Rıza Baran’in ölümünün dördüncü yılında o’nu berlin’li Kürtler bir kez daha anacak!..
Abuzer Bali Han (Eğitimci-yazar)
(K24-2019/10/02)
(Almanya'nın başkenti Berlin'de, Kürt siyasetçi ve eğitimcisi, Berlin Parlamentosunda milletvekillik yapan Rıza Baran'a eyalet üstün başarı nişanı olan üstün hizmet ödül ve madalyası verilirken !..(0.10.2019)
Rıza Baran’in ölümünün dördüncü yılında o’nu berlin’li Kürtler bir kez daha anacak!..
(19 Nisan 1942- 4 Mayıs 2020)
Ölümünün dördüncü yıldönümünde Berlin Kürt Topluluğu’nun (Kurdische Gemeinde) kurucusu ve başkanlarından biri olan Rıza Baran’ı 04.05.2024 günü Berlin’de mezarı başında ve daha sonra Kürt Merkezi’nde bir kez daha arkadaşlarının konuşmalarıyla anılacak. Rıza Baran’ın Almanya’daki Kürtleri tanıtma ve demokratik hakları için örgütlenmedeki rolü unutulmayacak kadar büyüktü. 1960’lı yıllarda Avrupaya gelen politik Kürtlerden biriydi. Rıza Baran’ı ilk kez 1970’li yılların başında 49’lar davasında yargılanan Dr. Hişyar (Dr. Faik Savaş) vasıtasıyla Berlin’de tanıdım. Bu dönemde arkadaşı Hamdi Turanlı ile dostluğu devam ediyordu. Ben de Turanlı‘yı hem hemşehrili olarak, hem de İranistikteki Kürdoloji seminerlerinde rahmetli Prof. Dr. Jemal Nebez‘in kanalıyla tanımıştım! O dönemde tüm Kürtler birbirlerinden kuşkulanarak aralarındaki mesafelerini ona göre ayarlamaktaydılar!..
Sonraları da Rıza Baran’ı Özgürlük Yolu siyasetinde ve GEW Almanya Öğretmenler Sendikası‘nda tanıyarak, uzun yıllar anadilde eğitim konularında pratikte birlikte çalıştık. O bir örgütte (Özgürlük Yolu) üye ve çalışmasına rağmen tüm halkların dostu ve örgütlerin kendisine düşen işlerinde gönüllü olan yardımcılarından biriydi. Tüm Kürt, Alman ve Türk örgütleriyle dostane ilişkiler içindeydi. Bana düşen görevlerin çoğunun üstesinde birlikte geliyorduk. Almancası çok iyi olduğundan Almanlarla anlaşma ve birlikte iş kurma yeteneğine sahipti! Bu nedenle bölge yöneticisi olarak O’nun Berlin‘de görevlendirilmesini çok istemiştim! Hesapları olanlar hep buna karşı çıkmışlardı! Ben ise boy hedefi yapılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin diş işleri mercilerince pasaport ve kimliğime el konularak 18 yıl kadar vatandaşsız kalmıştım. Bu dönemde Rıza Baran da memlekete gitmiyor, ya da çekinerek hep Berlin’de kalıyordu. Birkaç kez başkonsolosluk ifademi alırken „Rıza Baran“ı tanıyıp tanımadığımı da bana sormuşlardı! Ben de O’nu tanıyorum. „Çünkü ben de yabancı çocukların anadilde eğitimi için çalışmalarını sürdüren bir komisyondayım. Rıza Baran da bu komisyonun başkanıdır“ demiştim…
Rıza Baran. Almanya’nın Hanovver Üniversitesi‘nde kardeşi ile birlikte inşaat mühendisliği bölümünü bitirmişlerdi! Kardeşi okulu bitince Türkiye’ye dönüp müteahhitlik yaparken, Rıza Baran da Almanya’da kalıp eğitimciliği kendine meslek olarak seçmişti. Almanca O’nun en iyi bildiği ve yazışmalarda kullanıldığı dildi. Gerçi Türk diline de hakimdi. Almanya’ya gelmeden önce de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde okurken yursever duygulara kapılarak arkadaşı Hamdi Turanlı ile ayni dönemde yurtdışına çıkmışlardı…
İstanbul‘da iken Apê Musa‘yı (Anter), Kekê Hemreş Reşo (Hamdi Turanlı) gibi diğer ulusal duyguları güçlü olan arkadaşlarından da çokça bahsederdi. Yurdışına kardeşi ile birlikte 1960’lı yıllarda gelerek, O, Hanovver’de kalarak evlenmişti. Paralı bir iş olan inşaat mühendisliğini Almanya’da yapmayıp, meslek okullarında gençlerle birlikte öğretmenlik yaparak ve beraberinde siyasi çalışmaları yapmayı tercih etmişti! Çok iyi Almanca bildiği halde, tercüman olarak yardımcı olduğu kimselerden para aldığına ne tanık olduk ve ne de işittik…
O, Avrupa’da Kürt öğrenci ve işçilerinin ilk örgütlenmesinde kendisine düşen rolü yaptığına inanıyordu. İlk kez Almanya’da 1960’lı yılların ortalarında ilegal Kürt örgütleri olan Hevra, Bahoz ve Brûsk ayrışması olmadan yapılan birlik toplantılarına Hamdi Turanlı ve diğer birçok iyi tanınan Avrupa’da yaşıyan Kürtler ile birlikte katıldığını yer yer bana da anlatıyordu. Birliğe olumsuz etkileri olan simaların her zaman olduğu gibi o dönemdeki etkilerini de bana sıralamıştı…
Rıza Baran’ın Almanya Öğretmenler Sendikası olan GEW’de yabancılar komitesi başkanlığını yaparken „Anadilden Eğitim“ yönünde çıkan kanunlarda Türkçe ve Kürtçe‘nin okullarda ikinci yabancı dil dersi olarak okutulmasında katkıları büyük oldu. Zira bu dönemde Öğretmenler Sendikası’nın başkanı Berlin Eğitim Senatörü olunca, ikinci başkan olan Safter Çınar da bir süre sendikayı yönetti. Safter Çınar, Bedirhan ailesinden gelen biriydi. Bahsettiğim dönem Kürtlerin Almanya’da demokratik alanda en etkili olan yıllarıydı…
Siyasi çalışmada benim ile birlikte çalıştığı halde O’nun bölgeye yönetici olmasını çok istedim. Birkaç defa bağlı olduğu ve birlikte çalıştığımız örgütte (partide) atılmak istenildi! Hep karşı koyarak engelledim! Ben siyasi nedenlerle partiden ayrıldığımda ve çalışmalarımı dondurduğumda, artık „Parti Merkezi“nde güvendiğim hiç kimse de kalmamıştı! Rıza Baran’ı da benden kısa bir süre sonra yirmiden fazla arkadaşıyla birlikte işçi derneğinden attılar! Sonra da parti ve Özgürlük Yolu siyasetinden uzaklaştırıldı!..
Rıza Baran ile birlikte Alman parti ve resmi kuruluşları ile çok uyumlu çalıştığımızda önümüzde her kapının açıldığına tanık oldum. 1980’li yıllarda dünya işçi sınıfı partilerinin katıldıkları „Berlin İşçi Konferansı“nda TUDEH ve TKP’nin de hazırlayanları arasında oldukları işçi konferansında dünya işçileri adına Komkar delegesine konuşmayı vermişlerdi. Bunun ile Kürt halkının varlığını inkar eden gerici ve ırkçı olan, sözde işçi partilerine de (TUDEH-TKP)‘ye de büyük bir darbe vurulmuştu! TUDEH kapanırken KOMKAR’ın ilk matbaasını da onlardan satın alınmışlardı!..
Fakat kendi partisinin (PSK) yöneticilerinin O’nu dışlamalarına hiç mi hiç bir anlam veremiyordum! Zira Rıza Baran’a yurtdışında yapılanlar, memlekette birçok parti üyesine deyapılmıştı!.. Bunların adlarının sıralanmasının günümüzde pek de bir anlamı yoktur!..
Fakat burada Zeki Adsız’ı dile getirmemde O’na bir özür borcumunda oladuğunu belirtmek isterim. DİSK Diyarbakır bölge temsilciliği döneminde kendisine yapılan işkencelerle kaburgaları kırılıp, sakat bırakılmıştı. Sonra aktif mücadelesi ve kendi parti yöneticileriyle ters duruma düşmesi döneminde Berlin’de öğrenci yurdunda kalıyordu. O, sakatlanan haliyle Berlin’de kaldığı dönemde dernekte yapacağı bir konferansa izin verilmeyişine de şaşmıştım!.. Bu uygulamayı da merkeze bağlı olan biri olarak verilen direktif doğrultusunda yapmıştım! Sonra Zeki Adsız ile birlikte hareket eden eski Ağrı Belediye başkanı Urfan Alparslan’ın da yorulduğunu ve çalışmalardan çekildiği propagandasının yapıldığı dönemde Urfan Alparslan’ın Cudi Dağı’nda iki gün çarpışarak yoldaşlarıyla birlikte şehid edildiğini basında çıkan haberlerde öğrenmiştik!
İsveç’te kalıp PSK’dan atıldıktan sonra gelip Almanya’ya yerleşen M. Düzgün’ün TÖB-DER genel sekreterliği yaptığı dönemde tanımam, O’na olan güvenimi pekiştiriyordu! Kendisi ile Stockholm’daki konuşmalarımızdan sonra parti merkezine hakim olan ve hiç çalışmadan geçinen bir grubun hakim olduğuna kanaat getirmiştim. Bir devrimcinin kendini sömürtmesi kadar zayıf bir yönünün olması asla düşünülemez! Parti merkezinde fedakar ve dürüst olan tüm arkadaşlarım da atılmışlardı…
Bu haksızlıkları yer yer bazan yazılı olarak vurgulayan Rıza Baran gibi aydın insanların peşpeşe harcandığı bir döneme de tanıklık ediyorduk. Burada kişi olarak suçladığım kimse yok! Fakat partide bana yapılan haksızlıkların pek az üyeye yapıldığını da vurgulamak isterim! Bu hatalar yapılırken, parti merkezinde bunlara susarak seyirci olan tüm yöneticilerin sorumlulukları da olsa gerek!..
1982’den sonra yurtdışına çıkan siyasi Kürtler acaba Rıza Baran‘ı kendilerine rakip olacağını sandıkları için mi dışladılar?!. Rıza Baran‘ı neden hedef alıyorlardı? Bunu şimdi daha iyi anlıyabiliyorum! Bir kimse nasıl „Benden akıllısı yok, benden daha bilgilisi yok!“ diye düşünüyor ve becerikli olan herkesi zamanı geldiğinde harcadıysa, sıranın bir gün kendisine de gelebileceğini de düşünmeliydi!..
Özgürlük Yolu Hareketi, Partisi ve yurtdışındaki ilk Kürt İşçi Örgütlerinin federasyonlaşarak demokratik eylemleriyle yurtdışında dünya işçi sınıfı partileriyle „Komkar“ adını kullanarak birlikte çelışmaları ile PSK’nın da önüne geçmişlerdi! Yurt dışına partili olarak gelenler, dil bilmeden etkisiz kalmışlardı. Bu arada da dil bilip aktif olan işçi örgütleri yöneticilerini de birer birer harcamaları gündeme geldiğinde, bir de bakıldıki bunu yapan adamlar elini kolunu sallayarak Türkiye’ye gitmişler!.. Ayrıca da partinin gizli tutanak ve yazışmalaarını da „Anı Kitaplar Serisi“ olarak basıp dağıtılarak ezilen üyelerine de sanki nisbet olsun diye de tarihe not düşürdüler…Bu konuyu da ilerde Kürt araştırmacılarına bırakarak, yine Rıza Baran yoldaşa değinmek istiyorum.Rıza Baran, kendini pek de ifade edemiyen bir Kürt entelektüeli idi. Aydın ve demokrat kişiliği, her insana yaklaşım biçimi ile kendini herkese sevdiriyordu! O, İç Anadolu Kürtçesi‘ni ve Kürt lehçelerinin konuşma dillerini de anlıya biliyordu. Tüm Kürdistan’ın dört bir yanından gelen dostlarıyla Kürtçe olarak konuşup anlaşmayı da severdi!..
Rıza Baran çalıştığı her işte hep öndeydi. Çünkü O’ndan daha iyisini yapanlar pek azdı! Kendi örgütünde ise kendisine hep üvey evladı muamelesi yapıldı. Merkezi olarak birçok Kürt yurtseveri gibi o da dışlanılmaya çalışıldı! Fakat O, tüm olumsuzluklara göğüs gererek, bölgesindeki çalışma arkadaşlarıyla birlikteliğini ve çalışmasını hep sürdürdü. Berlin’de bölge meclis başkanlığını, millet vekilliğini ve birçok yerde komisyon başkanlıklarını yaptı... Kendini öven biri değildi! Başarılarını işitip kendisine sorduğumuzda ise sadece gülümser geçerdi!..
Rıza Baran, dernekteki temizliğe çok önem verirdi. Dernek dedimse kocaman salon ve odaları olan yerlerde çalıştık! Buraların hizmete hazırlanmasında benim kadar RIZA BARAN’IN da katkısı oldu. Her hafta sonu derneğin salonunu düğün ve konferanslara da veriyorduk. Gelen tüm aidar ve gelirleri de yetkili kişilere veriyorduk. Zira bunca fedakarlıklarla toplanan paraların karşılığında hiç bir iş yapılmamıştı!.. Bir kalıcı iş yapılmış olsaydı o da günümüzde meydanda olurdu!..
Bir gün Rıza Barana dedim ki „İyi olduki seni dernekten attılar! Rıza birden dona kalmıştı!., Hemen sözümün gerisini anlatmaya başladım. Dernekte hep sigara izmaritlerini ve masaları bez ile temizleyip duruyordun! Atmamış olsalardı halen ayni işi yapacaktın! Halbuki şimdi bir Alman Millet Vekili olarak çalışıyorsun! Daha faydalı olacaksın! Hem kendine, hem de yabancı işçilerin haklarını kopruyarak üst düzeyde bu işi sürdüreceksin! Dediğim doğru değil mi? Rıza Baran her zamanki haliyle bana yanıt vermeden gülümsiyerek konuyu değiştirmişti..
Elli yıla yakın bir dostu ve çalışma arkadaşını anlatmak kolay değil! Hem de Rıza Baran gibi tüm sırlarını kendisi ile birlikte götüren birini!.. Rıza Baran hiç kimsenin adamı değildi! O, bir Kürt yurtseveri olarak içimizde yaşadı. Sadece Kürtlerin değil, hem Alman, hem de Türk halklarının da dostuydu. Bunu O’na çok gören Kürtler yanıldıklarını bir gün elbette anlayacaklar!..
Rıza Baran’ın özgeçmişine biraz daha değinmek isterim. 19 Nisan 1942 yılında Kırşehir’in Tabıroğlu Köyü’nde dünyaya gelen Rıza Baran, 4 Mayıs 2020’de 78 yaşında iken Berlin’deki bir hastahanede kronik nefes darlığının yanısıra, bir de kronaya yakalanarak aramızdan ayrıldı. Kendisi genç yaşlardan itibaren bir astım hastasıydı! Sigara ve içki kullanmadığı halde hastalığını bir türlü yenememişti! Hastahanede ve son haftalarda evinde kendisine yakın bir arkadaşı olarak bana sözlü notlarını yazdırarak sanki geleceğe iz bırakmak istiyordu!..
O, zengin ve hatırı sayılan Kırşehir’in Çiçekdağı yöresinde yaşıyan bir aileden geliyordu! „RIZA“ adından dolayı herkes O’nu alevi biliyordu! Kendisi ise suni inançlıydı! Daha doğrusu tüm inançlara hoş görüsüyle eşit mesafedeydi. Fakat her nedense uzun yıllara dayanaan arkadaşlığımıza rağmen ailesinden ve özel yaşantısından hiç bahsetmezdi!..
1982’li yıllarda yurtdışına çıkan siyasi Kürtlerin çoğu yıllarca yurtdışında kaldıkları ülkelerde oranın yabancı dilini bile öğrenmeden yurda geri döndüler. Rıza Baran’a da O’nun siyasi arkadaşları ihanet etmişlerdi! Sadece siyasi olanlar mı? Rıza Baran’a en yakını olan ve en büyük ihaneti de çok sevdiği eşi Ute, O‘na yapmıştı. Rıza Baran hastalığı nedeniyle bir aylığına senatoryuma gönderildiğinde, Rıza Baran eve geldiğinde 25 yıllık eşinin evi terk ettiğini görmüştü! Sonra o kocaman evini ve kütüphanesini Kürt derneklerine dağıtarak daha küçük bir eve taşındı. Bu olaydan sonra Rıza Baran artık sessiz bir suskunluğa bürünmüştü! Resmi olarak galiba eşinden ayrılmadı. Bu konuda sorulan soruları işitmemezliğe getiriyordu! Sağ iken bir türlü kendisine bu konunun gerçekliğini soramadım!..
O, emekliliğini ve bankalarda biriken ne kadar serveti varsa kendisine ihanet eden eşine bırakmıştı. Rıza Baran’ın bir de politolog olan bir kızı var. Bir defa üç ay bir hastahanede kaldığı dönemde „Rûken“in ziyaretine gelip, gelmediğini sormuştum. Ayni şehirde olan birinin babasını ziyaret etmemesini sessiz kalarak geçiştirmişti! Rıza Baran, „Çok işi var diye!“ beni yanıtlayıca ben de hemen konuyu kapatmıştım. Bu konularda O’na da artık hiç bir soru sormadım! Zira Rıza Baran, tüm servetini ve emekli maaşını çok sevdiği eşi Ute Baran’a ve Kızı Rûken Baran’a bırakmıştı!.. Ute Baran’ın Avrupa’da Kürt İşçi Dernekleri ve federasyonuna yaptığı hizmetleri de çok büyüktü. İlk broşür ve kitapların Almanca olarak hazırlanmasında Rıza Baran ve bazan da benim de katılmamla evlerinde üçlü çalıştığımıza da çok tanık olmuştum…
Rıza Baran, yıllarca Berlin’de eğitimciliğin yanı sıra son dönemlerinde Yeşiller Partisi içinde Berlin Eyalet Millet Vekilliği’ni de bir dönem yaptı. Bu kadar çalışmalarını değerlendiren Alman Devlet Yöneticileri, O’nun arkadaşları gibi kendisine nankörlük yapmadılar! O’nu birçok ödülle ödüllendirdiler! Kendisine verilen Alman Devleti‘nin liyakat ödül ve nişanlarını O, daha hayatta iken kendisini ne kadar memnun ettiklerini bilemem! Zira onlar O‘nu memnun etmemişti!.. O, Kürtlerden bir ödül bekliyordu!..Kürtler de politik olarak birbirine düştükleri için böyle değerlendirmelere pek de fırsat bulamamışlardı!..
O, sadık bir dosttu! Öyle olmasaydı emekli maaşlarını ve tüm servetini kendisinden sonra boşanmadığı eşine bırakmazdı!.. Böyle bir sevgi ancak Rıza Baran gibi birisinin gönlünde yatabilirdi!..
Deyim yerinde ise „Bu dünyada bir Rıza Baran“ geçti!.. O, halkına yaptığı çalışmalarıyla Kürtlerden bir ödül almasını hak etmişti! Bence O, bu ödüle layıktı! O’nu da almadan gözleri açık gitti! Galiba en sonunda hiç kimseye yaranamadığını O, da anlamış gibiydi!..
Üzgünüm Rıza Baran gibi bir arkadaşımı yitirdiğim için! O’nu daha fazla koruyamadığımız için üzgünüz! Ne desem şimdi anlamsız kalır! Sözü O’nun „KÜRTLERİN AVRUPA’DAKİ ÖRGÜTLENMESİ“ araştırmasına diğer bir yazıda bırakarak bir kez daha Rıza Baran’ı rahmetle anıyoruz!.. Ruhu şad olsun…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.