SARI YELEKLİLER: NEDİR NE DEĞİLDİR?
Fransa'da Sarı Yelekliler adıyla ortaya çıkan hareketin özünü anlamak adına Lutte Ouvriere'e kulak verdik.
Son zamanların en ilginç ve merak uyandıran hareketi hiç kuşku yok ki, ‘Sarı Yelekliler’ hareketidir. Fransa’da ortaya çıkan bu hareket gerek yapısı ve gerekse talepleriyle ‘yeni bir itiraz tarzı’ olarak değerlendiriliyor. Düzenle problemi olanlardan çok bizzat düzenin sahipleri tarafından daha çok ciddiye alınıyor. Kimisine göre Sarı Yelekliler hareketi, zamanımızın yeni tarz devrimci hareketidir. Gelişmiş kapitalist ülkelerin yöneticileri şimdilik Fransa’da cereyan eden bu hareketi kendi geleceklerinin kabusu olarak görürken düzenle ciddi problemi olan işçi ve emekçi kesimler nasıl bir tavır takınmak gerektiğini henüz kestirebilmiş değildirler.
Aşağıda sunacağımız iki yazı, konuyla alakalı bir fikir edinmek bakımından yararlı olacaktır. Birinci yazı, Lutte Ouvriere kongresinde resmileşen sol bir bakışı yansıtıyor. İkincisi ise sol cenahta siyaset yapan ve aynı zamanda genel olarak solu eleştiren Renê Delavie ile yaptığımız röportajdan oluşuyor.
Umarız, sözkonusu yazılar, bu çağdaş ve ilginç hareketin anlaşılması konusunda bir fikir oluştururlar. (Rûpela Nû)
Devrimciler ve sarı yelekliler hareketi
Bu metin 8-9 Aralık tarihlerinde (Macron’un yaptığı 10 Aralık konuşmasından önce) yapılan Lutte Ouvriere kongrsinde onaylandı. LDC no 196
Sarı yelekliler harektinin son evrimi
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hareket istisna bir olay değildir. İçişleri Bakanığının verdiği rakamlara göre (17 Kasımda 287 bin, 24 Kasımda 166 bin ve 1 Kasımda 136 bin kişi yürüyüşlere katıldı) bu harekette bir azalma görülüyor. Ama 1 Aralıkta da görüldüğü gibi bu hareketin hem kararlılığı devam ediyor hem de sosyal bir patlama olasılığı içeriyor. Çünkü bir tarafta vurp dökenler ve diğer tarafta çok efendi sarı yelekliler diye bir gerçek yoktur. Cumaertesi günü tutuklananları tüm hafta boyu sorgulayan savcılar bunu somut olarak gördüler. Onlar mahkeme önüne çıkan insanların vurup kıranlar, yağmacılar, baş kaldıranlar olmadıklarını, sadece işçiler, zanaatkarlar, teknisyenler, geçici işlerde çalışanlar ve de çoğunun küçük kentlerden gelen insanlar olduklarını gördüler.
Bir sosyal isyan yaşanıyor ve bu da bir şiddet içeriyor. Bunun en anlamlı olanı Champs-Elysees’de yaşananlar değil, Puy-en-Velay’de ve diğer orta boy kentlerde çok uzun zamandan beri ilk defa yaşanan barikatlar kurma olayıdır. Bazı hasarlara ve şiddet olaylarına rağmen bu hareket kamu oyu tarafından büyük bir desteğe sahiptir. Tabi ki bu durum değişebilir, ama şu ana kadar bu hareket büyük bir kamu oyu onayına sahiptir.
Bu hareket sınırlı olsa da bizm için çok zengin dersler içeriyor. « İnsanlar hiçbir greve katılmamış olsalar bile, siyasetle hiç ilgilenmesler bile beklenmedik bir anda ve şekilde harkete geçebilirler ve isyan edebilirler» gibi değerledirmeleri sıkça yapıyoruz. İşte şimdi bunu yaşıyoruz! Sarı yeleklilerin bir çoğu ilk defa hayatlarında eyleme geçtiler ve üç haftadan beri dışarda soğuğun ve yağmurların içinde yaşıyorlar ve de hükümetin vermiş olduğu tüm tavizlere rağmen geri adım atmıyorlar. Onlar da açıkça belirtiyorlar, eğer hükümet bir ay önce geri adım atmış olsaydı bu hareket olmayacaktı. Bu bugün artık çok geçtir, çünkü talepler sadece vergiler ile sınırlı olmayıp İSF (zenginlere yapılan vergi indirimi) ve SSG (emeklilere uygulanan ek vergiler) ve asgeri ücret ile sınırlı değil. Hareket devam ettiği ölçüde de sarı yeleklilerin talepleri daha da artıyor, çünkü onların süre içerisinde öz güvenleri artıyor.
Bu hareketlilik karşısında hükümet hep bir adım geride kaldı: hükümet bir taviz verdiği anda kitleler yeni bir talep ileri sürüyor. Tabii ki tüm bunlar küçük bir seviyede oluyor, ama yine de bu olayların derinlere doğru indiğini gösteriyor ve de gereçekten devrimci bir ortamda nasıl hızlı gelişmeler olabilceğini de gösteriyor.
Bu hareketin en önemli görünümü ortaya çıkan kararlılıktır. Hayatlarında ilk defa kitlesel eylemlere katılan bu insanlar tüm sendika yöneticilerinin toplamından daha da kararlıdır. Sendika yönetimlerinin gelenekleri ve emekçilere aktardıkları gelenekler; önce gidip valilikten izin alıp güzergah belirlemek, genellikle emekçilerin yüzünü bile görmedikleri sendika liderlerinin, tertiplenen genel toplantılara katılıp güzel laflar etmek vb. şeylerdir.
Tabandaki emekçiler sendikanın önerdikleriyle veya önermedikleriyle hemfikir olmadıklarında başka bir şeçenekleri yok gibidir. Bu nedenle de şu sıralar en büyük mücadeleci çevreler bu sendika liderliklerinden en uzak olan çevrelerdir.
Bu hareketin ta ilk başından beri en büyük sorunu, hareketi destekleyen kitlenin araba ile geçerken sarı yeleklileri desteklemek amacıyla korna çalmakla sınırlı kalmasıdır. Bu hareket devam edecek mi? Şiddet olayları yaşanacak mı? Böyle bir şey olursa, bunun hareket üzerinde etkileri ne olur ve hükümetin siyasetini nasıl etkiler? Tüm bunları önümüzdeki günlerde göreceğeyiz.
Büyük bir siyasi kriz
Şu bir gerçektir ki önemli bir siyasi kriz ile karşı karşıyayız. Ülke içi durum kongre yazısında, Macron iktidarını bir kaç aydan beri sarsan ve kamu oyu desteğinin azalmasını anlatan yazıda ona yakın çevrelerin şüpheye düşmesi, Benalla (Macro’nun güvenliğini yapan özel bir güvenlikçinin yasa dışı davranışları), Hulot’nun (Çevre bakanın istifa etmesi) ve Collomb’un (İçişleri bakanı) istifa etmesi gibi olaylar anlatılıyor. Macron seçildiğinden bu yana bizler bu iktidarın istikrar görüntüsünün gerçeği yansıtmadığını fikrini savunuyoruz. Macron, iktidar değişikliği konusuna bir çözüm getirdi. Ama onun iktidarı sadece büyük burjuvaziye hizmet veriyor ve bu siyaseti kitlelerin kriz nedeniyle yaşadığı sorunlara çözüm getiremeyeceği gibi uyguladığı siyaset bu krizi daha da derinleştiriyor.
Bu yaklaşımı bizler ta başından beri yapıyorduk ve bu bugün artık bir gerçektir. Hükümetin düşme olasılığı hızlı bir şekilde gelişti ve bugün ise siyaset yorumcuları bunun olasılığının ciddi olduğundan söz ediyorlar.
Siyasi kriz artık gündemdedir ve gayet de derindir. Hükümet şimdi yeniden ortalığı yatıştırsa da bu kriz devam edecektir. Macron artık kitlelerin gözü önünde iyice yıprandı ve bu nedenle de burjuvazinin ona olan güveni de sardıldı.
Mülk sahipleri ve burjuvazi için Macron artık görevini yerine getiremiyor. Bundan 18 ay önce Macron büyük burjuvazinin, banka sahiplerinin vb. Çok hoşuna gidiyordu. Ama şimdi Macron küçük bir olay için, akaryakıt zammı için ülkeyi ateşe verdi ve bu nedenle de burjuvazi artık ondan eskisi kadar memnun değil.
Burjuvazinin istediği, ona hizmet veren siyasi personelin toplumu iyi yönetip düzeni iyi korumasıdır. Yani zenginler için olan bir siyaseti uygulamasını becermesidir. Şimdi ne görüyoruz : Macron’u ilk başlarda destekleyen Royal (Hollande’ın eski eşi), Hollande ve Cohn-Bendit gibi kaşarlanmış siyasetçiler, Macron’un kendini çok beğenmiş olduğunu ve gerektiği zaman geri adım atmasını bilemediğini, gibi yorumlar yapıyorlar ve de bu da şüphesiz burjuvaların da görüşüdür.
Bu kriz burjuvazi için gerçekten endişe vericidir, çünkü Macron’a karşı ifade edilen güvensizlik ayni zamanda devlete karşı da oluşmaya başlandı. Hem Macron’nun hükümetine hem de devlet kurumlarına karşı endişeyle bakılıyor. 1 Aralık’ta yaşanan şiddet olaylarına, vurup kırmalara, polislerle olan kavgalara rağmen sarı yeleklilerin büyük bir çoğunluğunun bunu anlayışla karşılamaları ve kabullenmeleri ve de üstelik harekete geçen kitlelerin çoğunluğunun da onaylaması, kitleler arasında önemli bir bölümün devlete karşı mesafa koymasını gösteriyor.
Muhalefet partilerinin siyaseti
Muhalefetin tümü (aşırı sağ, sağ, SP, LFI, FKP…) Macron’a karşı çok sert tavır aldı. Önce Dupont-Aignan ve Wauquiez (sağcı liderler) sarı yelek giydiler, Hollande ise sarı yelekliler ile fotoğraf çektirmekten ve onu koltuğundan eden genç rakibinden intikam almasından mest olmuş görünüyordu. İntikam böyle birşeymiş ! İşte Hollande bunun tadına bakıyor.
Şimdi, ülkedeki bütün politikacılar Macron’a ders veriyorlar. Buna, şu veya bu dönemlerde iktidarda bulunmuş ve bundan dolayı da bu durumdla ilgili büyük sorumlulukları olanlar da dahildir. Bunların hepsi de bu sosyal patlamaya karşı bir çözümleri olduklarını iddia ediyorlar.
Macron’a karşı hep birlikte karşı olup sarı yeleklileri desteklemek, onları anlayışla karşıladıklarını söylemek sadece bir görüntüden ibarettir. Bu harekete katılan militanlar arasında çok farklı çevrelerden gelenler olduğu için, onu şu veya bu yöne çekmeye çalışanların olmasına yol açıyor. Hareket hükümetin vergi siyasetine karşı sınırlı kaldığı ve burjuvaziye saldırmadığı müddetçe her parti kendi siyasetini öne çıkarmaya çalışıyor.
Ama tüm bunlara rağmen muhalefet partilerinin hepsi de kendilerini burjuvaziye karşı sorumlu hissedip topumsal barış çağrıları yapıyorlar. Macron’u veya İçişleri bakanını istifaya çağırmak veya Meclis’i fest edip yeni seçimler istemek radikal görünebilir. Ama tüm bunların hedefi sokaktaki mücadeleye son verip olayı düzen çerçevesi sınırlarına geri getirmektir.
Bu hareketin hangi yöne ağırlıklı olarak gideceğini şimdiden söyleyebilmek çok erkendir. Bu hareket siyasi olarak hangi yöne evrilecek ? Bazı sarı yelekliler bir siyasi parti oluşturmak istiyor. Hatta aralarından bazıları Avrupa seçimleri için bir liste oluşturmak istediklerini açıkça belirttiler. Ama bu hareketin bir resmi temsilci oluşturmaktaki güçlükleri göz önünde bulundurulduğunda böyle birşeyine zor olacağı görülüyor. Tabi ki imkansız da değil. İtalya’da 5 Yıldız Hareketi örneği vardır. Çok eylimli olmasına rağmen bu hareket 2009’dan sonra Beppe Grillo etrafında toparlandı. İlk başlarda Grillo hiç de militan falan değildi. Sadece bir komik ve televizyon olayı idi. Yani bir hareketin oluşması bazı çok şaşırtıcı olabilir.
İspanya’da 2011’de oluşturulan 15M (Öfkeliler) hareketi Podemos’u kurdu. Bu hareket şüphesiz sarı yeleklilerden daha kitlesel idi ve sol eğilimlidir. Sarı yelekliler arasında en alt seviyelerdike temeller üzerinde, yani geneleksel partileri dışlayan bir çizgide bir oluşum olasılığı olanak dışı değildir.
Diğer bir olasılık ise harket çelişkili siyasi baskılar altında kalarak tamamen dağılabilir de. Medyada görüldüğü gibi tüm muhalif partiler bu hareketi alet olarak kullanıp kendilerine çekmeye çalışıyor. Bu olay sadece televizyon kanallarıyla da sınırlı değildir ! Bu hareket kendiliğinden bir harekettir söyleminin gerçekten neyi içerdiğini anlamak gerekir. Sarı yelekliler hareketi içerisinde bir sürü siyasi etkiler bulunuyor. Aşırı sağ ta başından beri bu hareket içerinde yaygın bir şekilde vardır. Bu hareketin bazı girişimleri Fransa Ayağa Kalk (DLF, sol eğilim) veya Ulusal Birlik (UB, aşırı sağ eyilim) aracılığıyla yapıldı. Bunun somut örneğini 20 Kasım günü Somme eyaletinde sarı yeleklilerin bir kamyon içerisinde gizlenmiş bulunan kaçak göçmenleri teşhir etmeleri ile ve bundan dolayı da övünmeleriyle gördük. Bu milliyetçilik, Marakeş (FAS) anlaşmaları sonucu Fransa’nın sınırlarını yabancı göçmenlere açma zorunluluğunu getirmesiyle zirve yaptı. Sarı yeleklilerin çoğu sonuç itibarıyla göçmen düşmanı söylemlere katılmadı. Eylemlerde Fransız bayrağının hep öne çıkarılması olayını aşırı sağa mal etmek de doğru değil. Çünkü bunlar çoğu zaman FKP’nin, Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) veya sendikacıların işidir. Bu özellikle kamu hizmetleri konsunda yapılan vurgularda öne çıkıyor.
Bu hareket içerisinde bir mücadele yaşanıyor ve bu da toplumda var olan bölünmeleri yansıtıyor. Bunun sonucunda kim yararlı çıkacak ? Melenchon mu yoksa UB mi ? Bu hareket binlerce kadın ve erkeğe kitlesel eylemlere katılma hevesini verdi, ama diğer yandan yarın ırkçı ve yabancı düşmanı aşırı sağcı militanların etkisiyle göçmenlere veya işçi hareketine karşı olan komando gruplarının oluşmasına da yol açabilir. Bu hareketi genel olarak çok sempatik buluyoruz, çünkü hareket içerisinde mücadele eden emekçiler ve bizimle rahatça konuşan insanlar buluyoruz. Ama onların çoğunluğu genellikle bizimle değil başka akımlarla ve de bir sürü ön yargılar taşıyanlarla içlidışlıdırlar.
Mücadelelerin yükseldiği dönemlerde devrimci fikirlere olduğu gibi gerici fikirlere de ilgi artıyor. Gidişat önceden belirlenmiş değil. Bu bir mücadele sonucu belirlenir. İşte bu ortamda, gücümüz çok sınırlı olsa da olsa görevimiz emekçilere olayların yönünü değiştirecek bir siyaset önermektir.
Sarı yeleklilere önermemiz gereken siyaset
Bizim marksist görüşümüze göre işçi sınıfı emekçilerin çıkarlarını savunabilmesi için kendi öz sınıf temellerinde harket etmeli. Burjuvaziye ve kapitalist düzene karşı devrimci temellerde bir mücadleyi esas olarak büyük işyerlerinde örgütlü işçi sınıfı, bütün toplum çıkarları temellerinde yürütebilir. Şu anda da en büyük çelişki budur : çünkü şu anda mücadeleye en az gönüllü olan emekçlerdir. Ama bu ebediyen böyle olacak diye birşey yoktur. Bir mücadele başladığında, bu sadece ona katılanlarla sınırlı kalmaz, ayni zamanda onu yakından takip edenleri de etkiler. İşte bu nedenle bizler hem var olduğumuz büyük işyerlerindeki emekçilere hem de mücadeleye katılan emekçilere de hitap etmeliyiz.
Sarı yelekliler hareketi sosyal olarak çok farklı çevreleri kapsıyor : bu hareket içerisinde Fransa’nın taşra bölgelerinde yaşayan emekçiler, emekli emekçiler, işsizler ve çok sayıda zanaatkarlar, kendi işsahipleri olanlar, bağımsız çalışanlar ve çiftçiler bulunuyor. Bunlara ek olarak birçok küçük kentte yaşayıp ulaşım için motor kullananlar. Bunları ise sosyal olarak sınıflandırmak zordur. Çünkü sosyal konumları bölge ve kentlere göre çok değişiyor. Bunu eylemlerin yapıldığı yol kavşaklarında çok kolay görüyoruz.
Bu hareket içerisindeki proletarya ise genellikle çok dağınık olup temel olarak küçük işyerlerinde çalışıyor, genellikle sendika üyesi olmayıp ilişkileri daha çok zanaatkarlar ve küçük esnaf çevreleriyle sınırlıdır ve de hayat seviyeleri onlarınkine benziyor. Kuaförlerin, çiçekçilerin, inşaatlarda çalışan meslek sahiplerinin hayat seviyeleri asgari ücretle çalışan ücretlilerinden daha iyi değildir. Hatta kendi hesabına çalışanların çoğunun hayat seviyesi daha da düşüktür.
Tüm bu sözü edilen çevreler birlikte mücadele ediyor. Ama bizler bu hareketin öncelikle hitap etmek istediğimiz kesimi proleter kesimidir ve onlara proleter temellerde bir siyaset önermeliyiz. Hareketin tümü böyle bir siyasete gelmez. Sarı yeleklilere… kızıl yelek görüntüsü vermeye çalışmak boşunadır.
Bizler, sarı yelekli emekçilerin sınıf bilincine erişmesi ve kendi isteklerinin bu temellerde olduğu bilincine ulaşması için mücadele ediyoruz. Onların tek gelir kaynağının ücretleri olduğu bilincine varıp bunun için mücadele etmelerine katkıda bulunmak istiyoruz. Bizler bu emekçilerin mücadelelerini vergiler konusuyla sınırlı tutmamaları için mücadele ediyor. Çünkü böyle bir mücadele suya kılıç saptamaktır. Ücretli emekçiler olarak çalışan sarı yeleklilerin büyük bir çoğunluğu patronlarına karşı mücadele etmenin gerekliliğini görmüyor. Bu emekçilerin çoğunluğu mücadeleyi ve çıkarlarını Macron ve devlete karşı mücadele ile sınırlı görüyor ve büyük sermayeye karşı olması gerekliliğini görmüyor ve de sınıf mücadelesinden çok uzaktırlar. Hatta bu fikre karşıdırlar.
Asgari ücrete zam yapılmalıdır isteği biraz da olsa sarı yelekliler tarafından benimseniyor, ama bunun esas nedeni onların çoğunluğu bunu Macron ve hükümeti hedef görüyorlar ve de bunun patronlarla ilgisi olmadığını sanıyorlar. Zaten patronlar birliği (Medef) asgari ücrete zam yaılmasına karşı olmadıklarını açıkladı. Ama bir şartla bunu hükümet ödeyecek ! Bir çoklarının da düşüncesinde bu yatıyor.
Yani bizler, NPA (Anti Kapitalist Parti) gibi « öfkeleri birleştirelim » çağrısında bulunmuyoruz. Bizler bunların bir ayrımını yapmak taraftarıyız. Çünkü bizler sömürülen emekçiler ile küçük patronların mücadele dinamiklerinin ayrı tutulmasının taraftarıyız. Ayreten bizler RN’nin (aşırı sağın) önerdiği siyasete karşı bizlerin sınıf siyasetini önerme taraftaryız. FN hiçbir zaman kapitalistlerin sorumluluklarından ve ücret zamları ve de istihdam sahaları açmak için patronların karlarına dokunmak gerektiğinden söz etmiyor. İşte bu nedenlerden dolayı bizler sarı yelekliler değiliz. Tabi ki onları destekliyoruz. Bizim isteğimiz sarı yeleklilerin Macron’a geri adım attırması ve de bunun tüm emekçilerin bir zaferi olarak algılanmasıdır.
Emekçi olan sarı yeleklilere sınıf temellerinde hitap etmek çok da kolay değil. Gerekli kelimeleri bulmalı, onların sınıf temellerinde düşünmelerini sağlamak, onlara tüm bunları farklı açılardan anlatmak gerekiyor. Bunu bir aydan beri yapan yoldaşlar belirli deneyim elde ediyorlar. Şunu açıkça görüyoruz ki bu yoldaşlar tepkilerle karşılaşmıyorlar. Ayni zamanda zanaatkarlar ve küçük esnaf ile de konuşuyoruz ve onlara ücret zamlarının onların aleyhlerine olmadığını anlatıyoruz ve bazıları da bunu gayet iyi anlıyor. Bu hareket içerisinde her zaman yaptığımızı yapmaya çalışıyoruz : emekçilerin sınıf bilincini geliştirmeye çalışıyoruz.
Tabi ki bu hareketi siyasi olarak yönlendirebilecek güce sahip değiliz. Yeniden tekrarlamak gerekirse bizim hedefimiz de bu değildir. Bizim hedefimiz orta boy kentlerdeki emekçilere siyasi olarak hitap edip onların sınıf bilincini geliştirmek için katkılarda bulunmaktır.
Çoğunluğu halk kitlelerine ait onbinlerce kişi ve çoğunluğu da ilk defa eylemlere katılıyor. Onlar hep birlikte mücadele etmenin, dayanışmasının bilincine varıyor. Bazıları tamamen bir değişim yaşıyor. Gerek istekleri gerek eylem biçimleri konusunda örgütlenmeyi öğreniyorlar, tartışıyorlar ve kendi aralarında çekişmeler yaşıyorlar. Polis şiddetini ve baskıları görüyorlar. Onlar siyaset yapmadıklarını söylüyorlar, ama aslında hayatlarına siyasetle hiç bu kadar ilgilenmediler. Onlar öğreniyorlar. Her şeyden önce, sendika örgütlemeleri dışında mücadeleye katılmayı ve emekçilerin isteklerini öne çıkarmaları için avukatlara ihtiyaç olmadığını öğreniyorlar.
İşyerlerinde emekçilerle birlikte mücadele etmek
Bu hareket hem sayısal hem de toplumsal içerik olarak gelişebilir. Baş kaldırmak, özellikle başarılı olduğunda, hemen yayılabilir. Bu hafta liselilere ek olarak, ambülansçılar ile küçük inşaat şirketleri eylem yaptılar. Ekonomik kriz ve tüm yansımaları topluma yayıldığı göz önünde bulundurulduğunda proleter olmayan kesimlerde de öfkelerin büyümesi ve hatta hükümetin siyasetlerine karşı emekçilerden daha da kararlı bir şekilde mücadele başlaması olasılığı vardır. Eğer bu böyle devam ederse işçi sınıfı toplumsal olarak bir bedel ödeyecek.
Bizim siyasetimiz, bu siyasi mücadelenin merkezinin kaydırılıp proleteryanın merkez güç haline dönümesini sağlamaktır. Ama bulunduğumuz bu aşamada proleterya kendini bu konuyla hiç de ilgili görmüyor ve bizler bu aşamada onu etkileyecek ne büyüklüğe ne de krediye sahip değiliz. Beyaz işçiler bu sarı yelekliler hareketine karşı ilgi duyuyorlar. Göçmen emekçiler ise bu hareketin temel olarak beyazlardan oluştuğu için ve ırkçı yönleri olabileceğinden de çekindikleri için şimdilik mesafeli davranıyorlar.
Farklı işyerlerinde tanıdığımız bazı işçiler iş çıkışında sarı yeleklilerin eylem yaptıkları bazı yol kavşaklarına gidiyorlar ve oralarda biraz zaman geçiriyorlar. Bu aşamada onlar sarı yeleklilerle birlikte olabileceklerini düşünüyorlar, ama kendi işyerlerinde patronlarına karşı mücadele etmeyi mümkün görmüyorlar. Şu anda, sarı yelekliler hareketinin, Mayıs 68’kizdeki öğrenci hareketi gibi işçi sınıfının genel grevine yol açacağını bilemeyiz. Ama bizler bunu emekçiler seviyesinde anlatıp Mayıs 68’i referans gösterip buna teşvik etmeliyiz.
Söz konusu olan şu veya bu grev çağrısında veya yürüyüşe katılmak için davetiyeler çıkarmak değil. Emekçiler gerçekten greve gitmek istediklerinde buna çağrıda bulunup bunun gerçeleştirmesini yapabilirler. Bizim için söz konusu olan emekçilerle buluşup konuşmak, siyasetimizi, devrimci komünist fikirleri anlatmaktır. Şu anda bizimle çalışan emekçiler eyleme geçmek istemese de bugün onlara anlatacaklarımız ilerde çok etkili olabilir. Onların birçoğunun kasasında bir sürü sorular vardır : bu hareket hakkında ne düşünmeliyiz ? Şiddetin bu hareket içinde rolü nedir ? Hareket nereye gidebilir ? Eğer Macron istifa ederse ne değişecek ?
Yaşanan şu ortamda işçi sınıfının siyasileşme olasılığı tüm seçim ortamlarından daha çok olanaklıdır. Çünkü birçok kişi ya eyleme geçmek konusunda kafa yoruyor ya ailesinde veya çevresinde hareket geçmiş insanlar vardır. Öyle ise bu fırsatı yakalayıp siyaset yapmak, konuşmak için zaman ayırmak, kalabalık olmasa da siyasi toplantılar önermek gerekiyor.
İşyerlerinde, genelde siyasetle ilgilenmeyen ama şimdi sarı yelekliler hareketi nedeniyle duyarlı olan çevrelerle konuşabilmek imkanı vardır. Birkaç işyerinde şu sıralar sendikal seçimler olduğu için sendikalar konusunda da yapılacak bir sürü şey vardır ve bunları yapmalıyız. Ama ayni zamanda siyaset de yapmalıyız.
Sendika örgütlerinin siyaseti
Bu hareket başladığından beri gerek sendikalar yönetimlerinde gerek sendika tabanlarında çok hareketli tartışmalar yaşanıyor. Tüm sendika konfederasyon yönetimleri, Fransa Ayağa Kalk ve RN’nın (aşırı sağ) bazı eylemlere öncülük etmelerini fırsat bilerek bu harekete saldırdılar, mesafa koydular ve hareketi karaladılar. Örneğin CGT Başakanı Martinez şunu söyledi : « CGT’nin Front National’ın (Ulusal Cephe) yanında yürümesi hayal bile edilemez ». CFDT ve SUD sendikaları da benzer siyasetler uyguladı. Bunun anlamı ise, hiçbir siyasete bağlı olmadıklarını belirterek ve de haklı istekleri için mücadele başlatan, eyleme geçmiş on binlerce kadın ve erkeğe çirkef atmaktır.
Aslında sendika yönetimleri, bu hareket onların etkileri dışında geliştiği için ve genel olarak kitlelere güvenmedikleri ve kitleleri hor gördükleri için, ona ta başından beri karşıdırlar. Bu olay CGT’nin Mayıs 68’de öğrenci hareketine karşı takındığı tavrı hatırlatıyor. Kongre yazılarının Ülke İçi durum değerlendirmesinde sendikaların eylemere karşı nasıl bir engel teşkil ettiklerini geniş bir şekilde anlatan bir yazı vardır. İşte şimdi yaşananlar bunu dramatik bir şekilde gösteriyor.
Bu hareket başladığından bu yana sendikalar fırsatı yakalıp işyerlerinde ücretler konusunda bir kampanya başlatabilirlerdi, farklı işyerlerinde bu konuda yaşanları geniş bir şekilde anlatabilirlerdi … Ama onlar hiç ama hiçbir şey yapmadı.
Şu çok iyi anlaşılmalı. Bizler kesinklikle, sendika konfederasyonlarına bu hareketin başına geçin diye bir talepte bulunmuyoruz. Bizler grevcilerin kendi öz örgütlerini oluşturmaları ve de grevlerini kendilerinin yönetmelerini savunuyoruz. Bu, bizim fabrika militanı veya sendika sorumlusu yoldaşlarımızın sendikaların bu pasif davranışlarına karşı gelip, kendilerinin bir işçi sınıfı militanı olarak hareket edip girişimlerde bulunmalarıyla da çelişkili değildir. Ona güven
Sarı yeleklilerin siyasi deneyimlerinde sağlıklı alışkanlıklar vardır : Örneğin onlar birini temsilci yapıp ona güvenmiyorlar. Başbakan bir temsilci ile görüşmek istedi ve bu kişi görüşmek için bunun filme alınmasını şart koştu. İşte bu da onların ruh halini gösteriyor. Şüphesiz ki bunların arka cephesinde bir çok partizanca kavga var. Ama ayni zamanda sarı yelekliler eylemlerini denetleyip, onların arkasında dolapların dönmesini istememiyorlar ve de her şeyin şeffaf olmasını istiyorlar.
Toplumda yaşananlar emekçileri, avukatlar veya mesleki görüşmeler yoluyla hareket etmelerinin gerekli olduğunu ikna etmek için diretiyor. İşçi sınıfının çıkarları bunun tam tersidir. Eğer birçok emekçi kendilerinin tabanda örgütlenip kendi çıkarlarını dayatmak için toplumsal güçlerini kullanabilirlerse, eğer onlar kendi kendilerini ifade etmesini öğrenirlerse, dertlerini anlatıp mücadele ederlerse ve de televizyon ekranlarında kaşarlanmış siyasetçilere karşı da kafa tutabilirlerse, böyle birşey güzel bir kazanım olur.
Sendikacılar bir şeyi unutturmaya çalıştı, ama sarı yelekliler bunu iyi anladı : belirleyici olan güçler dengesidir. Tüm bunlar da bizim sıkça hatırlattığımız birşeyi ortaya koyuyor : emekçiler topluca eyleme geçtiklerinde muazzam bir güç oluştururlar ve birçok şeyi çok çabuk öğrenirler. Eğer örgütlü işçi hareketi bundan ilham alabilirse, bu çok güzel bir kazanım olur.
Rûpela Nû:
Sayın, Renê Delavie,
Dünyada önemli yankılar uyandıran Sarı Yelekliler hareketi hakkında görüşlerinizi almak istiyoruz. Sorularımız aşağıdaki gibidir. Fransanın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik şartları da göz önünde tutarak soularımızı yanıtlarsanız seviniriz. Şimdiden teşekkürler.
RN-Neden Sarı Yelek? Bunun bir öyküsü var mıdır?
RD - Evet Sarı Yeleklilerin bir öyküsü vardır. Sarı Yelekliler kitlesi Fransa’nın orta boy ve küçük kentler ve kentlere yakın taşralarda yaşayan insanlardan oluşuyor. Bu kişilerin toplu ulaşım olanaklarından (tren, otobüs veya metro) yararlanma olanağı olmadığı için mecburen kendi özel arabalarını kullanıyorlar. Fransa’da hayat seviyesi daha yüksek olduğu için bir ailede 2-3 araba alma imkanı vardır ve bu Sarı Yelekliler ailelerinde bu yaşam için bir zorunluluktur.
Özcesi Sarı Yelekliler kitlesini oluşturan kişiler iş için, eğitim için, sosyal yaşam için bir özel araba kullanmak zorundalar. Fransa’da devlet bir yasa ile her özel arabada güvenlik nedeniyle (yolda bir sorun olduğunda) arabadan çıkınca, araba sürücüsünün iyi görünebilir olması için bir sarı yelek bulundurmayı mecbur kıldı. Böylece bu eylemleri yapanların ortak noktası “sarı yelekler” oldu. Yani bu yeleklerin rengi “mavi” olsaydı, bu hareket “Mavi Yelekliler” hareketi olacaktı!
RN - Sarı Yelekliler hangi sosyal kesimlerden oluşmaktadır? Belli bir toplumsal kesiti tarif atmek mümkün müdür yoksa bunları bir araya getiren dile getirilen talepler midir?
RD - Sarı Yeleklileri bir araya getiren sosyal talepleridir. Ama aynı zamanda coğrafi konumlarıdır. Çünkü onlar her şeyi araba kullanarak yapmak zorunda olan kişilerdir.
RN - Sarı Yelekliler ne istiyor? Düzenin değişmesi gibi bir talepleri var mı?
RD - Sarı Yelekliler “orta sınıf” diye adlandırılan bir katmanın bir kesimidir. Sarı yeleklileri oluşturanların çoğunluğu vasıflı işçiler, küçük patronlar, esnaf vb kişilerdir. Bu kişiler 1980-1990 yıllarına kadar iyi bir hayat seviyesine sahip insanlardı. Ama özellikle 1990’lı yıllarından itibaren, önce yavaş bir şekilde sonra da hızlı bir şekilde, ekonomik krizin büyümesine orantılı olarak yoksullaştılar. Öyle ki şimdi büyük bir çoğunluğu ay sonunu getiremiyor ve artık “orta sınıf” değil yoksullar olarak görülüyorlar.
RN - Bugüne kadar neredeydiler, neden şimdi?
RD - Sarı Yelekliler kitlesi krizin ilk başlarındaki dönemlerde sağ partilere oy veriyorlardı, sonra son yıllara kadar “sol partilere” oy verip hayat seviyelerini “korumaya” çalıştılar ve son seçimlerde ne sağ ne sol diyen Macron’a oy verip hayat seviyelerinin biraz iyileştirileceğine inanmışlardı… Ama böyle bir iyileşme olmadığı gibi Macron hükümeti Ocak 2019’da akaryakıt fiyatlarına yüzde 15-16 civarında bir zam yapmayı kararlaştırmıştı. (Resmi enflasyon yüzde1-2 civarındadır). Sarı Yeleklilerin bütçesinde akaryakıt harcamaları önemli bir pay oluşturduğu için bu söz konusu zam sonucu artık onlar hiç “geçinemeyecek” bir konuma düşeceklerdi.
RN - Toplum bunları nasıl karşıladı? Talepleri toplumun diğer kesimleri tarafından ne türden bir tepki buldu?
RD - İlk eylemler 17 Kasımda başlamıştı ve ondan sonraki günlerde yapılan kamu oyu yoklamaları halkın yüzde 84’nün bu eylemleri desteklediğini gösteriyordu. Gerek hükümete bağlı medya gerek diğer büyük medya grupları ilk günlerde kitleleri bu eylemlere karşı gelmek için çalıştılar, ama bu bir işe yaramadı. Çünkü kitlelerin çoğunluğu Macron hükümeti artık “yoksullardan alıp zenginlere para aktaran” bir hükümet olarak görüyor. (Macron seçilir seçilmez zenginlerin ödediği ve bütçeye 4-5 milyar avro getiren bir vergiyi kaldırdı ve bu açığı kapatmak için de emeklilerin ve emekçilerin maaşlarına dokundu).
RN - Bu hareket Fransız toplumunda nelerin değişmesini sağlayabilir?
RD - Sarı Yeleklilerin Fransasız toplumunun genelinde önemli veya üretim alanında belirleyici bir gücü yoktur. Bu nedenle onlar “üretimden gelen güçlerini” veya toplumdaki “siyasi ağırlıklarını” kullanarak bir şey değiştiremezler. Ama onların bu hareketi bir kıvılcım oldu. Fransız toplumunda bir değişimin olup olmaması bundan sonraki gelişmelere bağlıdır.
RN - Hükümütin bu hareket karşısındaki tutumu nasıl oldu?
RD - Bu hareket ilk başladığında Sarı Yelekliler Ocak başında yapılması kararlaştırılan önemli akaryakıt zamlarının iptal edilmesini istiyordu. Hükümet bunu hiç önemsemedi ve hiç de ciddiye almadı. Özcesi hükümetin tavrı “bunlar da kim oluyor; kendilerini ne sanıyorlar; hadi gidin buradan gibi” oldu. Yani hükümetin ilk tavrı: bu kriz ortamında bu olay bizim başımızı gerçekten ağrıtabilir, bununla ciddi bir şekilde ilgilenelim şeklinde olmadı. Aradan 2-3 hafta geçtikten sonra durumu idrak etmeye başladı. Tepkilerin toplumun tüm diğer kısımlarına, özellikle de emekçi kitlelere yayılması tehlikesinin ciddi olduğunu gördüğü için geri adım atıp bu zamları bir yıl ertelediğini duyurdu. Ama artık çok geçti! Sarı Yelekliler artık hükümete güvenmiyorlardı ve eylemlerini sürdürmekte kararlıydılar. Hükümet polis baskısını, tutuklamaları, kışkırtmaları kullanarak kamuoyu desteğini bitirmeye çalıştı. Ama bu da gerçekten etkili olamadı. Çünkü bir sürü şiddet olaylarına rağmen halk desteği yine de yüzde 60’ların üzerinde seyrediyor. Bir de hükümet, sene sonundaki Noel ve Yıl Başı tatilinden sonra bu işin biteceğini sandı. Ama hükümet bu konuda da yanıldı. Örneğin geçen Cuma ertesi (12.01.2019) katılımı 50 binden 84 bine çıktı ve aradan iki ay geçmiş olmasına rağmen hareket ve halk desteği devam ediyor.
RN - Medya nasıl değerlendirdi? Şeytanlaştırdı mı sempatik mi kıldı?
RD - İlk günlerde medya karşı çıktı ve genellikle “bu bir aşırı sağ hareketidir” izlenimini vermeye çalıştı. Ama bu yaklaşım tutmadığı gibi tepkiler oldu ve medya önemli ölçüde geri adım atmak zorunda kaldı. Özellikle, Türkiye’de “boyalı basın” denilen basında bu çok açık bir şekilde görüldü.
RN - Bu hareket, toplumun diğer kesimlerini, örneğin işçileri, memurları, kendi talepleri için harekete geçirebilir mi? Onlara örnek olabilir mi?
RD - Bu hareket kitleler tarafından olumlu ve sempati ile karşılanmış olsa şimdiye kadar, sadece polisleri harekete geçirdi. Bu şaka değil gerçektir: polisler yoğun bir şekilde seferber edildi ve çok ama çok fazla mesai yaptılar. Aradan 3-4 hafta geçtikten sonra bizim fazla mesailerimiz ödenmiyor ve bizim satın alma gücümüz de azaldı. Fazla mesai saatlerimiz ödenmeli ve ücretlerimize zam yapılmalı, yoksa yarından itibaren bizler yine karakollarımıza gideceğiz ama oturup kalacağız ve kılımızı kıptırtmayacağız. Hükümet hemen paniğe kapıldı ve ertesi gün alel acele polis sendikaları ile görüşüp polislere zam verdi.
Şimdi ise 5 milyon 400 bin devlet memuru ve kamu çalışanı da yavaş yavaş “bizim de satın alma gücü” sorunumuz var demeye başladı. Örneğin 800 bin öğretmen arasında da tepkiler gelmeye başladı ve hatta 60 bin öğretmen “Kırmızı Kalemler” adı altında sosyal medya üzerinden örgütlenmeye başladı. İşçi sınıfına gelince: şu ana kadar genel durum olayları takip etme ve sempati ile bakma şeklinde sınırlıdır. Örneğin işçi sınıfı içerisinde var olan Lutte Ouvriere militanları fabrikalarda, demiryolu emekçileri arasında ve hastane personeli arasında bu konuda toplantılar düzenledi ve “bizlerin de talepleri var, bizler de eylem yapalım” şeklinde müdahalelerde bulundu. Emekçiler genellikle sakin sakin dinliyorlar. Ama şu anda “biz de mücadeleye katılalım” havası yoktur.
RN - Böyle bir durumda, toplumsal kalkışma durumunda, hükümetin tutumu ne olabilir? Şiddete mi yönelir yoksa birtakım reformlara mı başvurabilir?
RD - Hükümetin şu andaki tutumu, Sarı Yeleklilere sınırlı da olsa baskılar uygulayıp bu hareketi bir şekilde bitirmektir. Ama diğer yandan ülkedeki toplumsal havanın da değişmeye başladığını gördüğü için şiddet yolu ile herkesi susturma siyasetinden çok “tamam anladık sorunlar var, gelin bütün sorunları konuşalım” siyasetini ön plana çıkarmaya çalışıyor. Örneğin Macron bugün (14 Ocak 2019) herkesin evine bir “mektup” gönderdi ve hükümetin değerlendirmesini yapıp 3 aylık bir “tartışma süresini” başlattı. Büyük patronların ise Macron’a olan güveni bayağı sarsıldı. İlk fırsatta Macron’u gönderebilirler de! Diğer yandan “şiddet seçeneğini” kullanmak isteyebilirler mi? Tabii ki kesin olarak “böyle bir şey yapmazlar” diyemeyiz. Ama yine de bu ortamda böyle bir olasılık çok zayıftır. Örneğin Fransa’da Haziran 1936 fabrika işgallerinde ve Mayıs 1968 genel grevinde patronlar “görüşmeler yoluyla ve belirli taviz ve zamlar vererek” hareketleri durdurdu. Hatta bugün de büyük patronlar “biz asgari ücrete zam yapılmasına karşı değiliz. Sadece bunu biz değil hükümet yapmalı” gibi şeyler söylüyorlar.
RN - Sol ve sendikalar bu harekete nasıl baktılar?
RD - Sol ve sendikalar bu hareket onların denetimi altında olmadığı için ve onlardan bağımsız başladığı için ilk günlerde bu hareketi desteklemedikleri gibi onu karalamaya çalıştılar. Bu hareketin aşırı sağa yakın bir hareket olduğunu ima ettiler. Ancak gelişmeler bunun böyle olmadığını ortaya koyunca siyasetlerini değiştirdiler, çünkü kendi tabanlarından tepkiler gelmeye başladı. Sadece bu defa hareketi destekler gibi yapıyorlar.
RN - Bu hareketin belli bir ideolojisi var mıydı? Ya da bunları hangi ideoloji içinde tanımlayabiliriz?
RD - Bu hareketin belli bir ideolojisi yoktu ve yine de tam olarak yoktur diyebiliriz. Ama tabii ki bu hareketin çoğunluğunu oluşturan kitle sol veya devrimci harekete yakın bir kitle değil. İçlerinde sola yakın kesimler olsa da çoğunluk merkez ve sağ siyasetlerine yakın kişilerden oluşuyor. Aşırı sağ ve bazı sol partiler kendi denetimleri altına almaya çalışıyor. Ama şu ana kadar bu hareket kendi öz örgütlülüğünü korumaya çalışıyor. Yani bir “büyük şef veya ulu önder” olgusu yaratılamadı. Zaten hükümeti de en çok rahatsız eden de budur. Çünkü hükümet bir “muhatap” bulup bu işi bitirmek istiyor. Örneğin hükümet bu hareketi temsil ettiğini düşündüğü 8 kişiye resmi görüşme önerisinde bulundu. 6 kişi tabanın tepkileri nedeniyle geri adım attı. Bir kişinin ciddi olmadığı ortaya çıktı ve geriye bir kişi kaldı. Bu kişi de tamam ben görüşürüm ada bir şartla: görüşme basına açık olacak, gazeteciler, basın gelecek ve görüşme canlı olarak aktarılacak. Hükümetin cevabı ise, öyle bir şey olamaz, oldu!
RN-Teşekkürler
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.