Diyar Budak

Diyar Budak

Yazarın Tüm Yazıları >

Rojava kaybederse Bakur da gider

A+A-

Türk devletinin ABD’yi terörü desteklemek ile suçlamasının asıl nedeni, Kürtlere verdikleri desteği hazmedemeyişleridir. Başur ve Rojava’daki mevcut durum ve Kürt halkının ABD karşıtı olmayışları Türk devletini Rusya’ya yakınlaştırıyor.

Zincirin halkaları yakında kopacaktır. NATO ve Rusya arasında dansın son perdeleri oynanmaktadır. AKP iktidarının yaptığı en güzel “hizmet” yaşamı yaşanmaz hale getirmeleri olmuştur.

Bazen bir lider veya bir parti, bir ulusun kurtarıcısı veya katili olabilir. Birçok ulusların kurtuluş mücadelesinde liderin veya parti önderliğinin doğru ve akıllı öngörüsü, kararlılığı sayesinde zafere kavuşmuşlardır. Tarihte, Kürtler hariç, bunun bolca örnekleri vardır.

Dünya uluslarının birlik ve varlık değerlerini ebedi ayakta tutacak tutkal maddesinin, öncelikli olarak, örgütlü toplum, devlet, dil, eğitim ve doğru yönetimdir. Modern dünyada düşmana karşı örgütlü kararlılık ve bilgi en önemli silahtır.

Kürt halkının yakın tarihinde verilecek en önemli örnek Baba Mustafa Barzani’dir. Yaşamının çoğunu dağda mağaralarda yatarak ve sürgünde geçiren bir lider olmasına rağmen davaya bağlılığı sayesinde Baas gibi bir zalim iktidardan otonomi almayı başarmıştı.

Kendisinin yazmış olduğu bir kitabı olmasa da hayatını ve mücadelesini anlatan çeşitli kitaplar mevcuttur. Teori ve pratik yaşamı onun birçok yazar ve parti liderlerinden mukayese edilemeyecek kadar yüksek bir efsane ve ruha sahiptir. Bu her kitap yazan parti yöneticilerinin iyi olduğu anlamına gelmez. Bizim “ kitap kurdu” veya “ayaklı kütüphane” den ziyade düşmana karşı kararlı duruşu ve ulvi kişiliklere ihtiyacımız vardır. Bazı insanlar kendilerini sömürgecilerin hizmetine sunabilirler. Ancak örgütsel servis ve faaliyetlerini devlete peşkeş çekenler adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır. Aksi takdirde bu ruh yıkımı devam eder.

Yatırım, insan yaşamı başta olmak kaydıyla, eğitim, öğretim ve kalifiyeli elemanların yetiştirilmesine endeksli olmalıdır. Aksi takdirde kişisel zenginlik ve sermaye bizi sadece paralı birer köle yapar. Yüzbinlerce milyonerleri olan 50 milyonluk bir halkın dramı ortadadır. Türkiye’den Avrupa’ya kaçan Kürt nüfusu Türk devletinin ekonomik çarkını döndüren gönüllü kölelerdir. Günde binlerce kamyon, her türlü mal ve eşya taşıyarak buralara T.C. sermayesini ve asimilasyoncu politikalarına hizmet verilmektedir.

Devlet kendisine “Kürt bekçisini” veya pazarcısını bulmuştur. Türkiye’den siyasi nedenlerle kaçtığını söyleyen bu kitlenin sahip oldukları iş yerlerinin adları bile Türkçedir.

Oysa siz bir Filistin işyerinin İsrail malını sattığını veya işyerinin adını İbranice koyduğunu göremezsiniz. Bu “şeref(sizliğ)in” sadece biz Kürtlere ait olduğunu söylemeliyim.

Oysaki dünyada birçok başka devletlerden bu malları daha ucuza temin etmek imkân dahilinde olmasına rağmen Türkiye’nin tercih ediliyor olması bir tesadüf asla değildir…

Dünya dengelerinin hızlan değiştiği, özellikle ülkemiz Kürdistan’ın bulunduğu Ortadoğu coğrafyası bize hayati fırsatlar sunmaktadır. Bizler ise adeta, örgütlü ve örgütsüz öz güçlerimizin ihanetine uğramış bir konum arz etmekteyiz. Bu düşkün, edilgen ve miskin tavra büyük izahat gerekmektedir.

Türk devleti ve AKP iktidarı Kürdü yaşadığı topraklarda ve evlerinde öldürmek için harekete geçmiştir. Türkiye’deki Kürt nüfusu giderek PKK’nin yanlış yönlendirmesi sonucu, özellikle, hendek ve çekilme sonrası devlete tek taraflı üstünlük ve dizginsiz hareket etme imkânı sağlamıştır. Bu durumda olmamızın asıl sorumluları T.C. devleti ve PKK’dir. Yanlış yönlendirilen Kürt hareketi, halkımızı kendi elleri ile T.C. siyasetine teslim olmaya zorlamıştır. AKP iktidarı ve T.C. devleti Kürt halkının kanını dökmeye devam etmektedirler.

Bunlara oy veren her Kürt bu zulmün ortağıdır. Aynı zamanda PKK’nin yanlış siyasetine karşılık verilen tepki oyları da mevcuttur.

Türk bilim adamları, yaptıkları insansız hava araçlarının asıl amacı Kürdü öldürmektir. Selçuk Bayraktar’ın silah fabrikası trilyon kazanırken, her gün onlarca suçsuz ve sivil kürdün kanına girmektedir. İktidarın değişmesi halinde şimdiden taleplerimiz olmalıdır. Bu talepler TV’ler de savaş kışkırtıcılığı yapan sunucu ve konuklar, Kürdün ölümü için görev alan teknokratlar ve aile fertleri yargılanmalı ve Kürt örgütleri tarafından deşifre edilmelidir.

Türk devletinin Profesörleri Kürdü yok sayar, ordu öldürür, polisi işkence yapar. Devlet “terör” gerekçesi ile, diğer parçalardaki kazanım ve haklara müdahale eder. Anlaşılan Türk devleti hiçbir zaman devlet gibi davranmamıştır. Aynı şekilde siyasetçiler ve “teröristler” içinde bu geçerlidir…

Bir dönme olan istihbaratçı Ümit Özdağ’ın Şeyh Said tepkisi alçakçadır.

Parlamentoda, burnuna yumruk atabilecek birinin olmadığını bildiği için bu kadar pervasızca davranmaktadır. Tek başına bir “istihbaratçı artığı” bir halkın liderine hakaret etmektedir. Korku olmadığını bildiği için böyle davranmaktadır.

Senin o kirli köpek karışımından olan kanını Şeyh Said’in idrarından daha değersizdir Üm..it

AKP’yi destekleyen milyonlar, ajanlık yapan on binler, alçalan aydınlar, korucu olmuş yüzbinler, askerlik yapan gençleri de sayarsak bu halkın büyük çoğunluğu devletin emrinde ve kullanımın bir paçası oldukları bir gerçekliktir.

Bedel ödemekten kaçınan büyük çoğunluk, âdeta bedel ödeyenlerin sırtında sermayelerine sermaye, varlıklarına, varlık katarak ticaretin ve can güvenliğin de keyfini yaşamaktadırlar. Giderek “Türkiye bir bütündür, asla parçalanamaz” deyimin içinde kendini bulanlar, sisteme entegre olmuşlardır. Bundan dolayıdır ki Rojava Kürtlerin soykırımına büyük çoğunluk sessizce onaylamaktadır.

Kürdistan’ın bu parçasına yönelik günlük saldırılarda halkın ve siyasetçilerin koyun sessizliğini nasıl izah etmeli?

Özellikle Rojava’da ayrı konumları olan, ABD ve Rusya gibi iki büyük süper gücün burada bulunması bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir. Bu iki devlet bizi sömürge eden devletlerle kıyasladığımızda, onlardan defalarca daha fazla “Müslüman’ olduklarına şüphe yoktur. En azından bu iki devlet kadar pervasız, adaletsiz ve faşist değildirler. Bu büyük güçleri savunuyor gibi görünmem anti emperyalistleri kızdırdığını duyuyor gibiyim.

Bu devletlerin deterjanla yıkandığını söylemiyorum.

Büyük devletlerin sömürgeciliğinde az da olsa dil, kültür, adalet ve kendi kaderini tayin etme hakkı vb. gibi kırıntı da olsa insani değerleri vardır. Bu iki süper güç hiçbir zaman bunlar kadar demokrasiden yoksun, asimilasyoncu ve faşist olmadılar. Bu devletlerin Kürde karşı ne denli barbar davrandıklarına, ABD ve Rusya’da şahitlik etmektedir.

Bu iki süper güç kendi şiddetlerini bunlarla kıyasladıklarında bile onlara parmak ısırtacak düzeyde pervasızlığı kayıt altına alınmaktadır.

Türk devletinin merhamet ve rahmeti başkasının savaş ve şerrinden daha kötü olduğunu bunlarda gözleri ile görmektedirler. Bu durum farkında olan Türk ve İran başta olmak üzere, sömürgeci devletler her türlü hokkabazlık yaparak onlardan büyük uçak filosu satın almak gibi, oldukça tatlı ve karlı rüşvet önerilerini sıralamaktadırlar. Buna rağmen, ABD‘nin bu toprakları terk etme , Kürtleri yalnız Türk insafına bırakmaları için çaba sarf etmektedirler. Bu bizim iç sorunumuzdur söylemi hem PKK hem de T.C. devleti tarafından ısrarla “dış güçlere” söylenmektedir.

Ancak sömürgeci Türk ve İran devletinde hiçbir kural ve haysiyet yoktu. Et ve tırnak gibiyiz, kardeşiz söylemleri oldukça yalan ve aymazlıktır.

Siyasi güçlerimiz ve yurt dışı diaspora örgütleri bu durumu görerek hareket etmelidir.

Kürt halkının büyük çoğunluk, giderek Türkleşmektedir. Özellikle batıya yerleşmiş insanlarımız sadece seçimden seçime bir oy aparatı gibi kullanılmaktadır. Bunun baş sorumlusu Türk devleti ve kirli Kürt siyasetidir.

Geride kalan yurtsever azınlık, ağır bedeller ödemeye devam etmektedir.

Büyük çoğunluğu başta, DP olmak üzere diğer Kürt partilerinin kadro ve taraftarı ağır işkence ve uzun hapis ile cezası ile karşılaşmaktadırlar.

Bu yurtsever kesim T.C. devleti ile mukayese edilemeyecek kadar küçük bir azınlıktır. Bu durum hiç olmazsa değişip, Kürt nüfusun yarısına everilmediği sürece yürütülen mücadele sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bu anlamda PKK’nin yürüttüğü silahlı mücadele başta kendi kadroları olmak üzere, haklı davamıza ve Güney Kürdistan devletine büyük zarar vermektedir.

Avrupa’ya çıkan eski, yeni HDP vekilleri her nedense, ülkede olduklarından daha fazla aktiftirler. Kendi aralarında sürgün de HDP komitesi bile olmaması ilginç değil mi?

En azında içerde haksız yere tutulan eski siyasetçiler ve S. Demirtaş için bir girişimlerinin olması beklenti dahilindedir.

Halbuki Avrupa’da daha özgür olmalarına rağmen daha edilgen bir siyaset yürütmelerini neye yorumlamalı?

Eski ideolojik temelde ki Kürt örgütlenmelerinin tümü iflas etmiştir. Gelinen evrede Kürt halkı tamamen kendi başına bırakılmıştır. Avrupa’ya gelen HDP vekilleri, her ülkede yanlarına alacakları dil bilen kadrolarla yani bir diplomasi ve diyalog kurumları oluşturup yollarına devam etmelidirler.

Ülkede seçim atmosferi yaklaştıkça, Avrupa’da da siyasi aktivitenin yoğunluk kazanması gerekir. Bunu örgütleme çalışmaları HDP’li vekillerin inisiyatif ve destekleri ile gerçekleşmelidir. Halen bir diplomasi grubunun olmaması T.C. devletinin içimizdeki engelleri diye düşünüyorum. Bu dönem Kürt örgüt ve partileri arasında düşmanlık biraz daha azaldığını görmek sömürgecileri azdırmaktadır.

Elbette direnen, emek ve çaba sarf eden Kürtperwerleri ayrı tutulmalı ve onların varlıklarına büyük mutluluk ve değer biçilmelidir.

Sömürgeci zulüm ne kadar şiddetli de olsa boyun eğmeyen, kardeş ve evlatlarımız “Ala Rengin” muhtevasında çiçekleri hak eden yiğitlerimizin de çok olduğu unutmamalıyız.

Rojava’da ölmek şahadetin vücut bulmasıdır

Bu uğurda yenilginin bir zafer olduğunu bilen binlerce onurlu, direngen insanlara aşk olsun…

Her Kürt yazara açık önerimdir yılda bir defa

 aynı gün birlik için bir yazı yazılmalıdır.

21 Ağustos 2022

o-004.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar