Savaş Kötülüğün ve Suçun En İşlek mekanizmasıdır.
Abdürrahim Gümüştekin
Savaş icat olduğundan beri, doğa ve insan evrimini negatif olarak etkileye gelmiştir. Doğuşta her varlık kusursuzdur, yaradılışı püritendir çünkü. Her varlığın gelişim ve değişim süreci, kalıtımsal ve dış faktörlere bağlıdır. Biyolojide kalıtımın bir izahı var. Keza değişim ve dönüşümde de dış faktörlerin etkileri ve işlevleri yadsınamaz. Bu düzlemde organik doğa ve insan (diğer varlıkların) evrim süreçleri, iç ve dış etmenlerin diyalektiği içinde oluşur ve zamanla yadsınır. Ancak değişim ve dönüşüm süreçleri her zaman pozitif işlev de görmez. Misal bir aslanın yavrusu doğarken masundur, ancak büyürken katılımından dolayı yırtıcı olur ve masumiyeti de biter. Ama insan öyle değil, büyürken kalıtımı nedeniyle saldırganlaşmaz, dış faktörlerin baskısıyla başkalaşır ve saldırgan bir varlık haline gelebilir, geliyor da. Eğer insan büyürken başkalaşmasaydı kötülük diye bir şey hiç oluşmazdı. Dolayısıyla savaş diye bir şey de olmazdı. Haliyle haksızlık ve sömürü de olanaksız olurdu. Oysa savaş yerkürenin somut ve süreklileşen bir gerçeği olageldi. Hem de savaş icat olduğundan beri insanlığın başına musallat olmuş en büyük beladır. Bu da insanoğlunun ahmaklığını bir yönünü gösterir. Daha usturuplu bir deyimle yaşadığı akıl tutulmasının belirgin bir göstergesidir, bunca kötülük yapması insanın.
Dünya dünden bugüne savaştan sıyrılamadığı malum. Dolayısıyla savaşın gölgesinde kalmış bir dünya tarihinden söz edilebilir ancak. Şu koşullarda nasıl bir hayattan söz edilebilir? Hayata rengini veren insani değerler değil, dünyanın içinde bulunduğu karmaşık yörüngenin taşıdığı faktörlerdir.
Pek çok filozofun savaş nedenleri üzerinde durduğu bilinir. Aslında savaş denen lanetin tartışılmayan yönü ve boyutu da kalmamıştır. Tarihle bağlantılı anlatılan nedenleri bize postulat gibi anlatılmasından da sıkıldık artık. Savaşın kategorilere ayrılıp tanımlanması da teorem olmasa gerek. Dönüp dünyadaki kötülüğün kaynağına bakmıyoruz, savaşın bin bir türlü nedenleri üzerinde kafa yoruyoruz. İşte, bu nedenle akıl tutulması denen kavram kaya gibi bir gerçek olageldi.
Ey dünyamızı zihni ve felsefesiyle kuşatıp giden filozoflar, dünden bugüne süregelen karanlığın bugün daha kuyu olması nedendir acaba? Neye teşneydiniz bilmiyoruz. Belki de bildiklerinizi, inandıklarınızı, kuşkularınızı sarih niyetinizle anlatıp durdunuz. Elinizdeki mumlara saygısızlık olmasın ama bir gelip baksaydınız Dünya’da yine küreselleşecek savaş rüzgârlarının esmeye başladığını görürdünüz. Rusya tetiğe bastı, Nato tetikte. Dünya’yı yönetenler nasıl bir çılgınlık peşinde bilmiyoruz, biz yönetilenler ne kadar çok öleceğimiz korkusu içinde umarsız seyrediyoruz olup bitenleri… Dünya şimdi o kadar kötü işte.
Görsel ve yazınsal basın Vladimir Vladimiroviç Putin’in kişiliğini, yeteneklerini ve icraatlarını anlata dursun, pek çok devletin savaşın olası durumlarında ne yapacağını, çıkarlarını nasıl koruyacağını, durumdan nasıl bir vazife çıkarabileceğini kara kara düşündüğü kesin.
Gizli servislerin dehlizlerinde eğitilip dünyanın en büyük devletlerinden birinin başına geçmiş birinin-bir diktatörün tahayyül dünyasının normal olacağını kim bekleyebilir? Sıradan bir şahsiyet değil elbette. Ancak olağanüstü yetenekleri de bir maharet değil aslında. Çünkü o, kendisini oluşturan koşulların bir ürünüdür. O kendi kendisini oluşturmamıştır, koşullar onu yaratmıştır. Yine de o, münhasır bir gerçektir denilebilir. Evet, o, yaratılmış olduğu koşullara özgü bir gerçektir.
Putin’in renkli kişiliği(!) anlatılmakla bitirilemiyor. Çok kitap okuduğu da söyleniyor. Doğrusu ben de ne kitaplar okuduğunu merak ediyorum. Gizli servislerin maharetlerini içeren kitapları okuduğu kesin. Tarihteki imparatorlukların yapılarını da incelediğini de aynı kesinlikle söyleyebilirim. Keza tarihteki büyük savaşları ve dünya savaşlarını da muhakkak incelemiştir. Dünden bugüne dünyanın nasıl yönetildiğini elbette öğrenmeye çalışmıştır. Günümüzde dünyanın yönetilmesinin bir öznesi (aslında odağı) olduğuna göre neler bilebileceğini (hangi konularda ustalaştığını) tahmin edebiliriz. Şimdiye kadar gemisini nasıl yüzdürdüğünü de dikkat alırsak az çok kendisini okuyabiliriz.
Fakat bir şey söylemek isterim. Bence Putin, Ukrayna’yı vurmakla ne yaptığını çok iyi biliyor değil. Nasıl mı? Çünkü bugün dünyanın dört bir yanında “aman dünya savaşı mı çıkacak” diye korkanların (kim bilir belki milyarlarca insanın) nefretini kazandı. Dünyanın “soğuk savaş” dönemindeki dengelere dönme olasılığı pek olmasa da akla getirilmesinden bile hoşlanmayan kesimlerin tepkisini aldı. Sağduyulu Rusların kardeş olarak düşündükleri bir halka yapılan bu zulmü hoş görmeyeceği kesin. Dolayısıyla Putin’in içerden-halktan ve kendi devlet etkinliğindeki diğer halklardan aldığı “destek” de riske edilmiş oluyor. Uluslararası yaptırımlardan etkilenip ekonomik bunalıma girme olasılığı var. Böyle bir durumda oluşacak sorunlarla boğuşması çok pahalıya mal olabilir. Oysa Avrupa devletleri kendi demokrasi mefhumları bağlamında Rusya’yı müttefik olarak düşünmesi (Amerika’nın birtakım politikalarına karşı bir denge unsuru olarak görmesi) uluslararası diplomatik faaliyetleri açısından daha yararlı değil miydi devleti için? (Diktatörlüğünün sürmesi bakımından da bu böyle olsa gerek.)
Rusya, Cin, Hindistan, Kuzey Kore, Suriye, İran gibi devletlerin (eski bağlantısızların bir benzeri gibi) birleşik bir Pakt kurup (kurabilirlerse tabii) dünyayı yönetmeye alternatif olması da pek mümkün gözükmediğine göre Putin ne elde edebilir? Birde Nato askeri olarak Rusya’ya “Dur” ihtarı çekse, Çin ne yapar diye soralım? Askeri olarak Rusya’nın yanında yer alır mı? Böyle bir olasılık yok denemez. Belki de Amerika ve ortakları (NATO’ya üye ordular düzleminde) bu olasılığı dikkate alarak daha temkinli hareket ediyordur. Belki de harekete geçme zamanı bekliyordur. Benzer olasılıklar akla gelebilir. Çin ile Rusya bir taraf olarak Nato ile savaşa girerse bu bir dünya savaşı olur artık. Nerede duracağı da bilinmez. Böyle bir çılgınlık çok beklenir gibi gelmese de Dünyayı Yöneten Odakların ne yapacağı da çok belli değil. Rusya’nın bugün Ukrayna’ya girmesinin nedenleri iyi irdelenirse ilginç veriler elde edilebilir kanısındayım. Elbette nedenler ne olursa olsun (kimin bu süreçte ne yaptığı, neyi karıştırdığı, kışkırttığı onun suçu oladursun) Putin’in Ukrayna’yı işgal etmesi için asla gerekçe olamaz.
Dünya Deli Petro dönemini geride bırakalı çok asırlar geçti. Yeniden 1600’lerin koşullarına dönülmeyeceğine göre… Deli Petro, kiliselerin can kulelerindeki demirleri söküp kurşun yapabildi, ama Putin, savaş ihtiyaçları için benzer bir pervasızlığı ne kadar yapabilir?
Rus Devlet Başkanı Putin çok kitap okumuş olabilir, ama bence Fyodor Dostoyevski’yi ya okumamış ya da okuduğunu iyi anlayamamış. Veya onu anlamak işine gelmemiştir. Her diktatör gibi o da suç ve cezanın arasındaki organik ilişkiyi pek önemsemiştir. Ama kimsenin yaptığı yanında kar kalmaz. Birde günün dünyasını iyi okumadığı kanaatindeyim. Kendi durduğu yeri çok mübalağa etmesi de bundandır bence.
Bu savaş Rusya için olmazsa olmaz değildi aslında. Ukrayna’nın Rusya’dan kopması Rusya için kayıp olabilir. Ama ulus kendi kaderini istediği gibi tayın etme hakkına sahip. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme hakkı yok. Ayrıca Rusya dünyanın sayılı devletlerden biri olabilir, ama bir imparatorluk olamaz. Putin’in kafasında mübalağa ettiği tasarı buz kalıptır açıkçası…
Nereden bakarsak bakalım bugün yaşanan işgal ne Rusya için ne de Putin için çok pozitif bir sonuç doğurabilir, aksine bunun sonuçları ağır olacağa benziyor!..
Dünya içinde hiç iyi olmadı. Savaşta yine daha çok fakirler ölüyor, ölecek!
KAHROLSUN SAVAŞ!
YAŞASIN BARIŞ.
25 Mart 2022/Muş
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.