Plebisit değil; referandum
Y. Abdulselamoglu
Kürdistan Bölgesi referandum kararına yönelik eleştirilerin, karşı çıkmaların demokratik argümanları son derece zayıftır. Daha ziyade, anakronik kaygılar söz konusudur. Referandum, benzer sorunların çözümü için geçmiş yüzyılda yapılan ve demokratik olmayan eski usul plebisiti olarak okunuyor.
Plebisit ve referandum, ulus ya da bölgelerin kaderini belirlemede (her ikisi de halk oylaması olarak) birbirine benzer. Ama plebisit, demokratik halk oylamasından farklı özellikler taşır.
Plebisit çoğunlukla, siyasi partileri devre dışı bırakır. Plebisit, siyasi ve parti muhalefetlerini etkisiz hale getirir, bu şekilde halk üzerinde hakimiyet kurmayı amaçlar. Plebisit, genellikle, iktidarlarını meşrulaştırmak isteyen totaliter rejimlerce kullanılır. Referandumla plebisit arasındaki esas fark, demokratiklik bakımından ortaya çıkar, referandumda halk kendi siyasi araçlarıyla etkin ve doğrudan karar verici öznedir, plebisit de referandum da aynı sorunları halk aracılığıyla çözmeye yönelir, ama farklı şekillerde, referandum demokrasi kültürünün vazgeçilmez özelliğidir. Karşılıklı uzlaşma ve diyalog yolunu esas alan bir siyaset tarzıdır.
Plebisit, Eski Roma’da Pleb meclislerinin aldığı kararlardan ortaya çıkmıştır. Fransa’da 1789 devrimi sonrasında halk hakimiyetinin bir ifadesi olarak görülmüş ve yaygınlık kazanmıştır. Daha sonraları da devletler arası sorunların çözümünde kullanılmıştır.
Türkiye ilk kez plebisiti Hatay Sorunu’nda kullanmıştır. Cemiyet-i Akvam’ın kontrolünde, 15 Nisan 1938’de plebisit yapılıyor ve sonuç olarak Hatay Cumhuriyeti kuruluyor.
Doğuda plebisitin çözdüğü sorunlardan biri de Hindistan ile Pakistan arasındaki 1947 Keşmir Anlaşmazlığı sorunudur. Birleşmiş Milletler, burada bir plebisit yapar, halkın hangi tarafa katılmak istediğini tespit eder. Halkın çoğunluğu Müslüman olduğundan ve bu nedenle Pakistan’ı tercih edeceğinden, Hindistan plebisite yanaşmaz. 1957’de Keşmir’i kendisinin bir parçası sayarak işgal eder. Nihayet, Keşmir aldığı bir kararla bağımsızlığını ilan eder.
Plebisit olarak, en önemlisi, Türk Heyeti “Kürdistan Sorunu’nu” (Musul Vilayeti) çözmek ister. 20 Eylül 1924’de Cenevre’de başlayan müzakerelerde, Türk delegesi Fethi Okyar plebisit (halk oylaması) teklif eder. Halkın geriliğini ve Plebisit’in bazı sorunlarını ileri sürerek İngiltere bu öneriye karşı çıkar.
Yani, “Kürdistan Bölgesi’nin” Irak’la olan ilişkisinin halk oylaması ile çözülmesi gerektiğini ortaya atan taraf Türk tarafıdır. Emir Faysal’ın seçimi konusunda Irak halkının oyuna başvuran İngiltere’nin, aynı şey için Musul Vilayeti’nde yaşayan halkın oyuna baş vurmak istememesini Türk tarafı şiddetle eleştirir.
İngiliz Heyeti Başkanı Curzon, Plebisit’in neden mümkün olmadığını birçok gerekçe ile açıklamaya çalışmıştır. Bunlar içinde, halkın neyi onayladığını ya da reddettiğini bilmemesi gerekçesi ve öncesi bu tür plebisitlerin sorunları çözmede başarısız kaldığı görüşü öncelik taşır.
Yüzyıl önce gerçekleşmeyen plebisit, öne sürülen “demokratik olmama gerekçelerini” de, bugün tamamen aşmış bir şekilde, Referandum olarak öneriliyor. Referandum yüzyıl önce yapılmayan plebisitin demokratik halidir. İngiliz tarafının plebisit önerisine karşı çıkışıyla ortaya koyduğu sakıncalı sebepler bugünkü referandum önerisinde aşılmış sorunlardır. Halka sadece tek görüşe sahip bir kişi ya da iktidarın dayatması değil, çeşitli siyasi görüş ve düşüncelerin olduğu bir tartışma ve alternatif ortamında karar verilmesi imkanı tanınmaktadır. Eskiden yapılan plebisitlerde büyük sorunlar vardı. Halkın anlamadığı bir şeye bir zorlama ile karar verme riski büyük idi.
Bugün referandum için dile getirilen “risk” ve kaygıların henüz esası itibariyle, plebisitler için dile getirilen kaygılara benzer olması bir anakronizmdir, mevcut referandumun hakikatiyle uyumlu olmayan eski tasavvur ve algı takıntılarıdır.
Güney referandumuna, demokrasi için bir araç olarak bakılması ve Ortadoğu’nun yeniden kurulması için bir normalleşme ve rasyonalite potansiyeli taşıdığı duruma sürekli olarak dikkat çekilmesi gerekiyor.
“Kürdistan’ın Bağımsızlığına” karşı olan siyasi görüşler bu referandumda özgürler ve herkes istediği biçimde, referandumda hayır deme imkanına sahiptir. Referandumda “Hayır” deme opsiyonu olmasaydı, onu plebisit ile özdeşleştirip referandum karşıtlığı tavır anlaşılır olabilirdi. Ancak, referandumun tek tercihle sınırlı tutulmamış olması, referandum karşıtlığını anlamsız kılıyor.
Referanduma karşılık hele ki, İran ve çevre devletler etkisindeki Kürt siyasi partilerin etkin olmaları koşulunda tamamen anlamsızdır. İran ya da Bağdat isterse, “demokratik imkanlarla” “hayır” oyu ile referandumda, karşı olduğu “evet” tercihini etkisiz kılabilir. O imkan da azımsanmayacak bir şekilde mevcuttur. Bu durumda, Kürdistan bağımsızlığı karşıtlarının yapması gereken şey, halk oylamasına karşı çıkmak değil, referandumun meşruiyetini sorun etmek değil, referandum çalışması yapıp, oradan kendileri için istedikleri sonucu çıkarmaktır.
Tabii ki, bu aynı zamanda, herkesin demokratik bir şekilde yapılan referandumdan çıkacak sonuçlara saygılı olmasını da şart koşuyor. Kürdistan Bölgesi çok partili bir sistemle ve farklı eğilimlerle referanduma gidiyor. Referandum karşıtlığı gibi referandumdaki tercihleri üzerinde de halkı aydınlatma, fikirlerini özgür ortamda yayma ve çalışma yapma imkanları vardır. Referandumda sağlanan demokratiklik ilkesi, plebisitlerde ortaya çıkan aracın amacın önüne geçmesi riskini bertaraf eden bir özelliğe sahiptir. Plebisit tersi tercihi imkansız kılan bazı özelliklere sahipken, referandum, farklı tercih imkanını da sağlamaktadır.
Kürdistan Bölgesi bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak ve onun meşruiyetini tartışmak, ona karşı olmak, yeni ve normal bir Ortadoğu için ortaya çıkan ve bugüne kadar ki çözüm önerilerinden faklı olan demokratik ve rasyonel bir imkanı ve umudu ortadan kaldırmak, bölgenin geleceğini yeni felaketlere, savaş ve çatışmalara sürüklemek anlamına geleceğinin altını bir kez daha çizmek gerekiyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.