”PAK Kuzey Kürdistan’da yeni bir kültürün adıdır”

”PAK Kuzey Kürdistan’da yeni bir kültürün adıdır”

PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik'in PAK Çalıştayı Konuşması 7 Mayis 2017, Diyarbekir

A+A-

Saygıdeğer misafirler,

Siyasi parti, sivil toplum kuruluşları, basın yayın organlarının temsilcileri,

Değerli siyasetçi, aydın, sanatçılar,

PAK’ın tüm delege, üye ve dostları,

Saygıdeğer halkımız,

Hepinize merhaba ,

Çalıştayımıza hoş geldiniz.

Güney ve Rojava Kürdistanı’ndan gelen kardeşlerimiz hoş geldiniz, bizlere güç kattınız.

Değerli  katılımcılar,

Çalıştayımız, bölgemizde ve ülkemizin her bir parçasında önemli , tarihsel  gelişme ve değişimlerin yaşandığı bir süreçte gerçekleşmektedir.

Yakın ve Ortadoğu’da her geçen gün ortam daha bir ısınıyor. Bölge haritasının yeniden çizileceği açıktır. Donald Trump sonrası ABD siyaseti daha bir müdahaleci ve aktif bir eksende gelişecek gibi görünüyor. ABD  ve Rusya  bilfiil, kendi çıkarları doğrultusunda çatışmaların bir parçası durumundadırlar.

Şu gerçekliği akıldan çıkarmamamız lazım: Ne dünya  ne de Kürtler Sykes-Picot döneminin dünyası ve Kürtleridir . Dünya’nın büyük devletlerinin Kürtlerle ortak çıkarları bugün daha fazladır. Kürtler bugün hem sahada hem de masada daha etkilidirler.

Böylesi bir süreçte, sonuç almak için üç  konuda oldukça hassas olmamız gerekmektedir:  Birincisi, bulunduğumuz parça için siyasi bir statü talebinde tavizsiz davranmak, ikincisi  her parçanın güçlü ulusal demokratik birliğini ve parçalar arası  dayanışma ve koordinasyon merkezini oluşturmak, üçüncüsü de davamıza  güç katacak uluslar arası ilişkiler geliştirmek.

Evet, Orta ve Yakın Doğu’da sınırların yeniden çizileceği bu konjonktürde, Kürtler olarak bu tarihsel değişimden yararlanabilmek, bu fırsatı elden kaçırmamak  için, güçlü bir Kürdistani stratejiye sahip olmamız lazım. Bunun için de sağcısı, solcusu, liberali, demokratı, dindarı, seküleri, Sunnisi, Alevisi, Ezidisi, Hıristiyanı, Kürdü, Süryanisi, Ermenisi, Arabı, Azerisi, Türkmeni ile tüm Kürdistanlıların ortak ve temel talebi, Kürdistan’a siyasi bir statü olmalıdır. Kürdistan’a siyasi bir statü istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Yanıtlamamız gereken temel soru budur. Bu soruya vereceğimiz cevap, ne yapmamız gerektiğinin de cevabı olacaktır.

Mevcut Konjonktürün ömrü elbette ki güçler dengesine bağlı olacaktır. Bu nedenle de Kürtler olarak kaybedilecek her anın, özgür geleceğimizin kaybı anlamına  geleceğini  göz ardı etmemeliyiz.

Kürtlerin millet, Kürdistan’ın ülke olarak varlığını esas almayan, Kürdistan’a siyasi bir statüyü içermeyen , Türkiye, İran, Irak ya da Suriye ile ‘’demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, ortak vatan’’ gibi  çözüm önerileri; tam da böylesi bir tarihsel dönemeçte, Kürdistan’ın dört parçasında  Kürtlerin kapısına dayanan fırsatların geri tepilmesine yol açacak, Kürdistan’ın bir siyasi statü elde etmesine engel oluşturacaktır. Bu nedenle özellikle haritaların yeniden çizileceği   bu süreçte, Kürdistan eksenli siyasi statü talebini kararlı bir şekilde savunmak ve Kürdistan’a egemen devletlerin  ‘’Tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak’’ anlayışına ve onun değişik versiyonlarına  ‘’hayır’’ demek, tarihsel  bir öneme sahiptir.

Kürdistan’ın her parçası için, özgün koşulları dikkate alarak, siyasi bir statü talebinde  bulunmak; halkımızın ulusal, demokratik hak ve özgürlükleri için mücadeleyi yok saymak, ötelemek anlamına gelmemelidir. İkisi bir birini tamamlayan, bir süreç  olarak algılanmalıdır. Yani deyim yerindeyse ‘’Ya hep, ya hiç’’ siyaseti yol açıcı değildir. Bu nedenle de siyasi bir statü programın bir bileşeni olarak  güncel, acil taleplerimizi içeren bir programa da ihtiyaç vardır.

Bu konjonktürü kendi lehimize dönüştürmenin temel anahtarı, her parçada  siyasi statü ortak paydasıyla ulusal demokratik ittifaklar gerçekleştirmek ve tüm parçalar arasında bir Ulusal Demokratik Koordinasyon ve Dayanışma Mekanizması oluşturmaktır. Kürdistan’ın her parçasındaki mücadeleyi ve kazanımları kendi mücadele ve kazanımlarımız olarak  görmek,  Kürdistani bir stratejinin olmazsa olmazıdır.  Kürdistan’da yaşayanlar olarak kendi sorunlarımız ve menfaatlerimiz, hiçbir şart altında, Kürdistan’ın özgürlüğüne karşı olanların çıkar ve siyasetlerine  malzeme edilemez. Ülke ve millet gerçekliğimize sahip çıkmak, buna göre hareket etmek, her türlü menfaatimizin üzerinde olmalıdır.

Bugün Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu gündemdedir. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı, dört parça Kürdistan’ın ‘’makus talihi’’ni değiştirecek tarihsel bir adım olacaktır. PAK olarak Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesud Barzani’nin bağımsızlık referandumu yolundaki kararlı duruşunu destekliyoruz. PDK ve YNK’nin bağımsızlık referandumu için aldıkları ortak tutumun Güney Kürdistan’daki partilerin büyük çoğunluğunca destekleniyor olması, tarihsel bir öneme sahiptir. Bağımsızlık referandumu kararını destekleyen tüm partileri kutluyoruz. Dünya devletlerinin de Kürdistan halkının bağımsızlık iradesine saygı duyacağına, hatta bütün engelleme plan ve stratejilerine karşı İran, Türkiye, Irak ve Suriye’nin bu durumu kabullenmek zorunda kalacaklarına inanıyoruz. Tüm siyasi partilerin, etnik, sosyal, dinsel ve mezhepsel kesimlerin, tüm iç sorunların çözümünün, bağımsızlık ilanıyla daha da kolaylaşacağını göz önünde bulundurarak, zaman kaybetmeden referandumu gerçekleştirmeleri ve bağımsızlığı ilan etmeleri tüm dünya Kürtleri için yaşamsal önem taşımaktadır. Böyle bir adım Kürdistan’ın Güneyi için olduğu gibi Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanması yönünde de atılmış önemli bir adım olacaktır.

PKK’nin Şengal’deki varlığının, Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın Güney Kürdistan’ın bağımsızlık yürüyüşüne zarar veren değişik saldırı, plan ve stratejilerine ve Şengali Kürdistan’dan koparma  niyetlerine daha uygun zemin yarattığı görülmelidir Kürdistan Bölge Hükümeti, PKK’nin Şengal’deki yardımlarından dolayı kendilerine teşekkür etti. Daha büyük sorunlara yol verilmemesi  için PKK  Şengal’den çekilmeli ve Kürdistan Bölge Parlamentosu ve Hükümeti’nin yönetimine, iradesine ve varlığına saygı duymalıdır.

Bu vesileyle Türkiye’nin Şengal ve Rojava Kürdistanı’na yönelik saldırılarını bir kez daha kınıyor ve Kürdistan Bölge Parlamentosu ile Hükümetinin varlığına ve iradesine saygılı olmaya çağırıyoruz. Kürdistan Hükümeti, Türkiye ya da herhangi bir devletin Kürdistan Parlamentosu ve Hükümeti'ni yok sayarak , Güney Kürdistan topraklarına yapılan, yapılacak her türlü saldırıyı, kendi hükümranlıklarının ihlali olarak görmeli, açık tutum almalı, kınamalıdır.  Türkiye ve Kürdistan Bölge Hükümeti’nin ilişkileri elbette ki önemlidir, ama bu ilişkiler Türkiye’ye saldırı hakkını  vermiyor.

Güney Kürdistan’da Referandum süreci ve tarihi netleştikten sonra, Kuzey Kürdistan’da, siyasi  partiler, sivil toplum kuruluşları, etkili şahsiyetler, en geniş etnik, sosyal, dinsel ve mezhepsel kesimler olarak Güney Kürdistan Bağımsızlık referandumunu desteklemek için geniş ve çok boyutlu bir kampanya başlatmak gibi tarihi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız.

Rojava Kürdistanı’nda TEVDEM , ENKS ve tüm Kürt partileri Hewler ve Dihok Mutabakatlarını uygulamaya koymalı ve Rojava Kürdistanı’na siyasi bir statü ortak payda olmak üzere, askeri, siyasi, ekonomik ortak bir yönetim oluşturmalıdırlar. Bu oluşturulmadığı sürece, Suriye ve Rojava Kürdistanı’nda oluşan fırsatlardan , halkımız lehine yararlanamayacağız. Rojava Kürdistan’ındaki bir siyasi statü, Güney ve Rojava Kürdistanı’nın koordinasyonun,  hatta birliğinin kapılarını açabilecek, bu da daha güçlü bir Kürdistan ve tüm parçalarıyla özgür Kürdistan umutlarını  daha bir yeşertecektir. TEVDEM  ve PYD  diğer Kürt partilerini yasaklamaktan, üyelerini tutuklamaktan derhal vazgeçmeli ve Dihok Mutabakatı’nın gereklerini yerine getirmelidir.

Toprağını terk etmek zorunda kalmış olan yüzbinlerce Batı Kurdistanlı'nın kendi yaşam alanlarına geri dönüşü ve Batı Kurdistan’ın gelişimine katkı sunmaları huzurlu ve iç barışı sağlanmış bir ortamla mümkündür.

Doğu Kürdistan’da tüm Kürdistani partiler yeni bir hamle için, ulusal demokratik ittifaklarını oluşturmalıdırlar. Donald Trump sonrası Amerikan siyasetinin Doğu Kürdistan’da halkımıza yaratabileceği fırsatlardan yararlanmanın yolu, bu ittifaktan geçer.

Değerli dostlar, arkadaşlar,

Kuzey Kürdistan’da 2015 Temmuzundan bu yana tekrar başlayan çatışmalı ortam, çözümsüzlüğü daha bir derinleştirmektedir. 2015 temmuzundaki başarısız darbe girişimin ardından ilan edilen OHAL’in getirdiği yasaklar,  demokratik, siyasal, sivil alandaki çalışmaları, hak ve özgürlükleri alabildiğine daraltmıştır.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 16 Nisan 2017 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 18 maddesinin değiştirilmesi amacıyla bir referandum gerçekleştirildi. Referandum savaş ve OHAL yasaklarının hakimiyeti altında gerçekleşti. Böylesi anti-demokratik bir  ortamda özgür bir referandumun gerçekleştirilmesi mümkün müydü?

Mevcut Anayasa’da olduğu gibi, Türk Devleti’nin ‘’Türk tipi başkanlık’’ adı altında, yeniden organize edilmesini içeren bu referandum değişikliğinde de Kürtlerin iradeleri hiç hesaba katılmadı, Kürtlere dair hiçbir şey yoktu. Bu nedenle de PAK ve PSK olarak bu referandumu protesto ettik ve  ‘’Tercihimiz Demokratik ve federal bir anayasadan yanadır’’ dedik.

Bizler Kürt tarafı olarak referandumda etkili bir ortak tutum gerçekleştiremedik. Referandum’da Kürdistan halkı  değişik oranlarda ‘’Evet’’, ‘’Hayır’’ ve ‘’Boykot’’tan yana tavır aldı. Ama Kürt ve Kürdistan tarafı olarak, ortaya çıkan bu  tabloyu, yeni bir bakış açısıyla, kendi lehimize dönüştürmemiz mümkündür.

Referandum sonuçları, Kuzey Kürdistan’ın kendi parlamentosu ve hükümetinin olduğu, ‘’Demokratik ve Federal bir Anayasa’’ talebimizi daha bir gerekli hale getirmiştir. Böylesi bir Anayasa’da başkanlık, yarı başkanlık, parlamenter sistemlerden her hangi biri de olabilir. Türkiye ve Kürdistan’daki en geniş kesimlerin de ortak çıkarları böylesi bir çözüm yolunu açmakta yatmaktadır. Türk Devleti de, Kürtleri yok sayan, Kürdistan halkının özgürlüğünü kabullenmeyen  mevcut statükoyu korumaya çalışmakla, dayatmalar, öteleme ve bastırmalarla Kürt ve Kürdistan sorununun çözülemeyeceğini  artık görmelidir.

Ama, referandum sonuçları ile ilgili  şu tespitte bulunmak istiyoruz: Kürt ve Kürdistan halkının referandum’daki ‘’Evet’’  ve ‘’Hayır’’ oyları  ‘’AKP’ye, CHP’ye, HDP’ye destek’’ olarak algılanmamalıdır. Referandumda ‘’Evet’’ oyları, AKP ve Türk Devleti’nin yürüttüğü ve MHP’nin de desteklediği  savaş ve  yıkım siyasetine destek olarak değerlendirilemez. Yine ‘’Hayır’’ oyları da PKK’nin bugün Kürdistan halkına ve  özgürlük davamıza zarar veren hendek, barikat, silahlı eylemlerine ve   CHP’nin desteklediği  Türk Devleti’nin Kürdistan’daki savaş siyasetine destek olarak değerlendirilemez. ‘’Boykot’’ oyları da yine aynı şekilde süregelen savaşa  kayıtsızlık ya da dolaylı destek olarak değerlendirilemez.

Referandumda hangi oyu vermiş olursa olsun, Kürdistan halkının  çok büyük bir çoğunluğu ile bu savaşa ve  OHAL’e  karşı olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle de, bugün toplumun büyük çoğunluğunun ortak talebi olarak, açık bir şekilde devlete de PKK’ye de ‘’savaşı durdurun’’ diyerek, ’’Savaşa , OHAL’e Hayır, Siyasal Çözüme Evet’’ belgisiyle bir kampanya örgütlemek ve tutum almak, halkımızın yaşamsal bir ihtiyacı olarak önümüzde durmaktadır. Türk Devleti, 94 yıllık tecrübesine rağmen hala  Kürt ve Kürdistan sorununun  şiddet , yıkım, katliam, hapis, sürgün siyasetiyle çözülemeyeceğini göremiyor, görmek istemiyor. Türk Devleti 94 Yıldır bırakalım Kürtlerin ulusal demokratik hak ve özgürlüklerinin tanınmasını, Kürtçeyi bile resmi bir dil olarak kabul etmemiştir. Ve bugün de ‘’bu sorun terör ve ekonomik kalkınma sorunudur’’ demeye devam etmektedir.

Bu konuda sizlere somut bir örnek sunmak istiyorum. PAK’ın resmi olarak kuruluşundan sonra, Anayasa Mahkemesi Başkanı, PAK’a bir ihtar gönderdi. PAK’ın isminin, programının, taleplerinin Anayasa ve Partiler Kanunu’na aykırı olduğunu, değiştirmemiz gerektiği ihtarında bulundu.Biz de bu ihtara cevaben, programımızın Kürdistan halkının  kendi geleceğini özgürce belirleme hakkını, demokratik ve federal bir çözümü ve Kürtlerin en meşru ulusal demokratik hak ve özgürlüklerini içerdiğini söyledik. Cevabımızda,  Anayasa’nın 90. Maddesi’nin de açık bir şekilde PAK gibi bir partinin kurulabileceğine işaret ettiğini; bu nedenle  de adımızda ve programımızda hiçbir değişiklik yapmayacağımızı, Devletin kendi kanunlarını Anayasa’nın 90. Maddesi’ne göre değiştirmesi gerektiğini söyledik.

Burada Anayasa Mahkemesi  Başkanı’nın ihtarındaki başka önemli bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. İhtarda, ‘’Türk dili dışında başka bir dilden ve bu dil ile eğitimden söz ederek ırkçılık yapılmaktadır’’ deniliyordu. Evet, aynen böyle yazıyor ihtarnamede. Yani biz Kürtçe’den ve Kürtçe eğitim hakkından bahsettiğimiz için Mahkeme Başkanı bizi ırkçılık yapmakla suçluyor. Elbette ki, aslında 94 Yıldır Kürtleri imha, inkar ve asimilasyon ile yok etmek isteyen ve Türklük adı altında eritmek isteyen siyasetin  ırkçılığın bizzat kendisi olduğunu söyledik ve bu ithamları reddettik.

Düşünebiliyor musunuz, bugün nüfusu Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 25 Milyonu aşan bir milletin 94 Yıldır hiç bir hak ve özgürlüğünü vermeyeceksiniz, büyük katliam, yıkım ve asimilasyonlar gerçekleştireceksiniz ve bu da yetmiyormuş gibi, bizleri ırkçılıkla suçlayacak, ‘’her şeyiniz var, daha ne istiyorsunuz’’ diyeceksiniz. Bütün bu yaşananlara ve hiçbir yasal güvencesi olmadan fiili olarak varlığını sürdüren TRT Kurdi’ye, üniversitelerdeki Kürt Dili Bölümleri’ne rağmen, bu söylenenler ve ‘’Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır’’ söylemleri  bir travma değil de nedir?

Travma bununla bitmiyor elbette ki. Peki bizler, Kürtler olarak ne haldeyiz? Kürtler 200 yıldır aralıksız bir şekilde direnmekte, özgürlük mücadelesini sürdürmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne, 94 Yıldır 30’a yakın Kürt ayaklanması, direnişi gerçekleşmiş. Yüzlerce Kürt, Kürdistani parti, örgüt, dernek, sivil kuruluş, dergi, gazete, radyo, televizyon kurulmuş. Onbinlerce insanımız şehid edilmiş, binlercesi sakat bırakılmış, hapis, işkence, sürgünlerden geçirilmiş. Binlerce köy, kasaba ve şehrimiz yakılmış, yıkılmış, boşaltılmış. Milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş. Bütün bu yaşananlara rağmen Kürtçe hala resmi bir dil olarak kabul edilmemişse, hala  Kürtler Anayasa ve tüm yasalarda yoksa, bunu sadece devletin imha, inkar ve asimilasyon siyasetiyle açıklamak doğru, gerçekçi ve yeterli midir? Biz Kürtler olarak  bunca bedele rağmen bir dil hakkını bile elde edememiş olmanın, bu deformasyonun  tarihsel, sosyal, ulusal, kültürel, siyasal boyutlarını objektif bir terazide tartmayacak mıyız?

Soruyorum, bugün,  ’’Kürtlerin varlığı resmen tanınsın. Kürtçe ana dil ile eğitim sağlansın, Kürtçe resmi dil olsun’’ talebiyle, hangi partiden , hangi etnik aidiyetten, hangi din ve mezhepten, hangi sosyal kategoriden olursa olsun, milyonlarca insanı kucaklayabilecek, sonuç almayı hedefleyen kararlı bir kampanya başlatmak için kim elimizi ayağımızı bağlamış, önümüzde ne tür bir engel vardır?

Evet, Kuzey Kürdistan’da Anayasa Referandumu sonrası ortaya çıkan tablo, Kürt ve Kürdistan tarafı olarak, ulusal demokratik bir stratejiyi  yeni bir bakış açısıyla geliştirmemizi daha bir zorunlu hale getirmiştir. Yaşam her geçen gün daha çok bir  millet ve bir  ülke olarak davranmamızı dayatıyor. Bugün savaşa, OHAL’e hayır diyerek, tüm Kürt partilerinin , sivil toplum kuruluşları ve etkili şahsiyetlerin , etnik, sosyal, dinsel ve mezhepsel kesimlerin temsilcilerinin gerçek bir siyasal çözüm sürecinin başlatılması için el ele verme günüdür.

Kürtlerin en küçük bir hak ve özgürlüğü için  olabilecek her kesim ile işbirliği ve ittifak politikası elbette ki sürekli olarak gündemimizde olmalıdır. Ama, Milli İttifak daha kapsamlı bir projedir. Kürt milletinin varlığını, ulusal bir değer olarak Kürdistan bayrağını, Kürtçenin ve Kürdistan’da yaşayan  tüm etnisitelerin dillerinin resmi dil olarak kabulünü, toplumun tüm kesimlerine demokratik hak ve özgürlüklerin sağlanmasını ve Kürdistan’a statüyü içeren; Kürdistan’daki tüm siyasal ve sosyal kesimlerin birbirlerinin varlığına ve düşüncelerine saygı duyduğu, Kürdistan’ın dört parçasındaki kazanımların herkesçe sahiplenildiği  bir  ulusal demokratik  program ile işbirliği ve milli ittifaklar geliştirilmelidir.

Bu ulusal demokratik ittifak, şimdiden,  Kuzey Kürdistan’da belediye seçimlerine hazırlanmalıdır. 2019 Yılında  gerçekleşecek olan Belediye Seçimlerine bir blok olarak katılabilmek için, ulusal demokratik ittifakın bileşeni  olabilecek  tüm parti, siyasi grup, sivil kuruluş ve şahsiyetlerin şimdiden bir araya gelerek, bunun siyasi ve teknik gereklerini yerine getirmeleri , ulusal bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Bu tarihsel görevi dikkate alarak,  tüm Kürdistani partileri, hareketleri, grupları, şahsiyetleri,  mevcut seçim ve partiler yasasının Kürtlere getirmiş olduğu engeller karşısında çözüm üreten projeler geliştirmeye davet ediyoruz. Bugün  genel ve yerel seçimlere katılabilmek için, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 41 İl ve 184 İlçede örgütlenme, bu il ve ilçelerde Kongrelerini gerçekleştirmiş olma zorunluluğu vardır. PAK, PSK, HAKPAR, PDK Bakur, PDKT, ÖSP bu koşulları sağlayamadığından şu anda ne yerel ne de genel seçimlere katılabilmektedirler. Peki 2019 Yılında yapılacak olan Yerel ve Genel seçimlerde halkımızı bu şekilde seçeneksiz bırakmaya hakkımız var mıdır? Kürdistan özgürlük  mücadelesinde özellikle yerel seçimlerin önemi  açık ve net bir şekilde ortadayken, bizlerin bu konuda bir proje geliştiremeyişimiz, bir trajedi değil midir? Elbette ki bu anti demokratik yasa ve barajların kaldırılması için mücadelemizi sürdüreceğiz; ama  halkımıza bir seçenek de sunmak zorundayız. Bu ihtiyaçtan hareketle, hem seçimlere katılmayı, hem de Kürdistani kimlikle bir taraf olarak özgürlük mücadelesinde siyasi duruş sergilemeyi içeren yeni parti ve örgütlenme tarzlarını neden gündemimize almıyoruz, tartışmıyoruz?

Değerli Kardeşlerim,

Kuruluşundan bu yana PAK , Kuzey Kürdistan’da, tarihsel süreç içinde oluşmuş ulusal  değerlerimizi, yeni bir politik kültür ile bütünleştirmenin bir emektarı olarak  kendisini tanımlamıştır. Bu nedenle de  PAK, 200 yıllık bir ulusal mücadele geleneğinin devamı  bir partidir. Şeyh Ubeydullah Nehri’nin, Bedirhan Paşa’nin, Şeyh Mehmud Berzenci’nin , Şeyh Said, Cibranlı Halit Bey, İhsan Nuri Paşa, Seyid Rıza, Qazi Muhemed,  Molla Mustafa Barzani ve bu süreklilik içinde hareket eden bütün ulusal önderlerin tabi oldukları davanın siyasal devamıdır PAK.

1921’den bu yana Azadi Teşkilatı, Hoybun ve Kürdistan özgürlük mücadelesini bugünlere taşıyan tüm parti, örgüt, kurum ve şahsiyetlerin emeğine, mücadelesine ve yarattıkları ulusal değerlere saygı duyan ve sahip çıkan PAK, bundan sonraki süreçte geleneği geleceğe taşımak konusunda kendisini görevli ve sorumlu hisseder.

PAK çok açık bir şekilde Kuzey Kürdistanlı bir parti olarak özgürlük mücadelesini yürüteceğini ilan etti. PAK, Kürdistan’ın diğer parçalarında kendi adıyla ya da başka isimlerle , o parçaların bir partisi gibi faaliyet  yürütmemektedir. PAK, Kürdistan’ın dört parçası arasında işbirliği, dayanışma, yardımlaşma , destek ve  kardeşlik temelinde bir ilişkiden, karşılıklı yapıcı eleştiri ve önerilerden yanadır.

PAK programında açık bir şekilde dile getirdiği gibi, Kürt milletinin kendi geleceğini belirleme hakkından yanadır. PAK koşullara göre federasyon, konfederasyon ve bağımsızlık çözümlerinden birini öne alır. Bugünkü konjonktürde, iki millet, iki ülkenin eşit ortaklığına dayalı, bir federasyonun gündemleştirilebileceğini  belirtir PAK.

Özgürlükçü, demokrat, milli bir Kürdistani parti olarak PAK, kuruluşundan bugüne, aynı ya da benzer siyasal, programatik perspektife sahip parti, örgüt, grup ve şahsiyetlerin tek bir partide birleşmelerini gerekli ve başarılı bir ulusal mücadelenin yürütülmesi için zorunlu görür. Bugün de PAK, aynı ihtiyaca dikkat çekmektedir.  Siyasi gelenek, grup, din, mezhep, etnisite, sosyal kategorilerden herhangi biri ile kendisini sınırlamayan PAK,  Kuzey Kürdistan toplumunun en geniş kesimlerinin ortak çıkarlarına hitap eden demokratik bir kitle partisidir.

Kuzey Kürdistan siyasetindeki tıkanıklığın  aşılması ve günümüz şartlarına göre yeni bir siyaset tarzının oluşturulması, özgürlük mücadelemizin geleceği için  yaşamsal bir zorunluluktur. Bunun da yolu öncelikle güçlü bir partinin oluşturulmasıdır. Henüz bu ihtiyacı giderebilmiş değiliz. Bu yolda yalnız olmadığımızın bilincindeyiz. Kimi olumlu yaklaşımlardan söz etmek mümkün. Fakat üzülerek belirtmek isteriz ki, bu temel ihtiyacın giderilmesi konusunda bütün çevrelerin aynı hassasiyeti gösterdiğini söyleyemeyiz. Bir gün aşılacağından emin olduğumuz mevcut durum şudur: PAK’ta siyaset yapmaya karar veren arkadaşlarımız dışında büyük çoğunluk, geçmişin olumsuz birlik tecrübelerinden hareketle sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi, gereğinden fazla tedbirli hareket etmektedir.

Ama bu ihtiyaç bugün de yarın da  önümüzde durmaktadır. Biz PAK olarak kendi çalışmalarımızı aksatmadan, güçlü bir PAK’ın güçlü bir birleşmenin ilk adımı olduğunun bilinciyle, bu konuda atılacak her adıma varız diyoruz. İlk günden söylediğimizi bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Daha güçlü bir parti için, ismimiz, genel başkanımız, yönetimimiz kırmızı çizgilerimiz değildir; hiç bir parti ismi, hiç bir lider, hiçbir yönetim,  Kürdistan özgürlük davasından daha değerli değildir.

Bugün Kuzey Kürdistan’da varolan siyasal partilerin üyelerinin en az yirmi katı kadar bir potansiyel, örgütlü aktif siyasetin dışında durmaktadırlar. Binlerce siyasi kadro ve şahsiyet, atıl durumdadırlar. Bu da Kürdistan özgürlük mücadelesi açısından büyük bir kayıptır. Tüm bu kadroları  eğer yeni bir parti kurma amaçları yoksa, kendilerine yakın gördükleri bir partide kendi emeğine sahip çıkmaya, örgütlü mücadeleyle sürece güç katmaya  çağırıyoruz.

Özel olarak da PAK ile  aynı ve yakın siyasal perspektife sahip tüm kadrolara bir kez daha çağrıda bulunuyoruz:  Biz kimseye gelin PAK’a katılın demiyoruz. Gelin kendi projenize, kendi siyasal perspektifinize sahip çıkın diyoruz. Hep birlikte milli, demokrat, özgürlükçü, Kürdistani bir parti örneğini yaratarak, geliştirerek, en geniş toplum kesimlerine güven ve umut verelim diyoruz. Bu idealin gerçekleşebilir olduğunu Kürdistan halkına gösterelim diyoruz.

Bu konuda baştan beri dile getirdiğimiz temel siyaset belgimizi bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Birleşebilenler birleşmeli, birleşemeyenler  işbirliği ve ittifak yapmalı, ittifak yapamayanlar diyalog içinde olmalı, diyalog kuramayanlar bir birlerine düşmanlık yapmamalıdırlar.

Değerli Arkadaşlar, Dostlar,

PAK iki buçuk yıldır üyelerinin fedakarlığı temelinde, siyasal, idari, ekonomik olarak kendi gücüyle, bağımsız bir duruş sergilemekte, özgürlük mücadelesinde yeni bir ses , yeni bir renk olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

2015 Temmuzundan bu yana süregelen çatışmalı ortama, 2016 Temmuzundan sonraki darbe girişimi ve OHAL’in yarattığı tahribat ve yasaklara, çalışma alanlarında oluşan daralmalara rağmen, PAK aktif bir parti kimliğiyle öne çıkmıştır.

PAK siyasal, demokratik, sivil, diplomatik mücadele tarzını ve buna uygun araçları esas alarak özgürlük mücadelemizi sürdürmektedir. Bugün Kuzey Kürdistan’da  her türlü şiddetin halkımıza, ülkemize ve mücadelemize zarar verdiğine inanmaktadır.

PAK  Kürdistan halkının tarihsel değerlerine toplantı, konferans ve seminerlerle sahip çıktı.

PAK meydanlarda, halka açık alanlarda halkımızın özgürlük talebini yükseltmeye çalıştı.

PAK  halkımızın özgürlük taleplerini,  diplomatik çalışmalar ile uluslar arası platformlara taşıyarak, dünya devletleri ve kamuoyunun desteğini almaya çalıştı.

PAK Avrupa ülkelerinin çoğunda, gençleriyle, kadınlarıyla, tüm emektarlarıyla, oluşturduğu örgütlenme tarzı ve çalışmalarıyla, yeni bir kültürün habercisi oldu, kitlelere umut verdi.

PAK Güney, Rojava ve Doğu Kürdistanı’nda halkımızın sürdürdüğü bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine değişik etkinlik ve çalışmalar ile destek sundu, kazanımlarına sahip çıktı, yanlarında oldu  ve kardeşçe, dostça eleştiri ve öneriler sundu.

PAK Diyarbakır’da  yaşanan çatışmalar sürecinde, Sur İlçesinde mağdur duruma düşen halkımızın yanında oldu ve 2000 aileye yardım ulaştırdı.

PAK Kuzey Kürdistan’da ulusal demokratik güçlerin işbirliği ve ittifakının örülmesi yolunda  aktif bir aktör olarak, yapılan her çalışmanın canı gönülden içinde oldu.

PAK, güçlü özgürlükçü, milli, demokrat Kürdistani bir partinin geliştirilmesi  için yoğun bir çaba içinde oldu, yapılan her çağrıya, atılan her adıma destek sundu, içinde yer aldı.

Evet, PAK bugün Kuzey Kürdistan siyasetinin temel aktörlerinden biri olarak yoluna devam etmektedir.

Değerli delegeler, değerli çalıştay katılımcıları,

Bugün gerçekleştirmekte olduğumuz bu Çalıştay  aslında PAK’ın gerçek Genel Kongresi niteliğindedir.

Türkiye’deki Anayasa ve Kanunlara göre parti kurabiliyorsunuz ama, her an faaliyetlerinizin önlenmesi mümkün. Anti demokratik ve Kürtlerin inkarı üzerine bina edilmiş yasalar Demoklesin kılıcı gibi başınızda sallandırılıyor, kapatılma tehdidi ile yüz yüze kalıyorsunuz.

Partiler Yasasına göre  Parti’nin Genel  Merkezi’nin  Ankara’da olması, Genel Kongre’nin  Ankara’da yapılmasını zorunlu kılıyor. Peki neden bu zorunluluk? Bu anti-demokratik bir yasadır.

Yine genel ve yerel seçimlere katılabilmek için, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 41 İl ve 184 İlçede örgütlenme, bu il ve ilçelerde Kongrelerini gerçekleştirmiş olma zorunluluğu var. %10 seçim barajı var. Bütün bu engelleri aşanlar ise, bu kez  de Kürtlerin insani ve milli kişiliğini rencide eden, ezen, seçmen iradesini  hiçe sayan  zorunlu  ’’Milletvekilliği Yemini’’ barajı ile karşı karşıya bırakılmaktadırlar. Şimdi de eğer Kürtler birlik halinde ortak bir ulusal siyaset geliştiremezlerse, yeni kabul edilen ‘’Türk tipi başkanlık sistemi’’ de yeni bir ‘’baraj’’a dönüşebilir.

Peki neden bu zorunluluklar?

Evet, bütün bunlar aslında Kürtlere karşı alınmış özel tedbirlerdir. Türkiye’deki  Anayasa, partiler ve seçim yasası  başta olmak üzere, tüm yasal prosedür aslında Kürtlerin varlığının yadsınması ve tüm hak ve özgürlüklerinin engellenmesi paradigması üzerine kurulmuştur.

Ama, PAK  tüm bu engellemelere rağmen hem meşru hem de yasal bir parti olarak kuruldu ve şimdi de yoluna devam etmektedir. Biz kendi  gerçek Kongremizi  Diyarbakır’da , bir Çalıştay şeklinde gerçekleştiriyoruz. Bu Çalıştay’ın alacağı kararları ve seçeceği organları daha sonra Ankara’da yapacağımız Yasal Kongre’de de onaylayıp, yasal bir parti olarak da yolumuza devam edeceğiz.

Evet, PAK kuruluşundan bugüne ispatladığı gibi, fedakar insanların partisidir.

PAK Kuzey Kürdistan’da yeni bir kültürün adıdır.

PAK bu Çalıştayı ile Kürdistan özgürlük mücadelesinde daha güçlü bir partinin yaratılması yolunda yeni bir adım atıyor.

PAK gençlerin, kadınların sahipleneceği, yöneteceği bir parti olmalıdır.

PAK, Kürdistan toplumun tüm etnik, sosyal, dinsel, mezhepsel kesimlerini  daha fazla kucaklamak için, daha aktif, daha organize ve sabırlı bir çalışma yürütmelidir.

PAK Kuzey Kürdistan’daki dindar, müslüman muhafazakar potansiyelin, örgütlenmesi  gibi tarihsel bir görev ile de karşı karşıyadır. Dindar ve seküler insanların özgürlükçü, demokrat Kürdistani  bir partide, Kürdistan’ın özgürlüğü için, Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakları için mücadele edebileceklerini PAK olarak halkımıza gösterebilmeliyiz. Milletimize ve ülkemize ait olan her şeyi muhafaza etmek bir sorumluluk olduğu gibi, Kurdistan’da yaşamı bir bütün olarak geliştirmek ve zenginleştirmekte gelecek algılarımız arasında yer almalıdır.

PAK, kitleselleşerek, Kürdistan’ın en geniş kesimlerinin partisi olmalıdır.

Kuruluşundan bu yana elbette ki  PAK’ın bir çok eksikliği, hatası olmuştur. Ama sabırla, çalışarak, sürece uygun politikalar üreterek  hem bu hata ve eksikliklerimizi gidereceğiz, hem de daha güçlü ve kapsayıcı bir PAK yaratma göreviyle karşı karşıya olduğumuzu hiçbir zaman unutmayacağız.

Haydi, güçlü bir milli, özgürlükçü demokrat Kürdistani parti için ve güçlü bir ulusal demokratik ittifak için  yeni bir diriliş hamlesi başlatmaya……

Sözlerimi noktalarken saygıdeğer her bir misafirimizi, dostlarımızı ve siz sevgili delegelerimizi saygıyla selamlıyor, mutlaka kazanacağımıza olan  inancımla başarılar diliyorum… Bizleri yalnız bırakmadığınız için sağ olun, var olun…

Yaşasın Kürdistan

Yaşasın Özgür Kürdistan

Yaşasın Güney Kürdistan’ın Bağımsızlığı

 

ozcelik-mistafa.jpgkongre1.jpgkongre2.jpgkongre4.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.