemaatin sadece Arap olmadığı, bunun İran-i olan yönüne de vurgu yapılıyor. Dolayısı ile burada kollektiv akıla önem atfedilerek, kollektiv akıl ile alınmış  kararlara Tanrısallık izafe ediliyor. İşte bu Aleviler’in ‘’sırlardan’’ birini oluşturuyor. Hiristiyanlar’ın ‘’Lord Super’’ seromonisinin bir benzeri olan Kırklar Cem’ine, yani Kürtçe deyimle  Cıvat’a katılanlara, erenler deniliyor. Onlar böylece hep birlikte yüceliyorlar. Kadınlı erkekli ibadete daha eskilerde, örneğin Kapadokya’da rastlanıyor.

Konu ile ilgili Karen Armstrong Arius’un Tanrı ve Hz. İsa ile ilgili düşüncelerine yer verdiği bölümü şu şekilde sürdürür:

’İsa’nın erdemleri hakkında yüce kavramları vardır ve kurtuluşumuzu sağlayan ölümünü de kabul eder. Arius’un Tanrısı Yunanlı filozofların, uzak ve tamamiyle aşkın Tanrısı’na yakındır ve o da yunan kurtuluş anlayaşına bağlanır. Stoacılar örneğin, erdemli bir insanın tanrısallaşmasını olanaklı görmüşlerdir; Platon’cu görüşte de böyledir.’’ (Tanrı’nın Tarihi, s.179).

Demek ki ‘’Erenler’’ denilerek tanrısallaştırılanlar İnsanlardır ve bunun hem Yunan felsefesi ve hem de İnsanın Tanrı’dan geldiği eski İran felsefesi ile ilişkisi var. İbni Arabi, ‘’En El Hak’’ diyen Hallac-ı Mansur hep aynı teolojik kaynaklardan ilham almışlardır.  Kırklar söylencesine temel olan düşüncenin temeli, otoriter Abbasi yönetimi dönemine (belki de Emevilere) ve onun teolojisine karşı tepkilere dek uzanıyor olmalı.  O zamanlar bölgede bulunan sınırlı sayıdaki Türk’ün ‘’köle askerler’’ olarak Abbasi devleti adına kılıç salladıklarını ve bunların Hanefi mezhebi mensubu olduklarını biliyoruz.

850 yılında abbasi imparatorluğunun yayıldığı sınırlar

resim4.png

Daha önce İrani olan Orta Asya’nın doğusunda yaşayanlara ilişkin ‘’Devlere tapan Turaniler İranilerin zihninde uğursuzluk çağrışımına sebep oluyorlardı’’((Waterhouse, Zoroastroansm, s.39) diye bahsediliyor. Bugün ise Baha Sait’in takipçisi olan İrena Melikof ve Köprülü’nün solcu versiyonu esat Korkmaz v.b gibileri çoğunluğunu Kürtler’in oluşturduğu Cem evlerinde onure ediliyor. Bazıları ise M. Kemal’e tapıyor.

Model olarak sunulan Türkiye’de, son halifenin sürgüne gönderilmiş olmasının da pek işe yaramadığı, gerek Kemalist yönetimin ve gerekse sonrakilerin uygulamalarından anlaşılıyor, zira devlet ve din ilişkileri ayrıştırılmadan farklı bir şekilde sürdürüldü. Eskiden Allah’ın temsilcisi olarak Halife din ve devletin başı iken; şimdi devlete bağlı olarak kurulan ‘’Diyanet İşleri Başkanlığı’’ devletin dininin başı olacaktı. Dolayısı ile, diktatörlük eğilimlerini besleyecek olan, din üzerindeki hükümranlık yine devletde kalacak idi.

Halbuki bu konuda farklı modellere sahip olmak ile birlikte, dinin en azından çoğulcul olan bir inanç sistemi içerisinde özerk olması gerekli idi. Avrupa’da çoğulculuk sadece devlet ile din işlerinin ayrılması ile değil, aynı zamanda Hiristiyanlık içerisinde değişik itikatlara sahip olan değişik kliselerin varlığı ile sağlanıyor. Yahudilik, İslam, Budizm v.b inançların da bu özgürlüklerden yararlandıklarını anlatmaya gerek yok.

Demek oluyorki, diktatörlüklere sebep olan mevcut anlayıştan kurtulmak için Şeytanı sadece dışarıda değil; onu içeride de aramak, ötekileştirdiğini anlamak gerekiyor.

Anlamanın ön şartı ise  ‘tüm şeytanların’ve şeytanlaştırılanların meşruiyetini kabulden geçiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.